ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
manolya41> Forum Mesajları | | manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
|
|
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >İcatları Yüzünden Hayatlarını Kaybeden Mucitler..> 5.Şub.2009 Per 15:46:10 | | fiogf49gjkf0d Bu yazıda icatları yüzünden hayatlarını kaybeden bilim adamlarını tanıtacağım sizlere. Onlardan bazılarına bilim adamı demek doğru değil. Belki de onlar bulundukları alanlarda bazı yenilikler getirmeye çalışmış ama bir şekilde başarılı olamamış ya da buluşları kötü sonuçlara yol açmış insanlar. Ya bulduğu bir maddenin yan etkileri, ya tedbirsizlik, ya da macera ruhu yüzünden hayatını kaybeden mucitler. Listenin birinci sırasındaki Marie Curie ile başlıyoruz.
Marie Curie, radyoaktivite teorisi ve radyoaktif izotopların yalıtımıyla birlikte içlerinde radyum ve polonyum bulunan bilinmeyen birçok elementi bulmasıyla ünlenen Polonya asıllı Fransız fizikçi ve kimyager. 1903 yılında Nobel ödülünü kocası Pierre ile birlikte kazandı. 1934 yılında Fransa nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona "bilim için ölen kadın." denildi. O zamanlarda tuttuğu not defterleri o kadar radyasyona maruz kalmıştır ki, bugün bile o defterler radyoaktif koruma altında incelenebilmektedir.
Thomas Midgley, bilimin endüstriyel uygulamalarına merak salan Amerikalı kimyager ve mühendisti. Hayatı boyunca övülmesine rağmen, kurşunlu benzini ve kloro floro karbon gazını bulması nedeniyle atmosfere en çok zararı dokunan kişi olarak tarihe geçti. Daha sonra kurşun zehirlenmesi ve çocuk felci yüzünden kötürüm oldu ve kendini yataktan kaldıracak bir düzenek geliştirdi. Fakat 55 yaşında bu düzeneğin makarası tarafından boğularak hayatını kaybetti.
John Godfrey Parry, Galli bir motor yarışçısı ve mühendisiydi. Her zaman, Malcolm Campbell tarafından elde edilen hız rekorunu kırmak ve bunun için bir yarış arabası geliştirmek istedi. Uzun zincirlerle tekerlekleri motora bağlanan ve birçok modifikasyona sahip, Babs adında bir yarış arabası geliştirdi. 27 nisan 1926 da Malcolm Campbell in mevcut hız rekorunu kırdı ve ertesi gün bu rekoru saatte 170 mile çıkardı. Bu rekor Malcolm Campbell tarafından 1927 de tekrar kırıldı. Malcolm tarafından kırılan rekoru geçmek isterken zincirlerinden birinin kopması ve boynuna çarpması nedeniyle hayatını kaybetti.
Otto Liliental, Planörlerin Kralı olarak biliniyor havacılığın öncülerinden sayılıyor. Kanat çırpan uçak modelleri ve kanatlı planörlerle deneyler yaptı. Yazdığı Kitap ve makaleler havacılık alanındaki temel çalışmalar olarak tanındı. Lichterfelde yakınlarındaki yapay bir tepeden, kendisinin tasarımladığı tek ve çift kanatlı planörlerle iki binden çok uçuş gerçekleştirdi. 9 Ağustos 1896 daki bir uçuşunda, planörünün, Almanya da Rhinow yakınlarında bulunan Stölln de 17 m yükseklikten düşerek yere çakılması sonucu omurgasını kırdı. Ertesi gün hayatını kaybetti.
Uçan Terzi olarak tanınan Avusturyalı terzi. Modern bir paraşüt gibi giyeni yavaşça yere doğru indiren bir palto geliştirdi. Giysisini Eyfel kulesinin ilk güvertesinden, 60 metre yükseklikten denedi. Bir izleyici grubu ve kamera ekibinin de bulunduğu deneyde dümdüz aşağı doğru düşerek hayatını kaybetti.
Kanadalı profesyonel bir dublör olan Karel Soucek Niagara Şelalesi nden aşağı atlamasını sağlayacak modifiye edilmiş bir varil geliştirdi. Niagara şelalesinden atladıktan sonra ufak birkaç kanamayla hayatta kaldı. 1985 yılında Teksas ta Houston Astrodome adındaki özel olarak yapılmış 180 fit yüksekliğindeki şelaleden yapacağı atlayışı finanse etmesi için bir şirketi ikna etti. Maalesef atlayış başarısızla sonuçlandı ve Karel Soucek havuzun merkezi yerine kenarına çarptı. Kapsül parçalara ayrıldı ve Karel Soucek hayatını kaybetti.
Cowper Phipps Coles, Kırım savaşında gemiler için dönen bir kule inşa etti. Savaştan sonra icadının patentini aldı ve HMS Captain adını verdiği kendi gemisini yapmaya başladı. Gemisi gereksiz ve tehlikeli birçok modifikasyon içeriyordu. Bunlardan biri de "kasırga güvertesi" denilen ve geminin ağırlık merkezini yükselten eklentiydi. 6 Eylül 1870 te gemisi alabora oldu ve beş yüz mürettebatıyla birlikte hayatını kaybetti.
Rus fizikçi, filozof, ekonomist, bilim kurgu yazarı ve devrimci olarak tanındı. Kan nakliyle gençleşmek hakkında deneyler yaptı. Lenin in kız kardeşinin de aralarında bulunduğu pek çok saygın kişiye kan nakli gerçekleştirdi. Sıtma ve tüberküloz geçirmiş bir hastasından kendine kan nakli yapmaya karar verdi. Kısa süre sonra enfeksiyonlar nedeniyle hayatını kaybetti.
Eddystone kayaları üzerinde bulunan ilk deniz fenerini yapan İngiliz deniz feneri mimarı ve mühendisiydi. Eddystone kayaları İngiltere nin 14 km güneybatısında bulunan kayalıklardır. Winstanley, yaptığı deniz fenerinin sağlamlığını kontrol etmek için bir fırtına sırasında deniz fenerinin içinde bulunmak istedi. Deniz feneri yıkıldı ve Winstanley yanındaki beş kişiyle birlikte hayatını kaybetti. | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Bebeklere Sorduk Ne Olacakasınız Diye> 5.Şub.2009 Per 15:37:27 | | fiogf49gjkf0d
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Davos Esprileri> 5.Şub.2009 Per 15:30:49 | | fiogf49gjkf0d
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Oniki Kel Çocuk> 5.Şub.2009 Per 14:30:18 | | fiogf49gjkf0d “Siz, tüm dünyaya,
yenilgiyi asla kabul
etmediğinizi,
aksine, ona karşı
direnebildiğinizi
gösterdiniz...”
Onbir yaşındayken amansız bir hastalığa karşı savaşım vermek yaşamı çekilmez duruma getirebilir. Ya bir de kemoterapi nedeniyle tüm saçlarının döküleceğini ve arkadaşlarının karşısına saçsız çıkmak zorunda kalacak bir çocuğun yerine koyunuz kendinizi... O yaşta birdenbire ne denli büyük bir değişime uğrayacağınızı düşünebiliyor musunuz?
Ian O’Gorman bu yazgıyı hiç yaşamayacak denli şanslıydı.
Onun öyküsü 1994 yılında bağırsaklarında ameliyatla çıkartılması gereken kötü bir tümör bulunmasıyla başladı.
Daha sonra doktorlar bu tümörün lenf kanserine dönüştüğünü ve kemoterapi yapılması gerektiğini söylediler.
Hastaneden söz ederken "Ameliyatım bir yana, ayrıca burnuma dek her yerime, tüpler takılıydı" dedi Ian.
Ama onun en büyük kuşkusu, kemoterapinin yapılacağı haftanın gelmesi ve artık "kel" olacağı düşüncesiydi.
Sonunda okul arkadaşı Scott Sebelius bu duruma harika bir çözüm buldu.
"Eğer sınıfta herkes kafasını kazıtırsa, kimse kimin ne nedenle saçsız olduğunu anlayamaz" dedi. "Yani içimizden hangimizin kanser hastası olduğunu hiç kimse anlayamaz."
Böylece Lake Hazırlık Okulu’nun beşinci sınıfındaki tüm öğrenciler, başta sınıf öğretmenleri olmak üzere, bir günde saçlarını kazıtmışlar, sınıf bir anda, kafaları pırıl pırıl parlayan öğrenciler ve onların öğretmenleriyle apayrı bir görünüme bürünmüştü.
Öğrencilerinin bu dayanışması, öğretmen Alter’i çok etkilemişti:
"İnsanlar genellikle çocukların kolaylıkla yenilgiyi kabullendiklerini düşünürler" dedi öğrencilerine. "Oysa siz, tüm dünyaya, yenilgiyi asla kabul etmediğinizi, aksine, ona karşı direnebildiği- nizi gösterdiniz..."
Ian´ın sınıf arkadaşlarından on yaşındaki Kyle Hanslick ise, bu davranışlarının nedenini şöyle açıkladı:
"Ian’ın yaşamda en son isteyebileceği şey, kendisiyle dalga geçilmesiydi" dedi. "Biz de bu davranışımızla, onun kendisini böylesi bir duyguya kaptırmasını önledik..."
Ian’un öyküsü gerçekten örnek alınası bir öykü:
Bu oniki "kel" çocuk, okulda bir araya geldiklerinde, özellikle büyükleri tarafından olağanüstü bir ilgi ve takdirde karşılandılar.
Saçlarını kazıtmakla onlar, arkadaşlarını korumakla kalmıyor lar, doktorlara da önemli bir ders veriyorlardı.
Çocukların doktorlara verdiği önemli, iki dersin birincisi, "hasta bir kişinin dışlanmasının hiç de sağlıklı olmadığı", ikincisi ise "hasta bir kişiye ilgi gösterilmesinin son derece sağlıklı olduğu" idi.
Ian’un babası ise, oğlunun öğretmeni ve sınıf arkadaşlarının böylesi bir dayanışma göstermeleri karşısında duygularını, "Çocuk sandığımız bu kişiler, meğer ne büyük insanlarmış" diyerek özetledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tüm umutlarımızın kesildiğini sandığımız bir anda, hiç ummadığımız bir yerde ve hiç ummadığımız bir biçimde, yepyeni umutların ışığıyla kamaşıyor gözlerimiz..."
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >DÜSEDURAN MAVISI> 5.Şub.2009 Per 01:39:53 | | fiogf49gjkf0d I. Fırtına siyah alacalı bir yalnızlık gibi duvarlarda Seni sabah aldığı yola geri koyuyor gün Ve hasret uzun bir kış uykusu içinde gün eş Kalbinden kulakların çıkıyor ah. Beni duyuyor musun güneş? Şarkılar eski sabahları andırıyor. Bırak elinde kalsın tanesi çiğdemin Her alıntıyı aklından geçiren ben Değil miyim?II. Ömür iki parmağın şıklatan çocuk Bilyeler sarma sarma ağzında ağlayan çocuk Ben ağlayan sen şıklatan kandıran şarkıların çocukluk Bak dikkat et kelimeler ziyan oluyor hep çocuk Hep çocuk hep çocuk bak çocuk! Çocuk kalıyor hep azalıyor çorbalık. Ve lakayt adam giriyor aşkın işine Sen bir dirhem ben iki deyince Bir susluk içinde sözlerimizi unutuyoruz Oysa sahne sırası iki kez geçmiş içimizden Zamanın patronu ben Değil miydim Veya sen? Misalen.III. Nihayet sabahın elleri görünür düşenlerin Düşen niyet olsa sabah yerine hiç Bir kar gibi eriyen adam Yürür keman bir telinde dudaklarında “şişt” Biraz sessiz kalacak artık Düşeduran maviliği.
| |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >BEN KELAMLARIMI CÜRÜTTÜM YOLUNDA> 5.Şub.2009 Per 01:34:34 | | fiogf49gjkf0d
Bu nasıl bir gidiş böyle! Hastalık bulaşmış bir köyü terk eder gibi... Suya sabuna karışmadan akıp gider gibi... Suç işlemişcesine vatanından kaçar gibi... Bu nasıl bir gidiş böyle!
İmge toplamak için mi istila ettin yüreğimi! Batırdın bayrağını göğsüme... İsteseydin... Sana el değmemiş ilhamlar verirdim... Gerek yoktu uygarlığımı ateşe vermene!
Şimdi... Küllerinde duman tüten... Ve içinde ekmek pişen ker*** fırınların yıkıldığı... Harabe bir bedende soluk alıyor sevdan... Bu muydu istediğin! Yakışmadı!!! Yakışmadı bu galibiyet erliğine../..Sırıttı...
Can özüm../..Yaşlı kurdum../..Serserim... Bir zamanlar hasretle bekleyenim... Söylesene... Bu nasıl bir gidiş böyle!
Cinayet mahalinden uzaklaşır gibi... Kan davalını görüp saklanır gibi... Bir evi soymuşcasına pencereden atlar gibi... Bu nasıl bir gidiş böyle!!! | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >BEN KELAMLARIMI CÜRÜTTÜM YOLUNDA> 5.Şub.2009 Per 01:32:53 | | fiogf49gjkf0d
Frekansını kaybetmiş bir radyonun cızırtısında
Beraber ve solo yalanlara gizlenmişti Yalnızlığın karantinasındaki ayrılık şarkısı
Ki, bilirim içi boş çıkacak, kabuğu soyulmamış hayallerin
Çünkü hiçbir kelime avcısı Şair tarif edemiyordu güzelliğini Ve sonunda hasrete vurdum kendimi!
İçtiğim şarap değil, uzat kadehini hasret doldurayım
Yok Yok Ağlamıyorum
Bir sevdanın sahra kesesindeki çöl yağmuru yaktı gözlerimi Alıp gidiyorum işte Felçli fikirlerimin neden olduğu dudaklarımdan düşmeyen sözlerimi
Her tohum bahar gelince toprağı güneşle aldatır!
Sen de gideceksin biliyorum, bu şiire yakışsa da güzelliğin
Boş ver! Bırak okumasın hiç kimse, içimde kalsın özelliğin
Tat vermiyor kainat
Sensiz Mehtabı seyretmek de neymiş huzura siftahsız gecelerde! Sus söyleme! Ben, yine de sen olurum kağıda dökülmemiş hecelerde. | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >BEN KELAMLARIMI CÜRÜTTÜM YOLUNDA> 5.Şub.2009 Per 01:30:25 | | fiogf49gjkf0d
Kara çalınmış günlerin ertesinde ellerinde güneşlerle gelen yar Huzuru içirdiğin yüreğim şimdi hüznü içiyor ellerinden bilesin Yüreğine kanatlanan yüreğin kanadı kırıldı kanıyor Göğe uçurduğum umutlarım vuruldu bir bir Hüzün ki yokluğuna katık ettiğim Yine dolandı eteğime peşimi bırakmıyor
Adının her harfini gözyaşıma çizdim ve titrek bir yürekle yokluğuna ektim Sen avazın çıktığı kadar susarken ben taze çığlıklar yeşerttim san Nefes nefes acıyı yonttum adınla Yokluğuna buladım ellerimi Yüzüme bölük pörçük diktiğim yamalı gülüşlerdeyim şimdi
Ah yar Ah yoluna can diye diye benden geçtiğim Ah suskuların şahı Bir çözebilsem boynuma doladığın sessizliğin düğümünü Bir yudum harf düşse hisseme alfabenden Yalın ayak çıktığım yokuşlarında düşmeden bir yürüyebilsem
Öyle bir acı ki bu! nasıl anlatılır bilmem Kırsan kırılmaz büksen bükülmez Ateşler yakmaz sular söndürmez
Söylesene yar Hasretini adımlasam kaç adımda biter? Özlemin kaç nefestir saysam? Bilemessin ki Akla sığdıramazsın bu denklemi Nasıl anlatayım ki daha hal-i pür-melâlimi
Sen yine sükutu giyin yar Dilersen hiç konuşma Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda Çarpsada bir tokat gibi yüzüme her harfi yoluna heceledim
Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim Söz verdim ben bu yüreğe Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Öğretmenler Uçuk Olursa> 5.Şub.2009 Per 01:07:55 | | fiogf49gjkf0d HOCALAR UÇUK OLUNCA – 1
Renkli kişiliğiyle ün yapmış bir felsefe hocası, yılın son sınavını yapmak
üzere sınıfa girmiş.. Bütün öğrenciler çok heyecanlı, hepsi merakla soruları
bekliyorlar, felsefe hocası sınıfa şöyle bir bakmış, derken sandalyesini kaptığı
gibi kürsünün üzerine koymuş..
- İşte 100 puanlık tek soru demiş.. Bana bu sandalyenin var olmadığını ispat
edin.
Herkes bir girişmiş yazmaya efendim hızlı hızlı yazanlar harıl harıl düşünenler
derken, aralarından biri kâğıda tek bir cümle yazmış sonra kalkmış hocasına
vermiş ve sınavı bitirip çıkmış...
Sonuçlar açıklandığı zaman bir bakmışlar koca sınıfta 100 üzerinden 100
alan tek kişi var, o da sınavı 2 dakikada bitirip çıkan çocuk!
Peki, acaba çocuğa 100 puan getiren o tek cümle neymiş?
Cevap kâğıdına sadece şunu yazmış:
- HANGİ SANDALYE?
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 2
Bir üniversitede bir ödev verilmiş ve bu ödevden 100
almayı bir kişi başarabilmiş.
Kompozisyon Ödevi:
Aşağıdaki konulara kısa ve etkili bir şekilde değinen bir
kompozisyon yazın.
1. Din
2. ------
3. Gizem
100 alan ödev:
“Allahım! Hamileyim. Acaba Kimden?”
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 3
Seviye: Üniversite
Ders: Eğitim felsefesi
Sınav: Bütünleme
Sınav şu sorudan ibarettir:
“Bildiğiniz iki soruyu yazıp cevaplayınız.”
Yalnız bir sorun vardır. Derse hiç devam etmemiş öğrenci dersin
içeriğini hiç bilmemektedir. Dolayısıyla kendine sorabileceği iki adet
soru da bulamamaktadır. Beyninin derinliklerinden, dönemin ilk dersine
girdiğini hatırlar. Bu derste duyduğu cümleden de yeterli doneyi almış.
Soru 1: İlk Milli Eğitim Bakanımız kimdir?
Cevap: Hasan Ali Yücel
Soru 2: Hasan Ali Yücel kimdir?
Cevap: İlk Milli Eğitim Bakanımızdır.
İşlem tamamlanmıştır...
Sınav Sonucu:100
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 4
ODTÜ Felsefe öğrencilerini en çok zorlayan hocalardan
biri, dersinin final sınavında sınıfa gelmiş ve sınav
sorusu olarak tahtaya;
Why? (Neden?) yazmış.
Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını şaşırmışlar, sonra
herkes bir şeyler yazmaya başlamış. Yalnız bir öğrenci,
sınavın ilk dakikasında kâğıdını teslim etmiş.
Bu öğrenci sınavdan 100 almış.
Öğrencinin cevabı da soru gibi kısaymış!
WHY NOT (NEDEN OLMASIN Kİ?)
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 5
Aynı hoca başka bir sınavda “Risk Nedir?” diye soruyor.
Yine bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde teslim ediyor
kâğıdını. Kâğıdın üst kısmında sadece isim-soyadı
yazıyor, gerisi ise bomboş beyaz yaprak. En altta ise
“İşte risk budur!” diye yazıyor. Ve sonuçta da sınıftaki en
yüksek notu alıyor.
Hocanın bir sonraki sınavında yine “Risk Nedir?”
sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar boş kağıt verince
bu sefer 0 alıyor.
Tabii koşa koşa hocaya gidip sebebini soruyor.
İşte cevap:
Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 6
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Hocanın biri
sınavda, o günlerde devam etmekte olan bir davanın
detaylarını vermiş ve sonucun ne olacağını sormuş. Tabii,
bütün öğrenciler ha babam, de babam, sayfalarca
yazmaya başlamışlar. Ama bir öğrenci kağıdını sınavın ilk
dakikasında vermiş. Ve buna rağmen 100 almış.
Öğrencinin yanıtı tek cümleymiş:
“Devam eden dava hakkında yorum yapılamaz.”
HOCALAR UÇUK OLUNCA – 6
Olay bir tıp fakültesinin anatomi dersinde geçiyor. Okulun en iyi hocası,
anatomi dersine ilk kez giren öğrencilerine;
“Tıpta iki önemli şey vardır” demiş, “İlki, hiç bir şeyden
iğrenmeyeceksiniz!”
Bunu söyledikten sonra işaret parmağını önündeki kadavranın makatına
sokmuş, şöyle bir karıştırıp parmağını hop diye ağzına götürmüş
ve emmiş. Ardından öğrencilerden de aynısını yapmalarını istemiş.
Genç tıp öğrencileri, kızara bozara aynı şeyi teker teker yapmışlar.
Bunun üzerine Hoca öğrencilerine dönüp;
“İkinci önemli şey ise çok dikkatli olmaktır” demiş ve eklemiş;
“Mesela ben demin hastanın makatına işaret parmağımı soktum ama orta parmağımı emdim!” | |
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Ey Sevgili Geri Dön Boynumu Bükük Bırakma> 4.Şub.2009 Çar 22:56:08 | | fiogf49gjkf0d Uzun zamandır hasret kaldıM yüzüne ..Muhtacım inan senin tek bi sözüne..
O kadaR özlediM ki Seni .. Sesini kokunu ellerini sıcaklığını Dünyayı kendisinde toplamış deniz mavisi gözlerini .. Sen gittikteN sonra muhtaç kaldım ellerine .. gözlerine .. Sesine .. Bir tek sözüne .. Öyle isterdiM ki sana olan sensizliğimi senin kollarında gidermeyi .. Öyle isterdim ki Tek bir sözü senin ağzından duymayı .. Öyle isterdim ki “Seni SeviyoruM” demeni ..
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine .. Döner miyiz yine eski günlere..
Ahh gelemeN için bana .. DönmeN içiN .. Unutmak içiN eski günleri .. Sermez miyim dünyayı ayaklarının altına …YalvarsaM yakarsaM .. Duyar mısın hıçkırıklarımı .. Elimi uzatsaM tekrar tutar mısıN eski günlerdeki gibi .. Sana doya doya Seni SeviyoruM dememe izin verir misiN ? eski günlerdeki gibi .. Seni o kadar özledim ki .. Yine cam kenarındayıM .. Yine bir yıldıza takıldı gözüM .. En parlak ve bana en yakın olan yıldıza .. Her gece penceremden baktığımda hep gökyüzünde olan yıldıza …Ve yine her gece olduğu gibi dilek dilediM yaşlı gözlerimle .. SeniN bana gelmeNi .. Eski günlerdeki gibi olmayı dilediM .. Daha kaç gece dilek tutucam Mavi GözlüM .. Kç gece yalvarıcaM Tanrıya .. Kaç gece daha ıslak gözlerimle penceremin kenarında sabahlıycam .. Kaç gece mavi gözlüM .. Kaç gece .. Söyle buldun mu aradığın aşkı..Söyle… Hani giderkeN .. Son kez vedalaşırken seninle .. Son kez yaşlı gözlerimle yarı yolda bırakırkeN söylediğiN sözleri hatırladın mı?.. Daha büyük bir aşk arıyoruM demi$tiN .. Senin tahmiN edemiyeceğiN kadar büyük demiştiN..BulduN mu tahmiN edemiyeceğiM kadar büyük aşkı .. Yoksa yalnız mısın sen yine..BeniM gibi boynu bükük gözü yaşlı tek başına.. Yalnız mısıN sende .. Her gece yıldızlardan dilek diliyor musuN .. Bir kişi için hayatını mahvediyor musuN .. bir yanın eksik mi ?.. AyrılığıN acısını anladıN mı ? .. ÇektiğiM acının çeyreğini yaşadıN mı? Yine eskisi gibi beraber olsak…Ne olur sanki geçenleri unutsak …Hayat bitse dünya dursa…Ölüm bile olsa biz hiç ayrılmasak..
Eskisi gibi tutşsak elele .. Hissetsem sıcaklığını tenimde .. Geçmişi silsek .. Ne varsa söylenen unutsak her şeyi .. Yeni bir sayfayla başlasak tekrar .. Ve o sayfanın ilk sözü “Seni Seviyorum” olsa … Ne olurdu sanki…Hayat bitene kadar .. Son nefesimizi verirken bile birbirimizin yanında olsak .. O anda bile gözlerimizde aşk aksa..Ölüm bile gelse ruhlarımız hep beraber kalsa ..biz hiç ayrılmasak … | |
| |