ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
29 Nisan 2024, Pazartesi 20:26   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Jisell> Forum Başlıkları
    Jiselltarafından açılmış Toplam 67 Forum Başlığı var
<<12345 67>>


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >En Sağlıklı 60 Besin..
  11.Haz.2006 Pzr 16:03:54

EN SAĞLIKLI 60 BESİN MADDESİ

 

BESİNLER

NELERİ İÇERİYOR?

NEYE YARIYOR?

ELMA

Pektin, Bioflanovoid, C vitamini

Kolesterol düzeyini düşürüyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

ENGİNAR

Cynarin, bol miktarda B ve C vitamini

Kan şekerini düzenliyor. C vitamini kalbi güçlendiriyor.

AVOKADO

Doymamış yağ asidi

Kalp ve kan dolaşımı için birebir. Kansere karşı koruyucu

MUZ

Potasyum, B6 vitamini, Serotonin, Magnezyum

Rahatlatıyor ve uyumaya yardımcı oluyor.

FASULYE

Demir, Kalsiyum, B ve C vitamini, Protein

Kan ve hücre yapımına yardımcı oluyor.

BROKOLİ

Magnezyum, A ve C vitamini, Potasyum

Kansere karşı koruyor, kasları güçlendiriyor.

ESMER BUĞDAY

Lysin, Lezithin

Beyni ve sinirleri besliyor, öğrenmeyi güçlendiriyor.

MANTAR

Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum

Kasları güçlendiriyor, saç ve tırnakları besliyor.

ACI MARUL

Yaşamsal önem taşıyan maddeler, Eser element, Potasyum, Fosfor

Yağ metabolizmasını düzenliyor, felç riskine karşı koruyor.

BEZELYE

Bitkisel protein, Magnezyum

Kolesterol düzeyini düşürüyor, bğırsak kanser riskni azaltıyor.

ÇİLEK

C vitamini, Kalsiyum, Potasyum

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, metabolizmayı harekete geçiriyor.

REZENE

C vitamini, Uçucu yağlar, Demir, Potasyum, Kalsiyum

Öksürüğü önlüyor, vücuda oksijen alımını artırıyor.

KÜMES HAYVANLARI

Protein, Potasyum, Magnezyum, B vitamini, Çinko

Baş ağrısı sorununa karşı etkili, stresten arındırıyor.

GREYFURT

Folikasit, C vitamini

Kan basıncını azaltır, kan yapımını artırır.

YULAF

Karbonhidrat, Demir, Magnezyum, B vitamini

Enerji sağlıyor, kas kramplarını önlüyor, idrar söktürüyor.

KUŞBURNU

Likopen, C ve E vitamini, Demir

Soğuk algınlığı ve gribe karşı önleyici etkiye sahip.

RİNGA BALIĞI

Omega3 yağ asidi, Sodyum, Potasyum

Damar sertliğini ve yüksek tansiyonu önlüyor.

AHUDUDU

C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Demir, Folikasit

Virüs ve bakterilere karşı koruyor, tümör oluşumuna engel oluyor.

MÜRVER

Potasyum, B1 vitamini, C vitamini

Terleten ve öksürüğü azaltan etkiye sahip. Kabızlığa iyi geliyor.

YOĞURT

Kalsiyum, Riboflavin, B12 vitamini

Bağırsak kanserine karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

FRENK ÜZÜMÜ

C vitamini, Niasin, Kalsiyum

Sinir ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.

PEYNİR

Protein, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum

Kemikleri güçlendiriyor, sinirleri koruyor.

HAVUÇ

A vitamini, Selenyum

Sperm üretimini sağlıyor, vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor.

PATATES

Mieraller, C vitamini, Bitkisel Protein, Potasyum

Kansere karşı koruyucu, vücudu toksinlerden arındırıyor.

KEFİR

Asit laktik, Asit laktik bakterileri

Bağırsak enfeksiyonuna, kabızlığa ve gaza iyi geliyor.

KİVİ

C vitamini, Karotionid, Flavonoid

Zayıflatıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

SARIMSAK

Quercetin, Ajoene ve Allisin

Kansere karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

SOM BALIĞI

Omega3 yağ asidi ve D vitamini

Kemikleri güçlendiriyor, meme kanseri riskini azaltıyor.

PIRASA

Allisin, Çinko, Manganez, Selenyum

Kan basıncını düşürüyor, kalbi ve damarları güçlendiriyor.

MERCİMEK

Çinko ve Aminoasit

Yorgunluğu gideriyor, strese karşı etkili

MISIR

Çinko, Magnezyum ve B vitamini

Stresle savaşıyor, bağırsak kanserini önlüyor.

USKUMRU

Omega3 yağ asidi, D, B6-B12 vitaminleri ve İyot

Kan basıncını düşürüyor, moral yükselten etkiye sahip

MANGO

A ve B vitamini, Çinko

Cinsel enerjiyi yükseltiyor,orgazm yeteneğini artırıyor.

DENİZ BİTKİLERİ

Omega3 yağ asidi, Pantothenik asit

Kolesterol düzeyini düşürüyor, kalp krizi riskini azaltıyor.

SİYAH TURP

C vitamini, Kalsiyum, Potasyum, Demir

Bağışıklık sistemini ve kan dolaşımını güçlendiriyor.

KAVUN

Mahnezyum, Potasyum ve Kalsiyum

Vücuttaki su düzeyini ayarlıyor, idrar oluşumunu artırıyor.

SÜT

Kalsiyum, D, A ve B2 vitaminleri

Kemik oluşumunu teşvik ediyor, bağırsak kanserine karşı koruyor.

PEYNİR SUYU

Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Laktik asit bakterileri

Sindirim sistemi şikayetleri ve mide yanmasına karşı iyi geliyor.

CEVİZ, FISTIK, FINDIK

B ve E vitamini, Çinko, Demir

Sakinleştiriyor, uyumayı sağlıyor, stresi azaltıyor.

ZEYTİNYAĞI

Doymamış yağ asidi, E vitamini

Kötü huylu kolesterol düzeyini düşürüyor, hücreleri koruyor

PORTAKAL

B ve C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Selenyum

Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor.

PAPAYA

Karotinoid, Enzimler, C vitamini

Kalp hastalıklarını önlüyor, stresi azaltıyor

YEŞİL-KIRMIZI BİBER

Capsaicin, A ve C vitamini, Çinko

Baş ağrısı ve migrene karşı koruyucu etkiye sahip

ERİK

Potasyum, Demir, B vitamini

Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor, enerji veriyor.

KIRILMAMIŞ PİRİNÇ

Protein, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum

Mide anması ve gaza karşı etkili. Vücuttaki fazla suyu atıyor.

RAVENT

Magnezyum, Manganez, Kalsiyum, B vitamini

Sağlıklı kemiklerin oluşumuna katkıda bulunuyor.

DANA ETİ

Demir, Protein ve Potasyum

Soğuk algınlığı, öksürük ve gribe karşı iyileştirci etkiye sahip.

LAHANA TURŞUSU

Laktik asit bakterileri ve B12 vitamini

Tümör oluşumunu önlüyor.

KEREVİZ

Potasyum, Sodyum, Kalsiyum, Magnezyum

Kabızlık, mide ve bağırsak sorunlarına karşı etkili.

SHIITAKE MANTARI

Lentinan, D vitamini

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kanser oluşumunu engelliyor.

SOYA

Yağ, E vitamini ve Protein

E vitamini hücreleri koruyor, kanser riskini azaltıyor.

ISPANAK

A vitamini, Folik asit, Magnezyum, E vitamini, Manganez

Sinirleri güçlendiriyor. Özellikle hamilelikte tavsiye ediliyor.

TOFU

Protein, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum

Metabolizmayı uyarıyor. Kemik yoğunluğu için önemli.

DOMATES

Likopen, Folikasit, Tyrosin

Likopen kansere karşı koruyor, folikasit hücre yapımını uyarıyor.

TON BALIĞI

Omega3 yağ asidi, D vitamini, Potasyum, İyot

Kolesterol düzeyini düşürüyor, sinir hücrelerini koruyor.

KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ ÇAVDAR

Magnezyum, Karbonhidrat, B vitamini

Enerji sağlıyor, stresi azaltıyor.

KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ BUĞDAY

...


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Can Dündar..
  11.Haz.2006 Pzr 16:37:33
Can Dundar dan

 
 


BİR YERLERDE TIKANIP KALDIYSA HAYAT...

Bir yerlerde tıkanıp kaldıysa hayat, soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla tanışmalı, yeni kesifler yapacak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,

Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını;

Zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da,

O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,

Her aksam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,

Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip

Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;

Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini;

Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çâre olabilmeli!

Şu adâletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;

Sevgisiz, soysuz kalarak!

Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,

Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğusunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda yağmurda sevincine, coşkusuna;

Fırtınada boranda öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli!

Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi,

Mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;

Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için,

Hiç çâresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;

Ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,

Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!

Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...

Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları,aynı bahanelerle

tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!

Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;

Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;

Zaman bulabilsin;

Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;

Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;

Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...! *

Can Dündar



Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Geçti Artık Geçti..
  11.Haz.2006 Pzr 18:20:37
Umarım bizler geçti artık demeden, fırsatları değerlendirecek vakit bulur, ve pişmalık duymadan hayatı doyasıya yaşarız.)Yeni fırsatlara...........
 
 Geçti Artik Geçti...
 
Çocuklugumdan beri dar mekânlardan sıkılır ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklasırdım. Ileri yaslarda bunun bir hastalik oldugunu anlamis, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamistim.
Oysa ki o dar mekânlara, simdi ister istemez girecektim. Beni sarip sarmalamislar ve uzunca bir tabuta yerlestirmislerdi. Çevremde dolasanlarin seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapali olmasina ragmen, her nasilsa onlari görebiliyordum.
 - Genç yasta öldü zavalli, diyorlardi. Halbuki yapacak ne kadar çok isi vardi. Gerçekten de birçok isim yarim kalmisti. Meselâ ogluma iyi bir isyeri açamamis, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirememistim. Büyük bir firma kurup dostlarimi orada toplamak da artik hayâl olmustu. Üstelik kis çok yaklastigi halde odun kömür isini halledememis ve çatinin akan yerlerini tamir edememistim. Yarida kalan islerimi arka arkaya siralarken, kulaklarimi çinlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köselerinde yankilaniyor ve:
- Geçti artik, geçti , diyordu.
Içimden keske geçmemis olsaydi diyordum. Nereden basima gelmisti o kaza bilmem ki? Halbuki ne kadar da iyi araba kullanirdim. Olup bitenleri hatirlamaya çalisirken, dostlarimin çevremi sardigini ve içinde bulundugum tabutun kapagini örtmeye çalistiklarini fark ettim.
Onlari engellemek için avazim çiktigi kadar bagirmak ve çirpinmak istedigim halde ne kimildayabiliyor, ne de bir ses çikartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlikta kalmis ve gözlerimi, tabutun tahtalari arasindan sizan isiga çevirmistim. Dehset içinde:
- Aman Allah im, dedim. Ne olacak simdi hâlim? Korkudan hiçbir sey düsünemiyordum. Bu arada omuzlara kaldirilmis ve sallana sallana götürülmeye baslanmistim. Disaridaki seslerden yagmur yagdigi belli oluyor ve su damlaciklarinin sesi, tabutumun gicirtisina karisiyordu. Cenâze namazi için câmiye gidiyor olmaliydik.
Câmi deyince aklima gelmisti. Çok yakinimizda olmasina ve her gün bes defa davet edilmeme ragmen, bir türlü vakit bulup gidememistim. Ama her zaman söyledigim gibi elli yasina gelince namaza baslayacak ve herkesin sikâyet ettigi kötü aliskanliklarimi terk edecektim. Evet evet, su kaza olmasaydi, ileride ne iyi bir insan olacaktim. Daha önceden duydugum ve nereden geldigini kestiremedigim ses:
- Geçti artik, geçti, diye tekrarladi. Bitti artik.
Biraz sonra namazim kilinmis ve tekrar omuzlara kaldirilmistim. Mahallemizdeki kahvehanenin önünden geçerken, her gün iskambil oynadigimiz arkadaslarimin neseli kahkahalarini isitiyor ve herhalde ölüm haberimi duymamis olacaklar diye düsünüyordum. Sesler iyice uzaklastiginda, egik bir sekilde tasindigimi hissederek mezarliga çikan yokusu tirmandigimizi anladim.
Siddetle yagan yagmurun tabuttaki çatlaklardan sizarak kefenimi yer yer islattiginin da farkindaydim. Buna ragmen disarida konusulanlara kulak verdim. Dostlarimin bir kismi piyasadaki durgunluktan bahsediyor, bir kismi da milli takimin son oyununu methediyordu. Tabutumu tasiyan diger biri ise, yanindakinin kulagina fisildayarak:
- Rahmetlinin tersligi, öldügü günden belli, diyordu. Sirilsiklam olduk birader.
 Duyduklarim herhalde yanlis olmaliydi. Yoksa bunlar, uykularimi onlar için feda ettigim dostlarim degil miydi? Yolculugum bir müddet sonra bitmis ve tabutum yere indirilmisti. Kapak tekrar açildi ve cansiz vücudumu yakalayan kollar, beni dibinde su toplanmis olan bir çukura dogru indirdi.
Boylu boyunca yattigim yerden etrafima baktim. Aman Allah im! Bu kabir degil miydi? O ana kadar buraya girecegimi neden düsünmemistim? Sessiz feryatlarimi kimseye duyuramiyor ve dostlarimin, üzerimi örtmek için yaristigini hissediyordum.
Tekrar zifiri karanlikta kalmis ve bütün âcizligimle dua etmeye baslamistim.
- Yârabbi, diyordum. Bir firsat daha yok mu, senin istedigin gibi bir kul olayim. Ve kabrimi, cennet bahçelerinden bir bahçeye çevireyim.  Ayni ses, her zamankinden daha siddetli olarak:
- Geçti artik, geçti, diye tekrarladi. Her sey bitti artik. Mezarimi örten tahtalarin üzerine atilan topraklarin çikardigi ses gök gürültüsünü andiriyor ve bütün benligimi sarsiyordu.
Son bir gayretle yerimden firlayarak gözlerimi açtim.
Odamdaki rahat yatagimda yatiyor, fakat korkunç bir kâbus görüyordum. Bitisik dairede oturan doktor arkadasim beni ayiltmaya çalisarak: Geçti artik, geçti, diye bagirip duruyordu. Geçti bak, hiçbir seyin kalmadi.
Yattigim yerden yavasça dogruldum. Terden sirilsiklam olmus ve sanki yirmi kilo birden vermistim. Disarida saganak hâlinde yagmur yagiyor, simsek ve gök gürültüsünden bütün ev sarsiliyordu. Etrafimdakilerin saskin bakislari arasinda kendimi toparlamaya çalisirken
- Yârabbi, sana zerrelerim adedince sükürler olsun, diyordum. Iyi bir kul olmak için ya bir firsat daha vermeseydin?
 
 
Cüneyt suavi


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Evlilik:)
  11.Haz.2006 Pzr 18:27:11
EVLILIK

Cocuk Annesine:
 - Anneciğim, Babam ile nasil evlendin?

Kadın esine donuyor:
 - Goruyor musun, cocuk bile anlam veremiyor!:))


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Okumaya Değer Bir Hikaye..
  11.Haz.2006 Pzr 18:41:54

okumaya değer bir hikaye...


    Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul
salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular
arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..


Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu
takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir
şeyi
daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini..
Kız
servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda..Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir,
belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği
için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda
yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine
döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha
gülümsedi.
Manidar..

 

"Anladım" der gibi bir gülümseyişti bu.. Delikanlı o hafta boyu hep bu
dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı,
erkenden
oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.

 

Dahası..Ankara Koleji nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu,
onu
bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir
gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı..Bir
defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene
tesadüfmüş
gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra
arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına
çıkmıştı.. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır
yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..

 

Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu.
Arkadaştılar.Sonunda
bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde
hoşlanıyordu.
Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir şekilde tanışmaları
gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan: "Tabii"
dedi.. "Bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar
vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de
tanışırsınız.."

 

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı. "Mutluluk işte bu.." Ve
konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç
unutmadı..O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında
tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı
delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı.
Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu
delikanlı.. Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını
hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken
tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede
dünyanın
en romantik şarkısı söylenirken ki, o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın
en romantik şarkısıydı ya, o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu
duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi
giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden
öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi,
uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil..
Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Birkaç saç teli,
delikanlının
elinin üzerine dokundu..


Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar
şirini
kızın saçları eline dokunuyordu çünkü..Konserden çıkarken, kız,
şakalaştı..
"Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana da maçımız
var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."

 

Hayır, aramayacaktı..Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde
onu
otobüsle Adana ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana
kebap
yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi..

 

Sabah erkenden Adana ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona
erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu..
Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan
değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden
olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü
sette
kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz
mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara nın hele Kolej de çok
popüler
bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..


Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime
konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki..Kız "Keşke orada olsaydın" demişti.
O da olmuştu işte.. Hepsi o..

 

Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..Bir gün üniversite
kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu
bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört
satırda
vardı sanki..Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor
etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak
yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan,
kız, dizeleri okurken..

"Ne hasta beklerdi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."

 

Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolej in
önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları
yoktu.
Yalnızdı..Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç
adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin
duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi
kız.. O da heyecanlıydı, belli..

 

"Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin,
ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var.
Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok
hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok."

 

"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka
kimse olmazsa, ara beni" dedi delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın
yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne
çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..

 

Yıllarca sonra Levent in söyleyeceği şarkıdaki Sezen in sözlerini o, o
zaman
biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca
bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın
sabahı,
seytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla,
arzuyla
bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama
bekledi..
Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.

 

Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir
aslında.. İlki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar.. O
dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..

 

Bekleyiş sürüyor, sürüyordu..Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar
geçti..
Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum"
dedi kız.

 

"Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse
yok!.."

 

"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece..Kalbi heyecandan ölesiye
çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece
bu
ses çıkmıştı..

 

"Yaaa!.."


Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk
dörtlüğünü vermiştim ya bir gün" dedi.. "Bu da ikinci ve son dörtlüğü
onun.."

 

Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız dizelere bakarken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."

 

Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hâlâ
düşünüyor..O uzun, çok uzun bekleyiş aşkını öldürmüş müydü, acaba?.


Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili
yaratmıştı
ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi
bile.. Hayalindekini yaşatmak için mi, yaşayanı silmişti yani?..
Yokluğunda
bulmak bu mu demek oluyordu?..

 

Ya da.. Ya da..


Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna,
mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti, acaba? Delikanlı bu
soruların yanıtını bugün hâlâ bilmiyor..Bilmediğini de en iyi ben
biliyorum.. Çünkü, delikanlı bendim!..

 

Hıncal Uluç
 



Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Evlilik-Can Dündar..
  16.Haz.2006 Cum 04:35:17
EVLİLİK..
 
Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim
bir kurum  benim için..

17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi kurum ayni  zamanda da...
Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma
inanmamaktan geçiyor.
Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan...
Nedir bu dayatmalar?
Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin  erkegin lehine yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmali ki, kadina  "hot" dediginde oturmali kadin...
Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten önce çöktügü için (hani  dogum felan) küçük olmaliymis yasi...
Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....

ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi 17 senede, ne de benden önce çöktü...
Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo Can bey
kapmisiniz  çitiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..

Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...
Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der  Halil Cibran...
Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben dinlerken o konustu 17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..." dedik,öfke bitip firtina duruldugunda "ama bi de böyle düsün" de dedik  fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan  neferlerdik bu hayatta... Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cüzdanimizdan  gerektigi kadar aldik..
Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu saatte  arayan karsi cins diye sorgulamadik da ama...
Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"... Ve güvenin ardina  saklanmis bir "saygi" vardi daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman
yasayacaktik...

Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda yattim bi  gece, misafir odasinda...
Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?"
diye sordu kapinin esiginden,
"uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla... "kay
yana"  dedi daracik yatakta.
"ne yapiyosun?" dedigimde "benim yerim senin yanin, sen gelmezsen  ben gelirim" dedi...
Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz yat saatine kadar
sürecek... Ve bence dogrusu da bu...
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik,yatak  odamiz haric..
Kirsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik
birbirimize... Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci
çift  olacaktik o listede..

Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Nede olsa bizim
oyunumuzdu,  oynanan...
Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtigince...

Dedigi gibi Ataol Behramoglu nun;
"...Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var: Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karisircasina.
Çünkü  ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.
Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana..."
CAN DÜNDAR


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Hayatının Erkeğini bekleyen Kadınlar Kulübü.. :)
  16.Haz.2006 Cum 20:24:12


Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Melike Birgölge-Bir Zaman Gördüğüme Sevindiklerim
  19.Haz.2006 Pzt 01:23:12
fiogf49gjkf0d

    Bir zaman gördüğüme sevindiklerim

Mevsim sonbahar… Kaldırım kenarlarında dalından kopmuş, rengi kahverengiye dönmek üzere olan sarı yapraklar… Ama bu görüntüye rağmen yazdan kalma sıcak bir güne uyandık ben ve İstanbul. Oysa dün ofisteyken cama vuruşunu izlediğim, durmadan yağan, üstümüze gri bir hüzün bırakan, yüreğime de garip bir keder çörekleyen yağmur bugün de devam eder sanıyordum. Güzel bir gün yaşayalım diye güneş yüzünü gösterdi bugün. Onunla buluşacağım, onu göreceğim için havanın güneşli ve güzel olmasına sevindim.

Kaç kez karşılaştık, hatırlamıyorum. Onunla ilk karşılaşmamız; benim umutsuz olduğum, en küçük mutluluk kırıntılarının bile tasını, tarağını toplayıp gittiği zor dönemimde olmuştu yıllar önce. “Tanrım, bir ‘Melek’ çıksa da karşıma, bütün olumsuzlukların yakında biteceğini söylese, bana güzellikler ve istediklerimi getirse” dediğim bir anda… Beni yüreklendirmişti. Düşlerimi çiçek açtırmış ve içimdeki umutları yeşertmişti söyledikleriyle.

Onunla ilk kez röportaj yapmaya gittiğimde, yaptığımız röportajdan (röportaj değil de keyifli sohbet demeliyim daha doğrusu) çok keyif almıştım. Röportaj bitti ve ben kendimden hiç bahsetmediğim halde, bana “Yazılarının, röportajlarının takibindeyim, daha iyi yerlere geleceksin, yolunun çok açık olacağını biliyorum” dedi. Çok şaşırmış ve çok sevinmiştim akabinde de, sevdiğim ve de aynı sektörde olan bir insandan bu sözleri duyduğumda.

Sonrasında hiç unutmuyorum, doğum günümde aramıştı beni birkaç yıl önce. (O zaman kızı doğmamıştı daha. Kızının doğum günü benim doğum günümden bir gün önce.) Daha sonra röportaj ve çeşitli sebeplerle kaç kez karşılaştığımızı, görüştüğümüzü, konuştuğumuzu inanın hatırlamıyorum. Ama hatırladığım tek şey onunla her görüştüğümüzde aklımda ve yüreğimde kalan; dünya güzeli gülüşü, yaptığımız keyifli röportaj ve sohbetler... Ve de her konuşmamızdan sonra hayata karşı biraz daha olumlu baktığımı fark ediyorum. Zor ve sıkıntılı zamanlarımda yazılarına sığındığım, kalbindekileri hissedebildiğim, anlayabildiğim arkadaşım o benim.

Bugünkü karşılaşmamızda da yüzü gülüyordu. Ama bir ara, gülen yüzüne rağmen bir an baktığım gözlerinde, zaman zaman bana da uğrayan, pek bir aşina olduğum hüznü gördüm. Gözlerinde hüzün, ara ara acıyan kalbi… Kırılmıştı bu aralar hayata. İncinmişti. Çoğu zaman hepimizin yaşadığı… Canı acıyordu ama toparlanmaya başlamıştı. Hayat incinip, zaman zaman düşüp, yeniden ayağa kalkmak değil mi? Bunu biliyordu O da.

Bu aralar; kırılıp, incinmesine rağmen yeniden başladı hayata, her şeye… Diyordu ki “Beklemediğim anda karşıma çıkan ayrılıkları, yaralarıma “geçecek” diyenleri, okuduğunu anlayanları, anlayıp da susanları, cesur olanları, yeniden başlayanları, geride kalanları her şeye rağmen gördüğüme sevindim.” Evet, böyle diyordu İclal Aydın.

Üst üste gelen birkaç olumsuzluk yaşadığı halde, her şeye rağmen yukarıdaki saydıklarını gördüğüne sevinebilecek sayısı azınlıkta olan insanların en başında görmek hiç şaşırtmadı beni. O, öyledir çünkü. Hüzünlense de, bir şeyler acıtsa da zaman zaman kalbini, onu hiçbir şey yıldıramaz. Yaşam kaynağı olan, dünya tatlısı bir kızı var çünkü. Ayrıca bir hayat vaat etmişti insanlara, bunu geri alamazdı.

Evet böyle diyordu İclal Aydın, “...her şeye rağmen gördüğüme sevindim.”

Bir şeyi, birini her şeye rağmen gördüğüne sevinmek…

Düşündüm de…

Kendimi düşündüm bir an… Her şeye rağmen beni üzen bir şeyi, beni kıran, inciten birini gördüğüme sevinebilir miydim acaba?

Bir süre öncesine kadar evet, her şeye rağmen seviniyordum gördüklerime. Ama artık hayır… Nedenini gerçekten bilmiyorum ama artık beni kıranları, yıpratanları gördüğüme sevinmeyeceğim.

Kısa bir süre öncesine kadar öyleydim evet, beni yıpratsa da, üzse de, kırsa da, incitse de gerçekten seviniyordum yine de beni yıpratanları gördüğüme. Yüzümden de anlaşılıyordu bu.

Öyle olmayacağım artık…

Geçenlerde cafede buluştuğum bir arkadaşım da fark etmiş bunu. Sandalyeye oturur oturmaz şunu söyledi. “Neyin var? Senin ne derdin olursa olsun, birine ya da bana kırgın, kızgın olsan da, o anlarda bile beni görsen sevinirdin beni gördüğüne. Yüzünde güller açardı. Bugün öyle değilsin. Yoksa beni gördüğüne sevinmedin mi?”

“Bugün böyleyim, idare et artık” dedim ve başka konulara geçtik. “Bugün böyleyim” dedim ama ilk kez dedim bunu, öyle olmadığım halde. İlk kez onu gördüğüme sevinmedim.

Yüzümde güller açtırıyordu evet, arkadaşımın dediği gibi birine ya da o an o arkadaşıma kırgın olsam da, onun bir hareketine ya da düşünemediği konulara kızgın olsam da onu görünce geçiyordu kızgınlığım. Her defasında “bu kez kırgın olduğumu belirteceğim” desem de olmuyordu, uygulayamıyordum bu dediğimi. Neden uygulayamadığımın cevabını arıyor ama bulamıyordum. Yok, bir süre öncesine kadar uygulamıyordum dediğimi işte.

Kalbime aldıklarım… Söz verenler… Çok şaşırttı beni. Taa ki bugüne kadar… İclal’in bu “… her şeye rağmen gördüğüme sevindim” cümlesini duyana kadar anlayamıyordum. Bugün fark ediyorum gerçekten ama gerçekten sevilmediğimi. Kalbim acısa da buna, yapacak bir şey yok. Maalesef…

Gördüğüme gerçekten çok ama çok sevindiklerim oldu, onları her gördüğümde. Ama onların çoğu hiç fark edemediler, anlayamadılar bunu. Ah bir anlayabilselerdi… Ne kadar farklı olurdu her şey.

Ama artık hayır… Gördüğüme sevinmeyeceğim bundan sonra. Bana teğet geçip gidecekler.

Niye şimdi ve nasıl bu karara vardım bilmiyorum ama… Geç olsa da bir şeyler dank etti galiba.

Hep veren, hep dinleyen, hep fedakarlık yapan, zor zamanlarda hep arkadaşlarımın, dostlarımın yanında olan, elimden geldiği kadarıyla hep yardımlarına koşan ben. İnsanlara gereğinden fazla değer veren ve sonrasında üzülen, kalbi incinen yine ben. Ama zor günlerimde ya da mutlu günlerimde yanımda bir kişi bile yok. Ne acı değil mi? Sıkıntılı ve mutlu anlarında yanlarında olduklarım yanımda yok, onlara ihtiyacım olduğunda.

Oysa istedim ki ve istiyorum ki değer verdiklerim; şu aralar acısını zaman zaman hissettiğim, zaman zaman da yüreğimi acıtan yarama üflesinler, sözleriyle, varlıklarıyla, yanımda bulunuşlarıyla merhem olsunlar, “bitecek” desinler, o yaranın kalbimde iz bırakacağını bilsem de, bilsek de... O yarayı bilmek, anlamaya çalışmak, yaralı olan o kişiye omuz vermek; o yüreğe su vermek, o yüreğe biraz olsun nefes aldırmak anlamına geliyor. Hiçbir söz söylemeseler de, bu halime diyecek bir söz bulamasalar da, yanımda olsunlar, ellerini omzuma atsınlar, onların varlıklarını hissedip, yanımda olduklarını bileyim. Ama nerdeeee…

Zaten hata burada galiba. İnsanlara gereğinden fazla değer vermek. Karşılığını da işte böyle üzülerek almak... Üzücü ama gerçek. Hayatın gerçeklerinden sadece biri bu.

Tabii ki bu, insanlara değer vermeyeceksin anlamına gelmiyor. Değer vereceksin ama bir tek şartla, gerektiğinden fazla değer vermeyeceksin, hepsi bu. Yoksa böyle…

İnsanın kalbi yumru yumru olur ya hani, ya da düştüğünde avuçların, dizlerin kanar ya hani. Beklersin ki seni gerçekten anlayan biri gelsin, elinden, yüreğinden tutup kaldırsın. Ama yanılırsın, gelmez kimse. Hele hele beklediklerin…

Kendine, yalnızlığına sarılırsın her geçen gün, hayatın farkına vararak. Biraz daha fazla sarılırsın her geçen gün, beklediklerin gelmedikçe. Kendi yalnızlığını yalnızlığınla giderirsin. Çünkü bir tek o seni anlar çünkü bir tek o senin her zaman senin yanındadır. Mutlu olduğunda da, üzüldüğünde de, hüzünlendiğinde de, sevindiğinde de, acı çektiğinde de…

Bunu ne zaman anlıyorsun, anlayabiliyorsun? İşte gördüğüne gerçekten ama gerçekten çok sevindiklerin; gerçek yüzlerini gösterdiklerinde, ortadan kaybolduklarında.

Bir zaman gördüğüme sevindiklerim, bana hayatı ve bazı gerçekleri fark ettirdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım, sizi başka gören, sizi gördüğüne sevinenler olur. Ama sizi gördüğüne gerçekten sevinenler…

Melike Birgölge



Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >-Halil Cibran-
  20.Haz.2006 Sal 15:13:44
fiogf49gjkf0d

20. yüzyılın ikinci yarısında Lübnanlı Halil Cibran Batı dünyasının en çok sözünü ettiği Yakın Doğulu bir şair ,sanatçı ve düşünür.

Halil Cibran
blank.png
(1883 - 1931)Halil Cibran

1883 yılında Bechari de doğdu. Oniki yaşında iken ailesi ile birlikte Amerika ya göç etti. İlk orta ve lise öğrenimini Boston da tamamladı. Daha sonra ısrarı üzerine ailesince Beyrut taki El Hikmet Medresesi ne gönderildi. Yüksek öğrenimini burada bitiren Cibran, 1902 de bir daha dönmemecesine ayrıldı anayurdundan.

1902-1908 yılları arasında resim yaparak geçimini sağladı. 1908 de Paris e gitti; güzel sanatlar akademisi ne yazıldı. Üç yıl süreyle çağının en büyük heykeltraşı Auguste Rodin den ders aldı. 1911 de yeniden Amerika ya döndü. 1918 de ilk kitabı "The Madman-Deli" yayınlandı. 1923 de "The Prophet-Ermiş" basıldı. Bu kitabıyla adı bütün dünyaya yayıldı. "Jesus, The Son of Man-İnsanın Oğlu İsa" ve "The Earth Gods-Yeryüzü Tanrıları" adlı kitaplarıyla bu başarısını pekiştirdi.

1931 yılında New York daki küçük bir çatı katında yoksulluktan ve birbiri ardına gelen hastalıklardan kurtulamayarak öldüğünde 48 yaşındaydı.
 
     Halil Cibran dan deyişler

Şafağa ancak gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.

 Suskunluğu gevezeden hoşgörüyü hoşgörüsüzden ve kibarlığı kaba olandan öğrendim.Ne garip ki tüm bu öğretmenlerime karşı nankörüm..

Gariptir ki, kimi zevklerin tutkusudur,acılarımızın bir kısmını oluşturan..

Yaşam kalbini okuyacak bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak bir filozof yaratır..

Zihnimiz bir süngerdir,yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!

Eger kış "Baharı yüreğimde saklıyorum"deseydi, ona kim inanırdı?


Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.Arkasındaki gerçeği görürsün,ama cam seni gerçekten ayırır.

Haydi seninle saklambaç oynayalım.Yüreğime saklanırsan eğer,seni bulmak zor olmaz.Ancak kendi kabuğununardına gizlenirsen,seni bulmaya çalışmak
bir işe yaramaz.

Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.

Özel ve ayrımcı olmayalım.Unutmayalım ki, şairin aklı da,akrebin kuyruğu da gururla aynı yeryüzünden yükselir.

Evim der ki, "Beni bırakma,çünkü burada senin geçmişin yaşıyor."Yolum der ki, " Gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim."Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,"Benim ne geçmişim,ne de geleceğim var.
Eger kalırsam,kalışımda bir ayrılış vardır;gidersem,
ayrılışımda bir kalış.Yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir."

Daha dün, yaşam küresi içinde uyumsuzca titreşen bir kırıntı olduğumu düşünürdüm.Şimdi biliyorum ki,
ben kürenin ta kendisiyim,ve uyumlu kırıntılar halinde
tüm yaşam içimde devinmekte.

 

Adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,işte o zaman büyüyen her şeyle beraber büyüyecek, ve üst benliğine uzanacaksın.

Sözler zamansızdır.Onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.

Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.O, kanayan bir yaradan veya gülümseyen bir ağızdan yükselen bir şarkıdır.

Kişinin hayal gücüyle,düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.

Karşindakinin gerçeği sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.Bu yüzden onu anlamak istiyorsan,söylediklerine değil,söylemediklerine kulak ver.

Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,sessiz erdemlerimi eleştirmeye başladığında doğdu.

Bir gerçek her zaman bilinmek,ama ara sıra söylenmek içindir.


İçimdeki yaşamın sesi,senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.Yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.
 
 

Sözcüklerin dalgası hep üstümüzde olsa da,
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.

 

 




Jisell

Jisell resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Hafızam Kuvetlidir Unutmam Diyorsanız Deneyin ve Yüzdesini Görün..
  20.Haz.2006 Sal 23:54:16

HAFIZAM KUVVETLİDİR UNUTMAM DİYORSANIZ DENEYİN VE YÜZDESİNİ GÖRÜN....

Aşağıdaki linke basmadan önce okuyun
Birinci parti (12 adet) fotoğrafa dikkatle bakın...
Sonra ikinci parti (12 adet) fotoğrafa bakın...

Son aşamada bu iki parti fotoğraflara ait veya hiç gösterilmeyen
48 tane fotoğraf gösterilecek ve bunlardan;
1. Birinci partiye ait
2. İkinci partiye ait
3. Hiç görmedim
ikonlarını işaretlemeniz istenecek...

Ve sonrası: hangi yüzdeye girdiğiniz...

https://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sleep/tmt/

<<12345 67>>