ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
26 Mayıs 2024, Pazar 13:40   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...600...700...706707708709710711712713714715716 717718719720721722723724725726...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yazı - Tura>
  29.Tem.2008 Sal 22:47:05
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Yazı-tura günümüzde, havaya atılıp yere düşen bir madeni paranın üstte kalacak tarafını önceden bilmeye dayanan basit bir şans oyunu olarak bilinir. Oysa tarihin derinliklerinde çok ciddi bir şekilde insanların kaderlerini tayin etmede kullanılmıştır.

Antik çağlarda insanlar yaşamları konusundaki önemli kararların Tanrılar tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrıların kararlarını en kısa şekilde, evet veya hayır olarak öğrenebilecekleri yollar arıyorlardı. Gök gürültüsü, şimşek, yağmur gibi tabiat olayları Tanrıların bir mesajı olarak algılanıyordu. Madeni paralar bu şekilde cevap alabilmek için en uygun araçtılar ama kullanılmalarına ilk olarak Lidyalılar tarafından ancak milattan önce onuncu yüzyılda başlanılabildi. Kullanılmaya başlanıldıklarında da zaten Tanrıların karar mekanizmalarının bir aracı olarak düşünülmemişlerdi.

Dokuz yüzyıl sonra Julius Caesar (Sezar) madeni para ile yazı-tura atma olayını başlattı. O zamanlar Romalıların kullandıkları tüm paraların bir yüzünde Sezar ın kafasının resmi vardı. Para havaya fırlatıldığında head (baş, kafa) denilen Sezar ın kafası taraflı kısmının üste gelip gelmediğine bakılıyor, bir anlaşmazlığın haklı tarafı tayin ediliyor veya bir dileğin Tanrılar tarafından yerine getirilip getirilmeyeceği anlaşılıyordu.

O devirlerde iş o kadar ciddi boyutlara ulaştı ki head and tail (tail de paranın resimsiz kısmına deniliyor) yani yazı-tura atma, arazi, evlilik, cinai suçlar gibi konuların yasal mahkeme sonuçlarına bile uygulanıyor, Sezar ın kafası olan kısmın üste gelmesi, İmparator un da kararı onaylaması olarak kabul ediliyordu.

Bizdeki adıyla yazı-tura daki tura kelimesinin kökeni tuğra dır. Tuğra Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları özel şekilli işarettir. Tuğra aslında Oğuz Han zamanından kalma bir Türk geleneğidir. Tuğralarda yığma yazı ile padişahın ve babasının adı yazılırdı. Orhan bin Osman gibi. Daha sonraları padişahlar isimlerinin başlarına han , muzaffer daima gibi unvanlar da eklemeye başladılar. İkinci Süleyman dan sonra tuğra, çiçek ve yaprak resimleriyle süslendi.

Tuğra zamanla, bu işle özel olarak uğraşan hattatların elinde, harflerin belirli bir sırayla istiflendiği, karmaşık görünümlü bir biçim aldı. Bu yüzden tuğranın kime ait olduğunu anlamak uzmanlık isteyen bir işti. Halkın gözünde etrafındaki çiçeklerle birlikte sadece güzel bir şekil olarak algılanıyordu.

Tuğra, ferman, berat gibi belgelerle beraber, padişahın bastırdığı paraların da üstünde bulunurdu. Madeni paraların bu resimli tarafı önceleri tuğra sonra tura , paranın birimini yazan tarafı da yazı olarak anılmaya başlandı ama yazı-tura hiçbir zaman resmi kararlar için kullanılmadı.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Eşsiz Bir Lahit>
  29.Tem.2008 Sal 22:29:35
fiogf49gjkf0d


Çanakkale de bulunan İÖ 5. yüzyıla ait Altıkulaç lahti, boyalı figürleri ile eşsiz. Kaçak kazı ile açığa çıkarılan lahit son anda kurtarıldı.

Marmara Adası ndan getirilen mermer ile yapılan lahit Anadolulu bir soyluya ait. Kabartmalar genç yaşta attan düşerek ölen soylunun katıldığı av ve savaş sahneleri ile süslü.

Anadolu için kaçak kazı cenneti desek hiç de abartmamış oluruz. Gün yok ki ülkenin herhangi bir noktasından tahrip edilen arkeolojik bir yer haberi gelmesin. Bu tür bir yasadışı kazı haberi 1998 yılında Çanakkale Çan ilçesi Altıkulaç köyünden geldi. Burada bulunan tümülüs ve içindeki lahit tahrip edilmişti. Lahtin kırılan parçalarını ve ait olduğu yerdeki diğer kalıntıları açığa çıkarmak amacı ile kısa süreli bir kurtarma kazısı gerçekleştirildi. Ait olduğu yerden çıkarılmak zorunda kalınan lahit Çanakkale Müzesi ne getirildi ve onarılarak sergilenmeye başlandı.

Lahtin hikâyesi İÖ 480 yılında tüm Anadolu nun geri kalan kısmı gibi, kuzeybatıda Troas bölgesinin de Perslerin egemenliği altında olduğu döneme uzanıryordu. Persler bölgedeki kentleri kontrol altında tutabilmek için Daskyleion, Kyzikos, Adremytion ve Troas bölgeleri arasında kalan Çan, Yenice ve Gönen ilçelerinin bulunduğu dağlık kesimde karargâhlar kurmuşlardı. Egemenlikleri Büyük İskender in İÖ 334 yılında Pers orduları ile Biga daki Granikos Ovası nda yapılan savaşı kazanmasına kadar devam etti. Altıkulaç ta bulunan boyalı mermer lahit olasılıkla bu dönemde, İÖ 5. yüzyıl sonlarında yapılmıştı. Anadolulu bir yöneticiye ait olduğu düşünülen lahtin içinden çıkan kemik parçalarının analizi, bu kişinin 22-28 yaşları arasında olduğunu ve attan düşerek öldüğünü kanıtlıyordu.

Marmara Adası mermerinden, Greko-Pers üslubunda yapılan lahtin bir uzun ve bir dar yüzünde kabartmalar bulunuyor. Üzerindeki sahneler, sahibinin hayattaki başarılarını vurguluyor. Uzun yüzde, Pers kültüründe soylu bir iş sayılan, oldukça önemli bir yere sahip av sahneleri yer alıyor. Dar yüzde ise mezar sahibinin Yunan ya da Trak boyları ile savaşı anlatılıyor. Kabartmalar çeşitli renklerde boyalı ve antikçağ resim sanatı hakkında eşsiz bilgiler sunuyor. Ağırlıklı olarak kırmızı, mor, mavi ve yeşil gibi ana renklerin yanı sıra az miktarda siyah kullanılmış. Gölge yaratmak için kırmızı ve siyah boya karıştırılmış.

Önyüzdeki kabartma, ortasındaki ağaç motifi ile iki sahneye ayrılıyor. Solda geyik, sağda yabandomuzu avı var.

Geyik avı düz bir araziye işaret eden mavi, yabandomuzu avı ise ormanlık bir alanı yansıtan yeşil zemin üzerinde. Av sahnelerinin farklı zemin renklerine sahip olması her ikisinin olasılıkla farklı mekân ve zamanlarda, farklı insanlar tarafından yapıldığına işaret ediyor.

Yanyüzde zırhlı bir Anadolu lu hanedan üyesinin olasıkla Yunanlı bir asker ile mücadelesi anlatılıyor. Pembe renkli atın ayrıntıları aşıboyası ve kırmızı renklerdedir. Atın üzerindeki kişi kırmızı renkte zırh ve miğfer taşıyor. Savaşçının mızrak fırlatmak üzere olduğu görülüyor, bir şahin de mücadeleye ağaç üzerinde gözcülük ediyor.
__________________________


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Türkiye nin En Güzel On Hanı>
  29.Tem.2008 Sal 22:25:38
fiogf49gjkf0d
Türkiye nin En Güzel 10 Hanı


Hanlar, sosyal ve ticari hayatın önemli bir merkeziydi. Uzak diyarlardan gelen tüccarlar, seyyahlar, dervişler ve keşişlerin konakladığı yerlerdi. Hanlar kent merkezindedir. Arabalarınızı, atlarınızı, kervanla gelmişseniz develerinizi çekeceğiniz ahırlar vardır altlarında. Avlularında sıra sıra dükkanlar, ikinci katlarında dinlenebileceğiniz odalar bulunur.

İşte o hanlardan bazıları, bugün hálá ayakta. Tabii 20. yüzyılda da modern hanlar yapıldı. Ama asansörlü, çok katlı bu binalarda sadece iş yapılıyor, ne iç avluları var ne de ocaklı hemdert odaları. 20 yıl önce eski hanların çoğu yıkılmaya yüz tutmuştu. Sonunda birer ikişer ayağa kaldırılmaya, yeniden ziyaretçilere açılmaya başladılar. Bazıları fonksiyon değiştirdi, turizme açıldı. Bu hafta jürimiz Türkiye nin en güzel hanlarını seçti.

EN İYİ 10

1. Çengel Han (Ankara)

2. Kızlarağası Hanı (İzmir)

3. Taş Han (İstanbul)

4. Rüstem Paşa Hanı (Erzurum)

5. Tokat Taş Han (Tokat)

6. Vezir Han (Kayseri)

7. Zincirli Han (İstanbul)

8. Alara Han (Alanya)

9. Velipaşa Hanı (Çorum)

10. Hekim Han (Malatya)

ÇENGEL HAN

Koçların baba ocağı şimdi müze

Harabe Çengel Han ı, Rahmi Koç Müzeler Genel Müdürlüğü nden 18 yıllığına kiraladı. Şu anda bir sanayi müzesi olarak hizmet veriyor. İçinde paletli traktörden 1918 model Ford otomobile, tren ve gemilere kadar 1200 obje bulunuyor. Müze, Ankara Kalesi nin ana giriş kapısının karşısında, eskiden At Pazarı olarak anılan mevkide. Çengel Han, Damat Rüstem Paşa tarafından 1522-1523 yıllarında yaptırılmış. 20. yüzyılın sonunda terk edilmeden önce, tabakhane ve yün deposu olarak kullanılmış. Ortasında üstü açık, etrafı tonoz örtülü revakla çevrili bir avlu var. Ortada Vehbi Koç un iş hayatına başladığı dükkan duruyor. Çengel Han Divan Brasserie de burada. Müze pazartesileri kapalı. Tel: 0312-309 68 00.

KIZLARAĞASI HANI (HACI BEŞİR AĞA HANI)

Taşları numaralanıp yeniden yapıldı

İzmir Kemeraltı nda Hisar Camii nin bitişiğindeki Kızlarağası Hanı, Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından 1744 te yaptırıldı. Geçmişte Beşir Ağa nın adıyla anılırdı. İlk yapıldığı dönemde deniz kıyısındaydı; denizin doldurulmasıyla içeride kaldı. İki katlı yapıdaki odalarda yolcular kalır, avluda ise kervanlarla getirilen mallar satılırmış. Sonradan bu dükkanlar tüccarların irtibat büroları olmuş. Uzun yıllar kaderine terkedilen han yıkıldı, yapıyı oluşturan eski taşlar numaralanıp yeniden inşa edildi. 1993 te hizmete açıldı. Handa nadir kitap, harita, kartpostal, fotoğraf, gravür, antika eşya, pul, nikah şekeri, müzik, halı dükkanları, gümüş atölyeleri, moda evleri ve bir kahve var. Avluda ise halı, gümüş, baharat, kitap, kahve, çiçek tohumu, gözlük, deri üzerine çalışan dükkanlar, kebapçı ve kahveler bulunuyor.

İSTANBUL TAŞHAN

Binbir Gece nin mekanlarından

Sipahi Hanı ya da Katırcılar Hanı olarak da bilinen Taş Han, 1763 te inşa edilmiş. Laleli deki hanın iki girişi var. Biri Gençtürk Caddesi, Mahvil Sokak tan, diğeri ise Fethibey Caddesi nden. Kapısından girip sıra dükkanların olduğu tonozu aşınca çiçeklerle kaplı büyük avluya varıyorsunuz. Avlu güzel ama ortadaki ruhsatsız çalışan çay bahçesi plastik sandalye ve masalarıyla, ciddi bir görüntü kirliliği yaratıyor. Halıcılar, deri giysi dükkanları ve hediyelik eşya reyonlarıyla çok güzel bir mekan. Eskiden kereste deposu olan bu mekanı Taş Han Vakfı Başkanı Kemal Ocak kurtardı. Hanı titiz bir restorasyondan geçirdi. Handa Taş Han Restaurant ve Arkat Restaurant adında iki lokanta var. Taş Han ın avlusu ve Taş Han Restoran Binbir Gece dizisinin mekanlarından.
Erzurum da Menderes Caddesi nde Pervizoğlu Camii ile Boyahane Hamamı arasında bulunan Rüstem Paşa Hanı, Kanuni nin Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından l544-1561 arasında yaptırıldı. İpek yolu üzerinde bulunan Erzurum daki han, önemli bir kervansaraydı. Han, dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapı. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 hücre bulunuyor. Üst katta basık tonozlu odalar var. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1970 te restore edildi. Üst katlarında Oltu taşı işlemecileri, alt katlarda ise diğer dükkanlar kiracı olarak çalışıyor. Rüstem Paşa Hanı na, halk arasında Taşhan deniyor.

TOKAT TAŞ HAN

Kültür merkezi olacak

Tokat taki Taşhan 1614-1630 yıllarında 4220 metrekare alan üzerine yapılmış büyük bir Osmanlı şehir hanı. Merkez Gaziosmanpaşa Caddesi üzerinde bulunan han, kuzey güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve iki katlı olarak inşa edilmiş. Zemin katın dış cephesinde 26, iç kısmında 43 olmak üzere 69 oda, birinci katta ise 46 oda var. Doğan Bey Vakfı na ait olan hanın dış cephesindeki odalar, Tokat esnafına kiralanmış. 2006 da yapılan restorasyonda, Taş Han ın iç kısmındaki odaların sıva, döşeme, tesisat ve kapı pencere doğramaları tamamen yenilendi. Restorasyonu kısa süre önce tamamlanan Taş Han ın, el sanatları, kültür, turizm ve ticaret merkezi haline getirilmesi hedefleniyor. Tokat Valiliği ve Turizm İl Müdürlüğü çalışmaları sürdürüyor.

VEZİR HANI

Turizme açılmayı bekliyor

Kayseri de Camikebir Mahallesi nde bulunan Vezir Hanı, 1723 te Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı. İki katlı han günümüzde kilimci, şapkacı, yüncü ve halıcı esnafının çarşı olarak kullandığı bir merkez. İki yıl önce Kayseri Büyükşehir Belediyesi burayı bir kültür merkezine dönüştürmeye karar verdi, dericiler taşındı. Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü ne ait olan handa bugün orta avlu çevresinde bulunan 20 si şahsa ait 154 işyerinden 12 si aktif olarak çalışıyor. Vezir Hanı en son 1970 lerde restore edildi. Hanın içinde bir de yatır bulunuyor. Derici esnafının çalıştığı dönemlerde ağır koku nedeniyle turistlerin gezemediği tarihi mekanın turizme açılması planlanıyor.

ZİNCİRLİ HAN

Şişko Osman ın dükkanı burada

Kapalıçarşı nın kuzeyinde Tığcılar Sokağı nda yer alıyor. Zincirli Han ın 18. yüzyıl sonunda yapıldığı düşünülüyor. Burası tek avlulu ve iki katlı bir ticaret hanı. Tığcılar Sokağı ndaki sade yuvarlak taş kemerli girişi avluya beşik tonozlu bir geçitle bağlanıyor. İkinci kata çıkan merdivenler bu geçitte yer alıyor. Odalardaki ocaklar günümüze gelmemiş. Ama merdivenler, üst kattaki dükkanlar olduğu gibi duruyor. Kuyumcular, içeriye alarmlı sağlam kapılar yaptırmış ama hücre odaların dış kapılarını olduğu gibi korumuş. Üst katın odalarında eskisi gibi kuyumcu ustaları var. Hanın en ünlü siması ise Şişko Osman ın, kendisiyle aynı adı taşıyan halı ve kilim dükkanı.

ALARA HAN

Selçuklu hanı turizmin hizmetinde

Han, Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından 1231 de Alanya-Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı nın 9 kilometre kuzeyinde inşa edildi. Alaiye den Antalya ve Konya ya giden kervanlar, Alara Han da konaklardı. Hanın kuzey tarafında, basık bir kemerle taçlandırılmış, aslan başı kabartmasıyla süslenmiş bir portalı var. Handa Selçuklu mimarisinde tek örnek olan, ön yüzüne aslan başı şeklinde oyulmuş kandil konsollar görülmekte. Burası 19. yüzyıl başında harabe haline geldi. Restorasyon, burayı 49 yıllığına kiralayan Pusat Mimarlık tarafından yapıldı. Handa şimdi bir restoran, kafe, bar ve mağazalar var.

VELİPAŞA HANI

1949 da şehrin tek oteliydi

Çorum daki bu hanın 1866 da Hacı Hasan oğlu Veliyüddin Ağa tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Ön caddeye sıralanmış dükkánlar arasındaki çift kanatlı demir kapıdan avluya giriliyor. Karşıda ahşap kolonlu yedi aks, atların, at arabalarının barınağıymış. İlan odalarında duvarlarda kandil asacak çengeller, lamba konan raflar, süslemeli soba bağlantı delikleri hiç bozulmadan kalmış. Hanın mülkiyeti daha sonra Yozgat Mutasarrıfı Çorumlu Veli Paşa ya geçmiş. Hanın 1949 da Çorum un tek oteli olduğu söyleniyor. O yıllarda, avluda atlar, at arabaları ve otomobiller yan yana dururmuş. Şu anda alt bölümü market. Velipaşa ailesi mirasçılarına ait. Ancak vakfiye olduğu için satılamıyor.

HEKİM HAN (TAŞ HAN)

Restorasyon bitince çarşı olacak

Malatya nın Hekimhan İlçesi ndeki tarihi Taş Han ın restorasyonu sürüyor. Han, çarşı olarak hizmet verecek. Vakıflar a bağlı olan Taş Han ın birinci bölümdeki giriş kapısının üzerinde solda Ermenice sağda Süryanice, ortada ise Selçuklu sülüsüyle yazılmış kitabeler var. Buradan hanın hicri 615 miladi 1218 de yapıldığı anlaşılıyor. Hanı yaptıran Ebu Salim Bin Ebu Hasan Ela-Şamas El Ekim El Malati devrinin ünlü hekimlerindendi. İkinci avlulu bölümündeki kitabe ise, buranın Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat devrinde yapıldığını gösteriyor. Han, önde kare bir avlu, etrafında sıralanan odalar, avlunun arka tarafında kendi içinde 3 bölüme ayrılan dikdörtgen kapalı bir bölümden oluşuyor.
__________________________
 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Şehitlikler>
  29.Tem.2008 Sal 22:18:28
fiogf49gjkf0d
Çanakkale Şehitliği


I. Dünya Savaşı’nda 19 Şubat-17 Aralık 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı çevresinde İtilâf Devletleri deniz ve kara kuvvetleriyle Osmanlı ordusu arasında yapılan Çanakkale Muharebelerinde şehit düşen yaklaşık 253.000 şehidimiz için Seddülbahir’de Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın yanındaki alana inşa edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınan 15.000


Çanakkale şehidi künyesi içinden 500’er ve erbaşla 100 subayın künyeleri seçilmiş, mezar taşları yaptırılmıştır. Projesini Yüksek Mimar Nejat Dinçel’in yaptığı şehitlikte, ayrıca yüzlerce şehidin adı mermer bloklara yazılmıştır. İnşaatta, Selçuklu kervansaraylarında görülen, doğaya dayanıklı Kayseri taşı kullanılmıştır. Şehitlik’te namazgâh, şadırvan, otopark, mezarlık bölümleri bulunmaktadır. Heykeltıraş Prof. Tankut Öktem’in “Yaralı


Asker Anıtı” ve Metin Yurdanur’un “Mustafa Kemal Çanakkale’de Anıtı” şehitliğe ihtişam vermektedir.


Şehitliğin yapımına 1991 yılı sonbaharında başlanmış, kış mevsiminde ara verilmiş, inşaat 1992 yılı baharında tamamlanmış ve 25 Mayıs 1992 tarihinde düzenlenen bir törenle halkın ziyaretine açılmıştır.


Kütahya Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Şehitliği



15 Mayıs 1919 da İzmir in Yunanlılar tarafından işgaliyle başlayan 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması nın imzalanmasıyla sona eren Türk Kurtuluş Savaşı sırasında; TBMM ordusu cephede ve cephe gerisinde yaklaşık 37.000 şehit verirken, Kuva-yi Milliyecilerin savunmaları, iç isyanlar, Antep-Urfa-Maraş-Adana savunmalarında şehit düşen asker sivil yaklaşık 100.000 kişiyle birlikte şehitlerin sayısı 137.000 e yükselmiştir.


Kültür Bakanlığı, Kurtuluş Savaşı şehitleri için üç şehitlik yaptırmıştır. Bu şehitliklerin ilki, 30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan Savaşı nda şehit düşen askerlerimiz için yaptırılan Dumlupınar ilçesi sınırları içinde Cafer Gazi Tepesi eteklerindeki Dumlupınar Şehitliği dir.


Projesi Yüksek Mimar Nejat Dinçel tarafından çizilen şehitlik; namazgâh, şadırvan, otopark ve mezarlık bölümlerinden oluşmaktadır. Şehitlikte 500 er ve erbaş, 100 subay mezartaşı bulunmaktadır. Şehitlik çevresine dört anıt dikilmiştir: Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak Anıtı (Prof. Tankut Öktem), Mehmetçik Anıtı (Prof. Tankut Öktem), Kurtuluş Savaşı Anıtı (Prof. Haluk Tezonar), Şehit Baba ve Oğul Anıtı (Prof. Haluk Tezonar). Şehitlik, Büyük Taarruz un 70. Yıldönümü nde 26 Ağustos 1992 günü düzenlenen büyük bir törenle halkın ziyaretine açılmıştır.


Edirne Balkan Şehitliği



I. Balkan Savaşı sırasında Bulgarlara esir düşen ve Edirne Sarayiçi nde aç bırakılarak ölüme mahkum edilen asker-sivil 20.000 şehidin aziz hâtıralarını yaşatmak amacıyla Edirne Sarayiçi nde yaptırılmış ve 14 Ocak 1994 tarihinde törenle halkın ziyaretine açılmıştır.

Şehitlik; namazgâh, şadırvan, kitabeler ve otopark bölümlerinden oluşmaktadır. Projesi Yüksek Mimar Nejat Dinçel tarafından çizilmiştir. Heykeltıraş Prof. Tankut Öktem in Mehmetçik heykeliyle Heykeltıraş Metin Yurdanur un Balkan Savaşı rölyefi şehitliği tamamlanmaktadır. Şehitlikte 12 blok üzerine 100 subay ve 400 erin adı yazılmıştır.


Afyon Çiğiltepe Şehitliği


Büyük Taarruz un ikinci günü Çiğiltepe yi komutanlarına söz verdiği saatte alamadığı için intihar eden 57. Tümen Komutanı
Alb. Reşat Çiğiltepe ve silâh arkadaşlarının aziz hâtıralarını yaşatmak amacıyla Çiğiltepe de yaptırılmıştır. Şehitlik te 100 subay ve Mehmetçiğin mezar taşı bulunmaktadır. Heykeltıraş Sait

Rüstem in yaptığı Reşat Çiğiltepe nin heykeli ise Afyon a dikilmiştir. Şehitlik 1995 yılında bitirilerek ziyaret açılmıştır.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Woodcut (Ağaç Baskı)>
  29.Tem.2008 Sal 22:14:24
fiogf49gjkf0d



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Woodcut (Ağaç Baskı)>
  29.Tem.2008 Sal 22:13:01
fiogf49gjkf0d



M.C. Escher -Circle Limit III


Duerer-four horsemen of the apocalypse



M.C.Escher- Snakes


*********



*********



*********




manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Woodcut (Ağaç Baskı)>
  29.Tem.2008 Sal 22:12:48
fiogf49gjkf0d
Woodcut (ağaç Baskı)

Bir yüksek baskı tekniğidir. Ağaç yüzeye resim oyulur. Boya alması istenmeyen yerlerin oyulması prensibine dayanır. Yüksek kısma merdane ile boya verilir. Kâğıt ağaç blok üzerine yüzüstü serilir ve üzerinden basınç uygulanır (merdane ya da baskı makinesi tarzı bir aletle). Resim ağaç kalıptan kâğıda ayna görüntüsü şeklinde transfer edilmiş olunur. Birden fazla renkle yapılacak baskılarda kâğıt bir çerçeveye sabitlenir, her tahta kalıp bir renk için kullanılır

Ağaç kalıp olarak şimşir, Frenk çınarı, ıhlamur, kiraz, armut, elma ve akça ağaç en çok kullanılan kalıp çeşitleridir. İnce izler kazımak için ağacın liflerine dikey kesitten elde edilen tahtalar kullanılır. Büyük izli oymalar için liflere paralel kesilmiş tahtalar kullanılmaktadır

Aşağıda bu tekniğe ait bazı çalışmalar ekliyorum bunların baskı olabileceklerine ben inanamadım ama hepsi baskı sonucu ortaya çıkmış çalışmalar


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >En İyi Korku Filmleri!>
  29.Tem.2008 Sal 22:10:26
fiogf49gjkf0d
Tüm zamanların en iyi korku filmleri

Tüm zamanların en iyi korku filmleri Time dergisi bütün zamanların en iyi 25 korku filmini belirledi. Listede Disney yapımı Bambi de var.

Time dergisi, en iyi 25 korku filmini sıraladı ama bu kez perspektif geniş. Tüm sinema tarihine göz gezdiren listede sessiz vampir filmlerinden animasyon cinayet filmlerine, ölmeyen köpekbalıklarından zombilerin işgali üzerine kurulu aşk filmlerine kadar pek çok farklı tada rastlamak mümkün.

Listedeki en şaşırtıcı filmlerden biriyse çoğunun çocukluk yıllarının unutulmazı Bambi . O ve benzerlerinin listedeki yeri şöyle anlatılıyor: "30 lar ve 40 larda çiftlerin yeni yürümeye başlayan ufaklıklarını sinemaya taşıdıkları ilk filmler Disney harikalarıydı.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler , Pinokyo , Dumbo , hepsi çocukluk travmalarını sömüren yapımlardı. Aileler yok olur veya ölür, üvey anneler kendisine sevgi gösterenleri öldürür, bir çocuk okuldan kaçıp eşeğe dönüşürdü. Çocuklar bu filmlerle korkudan altına yapardı. David Hand in yönettiği Bambi de bunlardan biri; onu 40, 50, hatta 65 yıl önce görenler için bile hâlâ şoke edici." (Time)



Shaun of the Dead/ 2004



Red Dragon/ 2002



audition / 1999



braindead / 1992



men behind the sun / 1988



the fly / 1986



alien / 1979



halloween / 1978



carrie / 1976



jaws / 1975



the texas chain saw massacre / 1974



the exorcist / 1973



night of the living dead / 1968



blood feast / 1963



black sunday / 1960



psycho / 1960



peeping tom / 1960



invasion of the body snatchers / 1956



diaboluque / 1955



bambi / 1942



freaks / 1932



frenkenstein / 1931



the phantom of the opera / 1925



nosferatu / 1922



arrival of a train at la ciotat / 1896


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Güzel Bir Evlilik Örneği!>
  29.Tem.2008 Sal 22:07:42
fiogf49gjkf0d
Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum benim
için..
17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi kurum ayni zamanda
da...
Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi beklide kuruma inanmamaktan
geçiyor.
Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan...
Nedir bu dayatmalar?
Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin erkegin
lehine yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmali ki, kadina "hot"
dediginde oturmali kadin... Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten önce

çöktügü için (hani dogum felan) küçük olmaliymis yasi...
Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis
layiki....
ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi 17 senede, ne de
benden önce çöktü... Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo Can bey
kapmisiniz çitiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..
Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...
Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der Halil
Cibran...
Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben dinlerken o konustu 17
sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..." dedik, öfke bitip
firtina
duruldugunda "ama bi de böyle düsün" de dedik fikrimizi savunurken.

Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan
neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cüzdanimizdan gerektigi
kadar aldik..
Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu saatte arayan karsi
cins diye
sorgulamadik da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"... Ve
güvenin
ardina saklanmis bir "saygi" vardi daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktik...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda yattim bi gece,
misafir odasinda...
Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?" diye sordu kapinin
esiginden, "uyuyorum"
dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla... "kay yana" dedi
daracik yatakta.
"ne yapiyosun?" dedigimde "benim yerim senin yanin, sen gelmezsen ben
gelirim" dedi...
Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz yat saatine kadar sürecek...
Ve bence dogrusu da bu...
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamiz
haric.
Kirsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik birbirimize...
Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o
listede...
Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu, oynanan...
Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtigince...

Dedigi gibi Ataol Behramoglu nun; "...Yasadiklarimdan
ögrendigim bir sey var: Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge,
bütün evrene karisircasina.
Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir. Ve hayat, sunulmus
bir armagandir insana..."

*CAN DÜNDAR*


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Bu Mektuplar Çok Değerli>
  29.Tem.2008 Sal 22:04:22
fiogf49gjkf0d



Üç satır belki iki kelime. Ne hissediyorlardı? Nasıl bir dünyaya aitti zihinleri? Yakın bildikleri, sevip sığındıkları kim varsa içlerini döktüler. Kederden tebessüme yolculukları son sürat.. Napolyon, Kafka, Dostoyevski, Cemal Süreya, Atatürk, Einstein ve diğerleri… Barbuni Dünyanın en meşhur mektuplarını derledi.









Kafka ‘dan Milena ya

"Benim için dünya binlerce “belki” ile dolu... Dürüst bir insanım Milena. Esaretin izin verdiği kadar dürüst. Bir şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende. Huzur içinde bir dakika bile çok görülmüştür bana. Herşeyi savaşarak kazanmak mecburiyetindeyim. Sadece geleceğimi değil geçmişimi de kendim yaratmak zorundayım. Dünya sağa dönüyorsa bu ritme uymak için benim sola dönmem gerekiyor. Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?. "
"içinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam.. sen de anlamazsın.. ben bile anlayamıyorum ki, başkalarına nasıl anlatırırım! "









Arthur Rimbaud-Paul Verlaine

Londra, Cuma öğleden sonra
4 Temmuz 1873

Dön, dön artık, biricik dost, dön. Artık iyi ve kibar olacağıma söz veriyorum. Sana karşı soğuk davranmam inatla sürdürdüğüm bir şakaydı; bin pişmanım şimdi buna. Geri dönersen unutulup gider. Bu şakaya inanmış olman ne acı! İki gündür durmadan ağlıyorum. Geri dön. Biraz yüreklilik göster, sevgili dostum. Henüz hiçbir şey yitirilmiş değil; yapacağın şey yalnızca bir dönüş yolculuğu. Burada yine yüreklilikle, sabırla yaşarız. Yalvarıyorum sana. Hem daha çok senin iyiliğine olacak bu. Geri dön, bütün eşyanı yerli yerinde bulacaksın. Umarım ki tartışmamızda ciddi bir neden olmadığını sen de anlamışsındır şimdi artık. Ne korkunç andı o! Peki ama, gemiyi terk etmeni işaret ettiğimde sen niye gelmedin? Bu noktaya varmak için mi iki yıl birlikte yaşadık? Ne yapacaksın şimdi? Buraya gelmek istemiyorsan, senin bulunduğun yere geleyim mi?
Evet, haksız olan benim.
Beni unutmayacaksın, değil mi?
Hayır, unutamazsın sen beni.
Ben seni hep yüreğimde taşıyorum.
Dostunu yanıtsız bırakma: birlikte yaşayamayacak mıyız artık?
Biraz yürekli ol. Hemen yaz bana.
Daha uzun süre kalamayacağım burada.
Yüreğinin sesinden başka şey dinleme.
Yanına geleyim mi? Hemen bildir bana.
Tüm yaşam boyu sana bağlı kalacağım.
Hemen yanıtla beni. Burada en çok pazartesi akşamına dek kalacağım. Üzerimde henüz bir peni bile yok; elimdeki tüm parayı postaya veremem. Kitaplarını ve müsveddelerini Vermersch e bıraktım.
Seni bir daha göremezsem, ya denizci olacağım ya asker.

Arthur Rimbaud








Fyodor Dostoyevski den babasına

10 Mayıs, 1838

Benim aziz ve iyi Babam,

Oğlunun senden harçlık istemesi için sana başvurmasını bir fazlalık olarak kabul edebiliyor musun? Tanrı tanığım olsun ki, bu ne kişisel ihtiyaçlarım, ne de imkânsızlıkların sonucu. Herhangi bir şekilde seni nasıl soyabilirim? Onları sıkacağını bildiğim halde, kendi et ve kanıma bana bir iyilik etmelerini rica etmenin ne kadar buruk bir tadı var. Kendi kafam ve ellerim var. Özgür ve bağımsızım. Aslında senden bir kopek bile, istememem gerekir. Kendimi acı fakirliğime gömmem gerek. Ölüm yatağımdan bana destek olmanı istemekten utanmam gerek aslında. Olaylara bakacak olursan seni ancak gelecekle teselli edebilirim. Gelecek ki artık uzaklarda değil ve zaman seni gerçekleriyle ikna edecek.

Şu anda kelimenin tam mânâsı ile beni anlaman için sana yalvarıyorum sevgili babacığım. Hizmet etmekteyim, istesem de istemesem de en yakın çevremin zorunluluklarına uymam gerekiyor. Neden bir istisna olayım? Böylesine istisnai davranışlar genellikle en büyük hoşnutsuzluklardan doğmaktadır. Bunu şimdiden anlamış olman lâzım sevgili babacığım. Bunun için de insanlara gerektiği kadar karışmış durumdasın. Ve bundan dolayı lütfen söyleyeceğim şeylere önem ver: Askerî Akademinin her öğrencisinin, kamp hayatı en azından kırk Ruble ye ihtiyaç gösteriyor. (Bunu babam olduğunuz için yazıyorum. ) Bu kırk Ruble ye çay, şeker ve saire gibi ihtiyaçlar dahil değil. Rahatım için değil, ama en zaruri ihtiyaçlarım için bunlara sahip olmam gerekiyor. Yağmurda ve rutubette bezden bir çadırda yatmak gerektiği zaman, hele insan, böyle bir havada eğitimden üşümüş ve yorgun dönerse, bir bardak çaya ihtiyacı olacak kadar hasta olabilir ki, bu son yıllarda sık sık tecrübe ile başımdan geçmiştir. Senin sıkıntılarını da gözönünde tuttuğumdan ötürü, çay ve diğer şeylerden vazgeçip, senden sadece en zaruri ihtiyacım olan 16 Ruble yi istiyorum. «İki çift adi postal için. » Tekrar ediyorum, kitaplar yazı malzemeleri, kâğıtlarım, çorap ve ayakkabılarım gibi eşyalarımı bir yerde muhafaza etmem gerekiyor. Bunun için bir sandığa ihtiyacını var. Zira kampta çadırdan başka hiç bir barınak yok. Yataklarımız kılıfsız üzerine çarşaf örtülmüş samandır. Şimdi sana soruyorum, sandığım olmazsa, nerede saklayabilirim eşyalarımı? Şunu bilmen gerekir ki, benim bir sandığımın olup olmaması Hazineyi ırgalamıyor. İmtihanlar yakında biteceği için artık kitaba ihtiyacım olmayacak. Bundan böyle giyimimle ilgilenecekleri için ayakkabı vesaire istemek zorunda kalmayacağım. Oysa boş vakitlerimi kitapsız nasıl geçirebilirim? Bize verilen postallar öylesine kötü ki, üç çifti, şehirde bile giyilecek olsa, altı aydan fazla dayanmıyor. (Burada gerekli ihtiyaçların bir listesi var. )

Son para havalenden 15 Ruble ayırdım. İşte görüyorsun sevgili Babacığım, en azından 25 Rubleye daha ihtiyacım var. Haziran başında kamp bitiyor. Eğer oğlunun bu acı ihtiyaçlarına destek olmak istiyorsan, Haziran ın başında ona bu parayı gönder. Bu dileğimde ısrar etmeye cesaret edemiyorum: Fazla bir şey istediğim yok ama şükranım sınırsız olacaktır.

Fyodor









Che Guevara dan Fidel Castro ya
Fidel,

Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazı çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin Küba ya olan sorumluluğunun sana imkan vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi.
Bunu acı ve sevincin karışımıyla yaptığım bilinsin; burada benim kurucu umutlarımın en safını ve sevdiklerim arasında en sevgili olanı bırakıyorum ve beni evladı gibi kabul eden bir halkı bırakıyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktır. Yeni savaş alanlarında bana vermiş olduğun inancı, halkımın devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalı olan nerde olursa olsun emperyalizme karşı mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taşıyacağım.
Başka gökler altında son saatim geldiğinde benim son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık olmaya çalışacağım, örneğin için sana teşekkür ettiğimi, Devrimimizin dış politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum.
Her zaman zafere kadar!
Ya Devrim ya ölüm!

Ernesto Che Guevara







Albert Einstein dan Atatürk e

Ekselansları Atatürk

OSE Dünya Birliği nin şeref başkanı olarak, Almanya dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya da halen yürürlükte olan yasalar nedeni ile mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda müracaat arasından seçilmişlerdir. Bu ilim adamları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum
Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan

Prof. Albert Einstein







Napoléon Bonaparte tan Joséphine e

Seninle dopdolu olarak uyanıyorum. Yüzün ve dün akşamın o insanı sarhoş eden anısı duyularımı bir an bile rahat bırakmadı. Tatlı ve eşsiz Josephine, kalbimde ne garip etki yaratıyorsunuz siz! Kızıyor musunuz? Üzgün müsünüz? Kaygılı mısınız? Ruhum üzüntüden yorgun düştü ve dostunuz için artık huzur diye bir şey yok... Ama bana egemen olan o derin duyguya kendimi teslim ederek dudaklarınızdan, kalbinizden beni kavuran bir alevi çekip aldığımda benim için daha da fazlası söz konusu demek ki. Ah!. Yüzünüzün siz olmadığını asıl bu gece iyice fark ettim. Öğlende gidiyorsun, üç saat sonra göreceğim seni. Beklerken, mio dolce amor (benim tatlı sevgilim), bir milyon öpücüğü kabul et; ama sen bana öpücük verme sakın, çünkü kanımı kavuruyor öpücüklerin.

NB







Cemal Süreya dan eşi Zuhal e

12 Temmuz 1972

Zuhal im, hayat!

Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hâlâ başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanıbaşımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. "Üçüz, gözüz biz. " Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni. Tek dalımsın. Memo yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.

Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşcül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memo yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.

Akşamları eve döneyim, kapıyı sen aç: gözlerin...
Memo okuldan dönmüş olsun. Kaçıncı sınıfta olsun?
Duygulu bir adamım ben. Bir film görmüştüm eskilerde; bir Fransız filmi; adı: "Jesuis un Sentimental. " O filmdeki adam gibi miyim nedir?
Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar, orda büyür.
Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni.

Yaşayacağız.

Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.

Aşk büyüdü, aşk!

Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.

Yüzüğünden öperim







Victor Hugo dan Juliette Drouet ye

31 Aralık 1851

Bu, zulmet ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz, Juliette im. Sevgi istedim, verdiniz, teşekkürler! Gizlendiğim yerlerde, sürekli tetikte beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda, parmaklarınızda titreşen anahtarların sesini işittiğimde o kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu. Çatışmanın kesildiği demlerde yanıbaşımda olduğunuz o korkunç ama bir o kadar da tatlı saatleri asla unutamamalıyız. O küçük karanlık odayı, tavandan, duvarlardan sarkan o eski şeyleri, yan yana duran iki koltuğu, masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği, getirmiş olduğunuz o soğuk tavuğu ömrümüzce unutmayalım; tatlı s ohbetlerimizi, okşamalarınızı, kaygılarınızı, adanmışlığınızı hep anımsayalım. Beni sakin gördüğünüze şaşırmıştınız. Bu dinginlik nereden geliyor biliyor musunuz?
Sizden…







Stendhal den Mathilde e

4 Ekim 1818

Çok mutsuzum, galiba gün geçtikçe sizi daha çok seviyorum, sizse artık bana eskiden gösterdiğiniz en basit dostluğu bile göstermiyorsunuz. Aşkımın son derece çarpıcı bir kanıtı var, bu da sizinle birlikteyken içine düştüğüm, kendi kendime kızmama neden olan ama bir türlü üstesinden gelemediğim sakarlık. Salonunuza gelene kadar cesaretim yerinde ama sizi görür görmez titremeye başlıyorum. Sizi temin ederim ki, başka hiçbir kadın uzun süredir bu duyguyu uyandırmadı bende. Bu duygu öylesine mutsuz ediyor ki beni neredeyse artık sizi görmemek zorunda kalmayı ister oldum ve aldığım kararlara karşın, her gün sizin evde bulunmamak için ihtiyatlı olmayı düşünmeye ihtiyacım var.

Yarın gidiyorum, sizi unutmaya çalışacağım, eğer elimden gelirse, ama pek başaramıyorum, çünkü yine bu akşam da sizi görme isteğine karşı koyamadım.
Bugün, bütün gün en büyük işim ihtiyatı elden bırakmadan sizi görebilme yollarını aramak oldu.
Sizi, yanınızdayken değil de sizden uzaktayken daha çok seviyorum. Sizden uzaktayken bana karşı hoşgörülü ve iyi olduğunuzu düşünüyorum, oysa yanınızdayken varlığınız bu tatlı hayalleri yok ediyor.







Mustafa Kemal den "Şerif" takma adıyla Salih Bozoak a

"Ey Hazreti Salih;

Seferin ilk devresindeki mecburiyeti savdık. Şimdi ikinci sefere çıkıyoruz. Bakalım Allah ne gösterecek? İnşallah dönmek nasip olursa size günlerce anlatacak hikâyelerimiz var. Suret-i muhsusada gözlerinden, validenizin ellerinden öperim. Bizim valide acaba ne âlemdedir? Maaş alabildiniz mi? Kuzum Salihciğim, Necati ye söyle maaşımdan borçlarımı kessin. Dönüşümde borç filan dinlemem. Kimbilir ne kadar züğürt döneceğim. Ruşen beye, Mustafa Beye mahsus ihtiramlar. Kendilerine mektup yazamayışımın sebebi, adresleri nazar-ı dikkat çekicidir. Lütfi beye, Mehmet Ali ye, Rauf, İsmail Hakkı, Derviş... yer yok, cümleye sêlam. "
Şerif

15 Kasım 1327 (1911)
<<1...100...200...300...400...500...600...700...706707708709710711712713714715716 717718719720721722723724725726...800...900...983>>