ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
IIIPearLIII> Forum Mesajları | | IIIPearLIII'e ait Toplam 6556 Forum Mesajı var
|
|
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....> 27.Oca.2009 Sal 00:29:00 | | fiogf49gjkf0d
“melekler kırmızı yanar… kalbe tutuşan her şey kırmızıdır… hele kalp hazırsa ‘kentten’ bir el kalkar” A.Cahit Zarifoğlu
Kirpikleri yorgun her masalın sonu (gerçeği), hep ilk cümlede gizlidir… !!!
…
Kirpikleri yorgun O şehirde... … Diyar-ı aşkı izliyordu, diyar-ı yardan uzak...
Yorgundu şair... İçinden geçen her şehir, bir kent soysuzunun asalak kalbine, rengini düşürüyordu... İçinde kent soysuzlarını, aşk meczuplarını büyütüyordu... Ve rengini emanet bıraktığı her şehir, bir masalı kanatıyordu a(r)dında...
Yorgundu şair... Kend(t)inden kaçıyordu... Şehir bakışlı bir kıza, şiir yazdıracak kadardı gidisi, kirpiklerini yolduracak kadarda kalanlığı...
Her kayaya bir şiirle kentin hatrını alıyordu... Hatrı sayılmayan gidişleri hep gülümsüyordu... Ve şiirinden kent kent kaçan şair, gittiği her şehirde yeni bir masala kahraman oluyordu habersiz...
Hüznü tebessümüyle ağlatan, acıyı gözlerinin renginde saklayan, bir garip yolcuydu kenti şair yapan... Hüznünü aklayamayışına satır satır ahlanacağı bir çift bakıştı şehir ve şehrin kirpiklerinde kanıyordu şair... Çoğul hüzünlerin gölgesinde, tekilliği büyütüyordu sakil bir acıyı... Ve kalbini bir deniz şehrinde arındırıp, bir banliyö kimsesizliğinde yaşatan şair, sağ salim sabaha ulaştırdığı yalnızlığıyla, şehrin ıslaklığına kuru(tu)yordu cümlelerini hala... Bilmiyordu... Şehrin kirpiklerinden damlayan, ela bir masaldı oysa...
Diyar-i hüznü izliyordu, diyar-i hazandan uzak...
İçinden gemiler geçiyordu... Dilini bilmediği şarkılarla geliyordu sabah... İçi acıyordu... Hüznü dar bir semtin uçlu bucaklı mavisinde sonsuzluğu soluyordu... Oysa hüznünden yana yitiyordu soluğu kentin... Ansızın avuçlarına esmer bir hayat tutuşturuyordu şehir... Yazdığı ilk cümle devrik bir krallığın yetimliğini andırıyordu... Ve henüz başlayan bir kent masalının sonu, şairin ilk harfinde tebessüm ediyordu... Sahi... Kim s/aklardı bir sonu anı niyetine? Üstelik emanet bıraktığı her cümle, bir gidisin habercisiyken... Kim?
Rengini şehrin hüznüne daldırdı şair... Ela bir sitemdi artık, kirpiklerine yas düşen kentin, izinsizce boğulduğu... Uzandı, lakin silemedi, aklayamadı hüznü kentten, rengi gidişlere çalan şair...
Ve son...
Şair şehri terk etti, şehir kendini... Biliyordu ki masal; kalsaydı eğer beş dakika değil, beş asır kanardı... Kaya üstü yalnızlığına yoldaş yapıp gecenin türküsünü, yaşanılası bir öyküyü yaşardı... Ve kirpiklerinin tekil hüznünde çoğul bir masal nam salardı...
Kalsaydı eğer... Ne uzağında kalınan bir veda, ne içe batan âteş-i sevda, nede ardından el sallanmayan bir gidiş kalırdı masalda... Öyle ya... Kalmadı şehir, gitmedi masal... Gitti şair ve kanadı masal... … Ve ben... Hatırı sayılır bir gidişim olmadı... Ardından el sallanmadı masalımın... Kirpiklerime değen hüzün geceyi karartmadı... Nemli bir hayattı yaşadığım, hiçbir şiirde kurumadı... Ve hiçbir şehir adımla tenhalaşmadı... Sonundan başlanan bir masalın, başlığıydım: "üç nokta"...
Gerisi üç noktaydı... Gerisi yalnızca üç nokta... ...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hasretler Ayrılıkla Başlar....> 26.Oca.2009 Pzt 23:06:28 | | fiogf49gjkf0d
İstanbul da doğdu(1914).Ankara Gazi Lisesi ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü ne girdi. Öğrenimini tamamlamadan ayrıldı. Ankara ya dönerek PTT Umum Müdürlüğü nde, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu nda çalıştı. Yaprak dergisini çıkardı.. Orhan Veli, sanat hayatının en verimli zamanında, bir beyin kanaması sonucu 36 yaşında öldü(1950).
“Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üstüne yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı
Bilmenin.”
Dediği için daha çok seviyorum Orhan Veli’yi. Seviyor ve onun şiirlerinde özgürleşiyorum. Ayrılmak, gitmek istiyorum bir yolculuğun peşi sıra.
“Duyduğum yoktu ne vakittir
Güvercin sesi, kumru sesi, pencerede;
İçime gene
Yolculuk mu düştü, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martıların gürültüsü havalarda;
Nedir?
Yolculuk olmalı, yolculuk.”
Giderken yüksek bir dalga üzerinizden geçince durup düşünüyorsunuz nerede olduğunuzu ve nerede olmak istediğinizi.
“…Ne kâğıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi… hepsi fasafiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım,
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne karpuz kabuğu gibi,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi…
İnsan gibi.”
Gidemesek de güzel bir coğrafyada yaşamanın tadını açık havada çıkarırız.
“Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada,
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!
Ciğercinin kedisinin sokak kedisine verdiği cevabın günümüzde de geçerli olduğunu görürüz.
“Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul’dakileri sen,
Ankara’dakileri sen…
Sen ne domuzsun, sen!
Şairler… Kavga ve dövüşlerinde bile yumruk, bıçak değil şiir çıkartıyorlar karşılarına. Ve bölünmüyorlar. Bir şenlikte buluşup, en son geçen yıl olduğu gibi bir ölümde birleşerek ortak bir şiir yazıp seslerini en güzel şekilde duyuruyorlar.
Ne kadar güzel iki ya da daha çok şairin bir şiir için buluşması tıpkı Orhan Veli ve Oktay Rifat gibi…
“Ağaca bir taş attım;
Düşmedi taşım,
Düşmedi taşım.
Taşımı ağaç yedi;
Taşımı isterim,
Taşımı isterim!”
İzmir’e yakışmaz mı duvarlarında Orhan Veli’nin şiirlerinin yer aldığı “Garip” adlı bir kahvebahane? “Gün olur”, “İstanbul’u Dinliyorum” , “Hürriyete Doğru” , “Ayrılış” , “Pireli Şiir” adlı şiirlerinin melodilerle buluşan yorumlarını dinlemek… Yalnızların, kadınların, denize, açık havaya, doğaya, gitmeye sevdalı yolculuk tutkunlarının, İstanbul’u özleyen kişilerin, kısacası kendi halinde, sıradan insanların uğrak yeri bir mekan. Ama mekana gelip de Orhan Veli’nin şiirlerine dalıp gittiğimizde bulabilir miyiz acaba evimizi? Ama en güzel yalnızlıkları kalabalıklarla yaşayacağız orada. Biz de onu gibi hiç durmadan ararız. Aradıkça buluruz. Hepimiz bu dünyada bir garip değil miyiz?
“YAŞAMAK
Biliyorum, kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... -Bin türlü mavi akar Boğaz dan- Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak, Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, Ölmek de değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Seyduna Ve Sahrud> 26.Oca.2009 Pzt 20:54:50 | | fiogf49gjkf0d
Kime de ömür sökenim sitemin kime? Sevdamı ayazda bırakıp giden Gözlerini götürüp yüreğim söken Zülfünün telinden kefenim diken Sen değil misin, sitemin kime? Kime de ömür törpüsü, sitemin kime? Ölsen bile ömür boyu yasın tutarım Geceleri karanlığa yalnız yatarım Yürek soysuz olsa söker atarım Yürek acze düşse söker atarım Diyen değil miydin, sitemin kime? Kime de ömür yıkanım, sitemin kime? Seyduna aldandı yürekten oldu Gözlerine sevdalandı gözyaşı oldu Geriye yarım ses yarım can kaldı Geriye yüreksiz yarım can kaldı Kime de ömür yiyenim, sitemin kime? Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi Cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa beden Artık benim olmalıyım, benim Yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim. Ateş artığı değildir karşılığımız Pusatını dağ sisinden alan Firarını mevsimine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda Ki zulasına asılı durur kefenlediği ölümü Ellerinin çeliğine su verilmiştir taa Adem den beri Bilir Ve intihar cürretiyle yoklar yüreğinin tetiğini Güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını Yanacaksa cehennemden beter yanmalı. Kim anlarki eşkiyanın sağlamlığını Özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini Kim... Hani ellerine kuşlar inerdi Kardan üşüyen kuşlar Bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi. ay ŞAHRUT! Üşüyorum ha Aç ellerini.
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Seyduna Ve Sahrud> 26.Oca.2009 Pzt 20:26:06 | | fiogf49gjkf0d
şahruda ağıt...
Ey Sahrud ey hayat veren ırmak Sen ki bir mene akmayı bitmedin Ey yarı ömrümde açan ilkbahar Sen ki bir gülümü mene dermedin Ölümüm olur salınıp da gidişin Kirpiğin gazar kabrimi ay Sahrud Ellerin diker ellerin son söküğüm Susuşum olursun susarım da ay Şahrud Kederim Şahrud Hederim Şahrud Doymadan sene Giderim Şahrud Kederim Sahrud Hederim Şahrud Doymadan acına Giderim Şahrud Ey dağa taşa ses veren ya Şahrud Bir men miyim yadlara düşmeyen can Hani sendin aşklara nefes Şahrud Men değil sen ol odlara düşmeyen can Avuç avuç bakışlarınla ya Şahrud Kapanır ömrüm üzeri kapanır Gözlerin gömer sesimi nefesimi Susuşum olursun susarım da ay Şahrud
AK VE GİT AY ŞAHRUD YÜREK SUYUM AK VE GİT İSTER DERİN SULAR GİBİ DİNGİN İSTER DELİ SULARCA ÖZ KUYUSUNU KAZIP BIRAK İÇİMDEKİ YATAĞIN KURUSUN BIRAK HASRETİNLE YÜREĞİM KAVRULSUN SABAH GÖZÜNÜ AÇMADAN GÜNE GÖZLERİN DEĞMEDEN YÜREĞİME GİT TERK ET GİTMEK HER AKARSUYUN YAZGISIDIR....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....> 26.Oca.2009 Pzt 16:16:15 | | fiogf49gjkf0d
Ne zaman ki umut çıkar içimizden bizde dünyadan çıkarız.
Çünkü dünya umut üzerine kuruludur.....
Umudun varsa, gün uğurlar, karanlıklar dehlizindeki gecelerini, bahar umudunun büyüklüğünde bir buket bırakır yüreğine…
Gözlerin umut ettiğin kadar uzakları görür. Sükûnetin umut ettiklerini haykırıverir derinliklerinde… Umudun varsa kavurucu güneşlere baş kaldıracak yeterlilikte, koylar bambaşka sarmalar hislerini. Deniz dalgalarını fedakârlığın tepelerinden aşırıp ayaklarının altına serer. Okyanus kusursuz fırtınalarını gömer bağrına, yüreğindeki umudunla ancak deli rüzgârların yönünü bambaşka bir iklime savurursun. Yeri ve zamanı geldiğinde yıkıp geçen tayfunların kolundan tutup, hoşluğu yudumlatan meltemlerin kapısına bırakır, bir tutamda olsa avuçlarında kalmış umut…
Umudun varsa, ellerin hiç titremeden uzanır, her şeyin alnına müptela semaya, dizlerin dermansızlık bilmeden koşmanın neşesini yudumlar, görülmemiş başkalıklar bir bir dökülür beklemekte ısrar ettiğin rıhtımın sancaklarına. Bulutlar çekinmez rahmet yüklerini kucağına boşaltmaya, çaresizlik bile bir gün uğramaz, kaybedeceğin sandığın zamanlarda gönlünün umut çiçekleriyle süslenmiş kapılarına. Toprak bile koynuna bıraktığını değil, umut ettiğini doldurur avuçlarına, yorgun düşen yüreğini tutup çıkarır bitti hükmü verilmiş zamanın bağrından… Umut işte öyle bir şey ki, umulmadık bir anda beliriveriyor, çok uzak sanılan bilakis tamda derinliklerimizde çırpınan bir yüreğin serin ve mutluluk dolu koylarında…
Umudun varsa, atılan taşları bile hissetmezsin simanda, kör kuyuların karanlıkları bile ürkütmez seni, nehirlere teslim edersin masumiyetini, ateşler dokunmaz umudu hisseden yüreğinin surlarına, ayrılığın dağladığı gözleri, umudun serinliği ışığa kavuşturur, yaraların esir aldığı bedenin umududur, faniliği kemirenlerin takatlerini kesen, bir çarmıhtan koparılıp, ötelerin kapısına getiren umudundur.
Umut ki, gidilecek olanın kapısındaki eşiğin parkelerinde bekleyen tek solmayan güldür, zor sanılan yolların taşlarını söküp kenara sürükleyen bir yeldir, hazan mevsimindeki bahçelerin çitlerini hazan gülleriyle süsleyen, şafaklardan siyah bulutları silip, maviliğin berraklığını döşeyen, gönülleri kuytu uykularından alıp, mutluluğun hazzıyla süsleyendir.
İşte sen ey her şeyi kendine dert edinen yüreğim, bil ki, umudun olduğu müddetçe yalnız kalmazsın, şimdi sil gözyaşlarını, sen şu faniliğin koylarında umudun kadar varsın…
Yorgunsun,uzaklardan gelmişsin; Yitirmişsin neyin varsa birer birer. Bir sağlık,bir sevinç,bir umut... Onlar da neredeyse gitti gider.
Dost bildiğin insanların yüzleri Aynalar gibi kapkara. Suyu mu çekilmiş bulutların? Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.
Taşlara düşen saat gibi, Ne artı, ne eksi. Bir sağlık,bir sevinç,bir umut Hikaye hepsi.
Cahit Sıtkı Tarancı
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hasretler Ayrılıkla Başlar....> 26.Oca.2009 Pzt 00:36:00 | | fiogf49gjkf0d
Büyük bir kelimedir. Oysa... İçinde açıklama, kırgınlık, pişmanlık, hayret, küskünlük ve daha bir dolu duygu barındırır. Bazen tek başına koca bir paragrafı açıklamaya bile yeter...
"Oysa" dersiniz...
Oysa;
"böyle değildi başlangıçta," "beni sevdiğini söylüyordu," "başaracağından emindi," "çok güveniyordu kendine," "yağmur yağmayacak, bir değişiklik olmayacak, verilen sözler tutulacak demişlerdi," "burada olacağını söylemişti;" "yapabilirim, yetişebilirim, toparlayabilirim sanıyordum," "çok uzak değil diye düşünüyordum," "başka türlü hayal ediyordum," Başına getireceğiniz her "oysa" anlaşılır bir burukluk taşımaktadır okuduğunuz şu cümlelerde...
Ölüm oracıkta duruyor, kapının kıyısında. Kimine 80 yıllık bir renkli ömür veriyor, kimini yirmisinde alıyor.
Oysa...
Oysa herkes hiç ölmeyeceğini düşünerek yaşıyor. Bu yüzden hiçbir yere götüremeyecekleri "taşınmazlar" için diş biliyor, tırnak bileyliyorlar.
Bu yüzden hiç sakınmadan nefret ve öfke kusuyorlar. Bu yüzden sadece kendilerine bakıyorlar, "iç" lerine hiç göz atmadan...
Oysa kısacık hayat. Kendisine verilenin nasıl alındığını anlamıyor bile insan...
Bugün bir düşünsenize; üç ay önce, beş yıl önce, yirmi yıl önce ne düşlemiştiniz?..
Neler kurmuştunuz, ne çiçekler sipariş etmiştiniz ömrünüzün en güzel bahçesi için...
Görüyor musunuz "oysa" ne yaptınız kendinize?
İclal Aydın
Artık yüreğinin yalnızlıklarına karşı koyma vaktidir Rotanı hayatın yönüne çevirme vakti İsteyeceksin,bir asi rüzgar olsaydım diyeceksin Tüketilmiş,gözden düşmüş seçimlere inat Hayallerini,rüyalarını bütün iyi niyetlerini gözden geçireceksin Masumdur oysa en başında hayat öylesine saf Erken diyoruz oysa "şimdi tam vakti!" Teselli arayan bahanelerle İsteksiz yalanlar uyduruyoruz kendimizin bile inandığı Can diyor ki ben bedenden çıkmadıkça ümit kesilmez Sen diyorsun ki kumdan kaleler yaptım hepsi yıkıldı...
|
| | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....> 25.Oca.2009 Pzr 00:12:08 | | fiogf49gjkf0d
Kuşlar gibi uçmayı balıklar gibi yüzmeyi öğrendik
fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk.
İnsan gibi yaşamak....
Hayatla röportaj yaptığımı gördüm rüyamda.
"Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?" diye sordu Hayat.
"Zamanın var mı?" diye sordum.
Gülümsedi.
"Benim zamanım Sonsuzluk" dedi Hayat. "Ne sorular var yüreğinde?"
"İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?" diye sordum.
Hayat yanıt verdi.
"Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını kaybediyorlar. Gelecekle ilgili edişelenmaekten şimdiyi unutuyorlar. Sonra da ne şimdiyi ne geleceği yaşayabiliyorlar. Deneyim iyi bir öğretmendir diyorlar ama deneyimin faturasını ödemek istemiyorlar. Hayatlarını kazanmak için eğitim alıyorlar ama yaşam ustası olmayı bilmiyorlar. Bu nedenle de, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, hiç yaşamamış gibi ölüyorlar."
Hayat elimi tuttu. Bir süre sessiz kaldık.Derin bir nefes aldım. Ona, insanların neleri öğrenmelerini istediğini sordum.
Hayat yanıtladı.
"Hiç kimseyi seni sevmeye zorlayamayacağını, yapabileceğin tek şeyin seni sevmelerine izin vermelerini isterdim. Affetmenin affederek öğrenilebileceğini öğrenmelerini isterdim. Başkalarıyla kendilerini kıyaslamamayı öğrenmelerini isterdim. İki insanın aynı şeye bakıp farklı şeyleri görebileceğini öğrenmelerini isterdim."
"Zengin insanın en çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyaç duyan insan olduğunu öğrenmelerini isterdim. Bir sevecen yüreği derinden yaralamanın bir anda olduğunu; ama iyileştirmenin çok uzun sürdüğünü öğrenmelerini isterdim. Seni seven insanların duygularınmı nasıl ifade edebileceklerini bilmedikleri için seni sevmediklerini sanmak yerine onların sevgisini hissetmeyi öğrenmelerini isterdim."
Hayat derin bir nefes verdi. Hayatın nefesi kelimelere dönüştü.
"Söylediklerimi yüreğine kaydet" dedi. Söylediği cümleyi yüreğime kaydettim.
"Başkalarını affetmek yeterli değil, kendini de affetmeyi öğren".
Yüreğim kuş gibi hafiflemişti.
"Son bir soru daha, Hayat" dedim. "Benden ne istiyorsun?"
Bütün odayı beyaz bir ışık kapladı ve Hayat yanıtladı.
"Senin kendin olmanı istiyorum, yoksa başkası olurdun. Sana bugün ihtiyacım olduğunu bil, yoksa bugün benimle olmazdın. Kendi eşsizliğini ve biricikliğini bil; çünkü ben kendimi tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zenginim. ve gerçekten TEK değerli olanım. Değerimi bil."
GeL artık usLandır Beni..
ne o , qitmiyorsun.. acıyor musun bana yoksa? acıtmıyorsun oysa…
bir şiir gibidir hayat mısralarda konuşan
bazen de ağlar mısralarda
çığlık atar bazen de
özlemler konuşur dizelerde
hasret dizi dizi olur sıralanır
kelimeler en sıcak sevdayı söyler
bilirsin ki sayfalar almaz
şaire hayattır şiirler
özlem kokar bazen
hasret dolar dize dize
coşkun akan ırmak gibidir sevdası dizelerde
için için ağlar sevdiğini görmezse
her dörtlük sevda kokar
satır satır dökülür en güzel duygular
kelimelere sığar sevda masalı bazen
bir ömür yetmez anlatsın aşkı
harf harf dokur şiiri şair
kederlense şiir...
hasreti şiir...
özlemler şiir
vuslatlar şiir...
ayrılıklar...
vedalar şiir...
en güzel duygular şiir
en dayanılmaz acılar şiir
coşkuları okuyanı eritir
hayat bir şiir şair böyle bilir
anlatır hayatı şiir şiir....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....> 24.Oca.2009 Cmt 16:12:06 | | fiogf49gjkf0d
KALİGRAFİ;İnsanlar,tarih öncesi çağda,Düşüncelerini önce resimler çizerek anlatmış,sonra da M.Ö 3200 de yazının bulunuşu ile yazıyı bir sanat haline dönüştürerek günümüze taşımışlardır..Hat sanatı,arap harfleri çerçevesinde oluşmuş,güzel yazı sanatıdır..Hat arapçada çizgi demektir.Türkler Hat sanatı ile Anadolu ya geldikten sonra ilgilenmişler ve Anadolu da çok ünlü Hattatlar yetişmiştir.Hat ile aynı anlamda olan Kaligrafi,latin harflerinin temelini oluşturduğu güzel yazı sanatıdır.Türkiye de Cumhuriyet in ilanından sonra latin alfabesinin kullanılması ile Hat sanatı estetiğinde yazılmaya başlayan Kaligrafi üzerine çalışan kişi sayısı oldukça azdır.Güzel bir sözün,bir şiirin,bir ismin kaligrafik yazılması,bilgisayarda yazılmış bir yazı ile kıyaslanmayacak kadar değerlidir.Kaligrafi sanatı da,Hat sanatı gibi,el hüneri,göz nuru ve üstün emek ürünüdür..
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hasretler Ayrılıkla Başlar....> 24.Oca.2009 Cmt 00:57:33 | | fiogf49gjkf0d
constantinopolis, ta ki VI. yuzyilin kenti…hagi sophia’nın parıldayan yıldızı Dogu Roma’nın heryerden kıskanılan kalbi,1453 ile birlikte Osmanlı’nın ortadoguya yonelttigi ışıltılı mucevheri.anlamaz sokaklarnda gezmeyen senin ne oldugunu. ve anlamaz sokaklarına usumeyen senin ne manalar gizledigini…sen istanbul’sun…hayallerin istanbulu ve istanbulların hayali...
Hadi git bana biraz İstanbul getir .
.. ve paylaştır her bir semtini her bir güzele ..
Hadi git bana bir avuç İstanbul getir .
Fatih denince akla Fatih Sultan Mehmet gelsin . Sadece onun , sevgililer sevgilisinin iltifatlarına nail olabilmek için henüz on üç yaşında yastığına İstanbul un haritasını çizen Sultan Fatih gelsin akla . Sonra yavuz gelsin . Dünyalara meydan okuyan , kul gibi yaşayan ve bu dünyanın velvelesinden sıkılıp Mevla ya kanat açan Sultan Selim gelsin akla .
Eyüp denince hemen o gelsin akla . Sevgilinin gül cemalini görmüş , gül hatırını almış , onu evinde misafiri yapmış , İstanbul için savaşmış biri çıksın ortaya . O gelsin aklımıza ve Rasulüllahın mihmandarı Eyüp sultan gelsin meydana ..
Üsküdar dan yükselen ezan sesleri kaplasın sahili . Bir sevdalılar beldesi olarak üsküdar gelsin akla ve onun bir zamanlar kadı Mahmut u , sonra derviş Mahmut u , daha sonra ise Üsküdar ın bir tanesi olarak Aziz Mahmut Hüdayi gelsin aklımıza .. Hani bir keresinde hocasının abdest suyunu göğsüne basarak aşkının ateşiyle ısıtmıştı ya suyu .. İşte o su kadar sımsıcak Üsküdar bir başkadır gönüllerde ..
Ah İstanbul ...
Hadi git bana kendini getir .. Bana bir aşığın gözyaşlarıyla ıslanmış dudakları kadar temiz ve sıcak kendini getir . Bir dünya harikası Sultanahmet inle , Mimar Sinan denince akla gelen onca tarihinle , türbelerinle , caddelerinle , sokakların la ve her şeyinle gülerek gel .
Ama Hayır ! ..
Böyle geleceksen hiç gelme . Kendine gel sonra gel .
İstanbul kendini anlat bana . Niçin mahzun gibisin ? Neden eskiden olduğu gibi gülmüyorsun ? Yakışmıyor sana gülmemek . Yakındığın şey nedir ? Bu kadar elem ve kederin neden ?
Söyle İstanbul ..
Biliyorum insanların yüzünden . İnsanlar olarak kirlettik seni ve layık olamadık güzelliğine . Caddelerin şehvet kokuyorken , sokakların beton yığınları arasında kaybolmuşken , hepsi birer şaheser değerindeki camilerinde üç beş ihtiyar huzura dururken , sahibin fatihin türbesi yanında zamanın güya delikanlıları ve hanımefendileri sarmaş dolaş sevişirken , kimileri ezan sesini duymamak için pencerelerini sıkı sıkı kapatırken , içinde pisliğin ve rezaletin en alası işlenirken gülemezsin elbette .
Fakat içindeki bir kaç iyinin hürmetine , sabah namazlarında ışıkları yanan bir avuç cennet sevdalısının hatırına ve sırf seni sevdiği için , İstanbul sırf senin için gecenin zifiri karanlığında semaya dönen kalplerin döktüğü gözyaşları için Sen Ağlama ..
Onlar ağlar senin yerine .. Biz ağlayalım ağlayamadığımıza ..
Affet bizi İstanbul ...
Haydi gül
GÜL İSTANBUL ....
İSTANBUL U DİNLİYORUM İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul u dinliyorum.
Orhan Veli | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....> 23.Oca.2009 Cum 13:45:28 | | fiogf49gjkf0d
Adı konmamış bir masaldır yalnızlık Kahramanları dört bir yanda yaşayan. Ve sürekli değişen...
Nedir yalnızlık ? Bir basına mı kalmaktır sessizligin ortasında yapayalnız ? İcinizdeki depresen duyguları hapsedip onları sindirmek midir ? Yoksa kalabalıklar arasında yuruken dısarıda olanları umursamayıp kendi icimizdeki sesi mi dinlemektir ?
Kimileri için hayatın ortasına konulmus icinden cıkılması imkansız dipsiz bir kuyu gibidir o, kimine göre sessizlikle birlikte gelen urkutucu ve korkutucu bir karanlık, kimileri icinn acı vericidir. Ancak kimilerine göre de özgurluk, gecici bir mutluluk, kendine guvendir, kendine yeter olmaktır, her seye ragmen hayatla bas edebilme yetisidir. Bazıları icin de bilakis yasam tarzıdır. Cok sevdigim bir arkadasım bir sozu aklıma gelr hep, bazen yanlız kalmak iyidir, dınlenırsın, dusunursun, daha dinc ve düzgün kararlar verrisin, hatta en iyi dostun yastıgın olsun. O, seni herkesden iyi anlar ve cok iyi bir dinleyicidir. aslında haklı da...
Etrafımızdaki onca kalabalıga ragmen neden yalnız kalmak isteriz ? Evde veya herhangi bir mekanda tek basımıza, onun verdigi rahatlıkla kendimizi en özgur kisi zanederiz gecici oldugunu bile bile. O anı doya doya yasamak isteriz. Kısa bir surede olsa hayatımızdaki butun sorumluluklar, emir vakiler bir surelgine de olsa terk etmislerdir yasadıımız ortamı.
Yalnızlıgı severiz, cunku bize gecici bir mutluluk vaat eder; insanın kendiyle bas basa kalması hesaplasmasıdır bir bakıma. Kendinle bas basa kalmak, bir an hayatın buyun olumsuzluklardan sıyrılıp, kuytu bir kösede, hani bazılarının deyimiyle, kendine vakit ayırmak bu olsa gerek. Ama bütün bunlar olurken aklımızın bir kösesinde daima vakit ayırabilecegimiz arkadas ve dostlarımız hatta cok sevdigimiz kisiler daima vardır.
Şairler ve yazarlar, kısaca sanatla ic ice olanlar onu daha derinden yasar ve bizlere yansıtırlar sarkıları ve dizleri aracılııyla. " Yalnızlık paylasılamaz, paylasılırsa yalnızlık olmaz " der Özdemir Asaf, sair ve yazar Attila İlhan Tek basına özgurluk ne ise yarar, suc ortagı bir sevgiliyle paylasılmadıktan sonra diyerek yalnızlıgına isyan eder adeta, Aşık Veysel " Dost, dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır " diyerek dem vurur dostlarından...
MFÖ " Hep yalnızlık var sonunda... yalnızlık ömur boyu " diye haykırır şarkılarının arasından müzigin essiz ritmiyle beraber, yalnızlıgın sonsuzlugunu belirtircesine. Orhan Veli yalnızlıgına küsmüstür sanki, " Bilmezler yalnız yasamayanlar Sessizlik nasıl korku verir insana İnsan nasıl konuşur kendisiyle Nasıl koşar aynalara Bir cana hasret bilmezler. "
Zaman degişiyor, degerler degişiyor, gelisen teknolojiyle birlikte insanlar arası iletisim kolaylasıyor. Ama o hep aynı, dimdik duruyor karsımızda bir duvar gibi. Neden bütün bu gösterisin ortasında yalnızlıgımızı paylasacak birileri varken sadece kendimizle paylasıyoruz onu, neden?
Her ne kadar bizler " Yalnızlık Allah a mahsustur " diyerek farkında olmadan onu reddetsek de, aslında her insan kendi içinde yalnızdır..
Yalnızlığım
Tutkularım...
Başkaları gibi;
Yaşayamadığım...
Acılarım...
Yüreğimin peşini
bırakmayan...
Uzaklaştıramadığım
Anılarım...
Çocukluğumdan bu yana;
Bir türlü
Başkaları gibi olamadığım...
Ve şimdi;
Sevdalısı olduğum yalnızlığım...
Coşkun bir sel...Ya da bir pınar gibi
Yalçın kayalıklar ardında
Dağbaşlarında doğan
Güneşten aşağı yuvalan
Bir yanım
Ya da bir şimşek...Çaktığında
Gökyüzünde parlayan
Bir bulut....
Mavilikleri ardında bırakan
Akıp giden yanıbaşımda öylesine
Bir karamsar ruh
Yalnızlığım....
Edgar ALLAN POE
| |
| |