ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
6 Mayıs 2024, Pazartesi 07:31   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...600...700701702703704705706707708709710 711712713714715716717718719720...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk Ve Sanat>
  1.Ağu.2008 Cum 17:35:11
fiogf49gjkf0d
Atatürk ve sanat ilişkisini daha iyi değerlendirebilmemiz için, önderin yaşamından, konuyla ilgili anekdotların anımsanmasında yarar var…
Bunlardan ilki Mustafa Kemal’in Sofya’da Bulgar Ulusal Operası’nda Carmen’i izlemesidir.
Mustafa Kemal, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sofya ataşemiliteri olarak görevlidir.
Davetli olduğu Carmen’in galasında, zaman zaman durgunlaşarak yapıtı izlemiş ve operanın bitiminde, perdenin en az yirmi kez açılıp kapanmasını, sahneye çiçekler taşınmasını, izleyicinin coşkun alkışlarını, artistlerin sevincini hayranlıkla gözlemlemiştir. Ancak, yüzündeki burukluğun ayırtına varan Varna Türk Milletvekili Şakir Zümre’ye eğilip şunları söylemekten de geri durmamıştır:
“Balkan Savaşı’nda yenik düşmemizin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. Ben Bulgarları çiftçi halk olarak biliyordum. Oysa adamların operaları bile var… Sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var. Hepsi de eğitimli… Şu opera binalarına bak!”
Kokteyl sonrası Mustafa Kemal ve Şakir Zümre Splendid Palas’a gidiyorlar. Yol boyunca hiç konuşmuyor Mustafa Kemal… Durgunluğu sürüyor.. Ve odalarına çekiliyorlar…
Aradan birkaç dakika geçiyor geçmiyor Şakir Zümre odasının kapısında Mustafa Kemal’i görüyor…
“Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim” diyor Gazi heyecanlı bir görünümle…
“Ne kadar müthiş bir olaydı..” diye ekliyor…
“Çok sesli müzik, çağın gereğidir… Bulgarlar bunu başarmış..Bizim ülkemizde de operaya kavuşacağımız günleri görebilecek miyiz acaba?”
* * *

Son devrin hat üstatlarından Macit Ayral’ın başından geçen olay da beni derinden etkiledi. Bu olayı Ocak l988’de yayımlanan Atatürk Kültür Merkezi Dergisi’nin l0 uncu sayısından aktaralım:
“Çanakkale Savaşları’nın sürdüğü günlerde Macit Ayral Çanakkale’de asker olarak bulunmaktadır. Savaş derince kazılmış çukurlarda sürerken Macit Ayral sıtmaya yakalanır.

Sıtma nöbetinin gelmediği zamanlarda güzel yazı örnekleri hazırlamakta ve bunları da moral olsun diye siperlerin duvarlarına asmaktadır üstat… Mustafa Kemal bir gün siperleri gezerken bu güzel yazı örneklerini görür ve “Bunları yazan kimdir?” diye sorar. Macit Ayral bir adım öne çıkarak
“Ben…” der.
Mustafa Kemal hemen yanındakilere dönerek aynen şöyle söyler:
“Bunların hepsi de sanat eseri… Ülkeler böyle sanatçıları kolay yetiştiremez… Böyle bir sanatçının burada ne işi var? Kendisini yarın terhis edip memleketine göndereceksiniz…
O eller silah değil kalem tutarsa daha yararlı olur ülkemiz için…”

* * *

14 Ekim 1925’te İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda
öğrencilerin "Hayatta müzik gerekli midir?’’ sorusuna verdiği ironik yanıt, sanatla ilişkisi bağlamında çok iyi bir örnektir:
"Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzikle ilgisi olmayan mahlukat insan değildir. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise, müzik behemehal vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz.”

* * *

Mustafa Kemal’in Muhsin Ertuğrul’la ilgili olayı da yazılmaya değer. Özellikle bu günlerde, sanat kurumlarında yönetici konumunda olanların kulağına küpe olacak önemli bir dersi de içermektedir çünkü.
Muhsin Ertuğrul, bugünkü adıyla İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Genel sanat yönetmenidir.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Dolmabahçe’de kalmaktadır o günlerde…
Bir gece Gazi’nin oyun izlemeye geleceği duyurulur Muhsin Ertuğrul’a…
Herkes telaş içindedir… Çünkü oyunun başlama saati gelmiştir ancak Mustafa Kemal gecikmiştir…
Ne olacaktır şimdi?
Muhsin Ertuğrul tam saatinde başlatır oyunu …
Bir süre sonra Gazi gelir…
Yanındakiler korkarak oyunun başlatıldığını haber verirler Gazi’ye…
“Ya, öyle mi? Bitimde görüşürüz Muhsin Ertuğrul’la..”
der ve locaya girip oyunu izler…
Oyunun bitiminde beğeniyle alkışlamaktadır aktörleri…
Muhsin Ertuğrul girer Gazi’nin yanına.
Gazi ayağa kalkar:
“Sizi kutlarım..” der. “İşinizle ilgili ciddiyetiniz, ülkenin gelişimini ciddiye aldığınızı da gösterir. Biz geç geldik… Oysa böyle bir kurum perdesini zamanında açmak zorundadır. Görevinizi yaptığınız için özellikle kutlarım sizi..”
Muhsin Ertuğrul’a böyle söylediği için kimse şaşırmamalı…
Çünkü daha ileriki yıllarda yanındaki yönetici takımını “Efendiler! Bakan, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz… Ancak sanatçı olamazsınız!” diye uyaracak kadar yanında olacaktır sanatçının ve sanatın…


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk Ve Sanat>
  1.Ağu.2008 Cum 17:34:39
fiogf49gjkf0d

Dilimize büyük önem vererek Türk Dil Kurumu’nu kurdurması ve bu bağlamda kendisinin de çalışması bir yana, yazarları da olumlu anlamda yönlendirmiştir Atatürk…
Bunun örneğine geçmeden önce 1923-1924 yıllarında “irtica” sözcüğünü nasıl tanımladığına bakmak gerekir Gazi’nin…
“Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında, onu ortadan kaldıracak bir güç belirir. Bizim dilimizde buna “irtica” derler. İyi bir şey yaptınız mı biliniz ki bunu ortadan kaldırmak için karşınıza muhalif, gerici bir güç çıkacaktır. Bundan dolayı bu iyi işi yapmadan önce, karşınıza dikilecek kara gücün de ortadan kaldırılması önlemini almak gerekir. Halkımız güven içinde ve huzurlu olsun ki, bugünkü devrimi yapanlar ve bu devrimi tamamlamaya karar verenler, karşılarına çıkacak bu tür gerici güçleri, tam da çıktığı noktada ezebilecek güç, yetenek ve önlemi almaya maliktirler.
Bizi yanlış yola yönlendiren soysuzlar, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, tutsak eden, perişan eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok uzaktır.
Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka yerlerde sahne arasınlar. Geçmişin dalgınlıkları, paslı durgunlukları, Türkiye halkının belleğinden silinmiş olduğunda, kuşku ve duraksamaya yer yoktur. Eriştiğimiz mutlu durumdan bir adım geriye gitmek, kimsenin söz konusu etmeye bile yetkili olmadığı kesin bir gerçektir.”

Kuşkusuz Gazi bunları söylemekle kalmamış, edebiyatın gücünü bildiği için büyük romancımız Reşat Nuri Güntekin’i, romanımızın doruklarından Yeşil Gece’yi yazması için özendirmiştir de…
Kuşkusuz bunu buyruk verir gibi değil de “Yobazlığı yeren, Cumhuriyeti savunan bir roman yazar mısın?” yaklaşımıyla gerçekleştirmiştir…
Üstelik bunu ne zaman ve nasıl yapmıştır?
Tam da Sayın Güntekin, Emile Zola’nın “Hakikat”(bugünkü deyişle “Gerçek” ) adlı romanını çevirdikten sonra…
“Devrimimizi halka anlatmak için dünya yazarlarından da yararlanalım ancak esas olan, ulusal edebiyat’ta da anlatılması/yazılmasıdır bu tür gerçeklerin…” yaklaşımıyla…



Kaldı ki eşsiz yapıtı Nutuk (Söylev), neredeyse, belgesel roman kurgusuyla yazılmış bir baş yapıttır… Yazarız diye geçinen bizim gibi birçok edebiyat adamının, onun eşsiz üslubundan/anlatımından öğrenecek çok şeyimiz var…
Ankara Halkevi’nde ressamlara söylediklerine (hem bir anlatım, hem de düşünce olarak), sanatçıları doğrudan ilgilendirmesi bağlamında, özenle bakmak gerekir. Bakın sanki başarılı bir öykü yazarı gibi anlatıyor Gazi:
“Ben bir bölük komutanıyım, rütbem yüzbaşıdır. Üst’ümden buyruk aldım. Karşıdaki tepeyi düşmandan gün doğmadan alacağım. Bu buyruk üzerine tüm erlerin donatımını sağlayıp gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, tepeyi gün doğmadan almamız gerektiğini söyledim bölüğüme. Saldırı başladı. Ancak tepenin önünde geniş bir vadi var. Bu vadinin ne kadar zamanda geçilebileceğini hesaplamama rağmen, ne yazık ki bu öngörü ve hesapta yanılmış olduğumuzu gördüm. Düşmanın da, umduğumuzdan da güçlü bir hazırlığı ve inatçı bir direnişiyle karşılaşmış bulunuyoruz. Ve gün doğmak üzeredir… Biz aldığımız buyruğa göre gün doğmadan tepeyi ele geçirecektik. Gün doğmak üzere diye bu isteğimizden vaz mı geçelim? Hayır, zararı yok… Geç de olsa, gün de doğsa amacımıza ulaşacağız. Saldırı bütün gücü ve şiddeti ile sürüyor. Büyük bir yiğitlikle dövüşe dövüşe tepenin eteklerine kadar yaklaşmış aslan neferlerin tepeyi almaları artık bir an meselesi olmuştur. Güneş yavaş yavaş doğmakta , ancak yarım kurs görünümündeyken bu tepenin zirvesini ışıldatmaktadır... Ancak birkaç er, ellerindeki şanlı bayrağı tepenin ışıldayan zirvesine dikerken, terlemiş alınlarına günün ilk ışığının vurduğunu hissediyor…
İşte sanatçı da, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”
* * *


Kuşkusuz bugün kapatılmaması için büyük mücadele verdiğimiz Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi vb. bir çok sanat kurumumuza, onun yönlendirme ve çabalarıyla ulaştığımız gerçeğini de hiç unutmamalıyız.
Ancak Gazi’nin büyüklüğünü yalnızca bu ve benzeri anekdotlarla açıklamaya çalışmanın da eksik kalacağının bilinciyle, onun şu düşüncelerini de bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
“İnsan; ait olduğu halkın varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya halklarının huzur ve mutluluğunu da düşünmeli ve kendi halkının mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa, diğerlerinin mutluluğu için de çalışmalıdır. Çünkü dünya halklarının mutluluğu için çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir.
Dünya halkları arasında barış, açıklık ve anlayış olmazsa, bir halk kendisi için ne yaparsa yapsın huzur bulamaz.
Ülkeleri yönlendiren ve yöneten insanlar, kuşkusuz ilkin kendi halkının varlığının ve mutluluğunun yaratıcısı olmak isterler.
Ancak aynı zamanda başka halklar için de aynı şeyi istemek gerekir. En uzağımızda sandığımız bir olayın bize de bir gün dokunacağını bilmeliyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir beden ve her halkı da bunun bir organı saymak gerekir. Bir bedenin parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa , tıpkı kendi aramızda olmuş gibi ilgilenmeliyiz…
İşte ancak bu yaklaşım; insanları, halkları ve onları yönetenleri bencillikten kurtarır.
Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun her zaman fena sayılmalıdır…”

* * *
O’nu bugünlerde özellikle özlüyoruz…
Işıklar içinde yatsın.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Kamuoyu£Basın>
  1.Ağu.2008 Cum 17:28:02
fiogf49gjkf0d
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu
büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,

yalnızca bir asker, komutan, diplomat,
politikacı ve devlet adamı değildi.
O, bir düşünürdü de...
O’nun, ulusumuzun toplumsal yapısı, uygarlık ve çağdaşlık anlayışı, dinsel inancı ile “Türk” ve “insan” olmanın anlamı konusunda yazdığı kimi yazılar, yaptığı kimi konuşmalar, üzücüdür ki,
Türk halkına ulaştırılmamıştır.
Türk halkının büyük bir bölümü, bu nedenle,
Mustafa Kemal Atatürk’ü,
tanıması gerektiği düzeyde tanıyabilme
ve O’nu anlaması gerektiği düzeyde anlayabilme olanaklarından yoksun bırakılmıştır.
Aşağıda
O’ndan kalan elyazısı belgelere dayanan "Kamuoyu ve Basın" hakkındaki görüşlerini okuyacaksınız.

Millî egemenlik esasına dayalı temsili bir hükûmette, kamuoyu büyük bir rol oynar. Basın ve toplantı hürriyetleri olmadan ve topluma ait işler hakkında geniş bir tenkit sahası bırakılmadan kamuoyu vazifesini yapamaz. Millî egemenlik ve temsili hükûmet fikrinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun faaliyeti ile mümkündür.
Hükûmetin fikri, memleketin fikrini temsil etmelidir. Hükûmet memleketin fikrini anlayabilmek için, bu fikrin belirmesine neden olan vasıtalara sahip olmalıdır. Gerçi hükûmet, seçim zamanlarında milletin fikirlerini öğrenir; seçilmiş olan meclisler de milletin fikrini temsil ederler. Fakat milletin seçim zamanlarında belirttiği fikirler sabit kalmaz. Bu sebeple, meclislerin bu fikirleri temsil edebilmesi, çok zaman devam etmez. Kamuoyu, milletin içinden taşan çeşitli fikirler denizidir. O denizde çeşitli akımlar, çeşitli münakaşa dalgaları meydana getirir. Kamuoyu ruhî bir ortamdır. Orada cereyan eden fikir mücadelesi, dikkatli gözlerden gizli kalamaz. Eski demokrasilerde, bu fikir mücadelesi, bütün vatandaşların her gün bir arada toplanarak yaptıkları toplantılarda meydana geliyordu. Bugün vatandaşların sayısal çokluğu ve medeni hayatın vatandaşlara yüklediği günlük işler, onların maddeten ve her gün bir arada toplanmalarına imkan bırakmamıştır. Bu sebeple kamuoyu ideal bir ortam olmuştur ki, bu ortamda topluma ait işlerin tenkidi şu özellikleri gösterir:
(a) Tenkit ve münakaşa tamamen hürdür. Bu hürriyet, herkes tarafından, hiç kimsenin etkisi olmadan, kendi kendine kullanılır. Hükûmeti ve meclisi dikkatli bulunduran kamuoyunun tenkit hürriyetidir.
(b) Kamuoyunun tenkit hürriyeti, başlıca çok sayıdaki yayınlar ile olur. Yayınlar yolsuzluklara engel olur ve hükûmet organlarını vazifelerini doğru yapmaya mecbur eder. Yayın en etkin kontrol vasıtalarındandır. Bu noktada, tenkidin kolay ve fakat yapmanın güç olduğu hakikatinin unutulmaması lazımdır. daima hakim ve esas tutulmalıdır. Gerekli görülen fikirler, toplumun iyiliği adına ortaya atılmalıdır. Bu fikir, hareket noktası olunca, tenkit ve münakaşa, devletin de iyiliği adına yapılmış ve vatandaşların sosyal ve siyasi terbiyelerini yükseltmeye hizmet etmiş olur.
(c) Topluma ait işleri tenkit hürriyeti, hükûmet ile millet arasında bir anlaşma ortamı meydana getirir. Hükûmet yayın yoluyla kamuoyunu anlar ve gerektiğinde lüzumlu olan belgelerle onu aydınlatır. Hükûmetin milleti ve milletin hükûmeti anlaması, bunların tek vücut olmalarını ve kalmalarını sağlar.

Gerçek kamuoyu, dışarıdan kimsenin etkisi olmaksızın doğal olarak mevcut olan duygu ve düşüncelerin yine doğal olarak yarattığı bir havadır. Halbuki insan daima etki altında kalır. Yalnız yeter ki bu etki, toplumu meydana getiren insanların hakikaten onları düşünen ve bütün varlığını onlara adayanlar tarafından yaratılmış olsun. Bu şekilde yaratılacak olan kamuoyu bu memleketin gele ceğini sağlayabilir. Yoksa esen herhangi bir hava ile değişebilecek bir kamuoyu içinde yaşarsak yarına güvenmek mümkün olmaz. Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olmasını sağlamak amacımızdır. Yürüdüğümüz hakikat yolunun milleti mutluluğa ulaştıran tek yol olduğunu anlatmak lazımdır. Herşeyin oluşmasına çalışırken bütün çalışmaların, bütün teşebbüslerin üstünde olarak Türk kamuoyunu gerçeği anlamaya ve duymaya alıştırmak, bu durumu ona doğal hale getirmek, şuradan ve buradan gelecek günlük fikirlere, sahte ve yanıltıcı sözlere asla önem vermeyecek bir olgunluğa eriştirmektir.
Bir toplumun ortak ve genel hisleri ve fikirleri vardır. Toplumların kıymetleri, medenileşme dereceleri, arzu ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve düşüncelerin meydana geliş ve açığa çıkış derecesiyle anlaşılabilir. Bir topluluğu yöneten insanlar için toplumun talihi üzerinde hüküm vermek durumunda bulunan dostlar veya düşmanlar için ölçü, bu toplumun düşüncelerinden (kamuoyundan) anlaşılan yetenek ve değerdir. Bundan dolayı milletler kamuoylarını dünyaya tanıtmak zorunluluğundadır. Bütün dünya kamuoyunun öğrenilmesi ise hayatın düzene konması için şüphesiz lazımdır. Bu hususta ise mevcut araçların birincisi ve en önemlisi basındır. Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatma ve ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir. Önemi ve yüceliği medeniyet dünyasında açıklık kazanan basın, hükûmetimizin birinci derecede önem vermesi, bu konuda sarfedeceği çalışmayı millet için yapmakla sorumlu olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüce meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır.
Kamuoyu gibi gösterilmek istenilen suni fikirler, en sonunda özel fikirler gibi düşünülebilir. Değerli ve yararlı görülürse gözönüne alınır. Fakat genel idarede lazım olan kurallar niteliğinde değerlendirilemezler.
Kamuoyunu gerçek durum ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim.İyice bilinmesi gerekir ki, gazeteler okul kitapları değildir. Aşağılık insanların para ile yaptırdıkları basın mücadeleleri vardır. En adi yalanları yaymada basının kullanıldığı olmuştur. Basın ve fikir hürriyetinin karşılaştığı başka tehlikeler de vardır. Basının ve hatta fikir derneklerinin, millî hükûmetin tesirinden kurtularak, siyasi veya ekonomik gizli amaçlara alet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, uluslararası yüksek para aleminin basın üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, işte bunların kamuoyunu kandırma ve yanıltmasından tamamıyla korkulur. Fakat, hürriyetten çıkacak bu kötülükler asla çaresiz değildir. İlk önce basın hürriyetine yasal bir sınır çizilir. İkinci olarak gazeteler, özel bir teşkilat kurarak bununla kendi üzerlerinde ahlaki bir tesir meydana getirirler. İlk zamanlarda, bir işten başka bir şey olmayan gazetecilik, sosyal bir müessese haline gelebilir. Bundan başka, halkın fikrî ve siyasi terbiyesi de bir güvencedir.
Halk, çeşitli gazeteleri okumaya ve onları birbirleriyle kontrol etmeye ve gazeteci yalanlarına inanmamaya alışır. Bütün bunların üstünde, herşeyin açık olması sayesinde iyi niyetin gelişeceğini ve çok önemli meseleler üzerinde iyi niyet sahibi insanların daima çoğunluğu oluşturacağını kabul etmek uygun olur. Çünkü, “Her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat, bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.” Tecrübe göstermiştir ki, insanların herşeyi söylemelerini önlemek asla mümkün değildir. Fakat, millî terbiye ve büyük manevi kuvvetlere karşı hükûmetin uygun şekilde hareketi sayesinde, isyankâr fikirlerin yayılmasına müsade etmeyecek sosyal bir çevre yaratmak mümkündür. Herhalde, herşeyin söylenmesine müsaade etmek ve bunun karşısında söyleyenlerin harekete geçmesini bekleyerek tedbir almakla yetinmek anlamsızdır. Bütün halkın harekete geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur. Doğal olarak bir sağlığı koruma olduğu gibi, sosyal bir sağlığı koruma da vardır. Her ikisi aynı prensibe dayanır. Maddî mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi, manevî mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat, şahsın vücudunda fizyolojik bir sağlık yaratmak mümkün olduğu gibi, sosyal bünyede de manevî bir sağlık yaratmak, bu şekilde bir direnç ortamı hazırlamak mümkündür.•


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >En Ünlü Böcek Yemekleri>
  1.Ağu.2008 Cum 17:17:06
fiogf49gjkf0d


"Böcek Yemekleri" kitabının yazarı David George Gordon, kitabın tarifi için Virginia da mutfaga girdi. İşte tanıtımdan objektiflere takılanlar...













manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Parmak Büyüklüğündeki Hayvanlar>
  1.Ağu.2008 Cum 16:32:08
fiogf49gjkf0d







manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Parmak Büyüklüğündeki Hayvanlar>
  1.Ağu.2008 Cum 16:31:38
fiogf49gjkf0d











manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Beni Anlatan Yanlızlık>
  1.Ağu.2008 Cum 16:29:16
fiogf49gjkf0d
"BiLiyorum bu hayat beni istemiyor....
Ama ben ondaN zaman çaLıyorum....
Ben ondaN kaLbimin saf kaLmı$ yanLarını çaLıyorum......
Onun benden ne istediqini biLmemezLikten qeLiyorum....
Bu yüzden hem kendime, hem hayata qecikiyorum.....
İnan ne zamandır tanımıyorum kimseyi....
Tanıdıqımı sandıqım insanLar öyLesine çabucak deqi$iyor ki....
sonunda öfkem yine kendime oLuyor.....
qecenin bir wakti qünLerdir dikkatLi bakmadıqım aynaya soruyorum.....
"kimsin sen " diye....
NasıL bir yaLnızLık bu ki, onca sessizLikten artık sadece kendimden hesap sorabiLiyorum.....
Herkes öyLesine korkmu$ ki hayattan....
kendi hikayesinden.....yüzLe$mekten. ....qeçmi$inden.....
ve öyLesine sarıLmı$Larki korkuLarına.....
Ba$ka nedeni oLamaz bu mah$er yaLnızLıqının....
Tanrım; yandı özLediqim her$eY korkuLarımLa birLikte......

$imdi bir sen kaLdın, bir de yüzümdeki kanayan ı$ık....
hep kayboLdu o a$k dedikLeri.....
o sewqi dedikLeri her bo$Luk bana seni hatırLattı anLamadıLar......
senin bana öqrettiqin o inatçı sabrı biLmediLer......
Kaderimi küçümseyip hep karanLık qöLqeLere sıqındıqımda ,
qördüqüm her $ey sonunda seni hatırLattı bana........

$imdi bana bir iyiLik yap ne oLur :
" Bana bu hayattan daha kötü dawran ne oLur......."
Hayat beni incitti....
Sen daha kötü inciT.............."


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BEN ATATÜRKÇÜYÜM>
  1.Ağu.2008 Cum 00:02:18
fiogf49gjkf0d
  • BEN ATATÜRKÇÜYÜM.. (1)
  • ben atatürkçüyüm.
    ben cumhuriyetçiyim.
    ben laikim.
    ben anti-emperyalistim.
    ben bağımsız türkiye den yanayım.
    ben özgürlükçüyüm.
    ben insan hakları savunucusuyum.
    ben terörün karşısındayım.
    ben yobazların,
    vurguncuların,
    çıkarcıların,
    düşmanıyım.
    dün sabaha degin arastirarak yazdigim
    hiçbir konuyu yalanlayamadiniz.
    öyleyse vurun,
    parçalayın!
    her parçamdan benim gibiler,
    beni aşacaklar çıkacaktır.
    UĞUR MUMCU


  • manolya41

    manolya41 resimleri


    Mesaj Gönder
    Forum Başlıkları

     
      CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Lider Dediğin>
      31.Tem.2008 Per 23:08:52
    fiogf49gjkf0d
    Teşekkür Ederim


    manolya41

    manolya41 resimleri


    Mesaj Gönder
    Forum Başlıkları

     
      CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Anıtkabir Mimarları>
      31.Tem.2008 Per 21:00:29
    fiogf49gjkf0d

    Teşekkür Ederim Canım Sağol

    <<1...100...200...300...400...500...600...700701702703704705706707708709710 711712713714715716717718719720...800...900...983>>