ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
R--O-M-E-O> Forum Mesajları | | R--O-M-E-O'e ait Toplam 1750 Forum Mesajı var
|
|
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Milli Eğitim`de olay yaratacak değişiklikler!> 5.Kas.2010 Cum 18:21:48 | | 8 yıllık eğitimin 13 yıla uzatılması bence çok fazla olumlu sonuçlar getirmeyecektir, yani zaten 8 seneyi zorla okuyan bir insana 13 seneyi zorla okutsan bir faydası olacağını sanmıyorum. Çünkü bir çok insan tanıyorum lise mezunu olmasına rağmen ortaokul bilgisine sahip..
Andımız ve İstiklal Marşı konusunda da tamamen önyargılı olup saçma bir uygulama demeyeceğim. Çünkü şöyle düşünüyorum, 4,5 seneye kadar bende lise öğrencisiydim. Hatta Anadolu Lisesiydi, bunu belirtiyorum çünkü bizim şehirde en seviyeli okul orasıydı. En seviyeli okul olmasına rağmen İstiklal Marşı okurken ben hiç duygulanmazdım tüylerim diken diken olmazdı bunun sebebininde her hafta her gün okumamıza bağlıyorum. Belki bunu düşünmüş olabilirler.
İmam hatip konusunda ise bence çok yerinde bir uygulama gelmiş, Herkes istediği liseye gitmekte özgür olmalı. İmam hatip liselerinin kapatılması resmi dini islamiyet olan ve medeni bir ülkeye yakışmıyor bence.
Din kültürü dersleri konusunda ise bence çok saçma bir durum var ortada. Alevi öğrencilerin muaf olması gibi.. Ben din dersi gördüm biliyorum sonuçta din dersi formatını.. Din dersinde iyi ahlak konudur genelde, bunu müslüman olmayan biride zevkle dinleyebilir. Ayrıca Din Kültürü öğretmenleri öğrencilere zorla namaz kılacaksın gibi ifadelerde bulunmuyor. Bazı süreleri ezberleme ödevi veriyor sadece ki bence bu durum çok normaldir. Aleviler içinde bilinmesi gereken bir durum olduğunu düşünüyorum sonuçta o süreler Kur`ân`da geçen süreler..
Hayırlısı olsun demek düşüyor bize :)
UFUKYAZICI | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ders veren hikayeler......> 5.Kas.2010 Cum 17:10:46 | |
Iarybird :
çok güzel bir paylaşım. emegine saglık ufuk.
|
|
|
Aleyna ablamın emeğine sağlık | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Kitapkurtları >Posta Kutusundaki Mızıka> 5.Kas.2010 Cum 16:31:08 | | Yeni okuduğum ve şiddetle tavsiye ettiğim bir kitabı tanıtmak hakkında bilgi vermek , önermek ve paylaşmak istedim. Posta kutusundaki mızıka kitabı Ali. Ural`a aittir. Ali .Ural`ıda kitabı okuduktan sonra tanıma fırsatım oldu ve kendime kızdım böyle bir kitaptan ve böyle bir kitabı yazacak yazardan nasıl haberin olmaz diye. Tek seferde bitirdiğim ve altını çizdiğim cümle sayısı çok fazla olan kitaptan bir kaç cümle ve parağraf yazmak istiyorum
* Sevgili dost ; sen lazımsın bana ve önemlisin hadiselerden.. Çünkü büyük bir olaydır dostluk... Çok büyük...
*Sevgili dost oruçluyken su içmemekte ne var? Hüner ölürken suyu reddedebilmekte...
*Sevgili dost bulunduğu durumun farkında olmamak her durumdan daha kötüdür...
*Hiç bir can yeleği onu yüzdüremez hiç bir yangın söndürücü onu söndüremez.. Hiç bir ilaç tedavi edemez onu..
*Sevgili dost "Kalpler ancak Allah`ı anarak huzur bulur" Evet bu ayet adına STRES denen çağdaş basıncı düşürecek bir ilahi odaya Kur`ân`a çağırıyor bizi ..
*Frankeştayn`ın yaratığı değil Allah`ın kulu olmak ne güzel...
*Ne güzel "ALLAH EN BÜYÜKTÜR" sözü
*Sevgili dost insan yoktu vesınırlar yoktu. İnsan geldi ve elinde tebeşirlerle sınırlar çizmeye başladı...
*Sevgili dost Hakkın değil gücün belirlediği sınırları hangi dikenli tel koruyabilir ?
*Sevgili dost Doktor olmak isteyen çocuklar, büyyünce cellad oldular..
*Sevgili dost bildiği şehirlerden bilmediği şehirlere bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır ?
*Sevgili dost kalbimi alıp çok uzaklara gitmek istiyorum..
*Sevgili dost neşesi yağmalanmış bir bayramdan geriye ne kalır ?
*Sevgili dost sonbahar her sene yüklenip serinliğini , yağmurlarını , rüzgarını ve evime yatıya gelir.. Sonbahar her seferinde gözlerimin içine bakıp " Hiç değişmemişsin" der.. Ve omzuma dokunur, ben sonbaharın gözlerinin içine bakamam; dokunur..
*Sevgili dost geceyi karanlık ay ve yıldızlardan sananlar, annelerinn çorbalarındaki lezzeti yağda arayanlardır..Oysa sevgidir annelerinin kaşıklarından "miktarınca" katılan...
*Sevgili dost birileri tarafından izlenildiğini düşünmek bir delilik belirtisidir de izlenilmediğini düşünmek nedir..
*Belkide belirtisi değil kendisidir deliliğin...
*Sevgili dost Allah herşeyi bilir..
*Sevgili dost merhameti gördün mü.. Ne olur banada göster.. Kimseye söylemem söz zarar vermezler..
*Sevgili dost merhameti gördün mü ? Tamam söyleme biliyorsan yerini.. Bari hayatta olduğunu haber ver..
*Sevgili dost merhamet ölmedi değil mi ?
*Sevgili dost seni gerçekten sevenleri tatlı sözle onaylayanların içinde değil , sana arılarını gönderenlerin içinde ara
*Sevgili dost ne zaman televizyonun düğmesini kapatacaksın.. Sevgili dost ne zaman açacaksın "kitab"ı
*Sevgili dost bu ne dağınıklık...
*Sevgili dost fotoğrafçılar denklanşöre basmadan önce "Gülümseyin" diyorlar.. "Gülümseyin ve örtün yaşadıklarınızı"
*Sevgili dost fotoğrafta pozitif görüntüler negatif görüntülerle basılır..
*... Sıkıntılar bunaltmasın seni.. Lütfen gülümse fotoğrafın çekiliyormuş gibi her an...
A.Ali Ural | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >Üstteki Üye İle Nereye Gitmek İstersin?> 5.Kas.2010 Cum 14:06:24 | | abicim hollandaya gidelim beraber takılmak zorunda değiliz ama:D | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ders veren hikayeler......> 5.Kas.2010 Cum 14:02:13 | | Önce şunu belirtiyim okurken gözlerim doldu belki bazıları o büyük kardeşin babasıyla dalga geçtiği gibi benimle dalga geçebilir.. Ama olsun ben demek istediklerimi sölüyüm.. Öncelikle ablacım çok teşekkürler bu yazıyı okumamı sağladığın için.. Kesinlikle en iyiler listesine girmesi gereken bir başlık diye düşünüyorum.. Ben yazıda kendi hayatımdan çok örnekler gördüm.. Bende babamı kaybettim ve bizde 2 erkek kardeşiz ve bu hikayedeki temayı inan anladım, ama demek istediğim aslında şu aynı babadan aynı cümleleri duyarak büyüyen iki kardeş farklı düşünebiliyor ve farklı yaşayayabiliyor ve farklı yerlerde konumlarda çok uç hayatlarda ve karakterlerde olabiliyorlar. Abim nerde ben nerdeyim..
Paylaşım için çok teşekkürler harika | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Haber >Güncel haberler >İnternet`de Küfür> 5.Kas.2010 Cum 13:38:36 | | Tamamen kopyala yapıştır olan bu başlık sohbet sitesine giren herkesin okuması gereken bir yazı diye düşündüğüm için sizle paylaşmak istedim.
Hayatımızın hemen her alanına giren internet, her geçen gün yeni mesleklerin doğmasına da neden oluyor. Sanal alemdeki son akım, kolay yoldan para kazanmak isteyenlerden büyük ilgi görüyor: Profesyonel küfürbazlık!
İnternet icat oldu, ahlâk bozuldu... Özellikle gençlerin internetteki sosyal paylaşım sitelerinde ve Messenger diye tâbir edilen anlık iletişim araçlarında kullandıkları dilde argo kelimlerin giderek ağırlık kazanması, uzmanları endişelendiriyor.
Elbette adabımuaşeret kurallarının önemi ve algılanışı ülkeden ülkeye değişiyor. Buna bağlı olarak da argo ve küfürleri kesin bir şekilde sınıflandırmak da mümkün değil.
Örneğin "ayı gibi" ifadesi bazı ülkelerde "güç ve kuvvet" ifadesi olarak algınıyor; kimi bölgelerde ise büyük bir hakaret olarak kabul ediliyor.
Batı Avrupa`da daha ziyade yüzeysel argo sözcükler internet dilinin bir parçası haline gelirken, Balkan ülkelerinde ise belirli kişi ya da gruplara yönelik hakaret ve küfürlerin artık olağan hale gelmeye başladığı görülüyor.
Hatta Balkan dillerindeki sitelerde çok ilginç ve endişe verici bir akım başladı: Bilhassa siyasi partilere ve politikacılara internette ağır hakaret ve küfür yağdıranlar, bu yolla para bile kazanabiliyor.
"Profesyonel küfürbaz" olarak tanımlanan insanlar, günde sekiz saat mesai yaparak internetteki forum, blog, sosyal medya ve haber portallarını dolaşıyor, küfür ve hakaret içerikli mesajlarla sanal âlemde provakasyon yapıyor.
Üstelik bunu yapmak için herhangi bir ofis ya da pahalı bir donanıma da gerek yok. İhtiyaç duyulan tek şey internet bağlantısı olan bir bilgisayar.
Bu yeni mesleği icra edenlerin iş kıyafetleri de pijama ve terlikten ibaret. Profesyonel küfürbazlar ordusu, birbirlerini tanımayan, hatta birbirlerinden çok farklı yerlerde ikamet eden kişilerden oluşuyor. Bu yeni mesleğe en çok genç kuşak rağbet gösteriyor.
"İtina ile küfür edilir!"
Yöntem gayet basit: Profesyonel küfürbaz, maaşını ödeyen kişi ya da kurumdan, hangi platformda kimlere saldıracağına dair direktif alıyor.
Örneğin, A partisine mensup bir politikacı, B partisindeki siyasi rakibi hakkında kamuoyunda olumsuz bir kanaat oluşması amacıyla bir "sanal saldırı" kampanyası başlatıyor.
Saldırının çapına ve süresine göre profesyonel küfürbazlarla anlaşılıyor ve onlara, muhalif politikacı hakkında bazı doneler veriliyor. Profesyonel küfürbazlar da bu doneler ışığında toplu olarak taaruza geçiyor. Akla gelebilecek her türlü internet platformunda `hedef seçilen kişi` hakkında son derece ağır hakaret ve küfürler içeren mesajlar yazılıyor.
Sanal alemde yazılan mesajlar ya da paylşılan bilgi ve belgeler jet hızıyla yayıldığından, bazen kampanya bir günde bile amacına ulaşabiliyor. Tabii rakipleri karşısında "nihai zafer" kazanmak isteyenler, bu saldırı kampanyasını daha uzun ve sürekli biçimde uygulamak zorunda.
Konuyu araştırmak isteyen Rumen gazeteci Vlad Ursulean, kendini "profesyonel küfürbaz" olarak tanıtıp "İtina ile rakiplerinize küfür ve hakeret edilir" diye birkaç internet forumunun yanı sıra Facebook`daki sahte profiline de mesaj bırakmış. Ve birkaç gün sonra ilk "müşteriler" kendisine ulaşmaya başlamış.
Örneğin Romanya`da geçen yılki devlet başkanlığı seçimleri öncesi, en şanslı iki aday hakkında başlatılan karalama kampanyasında görev yapması karşılığında, üçüncü sıradaki aday tarafından kendisine yüklü miktarda para teklif edilmiş. Bükreşli gazeteci, araştırmasını derinleştirmek amacıyla bu teklifi kabul etmiş. Ursulean, daha sonraki süreci şöyle anlatıyor:
"Haber portalları, blog ve forumlardaki haber ve yazılara dair her gün elektronik posta yoluyla bana 30-40 tane link gönderildi. Ayrıca yorumlarımda hangi mesajlara yer vermem, ne tür küfür ve hakaret sözcüklerini kullanmam gerektiği de bildiriliyordu.
Örneğin şimdiki devlet başkanı Traian Basescu`nun, ülkedeki tüm olumsuzların müsebbibi olduğu, seçimlerdeki rakibi Mircea Geona`nın kanun dışı olaylara karıştığı gibi doğrudan bu kişileri hedef alan söylemler."
Balkanlarda hızla yayılıyor
Profesyonel küfürbazlar sadece Romanya`da faaliyet göstermiyor. Bulgaristan`dan Sırbistan`a, Arnavutluk`tan Makedonya`ya tüm Balkanlar`da profesyonel küfürbazlar hızla yayılıyor. Üstelik hedefte sadece politikacılar yer almıyor.
Örneğin Bulgaristan`da Romanlara karşı başlatılan internet kampanyasında, bu halk grubunun kötü niyetli olduğu, başta hırsızlık ve gasp olmak üzere çok sayıda suç olayına karıştıkları ve toplumda huzuru bozdukları öne sürülüyor.
Azınlıktaki diğer halk gruplarına karşı da profesyonel küfürbazlar aracılığıyla benzer kampanyalar yürütülüyor. Kosova Gazeteciler Cemiyeti`nden İbrahim Makolli, özellikle kriz dönemlerinde bu tür ırkçı söylemlerin halk arasında çok daha fazla kabul gördüğünü söylüyor ve ekliyor:
"İnternet kullanıcıları arasında bir çeşit savaştan söz edebiliriz. Bu sadece Kosova için geçerli değil. Tüm Balkan ülkelerinde benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Edilen küfürler ve yapılan hakaretlere baktığımızda, Balkanlarda yaşayan farklı etnik grupların birbirlerine karşı hoşgörüden ne kadar uzak olduğunu görüyoruz."
Bir örnek de Makedonya`dan
Ve bir başka örnek de Makedonya`dan... Eşcinsellerin ve etnik azınlıkların hakları için mücadele eden Makedon insan hakları savunucusu Irena Cvetkovik de sanal karalama kampanyası kurbanlarından. Facebook`ta kurulan bir grupta Cvetkovik`e sadece küfür ve hakaret yağdırılmakla kalmıyor, aynı zamanda kendisine şiddet ve baskı uygulanması da talep ediliyor. Ancak Irena Cvetkovik hakaret ve tehditlere boyun eğmemekte kararlı olduğunu söylüyor:
"Bu tür şeyler benim gözümü korkutamaz. Kuru gürültüye pabuç bırakmam. Diğer yandan, insan hakları için mücade eden birinin, çoğunluk tarafından vatan haini olarak görülmesi de son derece endişe verici bir durum bence."
Kaynak: DW
Türkiye`de de örnekleri var
Türkiye`de de bu tür kampanyalarla belirli kişi ya da gruplar üzerinde karalama kampanyaları sıkça düzenleniyor. Küfürün sonunun gelmediği bu kampanyaların Türkiye`de de finanse edilip edilmediği ise henüz bilinmiyor. Ancak haberlerdeki yorumlar, Facebook`ta kurulan kimi gruplara bakıldığında Türkiye`de de özellikle siyasi arenada organize karalama kampanyalarının internet vasıtasıyla yapıldığı açık bir biçimde görülüyor.
Alıntı: Cnntürk.com/yaşam
| |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >ATATÜRK`ÜN TABUTUNUN AÇILDIĞI GÜN> 5.Kas.2010 Cum 12:07:53 | |
Tesadüfen karşılaştığım bu yazıyı sizinle paylaşmaktan zevk duyacağım. Normalde bunun gibi ve Atatürk ile alakalı bir çok yazı okudum bir çok video veya ses kaydı dinledim. Fakat hiç biri bu yazının bende bıraktığı etki gibi olmadı. Ben okurken tüylerim diken diken oldu eminim kendini türk hisseden herkesin tüyleri de diken diken olacaktır UFUKYAZICI
Not: Yazının gerçekliğinden %100 emin değilim. Bu konu hakkında fikri olan varsa paylaşırsa sevinirim.
Kefen sıyrıldı ve...
Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca Ata`nın yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...
8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00`da Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu`nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı`ydı.Patalogdu. Arayan ise Ankara Valisi Kemal Aygün`dü... Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını Anıtkabir`e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz."Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu. Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesi`ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı. Meclis Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda da...Mutlu, görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı. Gerçekten tarihi bir tanıklıktı bu... Ata`nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir hafta boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi. Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka talaş doluydu. Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında, ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi yazılıydı.Ata`nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış,nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti geziniyordu. Ve 15 yıl sonra ilk kez Ata`nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürk`ün yüzüne baktı. Ata`nın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı olmuştu Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:"Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata`nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı`ndaki yatağında uyuyor gibiydi." Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes de yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı, tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu`dan aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk`ün yüzüne bakmadı. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata`yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi. Salondaki herkes Atatürk`ü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata`nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özen`in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk`ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürk`ün göğsü üstünekonmasını istiyor."Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı. "Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı. Ve 10 Kasım sabahı, Ata`nın naaşı 15 yıl önce onu Dolmabahçe`den Ankara`ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son durağı olacak Anıtkabir`e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı... Atatürk`ün tabutu, Menderes`in huzurunda açılmıştı Ata`nın 15 yıl Etnografya Müzesi`nde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir`e taşınmıştı.Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk`ün naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem yapılmıştı. Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Ata`nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem sayesinde Ata`nın naaşı da -diyelim bugün Lenin`in mozolesinde olduğu gibi öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı. Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes`in huzurunda Atatürk`ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca tahnit bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürk`ün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı. Atatürk`le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o törene katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk`ün, Prof.Dr. Kamile Şevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Ata`nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.
Atatürk`ü son görenler anlatıyor:
`Yüzünde iki günlük sakal vardı`
Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953`te Etnografya Müzesi`nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürk`ü son kez görme fırsatı buldular. izlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk`ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."
` Gözleri aralıktı`
• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım. Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı. Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."
| |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >Dünyanın en uzun hastalık ismi> 5.Kas.2010 Cum 11:20:06 | | pneumonoultramicros picsilicovolcanocon iozim
43 karakterden oluşan bu hastalık çok nadir görülen bir hastalıktır. Bunun sebebi ise bu hastalığın yanardağ ve volkan küllerinin tenefüsü sonucu ortaya çıkan bir akçiğer hastalığı olmasıdır. Dünyamızda volkan küllerini tenefüs etmek olduça zor oldugu için nadir görülen bir vakadır.
Okumaya çalışmayın :) | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >ALTRUIST> 5.Kas.2010 Cum 10:56:22 | | İnsanları ayıran her zaman birşeyler oldu.. En basiti tutduğu takım oldu. Siyasi görüşü aralarında engel oldu. Dini inançlarımız ayırdı bizi.. Ten rengimiz yırtıp attı birlikteliğimizi..Irklarımız son çiviyi söktü.. Ne olabilir de herşey düzelebilir.. Ya artık gelsin uzaylılar savaşalım kaybetsekte tek vucud olalım..
UFUKYAZICI | |
R--O-M-E-O
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hayata Bakış Açısı ve İlk olma arzusu> 5.Kas.2010 Cum 10:51:36 | |
Her zaman "ilk" olma arzusu içimdeymiş aslında.. Doğduğumda ilk çocuk olmak istemiştim.. Meğer benden önce iki kardeşim gelmiş dünyaya. Gökyüzüyle tanışır tanışmak "ilk uçan ben olmalıyım" demiştim.. Ama uçamayacağımı anlamamdan daha fazla üzdü kuşların uçabiliyor olduğunu öğrenmem.. Denizi gördüğümde içine ilk girenin ben olamayacağı gerçeğine yakın olmama rağmen hayal ettim yinede.. Görmeden seven ve inanan ilk kişi olmak istedim, bu durum biraz olanaksız gelir diye düşündüm insanlar için ama.. Bu onurada erişemediğim için üzüldüm.. Sonra tek "ilk" olacağım konunun `ölüm` olacağına inandım.. Hiç ölüm yaşamamıştım ve inanıyordum.. Ama alt komşumuz olan bir dede beni geçti ve benden önce öldü.. Oturdum ağladım! Ama bu sefer yabancılık hissetmedim eşlik edenler vardı.. Hatta ve hatta bana bakarak ağlayanlar bile vardı... Ama ben öldüğüne değil, benden önce öldüğüne ve benim hiç bir zaman ilk olamayacağıma ağlıyordum... Şu an çok mutluyum, Eminim kimse birinin ölümüne benden önce öldü diye üzülmemiştir yedi yaşında
UFUKYAZICI
Not: Alıntılarda isim belirtiniz
| |
| |