ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
9 Mayıs 2024, Perşembe 23:25   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Nefertiti585> Forum Mesajları
    Nefertiti585'e ait Toplam 5266 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...406407408409410411412413414415416 417418419420421422423424425426...500...527>>


Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Brad Pitt ve Shakira Obez Olsaydı..>
  17.Kas.2006 Cum 13:04:32
fiogf49gjkf0d

 



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler > and *8220;IQ and *8221; YETMEZ, and *8220;EQ and *8221; DA GEREKLİ>
  17.Kas.2006 Cum 12:37:37
fiogf49gjkf0d

Hepimizin zekâsı var. Ama hepimizin zekâsı bir değil. İnsanların düşünme, akıl yürütme, algılama, yargılama, sorgulama ve sonuç çıkarma yetenekleri vardır. Dirayet, zeyreklik ve feraseti vardır. Ama bunlar hepimizde başka başkadır.

Zekâ katsayısı için uzun yıllar IQ kullanıldı. Ama sonra ABD’li psikolog Daniel Goleman dedi ki; “IQ yetmez. Bir de EQ var”. IQ zekâ seviyesi olarak görülürse, EQ da duygusal zekâdır.

IQ’yu 1800’lü yıllardan beri biliyoruz. IQ’nun bir diğer adı da entelektüel zekâ. IQ daha ayrıntılı bir tarifle “bireyin zihinsel gelişim hızına paralel olarak, yaşamın farklı dönemlerinde hayatın ne olduğunu anlamasını ve öğrenmesini sağlayan zihinsel gelişim sürecidir”. Yani iyi bir şeydir.

EQ ise “kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh hâlini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut besleme” şeklinde tarif ediliyor. Yani EQ da önemli bir şey.

Bir örnek vermek gerekirse, sınıfın ineğinin IQ’su, sınıfın haylazının ise EQ’su yüksektir. Genellikle sınıfın haylazı yıllar sonra sınıfın ineğine yanında iş verir. IQ sabittir, ama EQ değişebilir. IQ doğadan gelir, EQ insan ile gelişir. Ben insanın doğadan gelen özellikleri ile övünmesine karşıyım. İnsan kendi kendisine sağladığı ile övünmeli.

Yapılan araştırmalar IQ ile başarılı, ama EQ ile mutlu olunabildiğini gösteriyor. Bunlardan başka soyut zekâ, mekanik zekâ ve sosyal zekâ da var. Orada işler daha da karışıyor. Bunları bir kenara koyalım ve asıl meseleye gelelim; Türkiye’de ve bu dönemde IQ mu daha önemlidir, EQ mu?

Bence her ikisi de. Çünkü IQ sayesinde “hayatın ne olduğunu anlamak ve öğrenmek” lâzım. Ama yetmez. Çünkü bunu anladığımız zaman, “aksiliklere rağmen yoluna devam edebilmemiz” lâzım, “ruh hâlimizi düzenleyebilmemiz”, “tatmini erteleyebilmemiz”, “sıkıntıların düşünmemizi engellemesine izin vermememiz” ve en önemlisi “umut beslemeye” devâm etmemiz lâzım.

Örnek vermek mümkün;

Bir devlet dairesinde çalışıyorsanız en geç iki haftada durumu yargılar, sorgular ve algılarsınız. Ondan sonra, mevcut şartlarda yolunuza nasıl devâm edeceğinizin, ruh ve akıl sağlığınızı nasıl koruyacağınızın, başka baharda mutlu olmaya nasıl razı olacağınızın ve nasıl mutlu kalacağınızın cevâbını bulmanız gerekir.

Veya;

Bir ilişkiye başladığınızda kısa bir süre sonra başınıza ne geldiğini çözersiniz. Ama bu sizi kurtarmaz. Nitekim çok yüksek IQ’su olanlar dahi çıkmaz sokaktan kolay dönemezler. Boşa alırlar, ikiye takarlar, ama en iyi ihtimâlle tamponu köşede bırakırlar, kaptırılar. Tamponu da kurtarabilmek için EQ gerekir. İşte EQ’nun önemi bu kadar büyüktür.

 

 

 

Alıntıdır



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >Türk Sineması Tarihi>
  17.Kas.2006 Cum 12:20:50
fiogf49gjkf0d

             

                SİZİ YEŞİLÇAM A GÜLMEKTEN MEN EDERİM

Ne zaman internette gezseniz karşınıza eski Türk filmleri ile ilgili birkaç espri çıkar. O filmler güzeldir de, espriler pek ucuzdur.Televizyonlarda ve radyolardaki alabildiğine ucuz parodilerde konu genellikle eski Türk filmleridir. Bahis eski filmlerden açılınca fair play ruhu ortadan kalkar. Üstelik herkes de eski Türk filmlerindeki repliklerin taklidinde çok da başarılıdır. Nasıl olmasın; onlarla doğduk, onlarla büyüdük. Ama pek güleriz;

- Nazar-ı dikkatinizi celp ederim.

- Be he he he.

- Bedenime sahip olabilirsiniz, ama ruhuma asla.

- Ha ha ha ha.

- Aşkım satılık değildir.

-Hi ha ho ho ho.

- Güzel olduğunuz kadar da, küstahsınız da.

- Hiya ha ho ha ho ha.

O replikler biraz biziz, biraz da olmamız gereken. Bundan dolayı pek de güzel taklit ederiz. Çünkü başta kendimizin en gülünesi olduğunu biliriz. Bir de elbette olduğumuz gibi durmaktan ziyâde, olmamız gerektiği gibi yapmayı pek severiz.

Konu eski Türk filmlerinden açılınca “be he he” die gülüyoruz. Hem de daha isimleri duyunca. O filmlerde başrol oyuncuları genellikle Erôl’dür, Bihter’dir, Feride’dir, Ferit’tir, Gülîzar’dır. İyi de, bu isimlerin komik bir yanı yok. Hem bizim ismimizin daha az komik olduğu ne malûm?

İnanın; gerçekten ben bu filmlerde komik bir şey göremiyorum. O filmlerde insanlar kızlarını kerime, eşlerini zevce, oğulların mahdum olarak görür. O filmlerin insanları birbirine “siz” der. Metanetli ve hakikatli olur. O filmlerde farklı bir cemiyet ve cemiyet hayatı vardır. Erkekler kadınlarına “benim güzel manolyam” der. İlişkiler münasebettir, sonlar nihayettir, izinler müsaadedir.

O filmlerde sadakat övülür. Saflık yüceltilir. Hayaller ise her şeydir. Hayaller gerçi mukavvadan hayallerdir. Ama kurmaca bir dünyada yaşanan hikâyeler de kurmacadır hâliyle. Lâf aramızda hangimizin hayalleri daha az mukavvadır? İnsanlar o filmlerde, o hayallerin peşinden gider, nadiren hayalleri gerçek olur. Hayallerin peşinden giden genelde ölür.

Eski filmlerde ekseriye kazık atanların ve dalaverecilerin ölene veya öldürülene kadar kıyak hayat yaşaması ve esas oğlanın sevdiğine kavuşuncaya kadar eşek sudan gelinceye kadar dayak yemesi, hatta sonunda da mutsuz ölmesi bana da pek adil gelmiyor. Ama esas oğlan ölse de, aldatılsa da, dövülse de iyi adamdır. Gururu, onuru, haysiyeti vardır. Zâten onun için iyi adamdır. Çünkü onun omurgası vardır. Su gibi konduğu kabın şeklini almamaktadır. Erdemlidir.

Esas kız da öyledir. Tertemiz duyguları olan saf bir kızdır. Hayali mesut bir izdivaçtır. Yeşil panjurlu, kutu gibi bir evin hayalini kurar. Bazen hile ve desise ile istemediği bir adamla evlendirilir. Attığı imzaya da, gerçek aşkına da, kendi ruhuna da sadık kalır. Bedenini verir, ruhunu vermez. Onlar heyhat, kadere inanırlar. Onlar için İstanbul azizdir. O aziz İstanbul’da sınıflar ve kültürler çelişkilidir.

O aynı şehre hapsolan ve birbiri ile çelişen hayatlar sinema lisânı ile mübalağa ile anlatılır. Yalıda twist yapıp, kafasını manyak gibi sallayan sarhoş gençler gibi. Gençler ne yapsın, o zaman ne underground var ne de kokain. Çelişkiler anlatılırken, çelişmeyen tek bir mesaj sabittir; Herkesin sınıfı, kültürü bellidir ve aslını inkâr eden ise haramzâdedir.

Sanat, sanatçı ve mavi yakalı hor görülür, hor görülmemesi gerektiği gösterilir. Evin hizmetlisi için “temizlikçi parçası” denilir, denmemesi gerektiği ifâde edilir. Parasızlığa takılan umutlar, köşk duvarlarını aşamayan aşklar ve Amerikan arabasının kapısında sönen hayaller gösterilir; umut ölse de, aşk bitse de, hayal sönse de ilkeli, metanetli ve hakkaniyetli olmanın önemi izah edilir. Gerekirse, değerse o aşk için bir ömür beklenir. Hiçbir zaman da üzerinde durulan dalın rengini almak tavsiye edilmez. O filmlerin en kötü adamları fırsatçılardır, yalancılardır, ahlâksızlardır.

Hem esas kız hem de esas oğlan “siz beni kovmuyorsunuz, ben gidiyorum” derler. Kendilerini attırıp tazminat almazlar. Kendilerinden bıktırıp nafaka sızdırmazlar. Onlar için hayat Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftanı” gibidir. Hem sırtında taşırlar hem de gerektiğinde yere vurup, üzerine oturur, sonra da eski kilim gibi arkada bırakırlar.

Bir tek, ama bir tek filmde, yüze vurulan para demetini eğilip toplayanı görmezsiniz.

Bunların neresi komik? Siz neye gülüyorsunuz kuzum? Madem cemiyet için de güleceksiniz, o filmleri hususîyetinizde niye hayran hayran seyrediyorsunuz efendim?

O filmlerin Türkçesi hepimizin Türkçesinden güzeldir. Nayır da derler, nolamaz da derler. Siz de o kadar güzel Türkçe konuşun, siz de deyin. İsterseniz nevet de deyin, siz o kadar Türkçe konuşun da, ben razıyım.

Bir kişi uzun süre sağlıksız bir kaynaktan gelen suyu içerse, idrar yolları enfeksiyonu olur. O suyun içerdiği mikroplar iltihaba yol açar. Bir kişi –aynı şekilde- uzun süre sağlıksız bir fikrîyattan beslenirse, idrak yolları enfeksiyonu olur. O zaman “olması gerekip de olamadığına” güler.

O filmlerde “olanlar” aslında, “yarın bunlar olacak” demektedir. Ama “yarın” olduğunda ise, o zaman “yarın bunlar olacak” denilene gülünmektedir.

Şayet bugün o gün çekilen filmler çekilse, bu ülkede çok şey olur. Artık siz nereye çekerseniz kuzum! İsterseniz, kapatalım bu bahsi!

 

 

 

Alıntıdır



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >DOĞUMGÜNÜ>
  17.Kas.2006 Cum 10:39:32
fiogf49gjkf0d
CHVYMN doğum günün kutlu olsun,nice mutlu yıllara..


Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >...::::KAP-KAÇ da Son Nokta Bu Kadarda Olmaz::::...>
  17.Kas.2006 Cum 03:55:41
fiogf49gjkf0d

Yerim ben onları eline sağlık 00me00



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >...GotHiC ResiMLeR....>
  16.Kas.2006 Per 16:50:03
fiogf49gjkf0d

 



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Bebişler>
  16.Kas.2006 Per 15:39:02
fiogf49gjkf0d

 



Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity nedir ne değildir? >Chatcity ( Video )>
  16.Kas.2006 Per 13:39:54
fiogf49gjkf0d
Yazıların okunmaması amacıyla özellikle o şekilde hazırlanmış olduğu ihtimalini düşündünüzmü hiç


Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >İTİRAF :)>
  16.Kas.2006 Per 10:51:55
fiogf49gjkf0d
Eline sağlık Yunusum güzelmiş


Nefertiti585

Nefertiti585 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Kitapkurtları >Nadia ya Sözüm Var>
  16.Kas.2006 Per 01:39:14
fiogf49gjkf0d

On dört yaşındayken kız kardeşi Zana yla birlikte Yemen e satılan Nadia, babasının onu tatile gönderdiğini sanıp bütün çocuk saflığıyla sevinirken, birdenbire kendisinden yaşça küçük başka birisinin karısı yapılarak, o yaşta çocuk doğurmayla, her türlü ağır ev işleriyle ve dilini dahi pek bilmediği insanlara hizmet etme zorunluğuyla yüz yüze gelir.
Satıldığı zaman on dört yaşında olan Nadia şimdi otuz dört yaşındadır ve çocuklarının sayısı altıyı bulmuştur. Kalbinden geçenleri yapmak istese çocuklarının elinden alınması tehdidiyle karşılaştığı için ne doğup büyüdüğü şehrine dönebilmekte, ne de annesi ve kardeşleriyle her insan gibi bir arada yaşayıp kucaklaşma şansını bulabilmektedir. Üstelik bütün arzuladığı sadece basit bir hayat sürmek ve geniş bir ailenin parçası olma duygusunu yaşamakken...
Zana, yüzüne bütün kapılar kapandıktan ve çaresizlik içinde dolandırıcı ve yalancılarla baş etmek zorunda kaldıktan sonra, en azından bütün çaresizliği ve öfkesiyle haykırmaktan vazgeçmeyecektir. Zana Muhsen in Nadia ya Sözüm Var adını verdiği bu kitap, kendisi de sekiz yıl bir esir gibi yaşamış ve kamuoyunun yardımıyla kurtulma fırsatını bulmanın diyeti olarak çocuğunu geride bırakmak zorunda kalmış bir insanın, kız kardeşine verdiği sözü yerine getirmek için mücadele etmekten ve bu uğurda her türlü yola başvurmaktan kaçınmamasının, içindeki öfkeyi eline geçirdiği
her vasıtayla haykırmasının hikayesidir.

A Promise to Nadia
İngilizce’den çeviren: Serdar Uçar,
206 sayfa,
1. basım Temmuz 2000,
3. basım Eylül 2000

 

<<1...100...200...300...400...406407408409410411412413414415416 417418419420421422423424425426...500...527>>