ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
5 Mayıs 2024, Pazar 16:04   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...183184185186187188189190191192193 194195196197198199200201202203...300...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Aşkın Acı Hali>
  25.Kas.2010 Per 01:57:43






Tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...
Evinin, seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...









Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan, ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...








Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiç bir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan...









Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin...
nafile...










Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin... Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefretedeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...
Buna yaşamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin ...









Can DÜNDAR


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Hergün Seninle,>
  25.Kas.2010 Per 01:54:36
HER GÜN SENİNLE...
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere


Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere


Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak


Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.


Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...


İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.



Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi

Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...



Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...


Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol


Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

Ümit Yaşar Oğuzcan


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Ben Seni Adını Bile Bilmeden Sevdim>
  25.Kas.2010 Per 01:49:06




Düşlerde sevdim seni, söyleyemedim..
Sessiz öptüm nefesini, söyleyemedim::



Ben seni, hep senin bilmediğin zamanlarda,
senin bilmediğin mekanlarda sevdim.. Bunu
sana hiç bir zaman söyleyemedim..
Anlatabilecek kelime bulacağımı hiç
sanmadım.. Düşlerimdeydin hep.. Öyle
büyüktü ki varlığın beni aştı ama sana
ulaşmadı..



Ben seni, hep uzak sevdim, uzak öptüm..
Sessiz, sakin, sen rahatsız olma, ürkme diye,
benden kaçma diye usulca öptüm.. Her
nefesim senindi.. Çünkü ben, sen nefes alıp
verdikçe vardım.. Ama sana ne sesimi, ne
nefesimi duyuramadım.. Çığlık oldu sevgim,
çarptı herkese.. Bir sana teğet geçti..
Öğrenemedin.. Söyleyemedim





Sana ben şiirler, sözler büyüttüm,
Sana ben baharlar, yazlar büyüttüm,
Sana ben hummalı gizler büyüttüm,
Söyleyemedim..



Her kalemin ucuna düşen harf sendin.. Her
dilimin ucuna gelen kelime sendin.. Ben her
yazdığım kelimede seni büyüttüm, ben her
kurduğum cümlede seni büyüttüm.. Sen
bilmedin, ben söyleyemedim..




Bahar sen varsan gelirdi, yaz sen varsan
güzeldi.. Her gelişin bahar, her dokunuşun
yazdı bana.. Ben her bahar hüzün kaplar, her
yaz yaşlar akıtırdım yokluğunda… Ben her
baharı sen diye bekledim, ben her yazı sen diye
geçirdim.. Bütün güzelliklerini sana
büyüttüm..
Sen bilmedin, ben söyleyemedim..



En ateşlisi sanaydı aşkın.. En güzeli, belkide
en büyüğü sanaydı.. Gizli gizli yanardı
yüreğimde.. Aşkım büyüktü, ateşi büyüktü,
giz’i hepsinden büyüktü.. Gösteremedim..
Nasıl beni yakıp, erittiğini bilemedin.. Oysa
sen buz gibiydin.. Yine de gelmedin.. Nasıl bir
yürek büyüttüm sana gizli gizli.. Sen
bilmedin, ben söyleyemedim..





Şarkılar yazdım sana, okuyamadım..
Hep yanımdaydın oysa, dokunamadım..
Sana ben hayaller, düşler büyüttüm,
Sana ben gözümde yaşlar büyüttüm,
Sana ben hummalı aşklar büyüttüm,
Söyleyemedim..



Her şarkıya seni koydum, her şarkıyı sana
yakışırdım.. Sen varsın diye söyledim hepsini
ama sana duyuramadım..





Hep benimle olduğunu hiç bilmedin. Hayalinle
yatar, hayalinle kalkardım anlamadın.
Anlamadığın, hissetmediğin için
dokunamazdım sana, duvarların öyle kalındı
ki, yapamadım..





Hayallerimdin işte sen, bütün düşlerimdin..
İyiye, kötüye akan her damla yaş sanaydı,
sensiz olmazdı..
Ateş gibiydi işte aşkın, dedim ya yakardı,
söndüremezdim..
Ama sen hiç birini bilmedin...





manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN>
  23.Kas.2010 Sal 22:03:06

Öğretmenler Günü Kartları

                                                                  Öğretmenler Günü Kartları

Öğretmenler günü kartı 11



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Bir Pankart Olsan Üstüne Ne Yazardı ?>
  19.Kas.2010 Cum 23:38:04
 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Dünyaya Getirdiklerimize Doğru Rehber Olalım>
  19.Kas.2010 Cum 21:04:19

Hangi haber programını açsam, kaybolan ya da kaçırılan kızlar, hangi gazeteye el atsam, değişen bir şey yok.

Güncel bütün haberleri solluyor, kaybolan kızlarımızla ilgili olanlar.

Oturdum ve düşünüyorum, neden bu kızlar oniki onüç yaşına gelince sadece karşı cinsle ilgili fantezilere kafa yoruyorlar. Hiç bir gayeleri olmadan yalnızca beğenmek, beğenilmek…

Aile zoruyla gidip gelinen, ite kaka okunan bir okul. Başarı oranı deseniz oldukça düşük.

Bunları, geneli ele alarak yazıyorum.

Tabii ki çok başarılı öğrencilerimiz var, bir ideali olup, canla başla ona ulaşmak için çabalayanları bunun dışında tutuyorum.

Kendi öğrencilik yıllarımı düşünüyorum, annemin sınavlarda düşük not aldığım zaman, beni nasıl heveslendirdiğini, ‘sen sınıfındaki arkadaşlarından daha mı düşük zekalısın, çalışırsan başarırsın’, gibi destekleyici sözleri hala kulaklarımda.

Üstelik yabancı dille eğitim veren, Türkçe, tarih, coğrafya dışındaki bütün dersleri almanca eğitim veren, eğitim seviyesinin oldukça yüksek ve zor olduğu bir okuldu, okuduğum.

Başarılı olmak, bir yandan yabancı iki dili öğrenip, bir yandan da o dildeki kimya, fizik, biyoloji, matematik derslerinde başarılı olmaya çalışıyorduk. Aile etkisi o kadar önemli ki, onların olumlu destekleri sayesinde, hiç sene kaybetmeden okulumu bitirip, yüzümün akıyla mezun olmuştum.
Annem bu zorlu okul maratonunda bir yandan eşinin üç yıl süren hastalığı, bir yandan iki kız çocuğunun sorumluluğu, bir yandan da hasta ziyaretine yatılı gelen misafirlerle, canla başla uğraşmıştı. Hiçbir zaman, ‘okursan oku, okumazsan kocaya gidersin gibi fikirleri kafamıza sokmadı.
Şimdilerde gördüğüm ilköğretim çağında çocuk denebilecek yaşta kızlarına, görücü gelmesi aileleri rahatsız etmiyor.

Bir öğrencinin öncelikli vazifesi okulunda başarılı olmaktır. Okul yolunda sevgili bulup, kakara kikiri, boş işlerle zaman öldürmek değil.

Bunu çocuklara verecek olan annedir. Anne genel kültürü yerinde, yeterince bilgi ve beceri ile donanımlı olmalıdır. Kitap okuyarak, gerekirse kurslara giderek genel kültürümüzü artırmalıyız. Bir araştırma yapılsa kaç anne okuma yazma biliyor, kaç annenin yabancı dili var, kaçı çocuğunun int. te ki arkadaşlarını denetleyebilir? Cevabı, maalesef yüzümüzü güldürecek gibi değil.

Kadını yalnızca dişi bir obje olarak görmek, onun da kendini geliştirmeye, okumaya,bir şeyler başarmaya ihtiyacı olduğunu görmezden gelmek, biraz da toplumumuzun işine geliyor.

Siz şimdi diyeceksiniz ki, sen neden bahsediyorsun, yetmiş milyonun büyük çoğunluğu, köy ve kasabalarda yaşıyor! Haklısınız, erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Feminist değilim
yanlış anlaşılmasın, sadece yapılan haksızlıklara benim isyanım.

Bir köy düşünün, tarlaya, ahıra hayvan bakımına, ekime, dikime, sebze meyve toplamaya hep kadınlar gider. Evde yemek, bulaşık, ev temizliği, çocuk bakımı onun ellerinden öper.

Erkekler ne yapar, eğer varsa traktör kullanıp, canları ister biraz da insaf sahibiyse, bir iki çuval kaldırmaya yardım eder.

Sonuç, anneye yardım etsin diye, kızlar analarının yazgısını paylaşır.

Beyler de kahvede canları sıkıldıkça, para pul da çoksa, yeni hanım olarak hangi tazenin canını yaksam diye düşünür.

Çalışılacaksa beraber, çocuklar okutulacaksa, erkek kız ayırımı yapmadan, beraber hayata kazandırılmalıdır.

Yoksa çocukluğunu yaşayamamış kızları kocaya verip, onlardan alacakları başlık parasıyla, kendine hanım aramayı marifet sanan acuzeleri çoğaltır bu ülke.

Bakıp, okutup, vatana millete hayırlı birer fert yetiştirmek olmalı bizim derdimiz.

Yoksa saçma sapan olaylardan ortaya çıkan kan davalarında, arkam sağlam olsun diye, hesapsızca çocuk dünyaya getirip, sonra da geçim derdiyle onları mal gibi, çocuk yaşlarda satmak gibi bir acı, hiç sona ermez ülkemizde.

Çözüm, tabii ki zannettiğimiz kadar kolay değil. Devlet idarecilerinin ele alıp, planlı programlı bir şekilde, insanımız eğitilerek olmalıdır bu.

T.v izlenmeyen köy kasaba varsa da çok azdır. Ülkesini seven, faydalı olmaya uğraşan yapımcılar, lütfen reyting kaygısını bir yana bırakıp, günde bir saat olsun, herkesin t.v. başında olduğu zamanlarda, eğlenceli hale getirilmiş eğitim programları koysunlar.

Okumayı teşvik edecek, el becerileri olanları yönlendirebilecek kısa beş on dakikalık dikkat programları, belki olumlu etki yapar.

Haftada bir iki saat, insanların sorunlarını paylaşabileceği, psikiyatrlara öncelik verip, sorunlarıyla başa çıkmayı öğretmek…Bu seçenekler çoğaltılabilir.
Medyanın gücü hepimizce malum….
Bizler vatandaş olarak neler yapabiliriz?

Çevremize bakalım öncelikle…

Fikir vererek, derslerinde yardımcı olmayı teklif ederek, yabancı dil bilenler, derslerinde yardım ederek, annelere olumlu nasihatler vererek, evlenme yaşları gelince elbette münasip biriyle evleneceklerini, okula gitmenin evden kurtulmak, gezip tozmak değil de gerçekten bilgilemek için önemli olduğunu, çevremizde sözümüz geçen genç beyinlere yerleştirmek olmalıdır gayemiz.

Okula gitmenin önemini, başarılı oldukları zaman onları ödüllendirerek, onların gelecekteki hayatlarının, sağlam temeller üzerine kurulursa, huzurlu ve güzel geçeceğini sıkmadan, örneklendirerek güler yüzle ve sevgiyle vermek.

Sevmek işin başı, o sevgimizi hissettirebiliyorsak, başarılı olmamak mümkün değil.

Bağırıp, çağırıp, korkutarak hiçbir şey elde edilemez.

Bu öğretilip, anlatılanların onların iyiliği için olduğuna inanırlarsa neden olmasın!

‘Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.’

Güler yüz ve sevgi, başarmamıza yardımcı olur.

Denemesi bedava, ben çocuklarımı yetiştirirken uyguladım, çok güzel, mutlu sonuçlara ulaştım.

Bütün katı kalblerin bile sevgi karşısında yumuşadığını görüyoruz, sevgimizi çevremizden esirgemeyelim.


Handan Akbaş
Alıntı


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Merdiven Basamakları>
  19.Kas.2010 Cum 20:54:15
Bir merdivenin basamaklarının hep birbirine benzeyeceğini düşünürdüm. Aynı uzunlukta olurlar derdim. Fakat bizim evin yakınlarındaki bir merdivenin basamaklarını görünce basamakların birbirinden çok farklı olabileceğini anladım. Basamakların biri diğerinden beş kat daha uzun olabiliyordu.
Hayat da bu merdivenler gibidir. Bunu anladığımda daha önce yaptıklarıma çok pişman oldum. Hayat çıkılması gereken, zaman zaman ikiye ayrılan ve bize bu ayrımlardan birini seçtiren, basamaklarla dolu bir merdiven olarak insanın karşısına dikiliyor. Bu basamaklardan çoğu kısa olsa da hiç hissettirmeden beş kat uzunluktaki basamak insanın karşısına çıkıyor, onun tökezlemesini, bazen düşmesini ve hatta bazen kendisini yaralamasını sağlıyor. Ama bazen ne beş kat ne de bir kat uzunlukta olan; iki, üç ve dört kat uzunlukta olabilen basamaklar da oluyor.
Doğumumdan bu yana basamak çıktım durdum. Basamakları çıktıkça yenileri geldi. Ne beş kat ne de bir kat uzunlukta olan sekiz basamağı çıktıktan sonra merdivenin devamını çıkmamı sağlayacak beş kat uzunluktaki bir basamağı da geçtim. Artık basamakların hep kat uzunlukta olacağını düşünmüştüm. Ne de olsa sekiz basamağın devamı olan en büyük uzunluktaki basamağı zorlanmadan, bir kere bile tökezlemeden çıkmıştım. Fakat şimdi önümde kaç kat uzunlukta olduğunu bilmediğim basamaklar dikilmişti.
İlk başta bu basamaklar en küçük, umursanmayacak kadar küçük gibiydi. Kolayca çıkıyordum basamakları. Ama bir süre sonra bu basamaklar beni çok zorlamaya başlamıştı. Basamaklar zorlamayla kalmayıp tökezletiyordu da. Bu tökezlemeler gitgide çoğalıyordu. Bu tökezlemeler o kadar çoğaldı ki ilk gördüğüm ayrımda çıktığım basamakların yolunu değiştirmeyi bile düşündüm. Fakat benim çıktığım basamakları bırakır, diğer basamakların bulunduğu ayrıma saparsam daha çok zorlanacağımı, hiç tökezlemeden düşeceğimi anladım.
Tökezlemeler artık çok çoğalmış, beni düşürmeye başlamıştı. Merdiveni çıkmaktan sıkılmıştım. Tatsız tuzsuz bir şey olmuştu merdiveni çıkmak.
İnsanların merdiveni çıkarken yanımda olup benimle birlikte o basamakları çıkacağına basamaklarda dikilip benim çıkmamı engellediklerini düşünüyordum. Özellikle birisinin o şekilde davrandığından adım kadar emindim o zamanlar. Zaten bütün tökezlemeler ve sonrasında gelen düşmeleri bana o yaşatmıştı. Diğer insanlarda bir yemekteki tuz ve biber olmak ister gibi hep birlikte merdiven basamaklarında dikilip beni düşürmüşlerdi. Fakat aslında onun ve diğer insanların bana engel olmadığının, kendi kendime çelme taktığımın farkında değildim.
Sonunda merdiveni çıkmayı tamamen bırakmak istedim. Çok uzun, bitmeyen uykuya kendi kendime dalmaya çalışarak merdiven çıkarken en tehlikeli olan kazayı yaşadım; kendimi yaraladım. Fakat bize merdiveni çıkma imkanı veren ve çıktığımız merdivenin ne zaman biteceğine kendisi karar veren, tüm merdivenlerin sahibi benim merdivenimim bitmesine izin vermedi.
Merdiveni çıkarken yaptığım kendi dikkatsizliklerim beni yaralasa da merdiven çıkmanın aslında çok güzel bir nimet olduğunu en sonunda anladım. Bana engel olmaya çalıştıklarını düşündüğüm kişiler artık benimle kol kola, sohbet ederek merdiveni çıkmaya başladılar. Eninde sonunda herkesin bu merdivenlerdeki ayrımlarda farklı basamaklara gideceklerini biliyorum. Merdivenin bittiğinde sevdiklerime kavuşacağımı da...

Özgür Yenigün

Alıntı



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Bayramlar mı Değişti Bizler mi>
  19.Kas.2010 Cum 20:51:02
Sıcak günler yerini insanı rahatlatan, mevsim normallerinde tatlı serin havalara bırakırken, bayrama eriştik. Akraba, eş dost, çoluk çocuğumuzla bayramlaşarak iki günü geride bıraktık.

Eski, çocukluğumdaki bayramları hatırlayınca, bizim çocuk ve torunlarımızın ne kadar şanssız olduğunu üzülerek düşündüm. Bayramlar yaklaşırken, Fatih’te evimize yakın büyük boş arsaya kurulan bayram yeri, dönme dolap, atlı karınca, tahta bacaklı adam, tel cambazları, bizler de vardık der gibi gözlerimin önünde resmi geçit yapmaya başladı.

Büyüklerimizin ellerini öpüp, bayram harçlıklarımızı aldık mı, soluğu bayram yerinde alırdık.
Rengarenk macuncular, kos helvacılar, şerbetçiler, çocuk çığlıklarıyla dolu bayramlara ayrı bir renk katardı.

Büyük çocukların telesiyeje benzer bir telden, askıya benzer bir tutacaktan asılarak kaydığı, küçükleri de salıncak oturağı benzeri bir düzenekle kaydırdıkları tel kaydıraklar, palyaçolar,
birkaç günlüğüne de olsa, bir çok kişiye ekmek kapısı olurdu.

Elimizdeki bayram paralarını, son kuruşuna kadar harcamazsak, içimiz rahat etmezdi.

Şimdiki yazlıkların balkonlarında sıkça bulunan güneşlikli salıncaklardan getiren kimi bayram yeri sahipleri, beş dakika sallama karşılığı, yirmi beş kuruşlarımızı alırdı.

Bisiklet kiralayıp mahallede turlamak, yoruluncaya kadar ip atlayıp, sek sek oynamak, kukalı saklambaç; bayram paralarımız bitince devam ettiğimiz oyunların başında gelirdi.

Açık havada hoplayıp zıplamaktan karnımız acıkır, önümüze konan yemekleri, annelerimizi yalvartmadan yerdik. Meyvelerin en tatlı ve lezzetlileri, en güzel kokuluları ve hormonsuzları bizleri beklerdi.

Şimdi torunlara bir şeyler yedirebilmek için dökmedik dil, anlatmadık hikaye bırakmıyoruz, yine de çocuklar iştahsız.

Belediyelerin hemen hemen her mahalleye kurdukları çocuk parkları, o eski günlerdeki mutluluğu vermiyor.

Teknolojinin bütün nimetlerinden yararlansak da, bir tıkla bütün dünya ekranımızda önümüze serilse de, ben kendi adıma o eski bayramları çok özlüyorum. Bu sadece büyüyüp, anne ve babaanne olmakla ilgili değil, birçok kaybolan güzellik gibi, elimizden uçup giden doğal yaşam, mekanikleşmemiş ve makineleşmemiş yaşama olan özlem galiba.

Küçükçekmece, Florya’da ve Sarayburnu’nda koli basilinden korkmadan denize girmeyi, Gülhane parkında kuğuları seyretmeyi, fok Yaşar’ın yaptığı türlü muzip gösterileri, Fatih parkında akşam serinliğinde mısırcılardan mısır alıp, akşam hava kararana kadar oynamayı;
şimdilerde sadece eski siyah beyaz Türk filmlerinde görebildiğimiz geniş Amerikan arabalarının geniş ve tenha trafikte süzülerek ilerlemesini, bahçe sinemalarında gece yarısına doğru serinleyen havada ürpererek, tahta sandalyelerde uyuklamayı….

Bayram sabahları sıcacık poğaçalarla gelen babamla yaptığımız kahvaltılar çok uzaklarda sisler arasında, çocukluk anılarımdan bana ulaşıyor.

Belgrat ormanlarında Pazar günleri yaptığımız pikniklerin tadını, şimdilerde yaptığımız hiçbir piknikte bulamıyorum. Bentlerdeki orman yürüyüşlerimiz, kurbağalı deredeki kurbağa çığlıkları dün gibi aklımda.

Yıldız parkı ve Emirgan’da hafta sonu gezilerimiz, Sarıyer’de Kocataştan su bidonlarımızı iyi suyla doldurup eve taşımalarımız o kadar uzaklarda ki!

Özlem, galiba yaşayıp geçip giden, tekrar ele geçmesi mümkün olmayana; bu bayram akşamı aklıma üşüşenler, beni çok uzaklara döndürdü.


Handan Akbaş
Alıntı


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Önüm Arkam Sağım Solum Şizofren>
  19.Kas.2010 Cum 20:44:04
Bu gün hava öylesine güzelki hatta yazın son günlerindeki kadar sıcak.
Kendimi sahile doğru yürürken buluyorum.Denizin dalga seslerine ve yosun kokularına bırakıyorum kendimi.
Yürümüyor sanki uçuyorum.
Biraz ileride ki kayalıklara oturup martıları izlemek ve fotoğraflarını çekmek
için en yüksekteki kayayalığa çıkıyorum.
Burası çok güzel .Şimdi dalgalarla kucak kucağayım.
Kendimi dalgaların melodisine ve rüzgarın kollarına teslim edip başlıyoruz dansa.

Sahilde yürüyen iki kişinin aniden tartışması ve kavga etmeleriyle tüm
şevkim kırılıyor.Korkudan buz kesmiş halde bakıyorum.Kavga öyle şiddetleniyorki ;
Gençlerden biri belinden çıkardığı bıçağı diğer gencin tam kalbine sokuyor.
Genç bir iki sendeleyip olduğu yere yığılıyor.
Diğeri ise yaptığından pişman elindeki bıçakla yanına oturup başlıyor ağlamaya..

Bir korku ve panikle hemen kayalardan inmeye başladım.
Beni görürse ya benide bıçaklarsa diye olabildiğince sessiz ve hızlı inmeye çalışıyorum.

Köşeyi tam geçerken geçerken arkamdaki gölgenin farkına vardım..
Yoksa olaya şahit olduğumu gördü benide mi bıçaklayacak .Bağırmaya çalışıyorum ama sesim çıkmıyor.
Etrafta kimsede yok...Neler oluyor nereye gitmiş bu insanlar.!

Arkamdan yaklaşan ayak sesini ve nefesini duyuyorum..
Nefesim kesilmek üzere elindeki bıçağın ara ara güneşe çarpmasıyla parlaması benim içimde daha bir panik yaparak koşmama sebep oluyor.
Biri beni kolumdan çevirip bıçağı tam saplayacakken köşeden gelen insanlar sayesinde bırakıp kaçıyor.
Olduğum yere yığıldığımı hatırlıyorum.Neyseki biraz sonra kendimi toparlayıp evime gidiyorum.

İnsanın evi gibi yok.Biraz dinlenmek için kanepeye uzanıyorum.
Ama üst kattan öyle sesler geliyorki.Mümkün değil uyumak.
Kalkıp onlara ses yapmayın rahatsız oluyorum demek istiyorum fakat;
Yeni taşınmış olmaları ve evin beyinin polis olmasıyla biraz geriliyorum.
Ya kadına ses yapmayın rahatsız oluyorum dediğimi, kadında akşam eve gelen kocasına beni şikayet ederse.

Ve adam polis olduğu için gelip kapımı kırıp benim ağzıma dayadığı silahla tek kurşunda öldürse.
Beynimin her bir parçası bir yere dağılsa..Ev kan gölüne döner ve eve gelen çocuklarım bu durumdan korkarsa.
En iyisi boşvermek.Nasıl olsa başka komşularda rahatsız olur onlar söylerler..Ben şimdi uyumasamda olur.
En iyisi biraz gazetelere bakmak.

"Zil çaldı kim acaba.?
-Buyrun Nesrin hanım siz seviyorsunuz diye bizim memleketin yemeğinden yapmıştım sizede getirdim.
-Teşekkür ederim. Hasibe hanım ne zahmet ettiniz.

Evet nerde kalmıştık.Bunlarda gazete değil tıpkı afiş afiş çıplaklar kampı mübarek .
Her yerleri meydanda..Bir de üçüncü sayfayı açayım.Esas haberler orda.

Komşusu tarafından zehirlendi.!
Hayda! Bu da nesi dur bir okuyayım.
Komşusunun getirdiği yemekte zehir konduğunu bilmeyen bir hanım yediği yemekteki zehirden zehirlendi.
Hay Allah tesadüf herhalde.Yoksa bile bile kadın komşusunu niye öldürsün.
Kadın itiraf etmiş."Kocasıyla ilişkimiz vardı.
Karısından ayrılamıyordu ben de sevgimiz için o kadını aradan çıkardım."

!
?
!!
?
Bu Hasibeyi zaten pek gözüm tutmuyordu.Ne zamandır bizim adama pek yakın konuşuyor.
Bizim adamında onla konuşurken gözlerinin içi parlıyor.
Benim sevdiğim için getirdiği yemeğide evde benden başkası yemez.
Demekki bu Uyuz Hasibenin benim kocamda gözü var.
Sık sık bize gelmesinden zaten huylanmıştım..Vay adi kadın vay.
Gül gibi kocası varken benim muşmula suratlı adamda ne buldu acaba.
Bir daha gelsin eve alıyormuyum bakalım.

ZIRRRR
Alo buyrun kimsiniz..?
Evet benim,siz kimsiniz? Bu numarayı nerden aldınız? Adımı nerden biliyorsunuz.?
Sizi polise şikayet edicem ,savcılığa vericem.!
Evet eşim olur, neeee hastanemi ,hastanedemi kazamı geçirdi ,hangi hastane, peki geliyorum...

Eyvahlar olsun !Adama kim ne yapmış olabilirki.?

Biri arabaylamı vurdu acaba ,salak herif kaldırımdan yürümeyi bir türlü öğrenemedi..
Yoksa ! Bu gün aylığını alacaktı onu aldıda birileri takip edip parasını alınca bıçakladılar mı?...

Yüz kerede söyledim bankaya gideceğin zaman bende yanında geleyim diye laf dinlemez ki.

Katır inadı var işte, sonra böyle şişlerler adamı.
Yoksa kalp krizi mi geçirdi? .İyide kalp krizi olsa kaza demezlerdi.

Kesin adam ölüyo beni korkutmamak için o tembih etmiştir.

Vayy başıma gelen ,dul halimle ne yaparım ben .

Zaten bakkal Mustafa Bey arada ,cins cins bakıyodu bende dul kalırsam kesin beni istemeye dünürcü yollar.

Ayy aman Allah korusun bu yaştan sonra milletin diline mi düşeceğim.Valla tefe koyarlar bizi.

--Şoför bey oğlum biraz daha hızlı gidemez miyiz?
--Gidiyoruz ya hanım anne" dedi ve dikiz aynasından garip bir bakış attı.

Bu adam benim kimsem yok zannedipte beni ormanlık bir yere götürüp ırzıma geçip sonrada beni öldürmesin...
Yok ben onun annesi yaşındayım.İyide öyle bakması da neydi ?!..
Ya beni ıssız bir yere götürüp bıçakla tehdit ederse zaten kaç zamandır cüzdanımın bir köşesinde buruş buruş duran 20 tl var illa para isterse ne yapayım veririm.Ama önce biraz yalvarırım inat ederse veririm canımdan ötemi.

Ohh nihayet hastaneye geldim..Aayy şu sedyeyle gelene bak !Yarabbim herhalde ölmüş.


Kimbilir kim bu hale getirdi.Üzerindeki de pek asortik elbise nerdeyse her yeri belli oluyo.

Yüzünde de bir kilo boya var.
Kesin bu o yolun yolcusu.Bir pazarlıkta anlaşamadılar herhalde adamda bunun yüzünü doğramış vah vah pekte genç.



--Kızım bizim adamı getirmişler ,hangi oda acaba.
--Kızım benim adamı buraya getirmişler onu görmeye geldim ben karısıyım.
--Az bekle teyze sen şu sandalyede otur .

Beni niye oturtuyor ki ? Kesin bizim adam öldü. Öldüğünü söylediklerinde ayakta olur da yere düşersem diye korktuğu için mi böyle dedi.?
Morgtanda korkarım.Öldüyse öldü ben o kasa gibi yere girmem .Hem çok soğukmuş..

Bizim Kadriye kayıp annesini morgta aramıştı da o söylemişti..

Ya bende adamın öldüğünü söylediklerinde beyin kanaması geçirirsem.
Benide alıp vücuduma elektirik falan verirlerse ,ben elektrikten korkarım.
Ya suni teneffüs yaparlarsa ayy adam bıyığıyla ağzıma tükürür ayy midem bulandı...

--Teyze karşı odaya geç..
--?
--4 Nolu odaya geç teyzem.
--Peki
Bu 4 nolu oda herhalde morg odası, ölüleri kokmasın diye buraya koyuyorlar herhalde, buzdolabı gibi bir şey.

--Teyze ne bekliyorsun girsene içeri.

Kesin bizim adam burda.
Ya ben ne yaparım emekli parasıyla geçinir giderim ne yapayım gözlerimi açmam bumu derlerse ,başımı sallarım..Bakamam ben ölüden korkarım..Ya ölü hortlarsa..Ya boğazıma sarılırsa..Ayyy aman ödüm pörtler..!

--Hanım hoşgeldin,Seni de korkuttum, telaşeye verdirdim.
--Kaza geçirmiş dedilerdi, maşallah hiç birşeyin yok. Ne oldu .?

--Biraz başım döndü düştüm başımı duvara çarptım sağolsun bu bey oğlumda beni hastaneye kadar getirdi.
Aklına kötü şeyler getirmedin değilmi hanım.?
--Yoo ben mi? Yoo ne getireceğim ki..
Bu adamda burda niye ızbandut gibi duruyor.Karşılığında bizden paramı bekliyor acaba.?!
En iyisi teşekkür edip başımızdan savuşturmak.
--Teşekkür ederiz evladım .Sana da zahmet verdik.
--Yok annem ne demek artık sık sık ziyaretinize gelirim .Ben amcamı çok sevdim.
Bizim herifte pişmiş kelle gibi sırıtıyor.Hemen inanır böyle yüzüne gülenlere.
En iyisi evi başka yere taşımak kimseye güven yok..

HÜRREM SULTAN
ALINTI


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >ve Allah Kadını Yarattı>
  19.Kas.2010 Cum 20:37:09
 
Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-

"Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimsem olmadığından yalnızım ben.-Mevlana-"


Kadın ve erkek = dişil ve eril = BİZ.
Biri olmaz ise diğeri hiç olmaz. Doğanın dengesi açısından vazgeçilmez iki varlık. Peki, bu denge de kadının yeri neresidir? Ayrıca kadın ne düşünür, neyi hayal eder, ne ister? Aklımızın sınırlarını zorlarız; ister istemez zorlarız kadını kadını anlamak için. Hatta karşı cinsten sıklıkla duyarız:
Kadına ulaşmak zordur.
Kadını anlamak ve çözmek dünyanın en zor işidir gibi...
Oysa kadına ulaşmak, onun duvarlarını aşmak ve duygusal dünyasına girmek çok kolaydır.
Onun duygusal doğasına, onu yaradan bir görsel seçicilik özelliğini eklemiştir. Bu seçici tavrı onu her seferinde anlaşılmaz kılacaktır.
Nasıl mı?
Şöyle bir düşünün. Yüzlerce ve hatta milyonlarca erkek spermi hızlı hareketleriyle ileriye doğru yüzerler. Ne için? Hedefe varmak için. Peki, hedef nedir. Kadının yumurtasıdır. İçlerinden sadece biri ona ulaşmayı başarır ve içine alır yumurta da Diğerleri kaybetmiştir.
Kadının seçiciliği daha insan doğmadan başlamıştır.
Davranış bilimleri ve sosyal bilimcilerinin bu konuda birçok araştırması ve test örnekleri ile sayfaları doldurmuştur. Kadın ve erkek arasında küçük de olsa, yaşamında türünün devamı için gerekli olan bu küçük farkı göz ardı edemeyiz.
Kadının bu görsel seçiciliğini biraz açmak istiyorum.
Yaşamının en ciddi kararını verecek olan kadın. Erkekle karşılaştığı zaman iç dünyasında onu sorgular. Şu çok şişman, şu göbekli, şunun bıyığını beğenmedim, şu çok zayıf ve uzun, bunun saçları yok, bunun burnu uzun ve büyük, çok kısa boyluymuş, giyinmeyi bilmiyor galiba, tırnakları kirli ve uzun, hijyenik olsa olurdugibi o kadar soru ile beğenilerini zorlar ki, sonunda birinde bulur. Yani on erkekten sadece birine;
İşte bu!
Der, türü devam eder. Çünkü kadın onda bir seçme hakkıyla düşünür ve seçer.
Peki ya erkek? Yok, mudur, onda bu seçme, beğenme özelliği? Vardır elbet. Erkek bir kadına yaklaştığında onda bir düşünür. Yaradan ona da bu hakkı vermiştir. Eşittir. Tabi bir küçük ayrıntıyla
Şu kadının gözü güzel, şunun dudaklarına bittim, şunun bacakları nefis, ya şunun yuvarlak kalçaları iç gıcıklıyor vallahi, saçları ne güzel, bakışı ve o gözleri yok mu, gülüşü beni cezp etti, konuşmasına bayıldım gibilerinden beğeni seçeneklerini çoğaltır. Yani on kadından dokuzunu beğenir ama birine;
Ayy, bu kadınla dünyada olmaz! der ve ardını döner.
Bu onda bir erkek ve kadının türünün devamında çok etken bir seçici kurul toplantısı gibidir. Kısacası kadın bu aşamada zor gibi gösterilir. Onun beğenilerine hitap ederken olması doğasının isteklerine hitap edilmelidir. Birilerinin koşması ve çabası gerek.
Yok, öyle kolayca avucunuza gelmelerini sakın beklemeyin. Emek ve çabasız elde edilen her iş değersizdir. Biraz zahmet edip, zorlu yokuşun zirvesine bayrağınızı diktiğinizde, tırmandığınız ve engelleri aşıp vardığınız o yükseklikten aşağıya baktığınızı düşünün.
Zoru aştım, yoruldum ama değdi. İlk ben fethettim.
Düşüncesi bile güzel değil mi?
Kadın ruhunun tepelerini aşmak ve bir kadının yüreğini fethetmek çok zahmetli, çetin bir tırmanıştır. Ama bu fetih ne kadar zorlukla elde edilmiş ise yıkılışı da bir o kadar yıpratıcı ve sancılıdır
Kadın bunca zahmete, bunca riske ve zamanın o sarp ince patikalarında ölmeye veya onla yaşamı ladesleşmeye değer mi?
Değmeli Değmeli Değmeli

Çünkü tüm sır kadında gizlidir. Bu sırra eren her erkek kendi değerini onda göreceği de kesindir. Tıpkı bir Kızılderililin bu tinsel trendi kavradığı gibi;
Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-

Onun tek gereksinimi bir parça huzur ve başını yastığa koyduğunda güvenlikte uyuma isteğidir. Onun tek istediği; başını sevgiyle yaslayacağı bir göğsün olması, küçük ayakların ayazlı gecelerde sevdiği erkeğin ayaklarıyla ısınmasıdır.
Onun tek istediği, tinin gizemini çözen erkeğinin sınırsızca kollarında zamanı paylaşıp, kokusunu duyumsamak ve yüzlerini yeni değiştirdiği lavanta kokulu yastıklarda, tekinsiz geceleri birlikte paylaşmaktır
Erkeğe göre kadının ne istediği? ve ne aradığı? veya ne aramadığı? tam bilinmese de kadın aslında KADIN olmak istemiştir.
Allah yeryüzünü yarattıktan sonra, bir erkeği değil de önce bir kadını yaratmış olsaydı, belki de KADIN daha anlaşılır olacaktı. Bende hayal gücümle teatral bir sahne kurguladım. Bakalım finalde ne hissedeceksiniz?

...Yeryüzü sessiz ve kadın çok yalnızdı.
Kadın ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı.
Kadın fısıldadı:
Allahım, sana ihtiyacım var, çok yalnızım ne olur, gel yanıma!
Ve bir güvercin uçtu dalından, gagasının ucunda bir zeytin dalı taşımaktaydı, kadın bunu fark etmedi bile. Yalnızlığı ona acı vermekteydi.
Kadın ellerini gökyüzüne kaldırıp, haykırdı:
Allahım, ne olur gel, konuş benimle!
Ve şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu.
Ama kadın sanki sağır gibiydi, duymadı bile
Devam etti duasına
Bu kez gözlerinden yaşlar sel gibi boşandı yanaklarından aşağıya
Huşu içinde ve kendinden geçmiş gibiydi
Gücü azalmış gibiydi. Islak kirpiklerini gökyüzüne çevirip, avuçlarını açtı:
Ne olur, seni görmek istiyorum. Gel yanıma, çok yalnızım.
Kadının bu duası üzerine, gök aydınlandı ve bir şimşek çaktı. Tam karşısındaki ağaca düşüp onu yaktı. Alev alev yanan ağacı, kadın hiç görmedi bile
Öncekinden daha güçlü ve titreyen bir sesle haykırdı:
Allahım, lütfen bana öyle bir mucize göster ki, onun senden geldiğini anlayayım ve yalnızlıktan kurtulayım
Ve ALLAH, erkeği gönderdi.
Kadın ıslak kirpiklerini elinin tersiyle sildi.
Ve fısıldadı:

Teşekkür ederim Allahım!

Alıntı
<<1...100...183184185186187188189190191192193 194195196197198199200201202203...300...400...500...600...700...800...900...983>>