ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
5 Mayıs 2024, Pazar 11:49   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...195196197198199200201202203204205 206207208209210211212213214215...300...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >Şarkılarıma Resimler Çizdim>
  12.Eki.2010 Sal 19:56:18


Aşkın şarabından bilmeden içtim
Sevda yolundan bilmeden geçtim




Aşkın bir alevmis yar yar
Bir ates parçası




Bilmeden gönlümü ateşe verdim

Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş



Bin defa ölüp de hiç ölmemekmiş
Bin defa olup de ölememekmis






şarabı zehirmis içtikçe öldüm
Yolu hep uçurum düstükçe öldüm


Askın bir alevmiş yar yar
Bir ates parçası







Ateşe gönlümü yaktıkça öldüm

Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş

Bin defa ölüp de hic ölmemekmiş
Bin defa ölüp de ölememekmiş


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk Ve Aile Akrabaları>
  12.Eki.2010 Sal 17:15:57

Latife UŞAKLIGiL (1898-1976)



Latife Hanım 1898 yılında İzmir`de doğdu. İzmir Lisesini bitirdi, Paris ve Londra`da Hukuk okudu (1921). Türkiye`ye döndüğünde Kurtuluş Savaşı henüz bitmemişti. Türk Ordusunun İzmir`e girişinin ikinci günü Başkumandan Mustafa Kemal`in şehre geldiğini duydu (11 Eylül 1922). Bunun üzerine Latife Hanım Kumandanlık karargahına giderek Atatürk`ten güvenlik gerekçesiyle Göztepe`deki konaklarında kalmasını istedi. Atatürk bu çağrıyı memnunlukla karşıladı. Bu tanışma taraflar arasında devamlı haberleşmenin başlangıcı oldu. Mustafa Kemal 1923`te annesinin ölümü dolayısıyla gittiği İzmir`de Latife hanımla evlendi (29 Ocak 1923). 1925 yazında Doğu Anadolu gezisinde aralarında geçen tatsız bir tartışmadan sonra 5 Ağustos 1925 tarihinde boşandılar. Öldüğü 1976 yılına kadar İzmir`de ve İstanbul`da yaşayan Latife Hanım, tüm ısrarlara rağmen anılarını anlatmamıştır.

Sabiha GÖKÇEN (1913-2001)



Sabiha Hanım 1913 yılında Bursa`da doğdu. II.Abdülhamid tarafından Bursa`ya sürgün gönderilen vilayet başkatibi Hafız Mustafa İzzet`in kızıdır. İlkokula gittiği yıllarda babasını kaybetti ve kardeşlerinin yardımıyla öğrenimini sürdürdü. Atatürk, 1925 yılında çıktığı Bursa gezisinde Sabiha Gökçen`le tanıştı ve içinde bulunduğu güç yaşama şartlarını öğrenince de onu evlat edindi. Ankara Çankaya İlkokulu`nu, daha sonra da Üsküdar Kız Koleji`ni bitiren Sabiha Hanım, Türk Hava Kurumu`nun Havacılık Okulu`na girdi (1935). Burada geçirdiği başarılı öğrenim hayatından sonra, yüksek planörcülük kurslarına katılmak üzere Sovyetler Birliği`ne gönderildi. Dönüşte Eskişehir Hava Okulu`na girdi, aynı zamanda 1.Tayyare Alayı`nda av ve bombardıman uçakları alanında uzmanlaştı.
Sabiha Gökçen, 1937 Ege ve Trakya manevraları sırasında başarılı uçuşlar yaptı. Aynı yıl çıkan Şeyh Rıza İsyanı sırasında yapılan kara harekatını, Dersim ve çevresini havadan bombala***** kolaylaştıran Sabiha Gökçen 1938`de yaptığı Balkan turuyla ününü Avrupa`ya yaydı. 1938`de Türkkuşu`nda başöğretmenliğe atandı ve 1955`te uçuculuktan ayrıldı. Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu üyesi oldu.


Ülkü DOĞANÇAY



Ülkü`nün annesi Selanikli Vasfiye Hanım, Atatürk`ün annesi Zübeyde Hanım tarafından evlatlık olarak alınıp büyütülmüştür. Zübeyde Hanım ile Selanik`e, sonra İstanbul`a, oradan da Ankara`ya birlikte gelen Vasfiye Hanım, Zübeyde Hanım ölünce de Atatürk`ün kız kardeşi Makbule Atadan`ın yanında kalmıştır. Daha sonra evlenen Vasfiye Hanım`ın doğan kız çocuğuna, Atatürk daha yüzünü görmeden "Ülkü" adını koymuştur. Ülkü büyüdükçe Atatürk`ün ona olan sevgisi de büyümüş; onu yurt gezilerinde yanında götürmeye başlamıştır. Atatürk, Ülkü`nün özellikle yaşına göre olgun davranışlarından ve zekasından çok etkilenmiştir. Atatürk öldüğünde Ülkü beşbuçuk yaşlarındaydı

Afet İNAN (1908-1985)



Atatürk, 11 Ekim 1925`te İzmir`e geldiğinde, birçok kurumun yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yaptı. Yine o günlerde İzmir ilkokullarından birinde bir toplantıda Afet Hanım`la karşılaştı. Afet İnan, ilköğrenimini Eskişehir`in Mihalıççık ilçesinde, Ankara ve Biga`da tamamladıktan sonra, Bursa Kız Öğretmen Okulu`nu 1925 yılında bitirmiştir. İlk görevine 17 yaşındayken, babasının görevi gereği bulundukları İzmir`de Reddi İlhak İlkokulu`nda başlamıştır. Atatürk, Afet İnan`ın ailesinin Makedonya kolunu tanıdığından, kendisinin meslek ve durumu ile ilgilenir. Afet İnan`ın isteği, öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmektir. Bunun yerine getirilmesi için Atatürk, Afet İnan`ın babası ve annesi ile görüşerek, kendisini o yıl İsviçre`nin Lozan şehrine Fransızca öğrenmeye gönderir (1925 - 1927).
Sonra, İstanbul`da Fransız Kız Lisesi (Notre Dame de Sion)nde bu öğrenimini sürdürür (1928-1929). Ortaöğrenim tarih öğretmenliği sınavına girerek öğretmenlik belgesini alır ve Ankara Mu***i Öğretmen Okulu`na, Tarih ve Yurt Bilgisi öğretmeni olarak atanır (1929-1930). Türk Tarih Kurumu`nun kuruluş çalışmalarında yer almış ve orada uzun yıllar Asbaşkanlık yapmıştır. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü`nün de müdürlüğünü yapmıştır. Akademik çalışmalarına devam eden Afet İnan, 1938`de lisans, 1939`da doktora çalışmalarını tamamla***** 1942`de doçent ve 1950`de de profesörlüğe yükselir. Prof. Dr. Afet İnan`ın Atatürk ve Türk tarihi ile ilgili birçok yayını bulunmaktadır. 8 Haziran 1985 tarihinde ölmüştür.

Atatürk vasiyetnamesinde Afet İnan için; "yaşadığı müddetçe şimdilik (şimdiki halde) ayda 800 lira verilecektir" diye vasiyette bulunmuştur.

NEBİLE



Temmuz 1927`de İstanbul Çapa Öğretmen Okulu`ndan üç kız öğrenci Dolmabahçe Sarayı`na getirilmişti. Bunlardan Nebile Atatürk`ün manevi kızı olarak kalmıştır. Daha sonra öğrenimi için Ankara`ya getirilen Nebile, evlenme çağı geldiğinde, o yılların Viyana Büyükelçiliği Baş Katibi, Tahsin Bey`le evlendirilmiştir. Düğün 17 Ocak 1929`da Ankara Palas`ta, Atatürk ve diğer davetlilerin katılmasıyla yapılmıştır. Atatürk`ün hastalandığı günlerde Nebile de hastalanmıştı. Yakalandığı hastalıktan kurtulama***** hayata gözlerini kapamıştır

Rukiye ERKİN



Atatürk Rukiye`yi bir Konya gezisinde tanımıştı. O vakitlerde Rukiye hayatının en zor yıllarını yaşıyordu. Kimsesizdi. Atatürk, Rukiye`yi Ankara`ya getirerek bakımını ve okutulmasını sağlamış ve bir Jandarma Yüzbaşısı ile evlendirmiştir. Nikahları Ankara Belediyesi`nde kıyılmış, zamanın İç İşleri ve Dış İşleri Bakanları da şahitlik etmişlerdir. Düğünleri İstanbul`da Dolmabahçe Sarayı`nda yapılmış, düğünde Atatürk ilk dansı Rukiye ile yapmıştır.

Abdürrahim TUNÇOK



Evlatlıklarından Abdürrahim, o zamanlar Van`dan aldığı kimsesiz bir çocuktur. İstanbul`a getirdiği sekiz yaşındaki Abdürrahim`i Beşiktaş Akaretler`de 78 numaralı evlerinde annesi Zübeyde Hanım`ın yanına bıraktı. Zaferden sonra da Ankara`ya getirerek, Salih Bozuk`un oğlu Cemil ile beraber Çankaya Köşkü`ne yakın bir ilkokula yazdırdı. Daha sonra Sanayi Mektebi`ne gönderilen Abdürrahim, Atatürk Latife Hanım`la evlenince İzmir`e Zübeyde Hanım`ın yanına gönderilmiş ve ayrıldıklarında tekrar Ankara`ya geri getirilmiştir. Mustafa Kemal, öğrenimine yurtdışında devam etmesini uygun gördüğü Abdürrahim`i 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi`ne göndermiş ve tüm giderlerini karşılamıştır. 1934 yılından sonra Tunçok soyadını alan Abdürrahim Bey Savarona Yat`ının satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır.
Zübeyde Hanım, ölümünden yıllar sonra 1971`de açılan vasiyetnamesinde Abdürrahim Tunçok`a 20 lira verilmesini istemiştir


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Çalınan Gözyaşları>
  12.Eki.2010 Sal 17:09:13

İçerden yine onu çağırıyordu babası. Çekinerek oturma odasına doğru ilerlerken içini o aynı korku bürümüştü. Yine dövecekti onu babası ama o kötü bir şey yapmamıştı. Bütün gün odasında babasından saklanıyordu.

Kafasını oturma odasının kapısından içeri uzatıp önce bir etrafı gözetledi. Babası koltuğa kurulmuş elinde o Allah’ın belası tas vardı."Gelsene ulan buraya!" diye haykırdı babası onu kapıda görünce. Biliyordu babası onu yine dövecek ve onu ağlatmaya çalışacaktı. Bir türlü anlamıyordu babasının gözyaşları ile ne yapacağını. Yanına gelmediğini gören babası biran yeninde fırlayıp kulağından kapıp onu koltuğun oraya doğru sürüklemeye başladı.

"Eşşek sıpası ben gel dediğimde geleceksin!"

Çocuğun gözleri dolu dolu olmuştu.

"Hergele bir ***a yaramıyorsun bu evde ancak yük oluyorsun" diye bağırmaya başladı babası ve ardından suratının ortasına bir şamar indiriverdi. Çocuk artık gözyaşlarını tutamadı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Babası hemen tası kapıp çenesinin altına tutmaya başladı.

"Tasın içine ağla ulan boşa gitmesin gözyaşların" diye seslendi. Baktı çocuğun ağlaması kesildi bir iki tekme ve birde kafasına bir yumruk geçirdi.

"Ağlasana len!" Çocuğun gözlerinden gözyaşları hemen boşalmaya başladı. Yanaklarından aşağıya akan gözyaşları tası doldurmaya başlamıştı.

"Tamam tamam bu kadarı yeter. Hadi şimdi çek git de beni yalnız bırak."

Çocuk odasına koşarak kaçtı ve kendisini yatağın üstüne fırlatıp ağlamaya devam etti.

"Bak hanım! İnşallah senin arkadaş haklıdır. Birisinin gözyaşlarını içersen zengin olacaksın dedi ama bir aydır hergün bu hergelenin gözyaşlarını içiyorum elime para filan geçmedi" diye sızlandı adam elindeki tası bir güzel içtikten sonra.

"Aaahh! Olur mu Bey? Kadın iki vakte kadar demişti daha bol bol içmen gerek. Zaten bizim çocuğun bir işe yaradığı yok bari zırlaması işe yarasın."

Bir ay daha hergün dövülerek ve ağlayarak geçirdi günlerini bizim çocuk ama ne para geliyordu eve ne de huzur. Hergün babası onu dövüyor söyleniyor sonra da toplamış olduğu gözyaşlarını içiyordu. Artık yavaş yavaş alışmaya ve aldırmamaya bu günlük olaydan. Gün geçtikçe daha az ağlıyordu ve odasına dönünce kendisini yatağa atacağına yarıda kalmış oyunlarına dönüyordu. "Ulan hergele! Gel bakalım buraya" diye yine çağırdı onu babası. Bu sefer içinde ne bir korku ne de bir düşünce vardı. Sallanarak gitti babasının yanına ve boş gözlerle gözlerinin içine bakarak durdu. Babası başladı bir sürü laf söylemeye. Çocuk hiç kıpırdamadan ağlamadan durdu babasının karşısında. Ağlamadığını gören babası başladı tekme tokat girmeye çocuğa ama nafile çocuk ağlamıyordu. Daha da sinirlenen babası başladı onu bir güzel dövmeye yüzünden kanlar akıyor ama bir damla gözyaşı yoktu. Artık ağlamasından ümidi kesen babası bütün sinirini onu döverek almaya koyuldu. Her zaman oturup onları seyreden annesi bile kalkıp ona vuruyordu.

"Ulan ***! Senin yüzünden zengin olamayacağız. Ağlasana be ağla!" diye haykırıyordu. En sonunda çocuk yediği dayaktan hareketsiz bir şekildeher yanı kan içinde yere yığılıp kaldı. Kendisine geldiği zaman halasının evinde buldu kendisini. Halası gözleri yaşlı bir şekilde yaşlı bir şekilde ona bakıyor ve yaralarını tedavi etmeye çalışıyordu. Çocuk kıpırdayacak bir halde değildi ama hiç umursamıyordu.

Babası onun eve gelmesini istemiyordu artık. O da halasında kalmaktan çok memnundu. Günleri çok rahat geçiyor ve keyfi yerindeydi. Bir gün halası eve geldiğinde onu çok telaşlı gördü. Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi gelmişti ona. Az sonra telefon çaldı ama o konuşulanları duyamıyordu.

Bir baktı ki halası telefonu kapatınca ağlamaya başladı. Birden içini müthiş bir korku sardı hemen koşup ön kapıyı iyice kilitledi. Bunu gören halası gözlerinde yaşlarla yanına koştu

"Ne oldu yavrum? Neden kapıyı kilitledin?" diye korkuyla sordu.

"Ağlama Halacığım yoksa babam gelir senin de gözyaşlarını çalar."


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Zampara Koca>
  12.Eki.2010 Sal 16:59:57

ZAMPARA KOCA
Karıkoca kahvaltı yaparken kadın bir anda elindeki tavayı kocasının
kafasına gecirir. Ne olduğunu anlamayan kocası şaşkınlıkla durumu sorar.
Kadın: Dün pantalonunu yıkarken içinde üstünde Cigdem yazan bir kağıt
buldum.
Bunun üzerine kocası karıcım O gecen gün üzerine bahis oynadığımız
Atın ismiydi der.
Bu acıklamayı yeterli bulan kadın pür neşe icinde kahvaltısına devam
Eder.
İki gün sonra yine kahvaltıda bu sefer daha büyük bir tava ile
Kocasının kafasına öyle bir vurur ki koca bir kac dakika kendini bilmeden
masa üstünde yatakalmıştır. Ayılınca karısına yine durumu sorar ve kadın
cevap verir.
Dün senin at aradı ...


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Yusuf Hayaloğlu, Bir İntihar Gibi>
  12.Eki.2010 Sal 16:42:57

Birazdan kudurur deniz

Birazdan dalgaların sırtından
Üst üste fışkıran rüzgarlar
Bir intikam gibi çıldırınca üstüne

Yüzüne şarkılar çarpar
Yüzüne şiirler çarpar ağlarsın
Sen artık buralarda duramazsın
O büyük sessizliğin bağrımı olur

Kimsenin bilmediği bir ağrımı
Gider kendine gömülürsün
Yoksa bu şehir bu sokaklar
Seni alır kullanır seni alır kullanır

Santim santim çürürsün
Hani el değmemiş bir yanın vardır
Aynalara göstermediğin bir yüzün
Kendine sakladığın hüzün
Hadi durma üzülsende sen üzülürsün

Kim farkeder boşluğunu
Ardın sıra kim ağlar
Bir intikam gibi çıldırmış bu sevdalar

Bazen bir uçurum kalır
Bazende martıların ardından velvele koparan bir leş kalır
Bir intihar gibi puşt olunca sevdalar
Sırtını duvara yaslar sırtını ağaca yaslar susarsın

Sen artık hiç bir sözü kaldıramazsın
Şimdi yeni bir sevdamı olur
Kimsenin kapını çalmadığı bir inzivamı
Tutar sıfırdan başlarsın

Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar
Seni yiyip bitirir seni yiyip bitirir
Dirhem dirhem azalırsın
Belki hiç söylenmemiş bir şarkın vardır

Henüz koyvermediğin bir kahkaha
Fırsatın olacakmıbir daha ne bekliyorsun
Yanılsanda sen yanılırsın
Kim hatırlar güzelliklerini senin için kim yanar
Bir intihar gibi puşt olmuş bu sevdalar


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity nedir ne değildir? >Istavroz(mu)?>
  12.Eki.2010 Sal 13:08:41

[QUOTE=·pomme·] Forumda uyelerin altinda gorunen ( ) logotype`in da bariz bi` istavroz mu yapilmak istenmis?! Bana mi oyle geldi :S

Ya da VIP + (plus) diye yeni uyelik cikti da, ben mi habersizim :))[/Qevet

 

 EVET  PLUS SIFIRDAN YUKARI POZİTİF ANLAMINI TAŞIR VE + İLE  GÖSTERİLİR İSTAVROZ ANLAMINA GELMEZ

+ POZİTİF MİKTAR FAZLALIK ANLAMINA GELİR

 

                                                         TEŞEKKÜRLER

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Ne neysiz olmaz?>
  11.Eki.2010 Pzt 18:48:26

Aşk; sevgisiz olmaz

 

Sevgi; karşılıksız olmaz

 

Karşışlık; arkadaşsız olmaz

 

Arkadaş; muhabbetsiz olmaz



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Yaprağa yapılan resimler>
  9.Eki.2010 Cmt 23:27:30

















































































manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Sanatçı Sinisa Saratlic,>
  9.Eki.2010 Cmt 23:23:13
Golden ahşap






Heavenly bahçe




Yolculuk





Sabah Güzellik




Sabah saat



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Sanatçı Sinisa Saratlic,>
  9.Eki.2010 Cmt 23:21:14



güzel Çünkü





Vahsi


Dişi aslan

Hatıralar



Düğün Sözü




Zaman Hakkında




Bedtime Story

Bana gel




Çöl aydınlatabiliriz




Rüya





Essence Sinisa Saratlic





İlk Öpücük

<<1...100...195196197198199200201202203204205 206207208209210211212213214215...300...400...500...600...700...800...900...983>>