fiogf49gjkf0d
SİZİ YEŞİLÇAM A GÜLMEKTEN MEN EDERİM
Ne zaman internette gezseniz karşınıza eski Türk filmleri ile ilgili birkaç espri çıkar. O filmler güzeldir de, espriler pek ucuzdur.Televizyonlarda ve radyolardaki alabildiğine ucuz parodilerde konu genellikle eski Türk filmleridir. Bahis eski filmlerden açılınca fair play ruhu ortadan kalkar. Üstelik herkes de eski Türk filmlerindeki repliklerin taklidinde çok da başarılıdır. Nasıl olmasın; onlarla doğduk, onlarla büyüdük. Ama pek güleriz;
- Nazar-ı dikkatinizi celp ederim.
- Be he he he.
- Bedenime sahip olabilirsiniz, ama ruhuma asla.
- Ha ha ha ha.
- Aşkım satılık değildir.
-Hi ha ho ho ho.
- Güzel olduğunuz kadar da, küstahsınız da.
- Hiya ha ho ha ho ha.
O replikler biraz biziz, biraz da olmamız gereken. Bundan dolayı pek de güzel taklit ederiz. Çünkü başta kendimizin en gülünesi olduğunu biliriz. Bir de elbette olduğumuz gibi durmaktan ziyâde, olmamız gerektiği gibi yapmayı pek severiz.
Konu eski Türk filmlerinden açılınca “be he he” die gülüyoruz. Hem de daha isimleri duyunca. O filmlerde başrol oyuncuları genellikle Erôl’dür, Bihter’dir, Feride’dir, Ferit’tir, Gülîzar’dır. İyi de, bu isimlerin komik bir yanı yok. Hem bizim ismimizin daha az komik olduğu ne malûm?
İnanın; gerçekten ben bu filmlerde komik bir şey göremiyorum. O filmlerde insanlar kızlarını kerime, eşlerini zevce, oğulların mahdum olarak görür. O filmlerin insanları birbirine “siz” der. Metanetli ve hakikatli olur. O filmlerde farklı bir cemiyet ve cemiyet hayatı vardır. Erkekler kadınlarına “benim güzel manolyam” der. İlişkiler münasebettir, sonlar nihayettir, izinler müsaadedir.
O filmlerde sadakat övülür. Saflık yüceltilir. Hayaller ise her şeydir. Hayaller gerçi mukavvadan hayallerdir. Ama kurmaca bir dünyada yaşanan hikâyeler de kurmacadır hâliyle. Lâf aramızda hangimizin hayalleri daha az mukavvadır? İnsanlar o filmlerde, o hayallerin peşinden gider, nadiren hayalleri gerçek olur. Hayallerin peşinden giden genelde ölür.
Eski filmlerde ekseriye kazık atanların ve dalaverecilerin ölene veya öldürülene kadar kıyak hayat yaşaması ve esas oğlanın sevdiğine kavuşuncaya kadar eşek sudan gelinceye kadar dayak yemesi, hatta sonunda da mutsuz ölmesi bana da pek adil gelmiyor. Ama esas oğlan ölse de, aldatılsa da, dövülse de iyi adamdır. Gururu, onuru, haysiyeti vardır. Zâten onun için iyi adamdır. Çünkü onun omurgası vardır. Su gibi konduğu kabın şeklini almamaktadır. Erdemlidir.
Esas kız da öyledir. Tertemiz duyguları olan saf bir kızdır. Hayali mesut bir izdivaçtır. Yeşil panjurlu, kutu gibi bir evin hayalini kurar. Bazen hile ve desise ile istemediği bir adamla evlendirilir. Attığı imzaya da, gerçek aşkına da, kendi ruhuna da sadık kalır. Bedenini verir, ruhunu vermez. Onlar heyhat, kadere inanırlar. Onlar için İstanbul azizdir. O aziz İstanbul’da sınıflar ve kültürler çelişkilidir.
O aynı şehre hapsolan ve birbiri ile çelişen hayatlar sinema lisânı ile mübalağa ile anlatılır. Yalıda twist yapıp, kafasını manyak gibi sallayan sarhoş gençler gibi. Gençler ne yapsın, o zaman ne underground var ne de kokain. Çelişkiler anlatılırken, çelişmeyen tek bir mesaj sabittir; Herkesin sınıfı, kültürü bellidir ve aslını inkâr eden ise haramzâdedir.
Sanat, sanatçı ve mavi yakalı hor görülür, hor görülmemesi gerektiği gösterilir. Evin hizmetlisi için “temizlikçi parçası” denilir, denmemesi gerektiği ifâde edilir. Parasızlığa takılan umutlar, köşk duvarlarını aşamayan aşklar ve Amerikan arabasının kapısında sönen hayaller gösterilir; umut ölse de, aşk bitse de, hayal sönse de ilkeli, metanetli ve hakkaniyetli olmanın önemi izah edilir. Gerekirse, değerse o aşk için bir ömür beklenir. Hiçbir zaman da üzerinde durulan dalın rengini almak tavsiye edilmez. O filmlerin en kötü adamları fırsatçılardır, yalancılardır, ahlâksızlardır.
Hem esas kız hem de esas oğlan “siz beni kovmuyorsunuz, ben gidiyorum” derler. Kendilerini attırıp tazminat almazlar. Kendilerinden bıktırıp nafaka sızdırmazlar. Onlar için hayat Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftanı” gibidir. Hem sırtında taşırlar hem de gerektiğinde yere vurup, üzerine oturur, sonra da eski kilim gibi arkada bırakırlar.
Bir tek, ama bir tek filmde, yüze vurulan para demetini eğilip toplayanı görmezsiniz.
Bunların neresi komik? Siz neye gülüyorsunuz kuzum? Madem cemiyet için de güleceksiniz, o filmleri hususîyetinizde niye hayran hayran seyrediyorsunuz efendim?
O filmlerin Türkçesi hepimizin Türkçesinden güzeldir. Nayır da derler, nolamaz da derler. Siz de o kadar güzel Türkçe konuşun, siz de deyin. İsterseniz nevet de deyin, siz o kadar Türkçe konuşun da, ben razıyım.
Bir kişi uzun süre sağlıksız bir kaynaktan gelen suyu içerse, idrar yolları enfeksiyonu olur. O suyun içerdiği mikroplar iltihaba yol açar. Bir kişi –aynı şekilde- uzun süre sağlıksız bir fikrîyattan beslenirse, idrak yolları enfeksiyonu olur. O zaman “olması gerekip de olamadığına” güler.
O filmlerde “olanlar” aslında, “yarın bunlar olacak” demektedir. Ama “yarın” olduğunda ise, o zaman “yarın bunlar olacak” denilene gülünmektedir.
Şayet bugün o gün çekilen filmler çekilse, bu ülkede çok şey olur. Artık siz nereye çekerseniz kuzum! İsterseniz, kapatalım bu bahsi!
Alıntıdır |