fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d adım adım gitmekde fayda görüyorum..
Sunulan bilgiye alakasızda negatif yükleme yapan arkadaşların bunu yapmalarındaki gerçek niyetleri açıkça bilinmese de başlığı açana hitaben kişiselleştirildiğini görmek mümkün...
Sunulan bilgilerde net olarak herhangibir anlam yüklenmemiş olsada akabinde yapılan yorumlarda olayın hemen takdir i ilahi oldugu beyan edilmiş akabinde Kuran dan ayetlerle desteklenmiş..burda verilmek istenen mesaj Allah ın gazabı bu insanları öldürdü, günahkarlardı ,oldugunda bunun mantıklı bi açıklaması oldugunu söylemek bunu bilimle ilimle acıklamak negatif yükleme degil aksine beyin jimnastigidir..tavsiye ederim ara ara..
Vezuv bir yanar dağdır evet,ve birgün patlayı verir ansızın…İnsanlar bilinçsizce kaçarlar onlardan daha bilinçli olarak ifade edilen fizik kuralları dahilinde hareket eden lavlardan…Fizik kuralları dahilinde hareket eden lavları yönetenden…O bilinci fizik kanunlarına yönetmesi için yetki veren akıldan kaçarlar diğer bir ifadeyle
biraz olsun fizik kanunlarından haberdar olan birisi bilirki lav ın ilerleyebilmesi için en azından belirli bi ivme kazanabilmesi için dik bir rampa yada ona benzer bi yol olmalı ki bakınız patlayan bir yanardag..dagların yapısı ile ilgili bilgi vermeye gerek bile duymuyorum...ne acı tesadüfki pompei şehri bu yanardagın dibine kurulmuştu..umarım dag ile şehir arasındaki ilişkiyi anlamışsınızdır..
Hakikatlere gözü kapalı insanlar,hakikati fizik kanunları dahilinde beş duyu organımızla algılaya bildiğimiz dünyadan ibaret zannederler.
Onlara göre kendi inanmadıkları başkalarının cehaletidir,saygı lugatlerinde henüz yer edinmemiştir…)
şimdi bende buna kalkıp hakikatlere gözünü acmış !!! insanlarında bu hakikatler samanyolu tv deki kalp gözü , 3. göz -isimler yanlış olabilir idare edin- programlarındanmı ögrenildigini sorsam ne kadar abesle iştigalse bu yorumda okadar boştur.ayrıca sormak isterim benim 5 duyu organımla algılayamadıgım hangi dünyayı hanımefendi algılamış anlatsın memnuniyetle okurum...ayrıca doga olaylarına mantık ilim ve bilim önderliginde yorum getirenlere kafir günahkar cehennemde yanacaksın dinsiz diyen bir zihniyetin temsilcisinin bunları yazması gercek bir ironi.
Bir userimiz bir insanın isterse Kuranı hayatının her alanında rehber edinebileceğini,isterse de aklı-ilmi-mantığı seçebileceğini bunun özgür irade meselesi olduğunu dile getiriyor ve bunu iki seçenek halinde sunarak mantığı,ilmi Kuranın dışında bırakıyor ne hikmetse…Bilmiyor ki,Kuran hem aklın kendisi,hemde ötesindedir,bilmiyor ki bilime yol gösterir...Birde alakasızca siyaset karıştırıp asıl konudan uzaklaşarak siyasete girmiş,sonra tekrar başa dönüp sonuca bağlamış
bu user benim..sanırım burda anlam kargaşası oluşmuş ve kafalar karışmış..Günlük hayatta kişi kendisine rehber olarak herhangibi dini - herhangibir felsefeyi - herhangibi düşünceyi - mantıgı bilimi ilimi aklı secebilir..bu tamamen kişinin özgür iradesidir..ben her olaya Kuran dan ayetlerle acıklamak yerine önce bunu Allah ın bana verdigi akılla anlamaya algılamaya calışırım..Cünkü Allah bu aklı bana kullanabileyim diye vermiş ve yarattıgı varlıkların en zekisi olarak bizleri yani insanları secmiş...Günlük yaşamda ve ya hayatın herhangibir alanında akılla mantıkla bilimle acıklanamayacak olaylar oldugunda ki muhakkak olur bunları algılayamadıgımda ozaman bilimsel ögelerden cıkıp dinsel tsavvuflarla veya Kuran ın rehberliginde acıklama yapılabilir..dedigim gibi buda tamamen özgür irade ile alakalıdır.konunun sonuna siyaseti eklememin sebebi günümüzde düzce depremine bile kafirleri öldürmek için Allah ın gazabı diyen sefilleri anlamak için eklemiştim..bu düşünce tarzının bu cahilligin bu yobazlıgın ortaya cıkmasının en büyük sebebi devletin 80 lerden beri sag harici diger akımları etkisizleştirme politikasıdır..bunu bu dünyada 5 duyusunu kullanan herkesin algılayabilecegini düşünerek sanırım hata yapmışım
Arkadaşlar,ne savunduğunuzu belli etmiyorsunuz…
Net değilsiniz…
Anlatmaya çalıştığınız bu olayın ilahi nedenlere dayanamayağımı?Kuranı Kerimin verdiği bilgi mesajlarının önemi olmadığı mı? (haşa)
(Haşa dedim diye dinci de yaparsınız... Hiç şaşırmam…İnanan bir insan sonuçta karışınızdaki)
Yoksa günümüz medya kuruluşlarının haberi verirken bilgiyi ilahi temellere dayandırarak sunması mı?
Eğer inanmıyorsanız inananlara saygı göstermek,insanların negatif tepki gösterebileceği yorumlardan kaçınmak ve üslubunuza dikkat etmek zorundasınız…İnanıyorsanız da bunu belli etmelisiniz ki samimiyetinizin ne yönde olduğu anlaşılsın…İnsanların Kuranı Kerim ayetlerini buraya taşımasına ve sizlere inanmayan insan muamelesi yapmalarına da gerek kalmaz böylelikle…
net olarak söyleyeyim elhamdurillah müslmanım..sizler olaylara ilahi adaletle yaklaşırken ben ve benim gibi düşünenler neden mantıklı acıklamalr yapmasın?her olan olayı ilahi temellere dayandırmaya calışmak buna zorlamak halkıda yanıltmaya calışmak degilmidir ?günümüzde haber kanallarını dini suistimal edip insanları yanılttıgı cok net örneklere ortadadır- ki buda halkı yanıltmak-yönlendirmektir -konu başlıgı bunun için acılmıştır ..hangi başlıga yazdıgımızı tekrar okuyalım...birde üslübuna dikkat etme durumu var.. kafanıza göre inanan inanmayan diye ayırın kafanıza göre kafir-müslüman diyin , kafanıza göre cehennemde yanacak diyin ondan sonra negatif yorumlardan bahsedin..benim cokda umrumda degil muamele şekli ama sonrada masummuş gibi cıkıp buraya saygıdan samimiyetten bahsetmek bence ikiyüzlülügün dik alasıdır..
|
fiogf49gjkf0d Öncelikle şunu belirteyim müşteri olma hevesinde değilim bir konu hakkında üstünkörü yorum yapmadan önce araştırma taraftarıyım. Herkes bir şekilde yorum yapmış genellikle dini nedenlere bağlayanlar var, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak gerektiğini vurgulayarak mantıklı açıklamalar yapmaya çalışanlar var, herkes kendince haklı... Şunu da belirtmek gerekir ki; Pompei halkının yokoluşu, ayetlerde anlatılan helak olaylarına benzer birden yok olma tarzında gerçekleşmiştir.
Maalesef halk bölünmenin eşiğine getirilmiştir. Hem sonra taş kesilmek için illa Pompei li olmaya da gerek yok, forumdaki bazı yorumları okurken ben de taş kesiliyorum :))))) Artık bunu dini nedenlere mi, bilimsel gerçeklere mi, cehaletin klavyedeki izdüşümüne mi bağlarsınız orasını bilemem, isteyen istediği sebebe bağlasın bana ne? Ben bişeye bağlamıyorum.
ROMALI PLİNY NİN MEKTUPLARI: "POMPEİ NASIL YOK OLDU?"
24 Ağustos 79 da Vezüv Yanardağı, volkan tepesini tamamen patlatarak, atmosferin kilometrelerce yükseklerine tonlarca erimiş kül, sünger taşı ve sülfürik gazlar kustu. Zehirli gazlardan oluşan bir ateş fırtınası ve erimiş döküntü, komşu Roma tatil mekanları Pompei, Herkulenium ve Stabie deki canlıları boğarak ilerlemiş ve tüm araziyi yutmuştu. Tonlarca döküntü, insanlıktan geriye hiçbir iz kalmayıncaya kadar caddeleri kapladı. Şehirler, 1749 daki kazıya kadar, gömülü ve keşfedilmemiş bir halde kaldı. Bugün bile devam etmekte olan bu kazılar, Roma İmparatorluğundaki yaşam hakkında fikir vermektedir.
Geçmişten günümüze kadar ulaşmayı başarmış "bir ses", bize felaketi anlatıyor. Bu ses, felaket sırasında amcası Yaşlı Pliny nin evinde kalan, patlamayla ilgili gözlemlerini ve yaşadıklarını anlatan genç Pliny ye ait. Yaşlı Pliny, o sırada Napoli Körfezindeki donanmadan sorumlu bir Roma subayı ve aynı zamanda doğa gözlemcisiydi. Yeğeni genç Pliny nin mektupları, 16. yüzyılda bulunmuştur.
PLİNY NİN MEKTUPLARI
Olaydan birkaç sene sonra Pliny, arkadaşı Tacitus a, Ağustos 79 da Pompei yi yok eden, amcasını ve ailesinin çoğunu öldüren patlamayı anlatmak için bir mektup yazdı. O zaman 18 yaşında olan Pliny, Misenum kasabasında, amcasının villasında kalıyordu. Şimdi, olayı, Pliny nin ağzından dinleyelim:
"Amcam, Misenum da donanmanın başı olarak kalıyordu. Öğleye doğru, annem alışılmadık bir büyüklük ve görünümdeki bulutu farkederek amcama gösterdi. Amcam, dışarıda Güneş altında soğuk duşunu almış, uzanarak öğle yemeğini yemiş, kitapları üzerinde çalışıyordu. Ayakkabılarını getirtti ve bu fenomeni en iyi görebileceği yere tırmandı. Bu uzaklıktan bulutun hangi dağdan çıktığı anlaşılmıyordu, ancak şekli bir şemsiyeye benziyordu. Önce yukarı yükseliyor, sonra kollara ayrılıp havaya dağılıyordu. Sanıyorum, ilk patlamanın basıncıyla yukarıya yükselmiş, basınç azalınca da, desteksiz kalarak kendi ağırlığıyla kademeli olarak aşağıya iniyordu. Bazı yerleri beyaz, bazı yerleri ise taşıdığı toprak ve kül nedeniyle kirli ve kabarık duruyordu.
Amcamın bilimsel zekası, bunun yakından incelenmeye değer bir şey olduğunu hemen farketti. Ve gemisinin hazırlanmasını emretti. Bana da istersem kendisiyle gelebileceğimi söyledi. Ben de, çalışmalarımla ilgilenmeyi tercih ederim diye yanıtlamıştım. Çünkü bu olay olduğunda, bana yazmam için bazı yazılar vermişti. Evi terkederken, Vezüv ün yamacında oturan Tascus un eşi Rectina dan, deniz yolu hariç kaçışın mümkün olmadığına dair bir mektup aldı. Kendisini tehdit eden tehlikeden ötürü dehşete kapılmış, kaderinden kurtarması için amcama yalvarıyordu. Amcam da planlarını değiştirerek, keşif için başladığı yolculuğunu, kahraman olarak sürdürecekti. Savaş gemilerinin hazırlanması için talimat verirken, kendisi de Rectina nın yanında, daha başkalarını kurtarmak için gemiye çıktı. Çünkü bu şirin koy, çok kalabalık bir yerleşime sahipti.
Herkesin aceleyle ayrılmaya çalıştığı yere gitmek için acele ediyordu. Rotasını, doğruca tehlike bölgesine çevirdi. O tamamen korkusuzdu. Olan her hareketi ve değişikliği farkettiği anda, not ettiriyordu. Gemiler yaklaştıkça küller daha sıcak, daha kalın bir şekilde düşmekle kalmıyor; alevlerle çatlamış ve kavrulmuş sünger taşı ve kararmış taşlar da yağıyordu. Sonra birden sığ bölgeye girdiler. Dağdan gelen döküntü kıyıya bir engel oluşturuyordu.
Bir an için geri dönmeyi düşündü. Ancak dümenci ona dönelim dediğinde, Kader in cesaretliler tarafından yazıldığını söyleyerek bunu reddetti ve Stabi deki, Pomponianus a gideceklerini söyledi. Stabi, koyun yapısı sebebiyle biraz izole bir yerdi, bu yüzden şu anda tehlikede değildi. Ancak bu küllerin, dağıldıkça oraya da geleceği aşikardı. Pomponianus, bu sebeple eşyalarını bir gemiye koymuş ve ters bir rüzgar eserse kaçmayı planlamıştı. Amcamın tarafındaysa, rüzgar gemisini içeriye sokmasına tamamen yardım ediyordu. Amcam, korkmuş olan arkadaşını neşelendirip, cesaretlendirerek kucakladı. Sükunetini koruyarak korkularını bastırabileceğini sanıyordu. Banyoya taşınmak için talimatlar verdi. Banyosundan sonra oldukça neşeliydi, ya da öyle gözükmeye çalışıyordu.
Bu sırada Vezüv Dağı, gecenin karanlığında daha da belirginleşen ateşini ve sıçrayan aleverini bir çok noktaya yaymıştı. Amcam sürekli bunların, köylülerin korku içerisinde yaktıkları ya da terkedilmiş evlerin yanması sebebiyle çıkan alevler olduğunu söyleyerek; arkadaşlarının korkularını yatıştırmaya çalışıyordu. Daha sonra, dinlenmeye çekildi ve kesinlikle uyudu. Çünkü o iri bir adam olduğundan, horlaması yüksek sesliydi ve giren çıkan herkes tarafından duyulabiliyordu. Zamanla odasına giriş, sünger taşıyla karışık küllerle dolmuştu ve eğer daha fazla odasında kalırsa, hiçbir zaman çıkamayacak haldeydi. Uyanarak, tüm gece uyumayan Pomponianus ve diğer ev halkına karıştı.
Dışarı çıkmakla içerde kalmak arasında kararsızdılar. Çünkü şiddetli şoklarla yapılar, sanki köklerinden sökülüyormuş gibi öne arkaya sallanıyordu. Dışarıdaysa, her ne kadar hafif ve gözenikli de olsa; düşen sünger taşlarının meydana getirdiği tehlike onları bekliyordu. Sonunda riskleri kıyaslayarak, dışarı çıkmaya karar verdiler. Amcam için bir neden, diğerine galip gelmişti. Diğerleri içinse bu sadece korkuyla verilmiş bir tercihti. Düşen objelerden korunmak için yastıkları kafalarının üstüne bağlamışlardı.
Günün bu zamanı başka yerlerde gün ışığı olmasına rağmen onlar hala geceden daha yoğun ve daha siyah bir karanlığın içerisinde lambalarla ve meşalelerle aydınlanmaya çalışıyorlardı. Amcam sahile inip denizden muhtemel bir kaçış noktası araştırmaya karar verdi fakat dalgalar hala vahşi ve tehlikeliydi.
Sonra yaklaşan ateşin habercisi olan alevler ve sülfür kokusu diğerlerinin kaçmasına, onunsa dikilmesine sebep oldu. İki köleye yaslanarak ayağa kalktı, sonra birden yere yıkıldı. Sanırım yoğun duman ve gazlar onun zayıf, dar ve genellikle iltihaplı olan nefes borusunu tıkayarak nefes almasını engellemişti. Son kez görüldüğü günden iki gün sonra, 26 Ağustos ta cesedi el değmemiş ve yaralanmamış bir şekilde bulundu. Ölümden çok, uykuya dalmış gibiydi."
İNSANLARIN ÇIĞLIKLARI
Tacitus a yazdığı ikinci bir mektupla, Pliny, annesine ve kendine, felaketin ikinci günü neler olduğunu şöyle anlatır:
"Küller, eskisi kadar büyük olmasada düşmeye devam ediyordu. Çevreme baktım; koyu siyah bulut bir sel gibi yayılarak arkamızdan geliyordu. Halen daha görebiliyorken yoldan ayrılalım, yoksa karanlıkta arkamızdan gelen kalabalık tarafından ezileceğiz dedim. Aysız ve bulutlu bir gecenin karanlığı gibi değil, kapalı bir odadaki ışık söndürüldüğündeki gibi bir karanlık.
Kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını, adamların bağırmalarını duyabilirdin. Bazısı, ailesini çağırıyor, kimisi çocuklarını, eşlerini çağırıyor ve seslerinden onları tanımaya çalışıyordu. İnsanlar, kendilerinin ve akrabalarının kaderine hayıflanıyor ve bazıları da ölüm vahşeti içinde ölüm için dua ediyorlardı. Bir çok insan, tanrıların yardımı için yalvarıyordu. Fakat çok daha fazlası, tanrıların hiç birinin kalmadığını ve Dünya nın sonunun olmayan bir karanlığa gömüldüğünü düşünüyordu.
Gerçek korkulara, uydurma korkular ekleyen insanlar da vardı. Bazıları, Misenum un bir kısmının çöktüğünü ve yandığını söylüyordu. Bunlar yanlış da olsa, dinleyenler tarafından inanılıyordu. Bir ışık pırıltısı geldi, ancak biz bunu yaklaşan alevlerin bir uyarısı olarak düşündük, oysa alevler uzaktaydı. Sonra yeniden karanlık geldi ve küller bir kez daha üstelik bu sefer sağanak şeklinde düşmeye başladı. Ara ara üzerimizdeki birikintiyi atıyorduk. Yoksa onun altında gömülüp ezilebilirdik. Övünebilirim ki, bu korkular içerisindeyken, benden ne bir inilti ne de ağlama çıkmadı. Ancak şunu kabul etmeliyim ki tesellimin tek kaynağı, tüm Dünya nın, benimle beraber yok olduğu düşüncesiydi."
Felaket sırasında sadece Pompei nin, 20 000 kişilik bir nüfusa sahip olduğu sanılıyor.
Pliny,19 yaşında başarılı bir avukat oldu. Kuzey İtalya ve Roma da bir çok villası vardı.
Pliny, İmparator Trojan ın sırdaşı oldu. Ve bugün Türkiye de bulunan Bithynia(İstanbul Anadolu Yakası) valiliğini yürütürken, 113 tarihinde 52 yaşındayken öldü.
Güncelleme: 18/09/07 Kaynak: Allen, G.B, Selected Letters of Pliny, (1915); Maiuri, Amedeo, Pompeian Wall Paintings (1960); Radice, Betty (translator), The Letters of The Younger Pliny (1969,)(eyewitnesstohistory.com) |