ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
17 Mayıs 2024, Cuma 19:24   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...371372373374375376377378379380381 382383384385386387388389390391...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >En Ünlü Femme Fatale ler>
  26.Şub.2009 Per 17:49:12
fiogf49gjkf0d


LOLA LOLA
Josef Von Sternberg in yönettiği DerBlaue Engel- Mavi Melek te sinema tarihinin ilk femme fatale lerinden Lola Lola rolünde bu filmle dünya çapında ünlenen Marlene Dietrich var. Marlene Dietrich ile özdeşleşen filmin yapım tarihi 1930




GILDA
Charles Vidor un yönettiği filmde Rita Hayworth ın oynadığı, filme adını da veren Gilda karakteri filmden daha da ünlü olmuştur. Tek eldivenini çıkararak dans ettiği ve Put the Blame on Mame adlı, her kabahati kadınlarda bulan erkeklerle dalga geçen şarkıyı söylediği sahne sinemanın en simge sahnelerinden biri olarak kabul edilir.




ELSA BANNISTER
The Lady from Shangai da yine Rita Hayworth bir femme fatale , Elsa Bannister rolünde. Dramatik yapısı, anlatımı ve biçimsel özellikleriyle olduğu kadar ayna sahnesi ile de sinema tarihine geçen bu önemli filmin yönetmeni, sinemanın en dahi yönetmenlerden biri olarak gösterilen Orson Welles.



PHYLLIS DIETRICHSON
Türün kodlarını en iyi uygulayan yönetmenlerinden Billy Wilder ın James McCain in romanından uyarladığı 1944 yapımı Çifte Tazminat- Double Indemnity nin femme fatale i Barbara Stanwyck.




BRIGID O SHAUGHNESSY
Sinema tarihinin en iyi filmlerinden sayılan John Huston ın 1942 yapımı filmi Malta Şahini- Maltase Falcon da femme fatale Brigid O Saughnessy i canlandıran Mary Astor, Humphrey Bogart ın personası karşısında ezilmiyor, türe unutulmayacak bir karakter armağan ediyor.




EVELYN CROSS MULWRAY
Türü baştan aşağı değiştiren bu önemli Roman Polanski filmi Chinatown da unutulmaz Evelyn Cross Mulwray rolünde Faye Dunaway var. Dunaway 70 lerin ve femme fatale in çağrıştırdığı birçok şeyin simgelerinden kabul ediyor




CORA PAPADAKIS
James McCain in romanı Postacı kapıyı iki kez çalar- The Postman Always Rings Twice ın bu ikinci uyarlaması sinema tarihine Lange ın canlandırdığı Cora Papadakis ile olduğu kadar, Jack Nicholson ile Jessica Lange arasındaki ünlü mutfak sahnesi ile de hafızalara kazınmıştır.




MATTY WALKER
Klasik kara film sonrası dönemin en ünlü filmlerinden sayılan, kara film ile özdeşleşen entrika, tutku, ihanet temalı Ateşli Bedenler- Body Heat de Kathleen Turner femme fatale Matty Walker ı canlandırıyor. Film erotik sahneleriyle de ses getirmişti.




CATHERİNE TRAMELL
Gösterildiği 1992 yılında sansasyon yaratmış erotik gerilm filmi Temel İçgüdü- Basic Instınct , femme fatale i Catherine Tramell ile olduğu kadar buz kıracağı ve çoğu ülkede sansürlenen sahneleri de hatırlanıyor. Basic Instınct in 2006 yapımı birde devam filmi var




BRIDGET GREGORY/WENDY KROW
Diğer kara filmlere nazaran daha az bilinen 1994 yapımı John Dahl ın yönettiği Son Tahrik- Last Seduction da femme fatale dendiği zaman akla ilk gelen aktrislerden olan Linda Fiorentino Bridget Gregory ve Wendy Kroy rolünde.




CORKY
Matrix in yönetmenleri olarak bilinen Wachowski Brothers ların daha az bilinen kara filmi Bound ile yönetmenler lezbiyen bir ilişkiyi filmin odağına alması dolayısıyla sinema tarihine farklı bir femme fatale armağan ediyorlar. Bu farklı femme fatale i Gina Gershon canlandırıyor




2000 li yılların en iyi ve özgün filmlerinden biri olarak kabul edilen David Lynch ın yönettiği Mulholland Drive- Mulholland Dr. farklı ve farklı olduğu kadar da türe ait bir femme fatale olan Rita rolünde Laura Harring var. Filmde karakterin adı başta olmak üzere Rita Hayworth a ait birçok gönderme bulunuyor




LAURE/LILLY
Daha önce Dressed to Kill , Body Double , Snake Eyes gibi kara filmlere imza atan usta yönetmen Brian De Palma nın adıyla başta olmak üzere türe göndermelerde bulunduğu 2002 yapımı Öldüren Kadın- Femme Fatale in femme fatale i Rebecca Rojmin Stamos.




MARTHA BECK
Ve son femme fatale Martha Beck. Gösterime yeni giren Lonely Hearts ta Salma Hayek Amerika’da adı çıkmış Yalnız Kalpler katillerinden Martha Beck rolünde farklı bir ama her zaman olduğu gibi çekici bir femme fatale e hayat veriyor.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >Son Filmini Göremeyenler>
  26.Şub.2009 Per 17:46:27
fiogf49gjkf0d


HEATH LEDGER
Kara Şövalye’de Joker’i canlandıran Heath Ledger film gösterime girmeden hayata veda etti. Şimdilerde Oscar’a aday gösterileceği öngörülen Heath Ledger sinema tarihinde son filmini izleyemeden ya da son filmini çevirdiğini bilmeden ölen oyuncular arasına girdi. İşte son filmini göremeyen diğer oyuncular…




JAMES DEAN
Genç yaşta ölen sinema tarihinin efsanelerinden James Dean de kendisine Oscar adaylığı getiren son filmi ‘Devler/ Giant’ı göremeden hayata veda etti.




CLARK GABLE VE MARIYLN MONROE
‘Uygunsuzlar/ The Misfits’ Marilyn Monroe’nun da Clark Gable’ın da son filmi. Monroe filmi görse de, Gable filmi göremeden beyazperdeden ayrıldı.




BRUCE LEE
Dövüş sanatlarının ustası ve sinemanın en simge isimlerinden Bruce Lee ‘Ejderin Üç Fedaisi/ Enter the Dragon’ filminin gösteriminden önce hayata gözlerine yumdu. Steve McQueen gibi efsane oyuncuların tabutunu omzunda taşayarak son yolculuğuna uğurladığı Lee’nin hala ölümü üzerine spekülasyonlar yapılmaktadır.




BRANDON LEE
Genç yaşta hayata veda eden bir başka aktör Brandon Lee babasıyla aynı kaderi paylaştı. Ondan daha genç yaşta öldü. Onun gibi son filmini göremedi. Brandon Lee kültleşen filmi ‘Karga/ The Crow’u tamamlayamadan sette bir kaza sonucu öldü. Brandon Lee’nin mezarı babasının mezarının hemen yanında bulunuyor




RIVER PHOENIX
Aşırı dozda uyuşturucu yüzünden çok genç yaşta ölen River Phoenix ‘Sessiz Dil / Silent Tongue’ı izleyememişti. Phoneix döneminin gelecek vaat eden oyuncularından biri olarak gösteriliyordu.




JEAN HARLOW
Marilyn Monroe gibi Jean Harlow da son filmini Clark Gable ile çevirmişti. Harlow Gable ile birlikte çevirdikleri ‘Saratoga’ filminden sonra öldü




AALIYAH
‘Romeo Ölmeli’ ile sinemaya giriş yapan genç şarkıcı Aaliyah ikinci filmi ‘Lanetliler Kraliçesi/ Queen of the Damned’ı bitirdikten sonra bir uçak kazasında öldü.




GLORIA FOSTER
‘Matrix’in kahini Gloria Foster serinin ikincisi olan ‘Matrix Reloaded’un çekimlerini tamaladıktan sonra şeker hastalığı yüzünden öldü. Foster’ın karakteri film için önem teşkil ettiğinden senaristler ‘Matrix Revolutions’un hikayesinde küçük bir değişikliğe gitmek zorunda kalmışlardı




MASSIMO TROISI
Avrupa Sineması nın tanınmış oyuncularından Massimo Troisi ‘Postacı / Il Postino’nun çekimleri bittikten bir süre sonra hayata gözlerini yumdu ve ne filmi ne de Oscar’a aday olduğunu göremedi




RAUL JULIA
‘Adams Ailesi/ Adams Family’, ‘Örümcek Kadının Öpücüğü/ Kiss of the Spider Woman’, ‘Havana’gibi filmleriyle tanınan Raul Julia ünlü atari ve bilgisayar oyunu ‘Sokak Dövüşü/ Street Fighter’ın’ çekimleri bittikten hemen sonra hayata veda etti.




RICHARD HARRIS
Yeni kuşağın Harry Potter’ın karakterlerinden Profesör Albus Dumbledore olarak bildiği Richard Harris 2002 yılında öldükten bir ay sonra son filmi ‘Harry Potter ve Sırlar Odası/ Harry Potter and Secrets of Chamber’ gösterime girdi.




JOHN CANDY
Usta komedyen John Candy de son filmini göremeyenelerden… Candy son filmi Wagons East’in çekimlerinde ölmüştü


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Konuşan Taşlar>
  26.Şub.2009 Per 17:41:55
fiogf49gjkf0d
En son bulgular ve yanıtlanması gereken yeni sorular.






Çoğu kez onu henüz yolda ilerlerken görürsünüz. Anıtın girişini hiç umursamaksızın kesen A303 karayolundan geçerken bulanıklaşan görüntüsü ile Stonehenge, ilk bakışta büyük olması dışında bir özelliği olmayan bir düzlük üzerindeki sıradan çıkıntılar kümesi gibidir. Oysa bu üstünkörü ilk bakışla bile, o geniş omuzlu siluetin tarihöncesine ait olduğu o kadar açıktır ki, kendinizi bir anda sanki çok uzak bir geçmişe fırlatılmış gibi hissedersiniz.
Yakınına gidildiğinde ise, kimi kırık, kimi ayakta kalmış taşların karmaşası içindeki Stonehenge, kazandığı şöhret kadar büyük görünmese de -en büyüğü yaklaşık 50 ton olan- bu ünlü, dev kaya bloklarının dikilmelerinde gösterilen başarı görmezden gelinemez. Yapımında kendinden önceki kütükten yapılmış anıtların örnek alındığı Stonehenge in bugün eşi benzeri olmadığı gibi, olasılıkla o, kendi döneminde, günümüzden yaklaşık 4 bin 500 yıl önce de eşsizdi. İri lentolarının (dikmeleri enine bağlayıcı mimari eleman) dikey taşlara bağlantısının, doğrudan marangozluktan alınan geçme tekniği ile yapılmış olması, -mühendislik olarak- çift çözümlü görünen bu anıtın, dönemi için ne kadar radikal bir yenilik olduğunun güzel bir kanıtı. İşte bu yenilik, daha önce bir benzerinin olmadığı bilinci, bu yaratıcılık, Stonehenge in yıkık taşlarında hâlâ hissediliyor.

Stonehenge i yapanlar o güne dek bilinmeyen bir şeyi keşfetmiş, bir gerçeğe ulaşmış, bir virajı dönmüşlerdi. Ve tüm bunlar, bilinçli olarak yerleştirilmiş bu taşların anlam yüklü olduğunu gösteriyor.
Peki ama bu anlam gerçekte ne? Yüzyıllar boyunca ileri sürülen sayısız teoriye rağmen bunu kimse bilmiyor. Stonehenge, Avrupa nın tarihöncesine ait en ünlü kalıntısı ve dünyanın en çok bilinen, üzerinde en çok düşünülen anıtlarından biri. Ve bu anıtı yapan insanların aslında bunu ne amaçla kullandığı konusunda hiçbir fikrimiz yok. Geçmişte arkeologlar bu gizemi çözmek için taşların biçimlerini, üzerlerindeki işaretleri, hatta gölgelerini bile inceleme altına alarak her türlü bilgiyi elde etmeye çalıştı.


Oysa son dönem çalışmaları, araştırmacıları Stonehenge in ötesine, yakınlardaki Neolitik bir köy ve güneybatı Galler deki sarp bir dağın zirvesi olmak üzere, farklı yerlere yönlendirdi. Henüz kesin bir sonuç elde edilememiş olsa da, sürdürülmekte olan birbirinden çok farklı bu iki araştırma, ortaya heyecan verici yeni olasılıklar çıkardı. Stonehenge, aynı derecede gizemli anıtlarla dolu zengin bir gelenekten geliyor. Henge ler -dairesel toprak setler ve bunların içine paralel açılan hendekler- toprak gömüler ve tümülüsler, dairesel ağaç yapılar, dikilitaşlar ve çember ve at nalı biçimindeki taşlar Neolitik Çağ Britanyası nda ve Kıta Avrupası nın bazı bölgelerinde çok yaygındı. (Aslında Stonehenge, yukarıdaki tanıma göre, adının işaret ettiği gibi bir hendek değil, çünkü çevresindeki set ve hendeğin pozisyonu ters döndürülmüş.) Stonehenge, geçirdiği evrimin farklı aşamalarında bu geleneklerin birçoğunu yansıttı. Stonehenge in kesin olarak bilinen ilk yapı taşları olan ve Galler den yüzdürülerek, sürüklenerek ya da çekilerek taşınan mavitaşlar buraya büyük olasılıkla İÖ 2500 den önce gelmişti.

Bir zamanlar bir caddeyle Avon Nehri ne bağlanan anıtı tamamlayan devasa kaya blokları ise daha sonra getirildi. Dolayısıyla, Stonehenge, dinamik bir evrimin sonucunda oluştu; çayırlara yayılan taş anıtlar öncesi toprak setler, olasılıkla daha sonra kurulan -nehirle bağlantılı- taş anıttan farklı inançları temsil ediyordu.
Yıkılmış taşlardan oluşan dairenin ortasında durup da anıtın ilk nasıl tasarlandığını tahmin etmek kolay değil. Bunun yerine ardında yer alanları hayal etmek daha kolay: Planlama ve mühendislik, taşların farklı topraklardan geçirilerek taşınmasını sağlayabilmek için gereken diplomatik çalışmalar, gerekli işgücünü sağlamaya ve araç gereç donatımına yönelik lojistik manevralar, güçlü kuvvetli erkeklerin hayvanlarını, tarlalarını, avlaklarını bırakmasını sağlamak için onları kandıracak, heveslendirecek ya da mecbur bırakacak yetenek...

Bu ilk Britanyalıların kim olduğu, nasıl örgütlendiği ya da hangi dili konuştuğu konusunda çok az şey bilsek de, hayal ettiklerimiz bizim için bile hâlâ geçerli olan insani davranışlar.
Bazılarının çiftçi ve köylü olduğunu ve uzun zaman önce yaşadıkları çevreyi uygarlaştırmaya başladıklarını, huş, çam ve fındık ormanlarında yollar açtıklarını biliyoruz. İskelet kalıntıları, Neolitik Çağ Britanyalılarının bedensel güç gerektiren zorlu yaşam koşullarına rağmen bizlerden daha az kilolu olduklarını gösteriyor. Diş çürüklerinin görece daha az olması, düşük karbonhidrat içeren bir beslenme alışkanlıkları olduğuna işaret ediyor ve -yaşam beklentilerini hesaplamak zor olsa da- insanların genelde sağlıklı bir yaşam sürdükleri anlaşılıyor. Yaşam, o günlerde de, şimdiki gibi beklenmedik tehlikelerle doluydu. Central Lancashire Üniversitesi nde araştırma bilimi ve adli tıp doçenti olan Michael Wysocki ye göre, "Bu insanların yüzde 5 ila 6 sında oldukça sert bir darbeye bağlı kafatası travması görüldü". Ve, "Erkeklerle kadınlarda görülme oranı aynıydı." Söz konusu travmalar için şiddet içeren ritüellerden, o dönemde yaşamın acımasız olduğu olasılığına kadar değişen açıklamalar bulunuyor.

Yakın bir dönemde, tamamen rastlantı sonucu elde edilen bir takım dramatik bulgular, erkek bireylerin biyografilerinin ana hatlarını ortaya çıkardı. 2002 de Stonehenge in dört kilometre güneydoğusunda, Avon un doğu yakasındaki Boscombe Down da çalışma yapan arkeologlar, kazılarda İÖ 2500-2300 arasına tarihlenen iki iskelet ortaya çıkardı. Bu iskeletler, bacağı çok kötü sakatlanmış, bu nedenle fena halde topalladığı tahmin edilen, 35-45 yaş arası bir erkeğin ve daha genç bir akrabasının -belki de oğlunun- kalıntılarını içeriyordu. Daha yaşlı olan erkeğin mezarı, Britanya da bulunan o döneme ait en zengin mezar eşyalarını barındırıyordu: saç için altın takılar, bakır bıçaklar, çakmaktaşı aletler, cilalı taştan, okçuların bileğini korumak için yapılmış iki adet bileklik, ****l dövmek için bir "taş yastık", bunların yanı sıra Kıta Avrupası nda yaygın olduğu halde o dönemde Britanya da hiç görülmeyen, gagaağızlı, testi biçiminde bir toprak kap. Her iki erkeğin diş minelerinin kimyasal analizi şaşırtıcı sonuçlar verdi: Genç olanı, Wessex in kireç ocağı bölgesindendi; "Amesbury Okçusu" adını verdikleri diğeri ise Alpler in bugün İsviçre ve Almanya sınırları içinde kalan bölgesinden geliyordu. Kanıtlar romantik bir öykü anlatıyor. Okçu, gelişmiş çömlekçilik tekniği ve ****l işleme becerisiyle Avrupa dan buraya göçerek önemli bir servet ve statüye sahip olmanın yanı sıra bir de aile kurmuş.
Okçu ve arkadaşının bulunmasından bir yıl sonra, 500 metreden daha az bir uzaklıkta inşaat işçileri, aşağı yukarı aynı döneme ait bir başka gömü alanına rastladılar.

Bu gömüde en az dördü erkek, ayrıca görünüşe göre akraba olan ve tıpkı Okçu gibi bu bölgenin yerlisi olmayan yedi kişinin kalıntıları vardı. Üç yetişkinin ön-azı ve azı dişlerinin analizi, kazıyı yürüten Andrew Fitzpatrik in söylediğine göre, "altı yaşına kadar bir yerde, 13 yaşına kadar da başka yerde yaşadıklarını gösterdi". Bebeklik yıllarını geçirdikleri yerler kuzeybatı Britanya, Galler ya da Bretanya ya uyuyordu. Fitzpatrick, "En önemli nokta nereden geldikleri değil," diye vurguluyor. "O dönemde insanların seyahat ediyor olması. Bu, bugüne kadar Avrupa da tarihöncesi göçe ait bulunan en iyi örnek."



Amesbury’nin ışıkları bulutları ışıl ışıl aydınlatırken, kıpkırmızı gökyüzü altındaki dikilitaşlar farklı bir dünyaya aitmiş gibi görünüyor. Bir zamanlar üçlü taş anıtın parçası olan tepedeki taş blok, bir geçmenin çıkıntılı parçası ve ahşap işçiliğinden uyarlanan geçme bağlantının yarısı.





Hâlâ pek çok bilinmeyeni olan anıt, İngiltere’nin Salisbury Ovası’na tepeden bakıyor.



1919’da işçiler olası bir çökmeyi önlemek için çalışırken, anıtın 35 tonluk eski dikilitaşları, tehlikeli biçimde dışa doğru eğilmiş gibi görünüyor. Yıllarca özel mülkiyet altında bakımsız kalan Stonehenge, 1918’de devlete verildi.



Avon Nehri, İngiltere’nin güneybatı kesiminde Stonehenge, Durrington Walls, Cursus ve diğer komşu Neolitik alanları kuranların bir zamanlar yürüdüğü yeşil tarlalar arasından akar, Stonehenge’ten çıkan ağaçlıklı ve geniş yol ön plandaki nehre doğru uzanırdı.




Araştırmacılar Stonehenge’in bir kilometre kadar ötesinde anlaşılmaz ve uzun bir toprak yapı olan Cursus’ta kazı çalışmaları yapıyor. Uzunluğu üç kilometreyi bulan yapının amacına ilişkin kuramlar, antik bir yarış pisti olmasından bir tören yolu ya da bir tür çite kadar uzanan savları içeriyor.



Stonehenge yakınında büyük bir Neolitik köy olan Durrington Walls’ta ortaya çıkarılan domuz kemiği yığınları, arkeologlara Taş Devri’nin canlı şölenlerine ilişkin ipuçları veriyor. Başında Sheffield Üniversitesi’nden arkeolog Mike Parker Pearson’ın bulunduğu araştırmada, köy ile antik taş anıt arasında bağlantılar bulunduğu öngörülüyor. Parker Pearson çevredeki kırsal kesimin canlılara (Durrington Walls) ve ölülere (Stonehenge) ait alanlara ayrıldığı kuramını ileri sürüyor.




Neolitik Çağ işçilerince tebeşirli zemini oymak için kullanılırken uçları kütleşmiş olan bu tür boynuzdan kazmalarla, Stonehenge ve Durrington Walls’ta büyük toprak setler kazılmıştı. Bu tarz aletler, bulundukları alanın karbon tarihlemesinin yapılmasına olanak sağlıyor.



Perdahlanmis gnaystan yapilmis topuz, taslarin yakinindaki bir gömüyü süslüyordu.



Gezgin bir adamdı ve çok zengindi. İzotopik diş analizi, 2002’de ortaya çıkarılan “Amesbury Okçusu”nun Alpler’de büyüdüğünü gösteriyor. İÖ 2400 civarında ****l işçiliğine ait aletler ve içinde ince oklar olan bir sadakla birlikte gömülmüş. Onu en parlak dönemindeki Stonehenge’in birkaç kilometre yakınına getirenin ne olduğu ise, bilinmeyenlerden sadece biri.



Britanya’da bulunmuş bu en eski ****l bıçakların Fransa ve İspanya’dan gelen yumuşak taşlardan yapıldığı anlaşılıyor. “Amesbury Okçusu”nun gömülü olduğu yerden çıkan ve büyük olasılıkla o çağa özgü çakmaktaşı bıçaklar kadar keskin olmayan bu örnekler sadece törenler için kullanılmış olabilir.



“Amesbury Okçusu”yla birlikte gömülen şeylerden biri de Britanya’da bugüne kadar ele geçen en eski altın saç süsleriydi (uzunluğu 22 milimetre).



Doğa koşullarıyla yıpranmış ve kırılmış olsa da 4500 yılı aşkın bir süre sonra bile hâlâ sırlarını koruyan Stonehenge, oldukça özenilmiş bir bölgenin kalbi. Bu ilkbahar, çemberin içinde kazı yapan arkeologlar, buraya ilk taşların ne zaman geldiğini bulmayı ve bu antik bulmacanın bir bölümünü çözmeyi umuyor.



Doğan güneşin yaldızlı parıltısı çarpıcı taşlar arasındaki bir boşluktan süzülüyor ve yağmur suyu birikintisindeki yansıması kumtaşı yapının yıkık bir parçasını donuklaştırıyor. Anıtın halkalarının –yaz gündönümünde şafağa ve kış gündönümünde günbatımına denk gelmek üzere– güneşle aynı hizaya gelişi, bazı kimselerce Stonehenge’in başta gelen amacının gökbilim incelemeleri olduğunun ileri sürülmesine yol açmıştı.



Stonehenge’in mavitaşlarının mikroskobik analizi onların Galler bölgesindeki tepelerden geldiğini doğruluyor. Taşların kazılıp çıkarılması ve 400 kilometrelik kara ve su yolundan taşınması birkaç toplum arasında koordinasyon sağlanmasını gerektiriyordu.



Galler’deki Preseli tepelerinde bu taşları dikey olarak yerleştiren, doğadan başkası değildi. Burası, Stonehenge’e dikilen ilk taşlar olan mavitaşların kaynağı. Yerel inanışa göre tepelerden fışkıran kaynak sularının iyileştirici gücü vardı ve bazı araştırmacılar da taşların bu nedenle 400 kilometre doğuya taşındığını düşünüyor. Stonehenge belki de eskiden insanların şifa bulmak için gittiği bir yerdi.



Stonehenge’e dikilen mavitaşların çıkarılıp taşınmasından bin yıl önce de Preseli tepelerindeki insanlar taşları bir yerden diğerine taşıyor, daha sonrakileri gölgede bırakacak mezarlar inşa ediyordu.



Stonehenge, hayal ürünü kuramlara ve karanlık tahminlere de kaynaklık etti. Victoria dönemindeki yakıştırmalara göre, burası insanların kurban edildiği bir yerdi. Oysa Stonehenge’de törenle insan öldürüldüğüne dair hiçbir ipucu yok. Bu fotoğraf, fotoğrafçı Ken Geiger’in anıt içinde dolaşarak el fenerinden çıkan ışıkla anıtı grafiti gibi “boyama”sıyla ortaya çıkan çok sayıda dijital fotoğrafın bir araya getirilmesiyle oluşturuldu.



Stonehenge’te dev kaya bloklarından oluşan bir halka ve bir at nalı biçimi yer alıyor. Burada iç kesimdeki at nalına ait taşlar ağırlıkları 50 tona varan kayalardan elde edildi. Antik çağda insanlar bu taşları 35–45 kilometre ötedeki Marlborough Downs’tan sürükleyerek getirmişti


National Geographic


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Duvar Halıları>
  26.Şub.2009 Per 17:33:07
fiogf49gjkf0d
Duvar Halısı, duvara asılmak için doku­nan resimli ya da desenli dokumalara denir.
İğne ile işlenmiş duvar halıları da vardır ama duvar halısının asıl özelliği, örnek alınan bir resmin renkli ipliklerle dokunarak tıpkı bir tablo görünümü almasıdır. Bu dokumalarda genellikle yün ya da keten ipliği kullanılır; tek parça ya da bir dizi oluşturacak biçimde dokunabilir. Dizi duvar halılarının her bir parçası ayrı asılabileceği gibi, yan yana da asılabilir.
Duvar halısının dokunuşu belirli bir örneğe göre yapılan öteki dokumalardan teknik ola­rak farklıdır. Duvar halıları dokuma tezgâhlarında, çözgü denen düşey iplikler arasından atkı denen yatay iplikler geçirilerek dokunur. Duvar halısında atkı, dokumanın bir ucundan ötekine yürütül­mez. Desen için seçilen renkli atkı iplikleri, desenin sınırlarında değişik birleştirme yön­temleriyle kenetlenir. Bir rengin bittiği yerde yenisi başlar. Bu işlem bittikten sonra atkılar "kirkit" ya da "tarak" adı verilen gereçlerle sıkıştırılır. Duvar halısını zenginleştirmek için bazen ipek ya da altın ve gümüş türünden metal iplikler de kullanılır. İpek iplik, değişen ışığa göre halıya hoş bir parıltı kazandırır. İpek yünle karıştırılarak da kullanılır. Dikey ve yatay olmak üzere iki tip tezgâhta dokunan Avrupa halıları tersten dokunurdu. Dokuma­cı yaptığı işi, tezgâhın arkasına yerleştirdiği bir aynadan izlerdi.
Duvar halıcılığı eski bir dokuma sanatıdır. Bilinen en eski örnek İÖ 15. yüzyılda Mısır da yapılmış, ketenden duvar halisidir. Mısır du­var halılarında daha çok kuş, hayvan ve bitki desenleri kullanıldı. Ortaçağın ilk dönemlerinde, özellikle Avrupa daki kilise, manastır ve katedrallerin duvarlarında yer alan duvar halılarında Hıristiyanlığa ilişkin çeşitli temalar işlendi.

Çin de yapılan duvar halıları genellikle ipekten dokunurdu. Oldukça parlak, güzel renkli ve hafif olan bu halılar dokunurken Çin resimleri örnek alınırdı. 15. yüzyılda duvar halısı tekniği Çin den Japonya ya geçti. Bu teknikte atkı ipliklerinin arasına ipek, altın ve gümüş iplikler de karıştırılıyordu.
14. yüzyılda Batı Avrupa da en önemli duvar halısı merkezleri Paris ve Flandre idi. Bu dönemde daha çok dizi halılar dokunmuş­tur. 15. yüzyılın en iyi duvar halıları Arras, Tournai ve Brüksel gibi Flaman kentlerinde üretildi. Arras duvar halıcılığında o kadar ünlendi ki, uzun süre "duvar halıcılığı" yerine "Arras" kentinin adı kullanıldı. Önce Arras, ardından da Tournai nin Fransızlar ın eline geçmesiyle Brüksel en önemli merkez oldu. Bu dönemde ünlü Flaman ressamları duvar halılarına uyarlanmak üzere resim taslakları yaptılar.
Duvar halıcılığı 16. yüzyılda giderek yaygın bir sanayi durumuna geldi. Paris teki ilk Fransız halı dokuma fabrikası olan Gobelins fabrikalarında pek çok halı dokuma ustası yetişmiştir. Fransa dan sonra birçok Avrupa ülkesinde kurulan fabrikalarda, çeşit çeşit duvar halıları dokunmaya başlandı. Duvar halıcılığının gelişmesiyle birlikte, bir tablo gibi işlenmeye başlayan halılarda derinlik, ışık, gölge gibi resim öğelerine yer verildi. Yeni anilinli sentetik boyalarla boyanan yüz­lerce renkte yün ve ipek iplikle, birbirinden değişik 10 bin renk tonu elde edilebildi. Ne var ki, resimde kullanılan boyaların etkisini iplikle yaratmak kolay değildi. Zamanla bu halılar solarak güzelliklerini yitirdi. Ortaçağın doğal boyalarla boyanmış sade dokumalarının kalıcı etkisi yaratılamadı.
Anadolu da duvar halıları göçebe çadırla­rında kapı işlevi görür, evlerde ise bir süsleme öğesi olarak duvarlara asıldığı gibi, masa ve sedir örtüsü olarak da kullanılır.
Batıda 1900 lerin başlarında duvar halıcılı­ğına yeniden önem verilmeye başlandı. Mo­dern yapıların çıplak duvarlarını süslemek üzere Matisse, Braque, Picasso, Dufy, Miro gibi ünlü ressamların desenleriyle duvar halıcılığı yeni bir döneme girdi.



































manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Karun Hazineleri>
  26.Şub.2009 Per 17:28:37
fiogf49gjkf0d
Lidya Eserleri (Karun Hazineleri)

Antik çağga Anadolu nun batısında yer alan, güneyi Karia, kuzeyi Mysia, doğusu Frigya batısı Ionia ve Aiolia bölgeleriyle çevrili alana Lidya denmektedir.
Ünlü tarihçi Heredot a göre üç sülalenin yönettiği Lidya nın son sülalesi Mermnad lar 141 yıl egemen olmuş, Lidya nın bölgede siyasi ve ekonomik yönden önemli bir ülke olmasını sağlamışlardır.
Saray entrikalaryıla ikinci sülale Mermnadlar kral Gyges ile başlar. Ardys, Sadyattes, Alyattes ile devam edip Kroisos yani Karun ile son bulur. M.Ö. 7. yy ın ilk yarısında Gyges ile başlayan Lidya İmparataroluğu parayı icat ederek insanlık tarihinde önemli buluşlardan birini gerçekleştirmişlerdir. Bu buluş, İlkçağ dünyasının ekonomik gelişimini hızlandıran bir olay olmuştur.
Lidya nın İlkçağ dünyasının en zengin ülkesi olmasının nedeni, Tmolos dağlarından çıkan ve Hermos nehrine karışan başkent Sardes ten geçen Paktalos deresinin alüvyonları içindeki altındır. Buradan çıkarılan altın Lidya nın kaderini belirlemiştir. Üçüncü sülalenin son kralı Kroisos babası Alyattes in ölümünden sınra M.Ö. 560 da tahta geçmis ve akıl almaz zenginliği sayesinde "Karun kadar zengin" deyimiyle ününü günümüze kadar taşımıştır.
M.Ö. 560-546 yılları arasında ülkesini yöneten bu kralın dönemine ait, Uşak ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Köyü yakınlarındaki Lidya tümülüslerinden çıkarılarak kaçırılan ve 1993 yılında geri alınan eserlere KARUN HAZINELERI denmektedir.
Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak bilinen bu hazine 1965-66-68 yıllarında kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşmiştir. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşmışlardır. Buradaki eserleri 65,000 TL ye satılmıstır. Daha sonra, 1966 da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafindan soyulmuş ve oda içesindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL ye satılmıştır. Güre deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapılır. Bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL ye satılmıştır. Hazinenin tamamı New York daki Metropolitan Müzesi nde 1985 yılında bir sergi ile gün yüzüne çıkmıştır.
Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir geçmişi olduğu varsayılan hazine.
Uşak Toptepe Tümülüsünden kaçak kazıyla 1965 yılında bulundu. Metropolitan Müzesinde sergilenirken gazeteci Özgen Acar tarafından izi bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda Türkiye ye 1993 de geri getirildi.
En değerli parçası olarak kanatlı denizatı broşun bilinmektedir.
Kaçak olarak kazı yapanlar da, satanlar da hep talihsizlikler yaşadıkları için halk arasında da hazinenin laneti var olarak kabul edilir.
Dünyada eşi bulunmayan hazineye olan ilgisizliğin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, “Son beş yılda otellerimizde 16 bin 762 yabancı konaklamış. Bunlardan sadece 769’u müzeyi ziyaret etmiş.” diyor. Çoğunluğu M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan, yüzlerce altın sikkeden oluşan Karun Hazineleri, parayı icat eden Lidyalılara ait. Uşak’a 25 kilometre uzaklıktaki Güre köyünde 1966, 1967 ve 1968 yılında yapılan 3 kaçak kazıyla gün yüzüne çıkarılan hazine, o dönemde kaçakçılar tarafından Amerika’ya satılmıştı. 1985 yılında eserlerin 55 tanesi ABD’de Metropolitan Müzesi’nde sergilenince Türkiye Karun Hazineleri’yle ilgili çalışma başlattı. Müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı. Müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceğini anlayınca 1993’te ‘Karun Hazineleri’ni Türkiye’ye iade etti. Eserler, 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor.
























manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Hintli Ressam Dominqueden Çok Farklı Resimler>
  26.Şub.2009 Per 16:07:33
fiogf49gjkf0d

EVET  HAKLISIN  VE ÇOK SÜPER RESİMLER



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >2008 in En Feci Photoshop Hataları>
  26.Şub.2009 Per 16:05:03
fiogf49gjkf0d
BENİM DE TÜYLERİM KALKMIŞTI ZOR OTURTTUM YERİNE


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >2008 in En Feci Photoshop Hataları>
  26.Şub.2009 Per 16:04:17
fiogf49gjkf0d

EVET BEBEM YA



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Orient(Çölde Yaşam)>
  26.Şub.2009 Per 00:36:04
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d





















































































manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Orient(Çölde Yaşam)>
  26.Şub.2009 Per 00:34:42
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d









































































<<1...100...200...300...371372373374375376377378379380381 382383384385386387388389390391...400...500...600...700...800...900...983>>