ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
26 Nisan 2024, Cuma 03:44   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<123456789 10111213141516171819...100...200...300...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Kadınım Ben Anayım>
  13.Oca.2013 Pzr 21:16:29



     
Kadınım ben,anayım
Bazen bir yar bazen yaren
Hüznü dilinde,yarası yüreğinde
Değişir rüzgarın yönü bazen
Solar anzızın yaprağım

Asırlık bir evin duvarları gibi dökülür bazen lime lime yüreğim
Üşür çoğu zaman,hiç bir şey ısıtmaz ruhumun sancılarını
Ömrüm sessiz kalmış zamanların kırık aynası
Yüzümde menekşesi solmuş bir bahçenin hüznü






Kadınım ben,anayım
Elleri güneş,hasreti kor, sevgisi tutku
Bazen bir mum yakıp efkarıma
Usul usul yanarım duygu bahçemde
Mevsimlere yazarım adımı ,sonbahara
Fırtınaya ,kara, yağmura
Ay ışığı tomurcuğunda saklarım mavilerimi
Gönül ülkemin yıldızlı gecelerinde
Bir garip yolcu ana yüreğim
Güvenli, mutlu,umutlu, şefkatli
Onurlu ve gururlu
Yalan hesaplardan uzak
Kedere ve hüzne bulansa da her zaman güçlü
Mum vardır hani hiç bitmeyen,yandıkça tükenmeyen
Hani gözler vardır hiç yalan söylemeyen,derdini gizlemeyen
Ressamın çizemediği bir yürek
Hiç söylenmemiş bir şarkı
İşte öyle







Kadınım ben ,anayım
Bülbüllerin vurulduğu dağ başı yalnızlığıyım işte
Güllerin üşüdüğü şafak
Kirpiklerimde tutsam da çiğ tanelerini
Hep zulamda saklarım kırık ümitlerimi
Efkarımın kadehinde yudumlarım sevgilerimi
Yüreğim ay ışığı altında
Yüreğim yıldızlarda
Yüreğim dağ yücesi
Ben kadınım
Çocuklarımın annesi.







Yüksel BEYOCAKTAN



//Tüm Analara ithafen//
 
 
 
 
 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Uzun Kızlar Efsanesi (Ordu)>
  13.Oca.2013 Pzr 01:41:48


Uzun Kızlar Efsanesi



Yöre: Ordu, Mesudiye


Yüzlerce yıl önce, Mesudiye yöresinde üç Türkmen kardeş yaşarlarmış. Bu kardeşler, kış mevsiminde Mesudiye yöresinin kuytu ve sıcak yerlerinde; yaz mevsiminde de ,yüksek yaylalarda yaşamlarını sürdürürlermiş. Her üç kardeşin de sürülerce koyunları ve yüzlerce atları varmış.

Karababa, Karaaslan ve Eriçok adındaki bu üç kardeş, canlı kelekti koyunları, yağız at sürüleriyle mutlu bir şekilde yaşayadururlarken, günlerden bir gün, büyük bir düşman ordusu çıkagelmiş. Onların bu mutlu yaşamları da sona ermiş. Sona ermiş ama, Türkmenler hemen teslim olmamışlar. Düşman ordularıyla aralarında denk olmayan; ama yiğitçe bir mücâdele başlamış. Karababa ve Karaaslan adlı kardeşler, bulundukları mevkide yiğitçe mücâdelelerinden sonra şehit düşmüşler.

Üçüncü ve en kuvvetli kardeşin askeri daha çökmüş. Onun için bu kardeşin bulunduğu tepeye "Eriçok Tepesi" denmiş. Eriçok tepesi müstahkem bir kalenin bulunduğu, bir tarafı kayalık ve uçurum olan yüce bir tepedir. Düşman, bu tepeyi de kuşatmış. Tepenin üzerindeki kalenin önlerinde günlerce savaş olmuş. Düşmanlar, tepeyi savaşarak alamayınca beklemeye başlamışlar. Kalede su ve yiyecek bitmiş. Günün birinde kaledeki Türkmenler artık susuz kalamayacaklarını anlayınca Eriçok Tepesi`nin yakınlarında bulunan Kübet Çeşmesi`ne su getirmeleri için 12 savaşçı ve iki yiğit kız göndermişler.

Kızlar çeşmede suyu doldurmuşlar. Savaşçılar da kendilerine saldıran düşmanlarla savaşmaya başlamışlar. 12 savaşçı savaşadursun; kızlar, Eriçok Tepesi`ne hızla tırmanıyorlarmış. Ama düşman durur mu? 12 yiğidi şehit ettikten sonra kızların peşine düşmüşler. İki yiğit Türkmen kızı, kaleye epeyce yaklaşmışlar. Fakat düşman atlıları peşlerinden yetişmiş. Düşmanın nefesini enselerinde duyan kızlarında başka çâreleri kalmamış: "Allah`ım." demişler. "Bizi düşmana teslim etme! Yeri yar da, yerin içine girelim. Onlara teslim olmaktansa, ölmek daha iyidir."

Yüce Tanrı, onların bu mâsum isteklerini kırmamış. Yer yarılmış ve onları bağrına basmış. Kızların öyle uzun, öyle güzel saçları varmış ki, saçlarının bir kısmı dışarıda kalmış.

Uzun bir mücâdeleden sonra Eriçok Tepesi düşmüş. Yerin yarılıp yarılmadığını bilemeyiz; ama, Uzun Kızların mezarları ve Eriçok Kalesi`nin önünde binlerce mezar, bugün bile durmaktadır. O civârlar gezildiğinde insanoğlu, ister istemez ürpermektedir. Her üç tepede de, yani Eriçok, Karababa ve Karaaslan Tepeleri`nde, bu mübârek zâtların mezarları, ziyâret edilmektedir.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Karahisar Kalesi Efsanesi>
  13.Oca.2013 Pzr 01:38:22
Karahisar Kalesi

3 bin 340 yıllık bir geçmişe sahip olan, defalarca el değiştirmiş, öyle sanıyoruz ki her defasında yeni bir efsane, yeni bir destana mekan olmuştur. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yerden 226 metre yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerinde kurulu bulunan Kale‘ yi fethetmenin öyle kolay bir iş olmadığı tartışmasız bir gerçektir. İşte bu nedenle Battal Gazi’ den, Hazreti Ali’ ye, Beyböğrek’ ten Çavuşbaşı’ na, Horoz Dede’ ye kadar pek çok efsane anlatılır Karahisar Kalesi için… İlginçtir ki, anlatılan bu efsanelerin izleri, günümüzde bile varlığını korumaktadır. Halk arasında anlatılan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre, İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. İşte böyle seferlerin birinde Afyonkarahisar‘ a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’ nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır.

Daha sonra Hıdırlık’ tan kaleye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afyonkarahisar Kalesi‘ nde bugün Düldül’ ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.

Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir; Afyonkarahisar‘ da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi ele geçirmek için sıkı bir kuşatma yapar, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru’ na haber salar ve 100.000 kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’ yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı O’ na bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal’ ın uyunmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türk’ lerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya O’ nu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’ nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal’ ın kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi‘ nin eteklerinde, şu anda Ulu Cami ‘nin karşısındaki mezarına gömülür.

Yenilgiden sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal’ ın cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’ nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar. Şu andaki Olucak Çeşmesi’ nin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarının doğuşu ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir; Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türk’ lere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi‘ nin alınması için görevlendirir. Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’ da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler. Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar.

Durum Çavuşbaşı’ na bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kale zapt edilir. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar‘ ın Çavuşbaş mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyu olarak vatandaşlarca içilmektedir. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı dertlilerin derman aradıkları, adaklar adadıkları küçük bir türbe olarak varlığını korumaktadır.


Dilek Yeri Karahisar Kalesi

Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar Kalesi’ nin yolunu tutarlar. Ancak yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi’nden;

Bahtım bahtım
Altın tahtım
Evlenecek vaktım, diyerek bağırırlar.

İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar. Bu gelenek, Hıdırellez‘ de daha çok ilgi görmekte ve Hıdırellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi‘ nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi’ nden;

Çocuğum olacak vaktım
Okulu bitirecek vaktım, gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir.

Kaledeki Kız Kulesi’nin yanında bir şarapnel oyuğu gibi insan boyunda olan taşın içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar. Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3′üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır.Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.


Karahisar Kalesi ile İlgili Diğer İnanışlar

Halk arasında Karahisar Kalesi‘ ne bir kez tırmanan bir kişinin 7 yıl Afyonkarahisar‘ dan ayrılmayacağına ilişkin bir inanç vardır. Bu inanç ne kadar doğrudur bilemeyiz ama yüzyılların deneyimine dayanan ve bilimsel olarak açıklaması da yapılabilen bir diğer inanç vardır ki o da ”Karahisar Kalesi‘ nin ardı kararınca Afyonkarahisar‘ a yağmur yağdığıdır.”

Olayı bilimsel yönden şöyle açıklamak mümkündür; yurdumuza yağışlar genellikle Kuzeybatıdan ve güneybatıdan, yani Balkanlarla Orta Akdeniz üzerinden gelmektedir. Yağış sistemleri Ege, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu üzerinden yurdumuzu terk etmektedir. İşte Karahisar Kalesi‘ de Afyonkarahisar kentinin batısına yakın bir yerde kurulu bulunduğundan yağmur bulutları sürekli olrak kalenin arkasından gelmekte ve Karahisar Kalesi‘ nin arkası kararınca Afyonkarahisar‘ a yağmur yağmaktadır.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Yoros (Ceneviz) Kalesi İstanbul>
  13.Oca.2013 Pzr 01:21:52
Anadolu Kavağı’nın boğaza nazır tepesinde bulunan Yoros Kalesi, tarihi ve turistik açıdan İstanbul’un en önemli miraslarından biridir. Yoros Kalesi yada Ceneviz Kalesi olarak adlandırılan kale yaklaşık 500 metre uzunluğunda ve 60-130 metre genişliğinde bir alana kurulmuştur.. Yoros Kalesi’nin adını, Yunanca’da dağ, tepe anlamına gelen “oros” kelimesinden almış olabileceği düşünülür. Ancak bu adın "kutsal yer" anlamına gelen Hieron`dan geldiği görüşüde oldukça yaygındır.
Asya`dan gelen ve Karadeniz üzerinden Akdeniz`e ve Batı Avrupa kıyılarına ulaşan ticaret yolunu, 13. yy.`dan 15.yy.`ın ortalarına kadar ellerinde tutmaya çalışan Cenovalıların birkaç yerde gemilerine sığınak olmak üzere koloniler kurdukları bilinir. Bunlardan bir tanesi Kırım`da, Kefe`de, bir diğeri Anadolu kıyısında Amasra`da, en büyük ve önemlisi ise İstanbul`un karşısında Haliç girişinde, Galata’da idi. Ancak Cenovalılar veya halk dilinde söylendiği gibi Cenevizler, ticaretten başka bir şey düşünmeyen ve yapıcı olmayan bir topluluktu. Bizans’ın en zayıfladığı son yıllarda çok kısa bir süre için bu kaleyi de ele geçirmiş olabilirler. Fakat kalenin esas yapımı Bizans işidir.

Kalenin en yukarı kısmında, heybetli yarım yuvarlak iki burcun arasında, arkadaki araziye açılan bir kapısı vardır. Bu burçların dışarı bakan yüzlerinde işlenmiş salip ve bunun kolları arasında grek yazısı ile Hz. İsa`nın sıfatını ve adını belirten harfler görülür. Aynı girişin iç tarafında ise, yine mermer üzerine işlenmiş bir levha üzerinde takım grek harfleri vardır ki, bunlar ``despot Manuel`in unvan ve adını monogram halindeki harflerle belirtmektedir.

Türk ilerleyişi sırasında kale fethedilmiş ve buraya bir Osmanlı kuvveti yerleşmiştir. 14. yüzyılın başlarında, 1305`te kale, Şile Kalesi ile birlikte Türklerin eline geçmiş, ancak fazla bir süre elde tutulamamıştır. 1348`den itibaren de, Karadeniz ticaret yolu hakimiyetine sahip bulunan Cenevizliler buraya hakim olurlar. Fakat 14. yüzyılın sonlarında, Boğaziçi`nin Anadolu yakasına tamamen hakim olan Osmanlılar tarafından tekrar fethedilmiştir.

Bilindiği kadarıyla, kalenin içinde yerleşen garnizon ve Türkler için evler yapıldığı gibi, bir de II. Bayezid zamanında cami ile hamam inşa edilmiştir. Bugün bunlardan hiçbir iz yoktur. Kalenin bir duvarının aşağıda boğaz kıyısına kadar indiği anlaşılıyor. En yukarı kısımda ise, bu bölümü ayıran 3 burçlu bir perde duvarı vardır.

Yoros`un tarih içinde sıkça el değiştirdiği anlaşılıyor. Ceneviz idaresinde kaldığına dair belgelerden biri de L. Sauli`nin 1831 tarihli, Ceneviz idaresine dair kitabında yer alan ve Prof. Multedo adında bir kişi tarafından kalenin kapısı üstünden kopya edilen Latince bir kitabe. Tarih kısmı okunamayan bu kitabede "Cenevizli Vincenzo Lercari`nin kutsal burun üzerindeki kaleyi tamir ettirdiği" bildiriliyor.

Yıldırım Bayezid`in, 1391`de karayoluyla Kocaeli`nden büyükçe bir kuvvetle gelerek Yoros`a çıktığını, buradan da Yahşi Bey`i göndererek Şile Hisarı`nı teslim aldığını Âşık paşazâde yazıyor. Bayezid bundan sonra Yoros Kalesi`ni bir üs gibi kullanıyor. Ardından, Güzelcehisar’da denilen Anadolu Hisarı’nı yaptırdı. Bu, Konstantinopolis’i fethetme yolundaki hazırlıkların en önemli ayaklarından sayılıyor. Kalenin yakınlarındaki ormanlık bölgede, içinde buranın zaptı sırasında şehit düşenlerin mezarları olan bir şehitlik vardı.

1399 yılına gelindiğinde, Mareşal Boucicaut Karadeniz Boğazı girişinde yaptığı akında, o sırada artık Türklerin elinde olan Yoros Kalesi`ne saldırmaya cesaret edemiyor. Yapabildiği şey kalenin eteğindeki köyü yaktıktan sonra geri çekilmek oluyor. 1402`deki Ankara Savaşı`ndan sonra 1. Bayezid`in oğullarından Çelebi Mehmed, kardeşi Musa’ya karşı harekatı sırasında 1414’ten az önce Trakya`ya geçmek için Bizans imparatorundan yardım istiyor, kendisi de Bursa`dan çıkarak Yoros’a gelip konaklıyor.

1391-1414 arasında Yoros Kalesi Türklerin elinde. İspanya kralının elçisi olarak Timur`un yanına gönderilen Ruy Gonzales de Clavijo, Karadeniz`e açılırken gördüğü kaleyi "El Guirol de la Turquia" olarak adlandırıyor. Buranın bakımlı olduğunu ve içinde bir Türk garnizonu bulunduğunu bildiriyor.

Yoros Kalesi, Osmanlı devrinin içlerinde Boğazı koruyan daha modern tabyalarının yapılması ile askeri önemini kaybetmiş ve bir mesire yeri durumuna girmiştir. Son birkaç yüzyıl içinde, bilhassa çok sıcak yaz aylarında halkın Karadeniz`in serin havasından faydalandığı bir piknik yeri olarak tanınıyordu.

Ermeni yazar P. Ğ. İnciciyan, 18. yüzyılın sonları, 19. yüzyılın başlarında Yoros Kalesi içinde 25 evlik bir Türk mahallesi bulunduğunu, ayrıca muhafız olarak bir dizdar idaresinde 20 kişilik bir müfrezenin de burada kaldığını bildiriyor. Yoros Kalesi, 19. yüzyılda bir kez daha terk edildi.

Doğudan batıya, 500 metre kadar bir uzunluğu olan Yoros Kalesi, Karadeniz`e paralel olarak araziye yerleşir. Kalenin genişliği 6o-130 metre arasında değişir. Bu tahkimat, Boğaz tarafında olanı daha alçak iki tepenin üstünü kaplar. Kalenin en güçlü kısmı, yüksek tepenin, doğuya, yani Anadolu`ya bakan tarafıdır. Bu da Yoros Kalesi`nin, Boğaz girişini kontrol etmek kadar, kara tarafından gelecek bir tehlikeyi karşılamak üzere düşünüldüğünü gösteriyor.
Evliya Çelebi ise verdiği bilgilerde kavak kasabasının içinde siyah renkli olan kalenin Yıldırım Han tarafından fethedildiği, Fatih Sultan Mehmed tarafından tamir edilip içine asker konduğu, çevresinin 200 adım ve dört bir yanının kestane ormanı kaplı olduğundan söz ediliyor.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Çanakkale`de Galatasaray Lisesi Şehitleri ve Azman Dede>
  12.Oca.2013 Cmt 16:39:59



Çanakkale`de Galatasaray Lisesi Şehitleri
ve Azman Dede




Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi`nin Mallıca köyünden 104 yaşında Azman Dede idi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu,dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış,soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. Esas ismi adeta unutulmuştu.Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarını cevapladı. Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı :


-"Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum.Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.


Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?",içlerinden biri; "Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.." diye cevap verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.." diye. Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık.Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik.


Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu.Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor bir gün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti.


O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!..


Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı.
Al sancağı teslim etti Allah`a ısmarladı.
Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana.
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana


Baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha... Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar. Avaz avaz!.. Gözleri çakmak çakmak... Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış, dişler kenetlenmiş bekliyorlardı .


O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum!.."diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler. İşte o an. Tam o an bir makineli yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler.Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!.. İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.."


Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi.
Eğildi;
"Azman dede hep ağlar. Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı."
Dedi.

(Celal Bayar Üniversitesi Ögrenci Konseyi`nin hazırladığı "Çanakkale" adlı kitapçıktan Derleyen Naci KAPTAN)


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Hazine>
  12.Oca.2013 Cmt 16:35:50
                                      


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Nenetsler>
  12.Oca.2013 Cmt 01:29:53
Sibirya`da 272 km uzunluğundaki Yamal yarımadası dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak kabul edililiyor.Müthiş bir doğal güzellik ve sert bir coğrafyanın hüküm sürdüğü bu bölgede Nenets adı verilen yerliler yaşıyor.
Nenetslerin tek işi Ren geyiği yetiştirmek.Kış şartlarına göre sürekli yer değiştiren bu göçebe halk ilginç adetleriyle herkesi şaşırtıyor.
Yetiştirdikleri ren geyiklerini satarak yaşamlarını sürdüren Nenetslerin elinde yaklaşık 500 bin ren geyiği olduğu sanılıyor.Havalar soğdukça daha iç kısımlara göçen Nenetsler çadırlarda yaşıyor.
Nenetsler kendileri için kestikleri geyikleri çiğ çiğ yiyor.Ayrıca kanını da su içer gibi kafaya dikiyor.Küçük Nenets çocukları çiğ et yiyerek büyüyor.

































manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Muhteşem Kurşun Kalem Çalışmaları>
  12.Oca.2013 Cmt 01:20:01
Bunu yapan adam kör oldu !

Alman Ragna Reush Klinkenberg’ in kurşun kalem uçlarını büyük bir incelikle oyarak yaptığı inanılmaz çalışmaları.












manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Kızlar Askere Gitseydi Erkekler Bekler miydi?>
  11.Oca.2013 Cum 19:22:08
Kızlar Askere Gitseydi Erkekler Bekler miydi?


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >Kadınlara Muz, Kabak, Hıyar Yasak!>
  11.Oca.2013 Cum 19:02:38
                                                 
 
 
 
 
 

-Mısır`da ismi açıklanmayan bir şeyh; kadınların muz, kabak, salatalık gibi yiyeceklere dokunmasını yasakladı.

smi açıklanmayan Şeyh, bu yiyeceklerin erkek cinsel organına benzediğini ve kadınların cinsellik düşünmelerine neden olabileceğini iddia etti.

eyh, bunları yemek isteyen kadınların, eşlerinden yardım almaları gerektiğini,meyve ve sebzeleri erkeklerin kesmesi gerektiğini belirtti.

-Ayrıca bu işlemi kadınlardan uzak bir yerde gerçekleştirmelerini tavsiye etti.


KAYNAK
 
<<123456789 10111213141516171819...100...200...300...400...500...600...700...800...900...983>>