ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
5 Mayıs 2024, Pazar 09:37   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  HoKKaBaZ> Forum Mesajları
    HoKKaBaZ'e ait Toplam 4182 Forum Mesajı var
<<1...8485868788899091929394 9596979899100101102103104...200...300...400...419>>


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >TV, Medya, Podcast, TikTok-Youtube videolar >O Şimdi En Zor Oyununu Oynuyor (Nejat Uygur)>
  8.May.2008 Per 02:05:38
fiogf49gjkf0d
 
81 yaşındaki usta tiyatrocu, bir anda kendini 20 yıl öncesinde bulabiliyor ama hala esprileriyle güldürmeyi ihmal etmiyor.


Nejat Uygur 81 yaşında ve yılların tiyatro sanatçısı artık hasta. Oğulları Ahmet, Behzat, Süheyl, Süha ve Kemal ise hasta yakını konumunda. Otoriter babaları; bir anda onların çocuğu gibi oldu. Uygur geçmişi hatırlıyor ama bugünle pek bir ilgisi yok. Yedi aydır eski dünyanın içinde yaşıyor. Sol tarafı tutmuyor, zihni gelip gidiyor ama o hala tiyatro projeleri peşinde. Bu hayalleri onun hayatta kalmasını sağlıyor. 11 torunu var; onları bazen çocukları sanıyor. Sürekli eski repliklerini tekrarlıyor. Zar zor konuşuyor ama yıllarca oynadığı oyunlarını, hasta yatağında yeniden canlandırıyor.

EN ZOR OYUNU BU!

Her zaman baskın olan babalarının bir anda çocuklaştığını görmek, Uygurlar için hiç de kolay olmamış. Şimdi Behzat ve Süheyl Uygur, en zor oyunlarını babalarına karşı oynuyor. Babaları her gün onların karşısına başka bir zaman diliminde çıkıyor. Bazen 10 yıl öncesine, bazen de 20 yıl öncesine dönüyor. Onlar da hemen durumu kavrayıp, doğaçlama yapıyor. "Nejat Uygur artık hasta halinin görülmesini istemez" diye düşündükleri için bu konuda aylardır konuşmak istemiyorlar. Bir aile için en zor durumlardan birini yaşıyorlar. Babalarının yaşarken artık eskisi kadar doğru karar veremediğini bilmek, hiç de kolay olmamış onlar için. Bu durumda pek çok aile var. Bir gün annelerinin ya da babalarının çocuk gibi olduğunu görüp, ne yapacaklarını bilemeyen bu ailelere; Süheyl Uygur`un anlattıkları yol gösterecek...

HALA GÜLDÜRÜYOR

* Nejat Uygur, hastalıktan önce nasıl bir babaydı?
Otoriter ama eğlencelidir. Onun gölgesi bile bize yeter. Hastayken bile bizi güldürüyor.

* Şimdi nasıl bir baba?
Daha çok geçmişi hatırlıyor. Bugünle ilgili fazla kayıt yapmıyor. Her şeyi kendi kendine yapan babamın, artık hep yardıma ihtiyacı var.

* Kendisi hastalandığının farkında mı?
Bazen farkında, bazen değil. Yani bazen evini otel zannediyor. Ankara`da turneden döndükten sonra hastalandığı için hala kendini turnede sanıyor.

ZİYARETÇİSİ ÇOK BOL

* Sağlık durumu nasıl?
Sol tarafı yani sol kolu ve bacağı tutmuyor. Allah`a şükür; yemeğini kendi yiyebiliyor. Canı yanmıyor. Elimizden geldiğince ona bakmaya gayret ediyoruz. Bu durum bizim için de çok yeni. İyiye doğru bir gidişat var. Bu, zaman gerektirecek bir hastalık olduğu için elimizden geldiği kadar mücadele ediyoruz. O bizim babamız, birtanemiz. Annem de çocuğu gibi, evladı gibi bakıyor babama. Onu hiç yalnız bırakmıyor. O bakımdan babam gerçekten çok şanslı.

* Aniden gelen hastalık yüzünden, ne yapacağınızı bilemediğiniz oldu mu?
Oldu tabii. Kendinizi çaresiz hissediyorsunuz. Allah kimsenin başına vermesin. Çok zor bir hastalık bu! 5 kardeş nöbetleşe babamın başındayız. Ama hayatımıza aile fertleri gibi artık doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar da girdi. 7-8 aydır, hastanede onlarla birlikte yaşıyoruz.

* Nejat Bey`in hayranları hastaneye geldi mi?
Tabii, çok gelen oldu. Ankara`da Kızılay Meydanı`nda bir simitçi kardeşimiz vardı. O, bizi çok kıskandırmıştı. Babamı ziyarete gitmiş, işini bırakıp. Onun işi çok önemli. Başında duracak, para kazanacak. Çoluğuna çocuğuna ekmek götürecek. O gün simit satmadan, babamı ziyarete gitmiş. Bana, "Ağabey, ben bugün simit satamadım" dedi. O zaman babam çok daha ağır hastaydı. Dolayısıyla ziyaretine çok gelen oldu. Siyasilerimiz de geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, çok yakından ilgilendi babamla.

* Nejat Uygur`u yatağa bağlı görmek zor mu?
Zor ama bunu kırmaya çalışıyoruz. 1 Mayıs`ta babamı aylar sonra Yıldız Parkı`na götürdük. Oralar sakindi. Tekerlekli sandalyeyle parkta oturdu. Bu, gerçekten çok hoşuna gitti. Babamın küçüklük yılları Sarıyer`de geçti. Sarıyer`deki lakabı "Pilot Nejat"tı. Sürekli, "Sarıyer`e gidelim, börek yiyelim" diye tutturup, duruyor. Önümüzdeki günlerde, Behzat`la beraber babamı Sarıyer`de börek yemeğe de götüreceğiz.

AYAĞA KALKAMIYOR

* Babanız yerine karar vermeniz gerektiğinde, "Babam kızar mı?" diye düşünüyor musunuz?
Nejat Uygur kendi kararını kendi veremiyor artık. Ona kalsa turneye çıkacak, oyun oynayacak. Bizim açımızdan onun yerine düşünmek hiç de kolay değil.

* Hastalık Nejat Uygur`u değiştirdi mi?
Fiziken değiştirdi. Yani yerinden kalkamıyor. Şöyle bir kalkmaya çalışıyor ama tabii kalkması mümkün değil. Diğer taraftan tiyatro yapma isteği olarak hiç değişmedi. Hep tiyatro yapmak istiyor. "Yeni bir oyun yapalım; yeni bir proje yapıp, sen, ben ve Behzat oynayalım" diyor. Biz de, "Tabii baba. Sen iyileş, hemen oynarız bu oyunu" diye cevap veriyoruz.

  Sabah
                                                                                                                                                                             
        
       Editörün Yorumu:
 

Ben tiyatronun ne anlama geldiğini onunla öğrendim. Onu ilk gördüğüm günü unutmam mümkün değil zaten. O, benim gördüğüm en büyük sanatçı hâlâ. Asla yapmacık olmadı. Bize bizi anlattı, biz de bize güldük. O çok büyük bir usta. Onun yüzündeki tebessüme ve onun hayata bakış açısına hayran olmamak elde değil benim için.

Yüzünden gülücükler eksik olmasın Nejat Uygur. Seni tekrar ait olduğun yerde, yani tiyatroda görmek dileğiyle…




HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Hakan Şükür´den Gecikmeli Yanıt>
  7.May.2008 Çar 14:11:22
fiogf49gjkf0d

Hakan Şükür bir güzellik yapmış…

 

Bu güzellik: “Kutlu Doğum Haftası’nda barış içinde bir maç olsun. Stada güllerle gelin.”

       Ama hali hazırda birtakım kişiler yine ortaya çıkıp suyu bulandırmaya çalıştı. Ne yani, Hakan Şükür’ün “Stada taş ve sopalarla gelin.”  mi demesini bekliyordu herkes?

Hakan Şükür’ün düşünce yapısını her ne kadar beğenmesem de, kendi takımında yarattığı gruplaşmaları ve Hagi’yi kulüpten uzaklaştırma çabalarını (Bunda başarılı da oldu.) da tasvip etmesem de, futbolculuğunu da beğenmesem de (Başarılıdır o ayrı konu.) bu onun iyi dileklerde bulunmasına mani değildir.

Buluttan nem kapmayı adet edinen bu kişiler, pireyi deve yapmak için davetiyelerini çoktan hazırlamışlardır.



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Üç Güvercin>
  6.May.2008 Sal 18:41:59
fiogf49gjkf0d

·KarakterinKaderindir· :
Çok güzel bir paylaşımdı....Ellerinize sağlık...Yalnız söylemeden edemeyeceğim....Bu diyaloglar tanrı ile peygamberler arasında geçmesi düşük ihtimaller.....Keske iki dost arasında felan geçseydi.....Çünkü "emanete ihanet" hiçbir peygamberin özelliği deildir....

Konu iyi, güzel, kötü, çirkin, her neyse… Peygamber de insandır, ve insan olduğu içindir ki merak etmesi muhtemeldir. Hz. Adem cennet bahçesindeki yasak elmayı neden yedi dersiniz? Tabiî ki cevap yine meraktır. “Merak” ile “ihanet” kelimelerini birbirleri ile karıştırmamak dileğiyle…

 

Kolay gelsin.

 



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Üç Güvercin>
  6.May.2008 Sal 18:25:16
fiogf49gjkf0d

  Üç Güvercin

Tanrı bir peygambere sandık verir ve der ki;
"Bu sandığı sana emanet ediyorum ama sakın ola ki kapağını açmayasın…"
"Tamam" der peygamber.
Aradan zaman geçer ve peygamberi bir merak sarar acaba sandıkta ne vardır? İçi içini kemirmektedir. Sonunda dayanamaz ve kapağı azıcık aralayıp içine göz atmak ister ama anında aralıktan bir sarı, bir de mavi güvercin uçuverir. Peygamber hızla kapağı kapatırken içerde kalan beyaz güvercini görür. Peygamber işlediği günahın farkındadır, Tanrı’nın huzuruna çıkar. Mahcuptur. Tanrı şöyle seslenir:
"Kaçırdığın o sarı güvercin sonsuza dek yaşam yani "Ölümsüzlük"tü. O mavi güvercin sonsuza dek mutluluk yani "Barış"tı."
"Peki" der Peygamber "İçinde kalan beyaz güvercin?"
"O da sonsuza dek ‘Umut’tur" der Tanrı...

Umutlarınızın uçup gitmemesi dileğiyle...

 

ALINTIDIR



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >·SinirBirShey· DEN ŞOK İTİRAF!>
  5.May.2008 Pzt 19:43:05
fiogf49gjkf0d
·soyceloso· :

  

*******************************

  Bu zihniyetle yetkili olman düşündürücü heleki iftira ettim lafından sonra hala ccde olursan cc yönetimine ne vererek burda hala kaldığını yüzlerce para veren insana ama sen ama cc yönetimi açıklamak zorundadır.

ayrıca sinir ile dalga geçilmesine gelince hiç tanımam arkadaşı iyi yada kötü diye yorumum olamaz ancak keşke değerli insan bulsamda onunla türkçe değilde dumanla anlaşsam.

bu sayfaya başka yorumum olmayacaktır

Merhaba Soyceloso,

 

Konuya bakış açının bu kadar katı olmasının sebebini, SinirBirShey rumuzlu kullanıcı ile HürremSultaan arkadaşımızın birbirlerine olan samimiyetlerinden dolayı şakalaştıklarını bilmemene bağlıyorum. Yoksa tabiî ki özel konuşma pencerelerinizde olan konuşmaların izinsiz olarak ve devamında kişileri rencide edici biçimde forumda yer almasına izin vermeyiz.

Uzun lafın kısası, burada bir şakalaşma söz konusu. Başlıkta art niyet aramak hata olur. Bu arada, SinirBirShey de az değil hani J

 

Hoş Sohbetler.

 

 

SinirBirShey’e Giden Bir Not: Len Sinir, seni Becquerel öpsün J

 



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ardıç Kuşu>
  5.May.2008 Pzt 19:21:08
fiogf49gjkf0d

  Ardıç Kuşu

"Ankara’da işim uzamıştı.. İstanbul’a dönüş için aldığım biletimi değiştirmem gerekiyordu. Öğle arasında Sıhhiye’deki otobüs yazıhanesine gidip biletimi erteletmek için acele ediyordum. Kalabalıkta koşarak yazıhaneye ulaşmaya çabalarken çarpıştık o yaşlı adamla. Sendeledi; elindeki büyük sepette bulunan tahta kaşıklar, maşalar yola saçıldı.

Sanırım o da belediye zabıtasından kaçıyordu. Kısa süren şaşkınlıktan sonra adamın kalkmasına, yola saçılanları toplamaya yardımcı oldum. Heyecanlanmış, rengi solmuş, nefes nefese kalmıştı. Sakinleşmesi için koluna girip yol kenarındaki banka oturmasını sağladım. Savrulan kaşık ve maşaları toplayıp ben de yanına oturdum. Sepetten dağılanları yerine dizip bir yandan da “bırakmıyor şu belediye zabıtaları üç kuruş para kazanalım. Eve katkımız olsun” diyerek söyleniyordu. Tahta kaşıkları dizmesine yardım etmeye çabalarken “Dur hele, şimşir ve ardıç olanları diğerlerine karıştırma” diyerek engel oldu.

- Hepsi tahta kaşık işte, ne fark eder?

- Olur mu beyim? Şimşir ve ardıç ile ıhlamur, gürgen bir olur mu?

- Bilmem. Görsem ağaçlarını bile tanımam herhalde. Ne fark var aralarında?

Eline aldığı kaşıklardan birinin sırtını parmaklarıyla okşayarak bana doğru uzattı:

- Ardıç, şimşir sert ağaçtır. Kolay bırakmaz kendini, işleyesin. Zordur ardıçtan kaşık çıkarmak.. Ama evlâdiyeliktir. Senelerce kullanırsın. Ihlamur gürgen ise yumuşaktır. Kolay işlersin ama çabuk yumuşar, dayanmaz.

Daha sonra Sivas’ın Hafik ilçesinde çiftçilik yaptığını, sağlık sorunları nedeniyle kızının yanına Ankara’ya yerleştiğini, evin geçimine katkısı olsun diye kaşık ve maşa yapıp işportada sattığını anlattı. Özellikle ardıç ağacının zor bulunduğundan yakındı. Elindeki maşayı eliyle okşayarak “Ardıç kuşu ağacını terk etti. Bir araya gelmeleri çok zor, artık” dedi.

Anlamamış gözlerle bakmış olacağım ki açıklama yapma ihtiyacı duydu:

- Beyim, ardıç kuşunu bilmez çoğumuz. Bilenler de unuttu, gitti. Ardıç ağacı yabanidir. Öyle tohumundan üretemezsin, çeliklemeyle de olmaz. Ağacın üremesi meyvelerinin ardıç kuşu tarafından yenilip pisliği ile atılmasına bağlı. Ağacın tohumu ancak o zaman filizlenebilir hale gelir.

- Yani bu kuş olmazsa ardıç ağacı üreyemiyor, öyle mi?

- Evet, aynen öyle. Bunlar biri birine mahkûm sevdalılardı.

- Peki, sonra ne oldu, kuşlar mı azaldı?

- Kuşlar azalmadı, hatta çoğaldılar bile. Ama şehirler büyüdükçe çöplükleri de büyüdü. Kuşlar ardıcın meyvelerini yemektense çöplükten beslenmenin daha kolay olduğunu keşfettiler. Ardıç kuşu ağacını unuttu. Şimdi kentlerin kasabaların çöplüklerinde yaşıyorlar. Ardıç ağaçları ise kayboluyor gözümüzün önünden.

Elindeki kaşığı, diğerlerinin arasına yerleştirdi. Sepetine tekrar göz atıp çıkardığı maşayı bana doğru uzattı:

- Bak bu ardıç. Çürümez, nemlenmez. Eskiden ölüleri gömdükten sonra mezarlara konulurdu. Çürümediği için mezar çökmezdi. Son yolculukta arkadaştı, insanlara. Şimdi kıymete bindi. Mezarlarda yumuşak ağaçları kullanıyorlar.

- Olsun, aynı işi gördükten sonra varsın dayanıksız olsun.

- Şehirliler de hep senin gibi konuşuyor beyim. Herkes ardıç kuşu gibi zahmet çekmektense çöplükten kolay geçinmenin, kolay yaşamanın yolunu arıyor. Ardına bakmıyor. Çocuklarım bile kasabada yanımda kalmaktansa ardıç kuşu gibi şehirde daha kolay yaşandığını görüp uçup gittiler. Sorsan hallerinden çok memnunlar. Ama geride bıraktıklarını bilmiyor, görmüyorlar.

- Sonunda sen de gelmişsin işte şehre! Buradan medet umuyorsun.

- Ama ben ardımda kalanların farkındayım. Şehirde emeğin hiç değeri yok. Her şey bol, kolay ve ucuz. Biraz paran olsun emek vermeden yaşayıp, geçip gitmek mümkün bu şehirde.

- Ne var bunda, şehirler hep böyle?

Sustu bir süre. Kafasını sağa sola sallayıp kendi kendine söylendi:

- Sevgi yok beyim. Şehirde sevgi yok! İnsan emeğini sever. Ben bu kaşıkları tek tek elimde yapıyorum. Beğeninceye kadar uğraşıyorum. Kızımın evine katkım olsun diye satıyorum ve bu beni mutlu ediyor. Elimin emeğinin beğenilip bir yerlerde kullanıldığını bilmek hoşuma gidiyor. Şehir insanı ise emek vermediği için sevmesini de bilmiyor. Ardıç kuşu gibi yaşıyor, semiriyor, ürüyor ama geride kalan ardıç ağacının çektiği acıyı bilmiyor, görmüyor.. Görse bile anlamıyor.

Bir süre daha konuşmadan oturduk o bankta. Ardıç ağacından yapılmış bir çift kaşık satın almak istedim. Sepetine göz atıp seçtiği kaşıkları gazete kâğıdına sarıp uzattı. Söylediği fiyattan fazla para vermek istedim; ederinden fazlasını almadı. Sepetin ipini omzuna atıp, kucakladı. Helâlleştik. Sıhhiyeye doğru ağır adımlarla yürüyerek şehrin kalabalığında gözden kayboldu."

  ALINTIDIR



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >Röportaj: ``Beşiktaşa geri dönebilirim´´>
  4.May.2008 Pzr 15:35:16
fiogf49gjkf0d
"Beşiktaş’a geri dönebilirim"
 
F.Bahçe’den Yunanistan’ın Larissa takımına transfer olan Tümer Metin den çarpıcı açıklamalar.


Fenerbahçe’yle başladığı sezonu Yunanistan’ın Larissa takımında bitirdi. Başarılı da oldu. Şu sıralar Avrupa Futbol Şampiyonası’nın heyecanını yaşıyor. Başarılı futbolcu Berfu Haşıoğlu’nun sorularını yanıtladı...

Larissa’daki hayatın nasıldı? Neler yaşadın?

- Çok büyük bir deneyim oldu benim için. Bildiğimi sandığım yabancı dilim için gayet faydalı oldu. Son 10 hafta istatistik olarak çok keyifli oldu benim için. Gittiğimde takım 13. idi son hafta 6. bitirdik ligi, ikili averajla Play-Off’u kaçırdık. Son 10 haftaki çıkışla Play-off oynayabilsek eminim UEFA’ya katılırdık.

Bir teklif gelse gider misin Beşiktaş’a?

- (İki saniyelik bir sessizlik) Giderim... Yani giderim. Benim kırgınlığım yok, giderim.

Peki profesyonel futbolcu olduğun için mi yoksa gönül bağın olduğu için mi?

- Ben çocukluğumda Beşiktaş’ı tutuyordum, bunu her yerde söyledim. Çocukken tuttuğum takımla 100. yılında şampiyonluk yaşadım. Kaptan olarak sahaya çıktığım maçlar oldu. Daha sonra Fenerbahçe’yle 100. yılında şampiyonluk yaşadım. O da keyifliydi. Ben işimi iyi yaptığıma inanıyorum. Giydiğim formanın hakkını verdiğime inanıyorum. Benim için birinci kriter budur.

DEL BOSQUE’YE ÜZÜLDÜM

Beşiktaş camiasını yakından tanıyan bir futbolcu olarak Sinan Engin ve onun uyguladığı menajerlik sistemi takıma fayda mı zarar mı getirir?


- Ben Sinan Abi’yi çok iyi tanıyorum. İnsan olarak da yaptığı iş olarak da.. Sinan Abi doğru yerde ve doğru konumda şu anda. Hem sevdiği işi yapıyor hem de en iyi yaptığı işi yapıyor. Sinan Abi’nin orada olması Beşiktaş kulübüne hiçbir şekilde zarar vermez. Artı Sinan Abi bir çok boşluğu kapatabilecek, bilgisiyle, deneyimiyle boşluğu doldurabilecek bir yapıya sahip. Hiçbir şekilde zararlı olduğunu düşünmüyorum.

Pek çok hoca geldi gitti Beşiktaş’a.. Hangisi daha iyiydi?

- Del Bosque.. Gitmesine üzüldüğüm hocalardan birisidir. Hayatta çalıştığım en iyi yabancı hocaydı. Tek geçerim. Ben hala kendisiyle görüşüyorum. Telefonlaşıyoruz, yardımcılarıyla konuşuyoruz.. Çok iyi insandı, çok da iyi hocaydı.

2 sene sonra askerim

Tümer Metin.. Raket gibi kullandığı sol ayağının yanı sıra farkı, duruşu ve söylemlerinden de kaynaklanıyor. Her konuda söyleyecek sözü olan biri.. Fenerbahçe’yle başladığı sezonu Yunanistan’ın Larissa takımında bitirdi. Başarılı da oldu. Şu sıralar Avrupa Futbol Şampiyonası’nın heyecanını yaşıyor. Kendisiyle uzun bir röportaj yaptık.. Biz sorduk o yanıtladı:

Larissa’daki hayatın nasıldı? Neler yaşadın?

- Çok büyük bir deneyim oldu benim için. Bildiğimi sandığım yabancı dilim için gayet faydalı oldu. Son 10 hafta istatistik olarak çok keyifli oldu benim için. Gittiğimde takım 13. idi son hafta 6. bitirdik ligi, ikili averajla Play-Off’u kaçırdık. Son 10 haftaki çıkışla Play-off oynayabilsek eminim UEFA’ya katılırdık.

Bir teklif gelse gider misin Beşiktaş’a?

- (İki saniyelik bir sessizlik) Giderim..Yani giderim. Benim kırgınlığım yok, giderim.

Peki profesyonel futbolcu olduğun için mi yoksa gönül bağın olduğu için mi?

- Ben çocukluğumda Beşiktaş’ı tutuyordum, bunu her yerde söyledim. Çocukken tuttuğum takımla 100. yılında şampiyonluk yaşadım. Kaptan olarak sahaya çıktığım maçlar oldu. Daha sonra Fenerbahçe’yle 100. yılında şampiyonluk yaşadım. O da keyifliydi. Ben işimi iyi yaptığıma inanıyorum. Giydiğim formanın hakkını verdiğime inanıyorum. Benim için birinci kriter budur.

DEL BOSQUE’YE ÜZÜLDÜM

Beşiktaş camiasını yakından tanıyan bir futbolcu olarak Sinan Engin ve onun uyguladığı menajerlik sistemi takıma fayda mı zarar mı getirir?


- Ben Sinan Abi’yi çok iyi tanıyorum. İnsan olarak da yaptığı iş olarak da.. Sinan Abi doğru yerde ve doğru konumda şu anda. Hem sevdiği işi yapıyor hem de en iyi yaptığı işi yapıyor. Sinan Abi’nin orada olması Beşiktaş kulübüne hiçbir şekilde zarar vermez. Artı Sinan Abi bir çok boşluğu kapatabilecek, bilgisiyle, deneyimiyle boşluğu doldurabilecek bir yapıya sahip. Hiçbir şekilde zararlı olduğunu düşünmüyorum.

Pek çok hoca geldi gitti Beşiktaş’a.. Hangisi daha iyiydi?

- Del Bosque.. Gitmesine üzüldüğüm hocalardan birisidir. Hayatta çalıştığım en iyi yabancı hocaydı. Tek geçerim. Ben hala kendisiyle görüşüyorum. Telefonlaşıyoruz, yardımcılarıyla konuşuyoruz.. Çok iyi insandı, çok da iyi hocaydı.

Hakan Şükür’ün yanındayım

Hakan Şükür’ün ‘Kutlu Doğum Haftası’ açıklaması çok dikkat çekti. Yanlış mıydı zamanlaması?


- Zaman doğru ama geçen sene yapmamıştı.. Ben bu konuda Hakan’ın yanındayım, bizim takımda da kalecimizin bir çantası var içinde 80 tane biblo, çıkartıp bakıyor onlara. Burada Kezman her maç haç çıkartıp öpüyorsa bizim futbolcumuz da istediği şekilde yaşamalı dinini. Alex santra’da çöküp duasını ediyorsa Appiah çıkartıp haç yapıyorsa kimse konuşmasın artık... Hakan’ın niye yaptığı soru işareti, belki benim gibi düşünüyor, Kezman’dan Alex’ten diğer yabancı oyunculardan ne farkım var diyor ama biz de bunu biraz soru işaretiyle karşılayalım. Ama din-siyaset-spor-laiklik bunlar iç içe girmez..

Yabancı oyuncular için ne düşünüyorsun?

- İşi milliyetçiliğe dökmenin bir alemi yok. Her zaman söylediğim bir şey var; bana katkı sağlayacaksa başımın üstünde yeri var. Ama ne yabancılar görüyoruz ne yabancılar geliyor. O zaman benim yerli oyuncumun günahı ne! Alex gibi Delgado gibi, Hagi gibi olsun, gelsin oynasın. Bizim yabancılara gösterdiğimiz toleransı kendi oyuncularımıza maalesef göstermiyoruz. Tugay’ı 30 yaşında diye gönderdik şimdi onunla övünüyoruz!.. Tugay bir daha niye gelsin ki? Orada saygı var çünkü.

Futbol Federasyonu Başkanı olabilirim

Peki bir futbolcu neden başkan filan olmayı düşünmez?


- Ben düşünüyorum! Güzel bir model bence. Türkiye’de yapılacak en güzel şeylerden biri bir futbolcunun başkan olması. Hiç olmuş bir şey değil. (Murat Sözkesen-Ünyespor hatırlatmasını yapıyorum) Benim hedefim 2. lig ya da 3. lig değil Futbol Federasyonu Başkanı olabilirim! Bence iyi bir model futbolcunun başkan olması.. Ama bunu da söylemeden geçemeyeceğim; çok enteresan hocalarla çalıştım, onları gördükten sonra hoca olmam gerektiğine karar verdim! (gülüşmeler) Kolay olmadığını da biliyorum ama. Çünkü futbolcu sadece kendinden sorumlu. Ama ötekinde sorumluluk alanınız bir hayli genişliyor.

Kaynak: Akşam


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan`dan Anekdotlar>
  4.May.2008 Pzr 15:22:21
fiogf49gjkf0d
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı na (ÖSS) girecek 1.5 milyonu aşkın öğrencinin en çok merak ettiği konuların başında, “Bu yıl ÖSS deki sorular kolay mı zor mu” sorusu geliyor. Bu soruya Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan a sorduk. Yanıtı, “Soruların zorluğunu, kolaylığını öğrenciler nedense gereğinden fazla önemsiyorlar. Hazırlanan soruları bir tur okudum. Geçen yılki ile eşdeğer sorular, geçen yıldan daha zor değiller” oldu.

ÖSS sorularını ÖSYM de test geliştirme biriminde 60 kişilik bir ekip hazırlıyor. Ardından da üniversitelerden yaklaşık 100 öğretim üyesi denetliyor. Sorular lise müfredatını kapsıyor. İki bölümden oluşacak sınavda toplam 240 soru olacak. Ancak sınav için sadece 240 soru değil, binlercesi hazırlanıyor. Sınav kitapçığına girecek sorular da bunlar arasından seçiliyor.

Soruların büyük ölçüde hazırlandığını ve 3 hafta sonra da matbaaya gideceğini anlatan Yarımağan şu bilgiyi verdi: “Sorularda son rötuşlar yapılıyor. Ama aşağı yukarı da hangi soruların kitapçıklara gireceği kesinleşti. Sorularımız birbirine yakın düzeyde. Geçen seneden zor değil. Zorluk kolaylık kişiye göre değişir ama şu ana kadar hazırlanan soruları bir tur okudum. Şunu söyleyeyim geçen seneden daha zor olmadığı kesin. Aynı seviyede. Geçen yılki sorular ile eşdeğerler.”


SOKAKTA İNSAN ÇÖZER

Öğrenci lerin soruların zor mu kolay mı olacağı konusunu çok önemsediğini ancak bilen için bunun önemli olmadığını anlatan Yarımağan, şöyle devam etti: “Soru zor olsa bile bildiğiniz konulardaki sorular kolay gelir. Bizim sorularımız arasında bir kısım sorular var ki genel kültüre, okuduğunu anlamaya dayalı. Örneğin Türkçe soruları. Belki imla soruları hariç, herkes çözebilir özel bir bilgi gerekmiyor. Sokaktaki bir insana bu soruları sorarsanız, bazı fizik sorularını bile bilebilir. Soruların bir kısmı okumaya anlamaya dayalı sorular. Edebiyat soruları günlük hayatta bilinebilecek sorular. Matematikte özellikle de Matematik 1 deki sorular oldukça kolay, belirli kavramları bilerek, soru çözmeye yönelik oldukça kolay sorular. Bunun yanında müfredata, bilgiye dayalı sorular da var elbette. Ben bunlarda en belirgin biyoloji ve kimya sorularını görüyorum. Bunlar özel bilgi gerektiriyor.”


DENGEYE BAKIYORUZ

Sorular arasında kolaylık ve zorluk derecelerinin dengeli olmasına çalıştıklarını dile getiren Yarımağan, bunun nedenlerini şöyle açıkladı: “Soruların belli bir zorlukta da olması lazım. ÖSS gibi çok sayıda adayın girdiği bir sınavda kitleleri birbirinden ayırmamız lazım. Birkaç bin kişilik çok üst grup var. Bunlar soruların tamamını çözüyorlar. Bu grubu birbirinden ayırmak için zor sorulara ihtiyacımız var. Eğer bütün soruları orta zorlukta sorarsanız üst kesimi birbirinden ayıramazsınız. Diğer taraftan kolay soruların da sınavda yer alması lazım ki bu kez de daha alt başarılı kesim birbirinden ayırılsın. Bu nedenle zorluk dereceleri değişik düzeylerde olan sorulara yer verilir. Adaylar arasında iyi bir ayırım yapabilmek için ortalama başarının yüzde 50 nin altında olması gerekiyor. Yani 100 soruluk bir test uyguladıysanız giren kitlenin ortalama başarısı örneğin 40-50 düzeyinde olursa o test iyi bir test oluyor. Ortalama başarıyı yüzde 80 lere çektiğinizde bu kez üst kısımdaki adayları birbirinden ayıramıyorsunuz. Ortalama başarıyı yüzde 30 ların altına indirirseniz bu sefer alt ve orta kesimi ayıramazsınız. O yüzden sorular arasında zorluk ve kolaylık açısından kitleleri ayırabilmek için denge olması gerek.”


KULLANILMAYAN ÇÖP OLUR

Yarımağan soruları tamamen ÖSYM nin kendi ekibinin hazırladığını belirterek, “Soruları dışarıdan almayız. Bizim ekip hazırlar. İhtiyacın birkaç katı soru hazırlarlar. Bunların en uygun olanlarını seçeriz. Artan sorular çöpe gider. Her yıl yeni baştan sorular hazırlanır” dedi. Sınav soruları matbaada iken çevresinde “elektronik karartma” yapıldığını, yani iletişimin tamamen kesildiğini anlatan Yarımağan baskı süresince matbaaya girip tekrar soruları kontrol ettiğini belirterek, şöyle dedi: “Nasıl soruları matbaaya yollamadan, son bir kez yeniden okuyorsam baskı sırasında da gider okurum. Baskıya bakarım. Soruları ölçmeye dair değerlendiriyorum. Mesela matematik sorularına hocaların yanı sıra bir görüş de benden geliyor. Ama biyoloji kimya sorularını mesleğim gereği değerlendiremem onları sadece okurum.”


Yarımağan sınava giren adaylar arasında dört işlemi bile yapamayanlar olduğunu belirterek, şu örneği verdi: “Bir soru vardı hiç unutamıyorum. 2006 yılında sorduk. Rakamlar tam hatırımda değil ama soru şöyleydi: 15-(8-3) =? Sonucun ne olduğunu sorduk. 8 den 3 ü çıkaracak, 5 kalacak, 15 ten 5 i çıkaracak 10 kalacak. Bunu adayların yüzde 48 yapamadı. Yani 1.5 milyon kişiden nerede ise yarısı bu sorunun cevabını veremedi. Maalesef seviye böyle.”

ÖSYM nin yılda ortalama 40 sınav gerçekleştirmesine ve ÖSS sorularını tek tek okumasına rağmen bugüne kadar hiç ÖSS için soru hazırlamadığını söyleyen ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, ancak Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) için örnek soru hazırladığını belirtti. Yarımağan, “ÖSS dışındaki bazı sınavlar için soru öneriyorum. Ama ÖSS için benden soru yok. ALES için örnek soru hazırladım ve kullanılanları da oldu. Ama tüm soruları okurum. Özellikle ÖSS ve ALES i. Bir de KPSS nin de genel yetenek, genel kültür sorularını okurum”
dedi.

  Kaynak: Sabah


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Bir Aşk Hikayesi>
  2.May.2008 Cum 20:07:01
fiogf49gjkf0d

  Bir Aşk Hikayesi

Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu... Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael" diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi. "Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.." dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum. "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.." "Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş.. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki orada bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı.. Bir kadın "Şimdi Hannah nın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses; "Evet, Hannah burada yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah yı görmek için.. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha.. "Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.." İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.." Hannah ya teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.. "Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum." "Hiçbir şey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum." "Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım. Hannah yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.." "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım." Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti." "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.." Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu.. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah" dedi.. "Bu bay ı tanıyor musun?" Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden.. "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle.. "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.." "Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum.. Bu sensin. Benim Michael ım." Michael Hannah ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı.. "Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır." 

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı.. Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız. 

  Çeviren: Nuray Bartoschek



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >içteki yara diline vurunca,gizlenemiyor demekki!!>
  2.May.2008 Cum 19:08:35
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

 

Perfectman70 :
ali kavak mevzuu ile alakalı olarak cevap 1  :      evet oradaydım !!! 1000 kere evet hemde.. evet  hokkabaz..! cnn sütüdyosu!!! inanmassan  cnn haber müdürüne sor  o gece orada olanları!!

 

Bu daha vahim bir durum ya Perfectman70: Orada olup, konunun bütününe değil de işine gelen cümleyi seçmen ve onu kullanman… Ne yani, Cnn’i arayıp senin orada olup olmadığını mı soracağım? J Komik oldu bu cevap gerçekten. Zaten konu ile alakası olmayan bir cevap bu.

Ve daha da komik olan şey ise, savunduğun yayın grubu. O bahsettiğin yayın grubu hakkında arkadaşlar zaten gerekli araştırmaları yapmışlar (Kaynakları ile birlikte belirtmişler), onlar hakkında bir örnek vermeye gerek duymuyorum. Ben şahsen hiçbir yayın grubunu savunmam. Doğan Grubu da tarafsız değildir mesela. O da işine geldiğini haber yapar. Doğan Grubu-POAŞ-İktidar üçgeni vesaire J

RestlesOblivion’un da anlatmaya çalıştığı gibi, Türkiye’de haber kanallarının tarafsız olmasını beklemek ütopyadan öteye gitmez. Kurum ya da kuruluşların temel prensipleri iktidarla iyi geçinmeye yöneliktir. Ticari bir şirket olduklarından öncelikli olarak kendi çıkarlarını düşünürler.

Kısaca özetlersek; sadece işimize gelen sorulara cevap vermek değil de, işimize gelmeyen sorulara kafa yorup “Evet, haklısın…” diyebilmeliyiz.

 

DemekOyle :
Tarafsız olması gereken Editörlerin her tartışmaya taraf olması,cümleleri bire bir irdelemesi, insanlarla polemiklere girmesi,beğenmediği yorumları silmesi,kısaca ideolojik,siyasi saiklerle hareket etmesini anlayamıyorum.

 

Bir taraf tutmak demek, gerçek olan konuşmanın tamamını eklemek ise ben taraf tutuyorum. Doğrunun tarafıdır bu. Beğenmediğim bir yorumu silmem ise söz konusu değildir. Bu olsa olsa hayal gücünüzdür J

 

Kolay gelsin.

<<1...8485868788899091929394 9596979899100101102103104...200...300...400...419>>