ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
19 Mayıs 2024, Pazar 13:36   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...305306307308309310311312313314315 316317318319320321322323324325...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Boş Laflar Bunlar>
  27.Tem.2009 Pzt 17:16:19
Medya
  • Halk plaja akın etti vatandaş denize giremiyor.
  • Yaralar yavaş yavaş sarılıyor sayın seyirciler.
  • Olaylar kansız bitti.
  • Hükümet düğmeye bastı.
  • Şeklinde konuştu.
  • Türk doktorun gurur veren buluşu.
  • Avrupanın en büyük firması bir Türk e emanet.
  • Cenazede feryat eden acılı anne yürekleri dağladı.
  • Yine bildik görüntüler.
  • Kurtarma skandalı!
  • Bana bu fırsatı verdiği için.
  • Buradan Başbakan a sesleniyorum.
  • Kaç kere yazdım, hâlâ düzelmedi!
  • Kıbrıs meselesi masaya yatırıldı.
  • Vatandaşların Bayramı huzur içinde geçirmesi için.
  • Trafik canavarı bu bayram da yollardaydı.
  • Yollar kan gölü.
  • Azrail tatil yapmadı.
  • Azrail yine mesai yaptı.
  • Şehir magandaları yine dehşet saçtı.
  • Tinerci dehşeti.
  • Avşar Güzeli nden şok açıklamalar!
  • Birlikte ölüme atladılar.
  • Yine töre cinayeti.
  • Bu çile bitmez.
  • Maaş kuyruğunda öldü.
  • Ebediyete uğurladık.
  • Trafik işkencesi.
  • Yurdum insanı.
  • Sürpriz ziyaret.
  • Nuh un Gemisi ni arayacak.
  • Sağanak yağış can aldı.
  • İstanbul yağmura teslim.
  • İstanbul da ilk kar.
  • İkitelli de yangın (pencereden bakarak atılan başlık).
  • İkitelli de trafik kazası (pencereden bakarak atılan başlık).
  • İkitelli de kapkaç (pencereden bakarak atılan başlık).
  • İkitelli de aşk cinayeti (pencereden bakarak atılan başlık).
  • Etkili yağışlar can aldı.
  • Sağnak yağışlar sonucu 400 ev ve iş yerini su bastı.
  • Bakan, Selden zarar görenlere her türlü yardımın yapılacağını söyledi.
  • Kaza geliyorum dedi.
  • Sokağın nabzını tuttu.
  • İstanbul yine kara hazırlıksız yakalandı.
  • Son 10 yılın en sıcak yazını yaşıyoruz.
  • Avrupa Birliği ile müzakereler devam ediyor.
Magazin Dünyası
  • Arkadaşlar yok öyle bişii.
  • Tarkan ın yeni albümünü nasıl buldunuzu efendim?
  • Tarkan a mı özendiniz efendim?
  • Hülya Avşar teyzem,Seda Sayan da ananem olur.
  • Türkiye nin en güzel kadını benim.
  • İyi akşamlar arkadaşlar. (basın mensuplarına)
  • Herkese saygı duyuyorum.
  • Bizi bu duruma yüce halkımız getirdi.
  • Yaptığım iş ile gündeme gelmek istiyorum.
  • Yaptığım işleri görmeyip, sürekli özel yaşantımı gündeme getiriyorlar.
  • Çok iyi bir ekip ile çok keyifli bir çalışma yaptık.
  • Senaryo gerektirirse soyunabilirim.
  • Sanat için soyunurum.
  • Ben sanat için her şeyi yaparım.
  • Lütfen; polemiğe girmek istemiyorum. Kendileri daha iyi bilir.
  • Kendisi ile hiç bir problemim yoktu, ama durduk yere o bana taş attı; yorum yüce halkımıızın.
  • Biz sadece arkadaşız
  • Gece kulüplerinin kapılarından: "Arkadaşlar lütfen bu konuda bana bi şi sormayın yorgunum evime gidip yatmak istiyorum bi an önce".
  • Acı var mı acı!
  • Olay olay olay
  • Şok şok şok!
Siyaset Dünyası
  • Halkımın bana ihtiyacı olduğunu gördüğümde görevden kaçmam.
  • Halkım için her türlü fedakarlığa hazırım.
  • Memurumuzu, işçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz.
  • Soruşturmalar çok yönlü olarak sürdürülmektedir.
  • Halkımızın huzuru için her türlü gerekli tedbir alınmıştır.
  • Gerekli incelemeler yapılıp en kısa zamanda sonuca ulaşılacaktır.
  • Suçlular en kısa zamanda yakalanarak adalete teslim edilecektir.
  • Heyet, çeşitli temaslarda bulundu.
  • Komisyonundaki görüşmelerde,konunun bir alt komisyona havale edilmesi kararlaştırıldı.
  • Bu konuda biraz daha zamana ihtiyaç vardır.
  • Bu tür haberler, kurumumuzun itibarına gölge düşürmek isteyen malum çevreler tarafından çıkarılmaktadır.
  • Hükümetimiz bütün bunların üstesinden gelecek güçtedir.
  • Mazot 1 YTL olacak.
  • ÖSS kalkacak.
  • Şehrazat 1 YTL olacak.
  • İktidara yürüyoruz.
  • Hamilelik 3 aya inecek.
  • Ankaraya deniz gelecek.
  • Mesai saatleri sabah 10:30 - 12:00, öğlenden sonra 14:00 - 17:00 olacak! Haftasonu tatili 3 gün olacak!
  • Rio karnavalı Türkiye’de düzenlenecek.
  • Fenerbahcenin Avrupa tarihi iptal edilecek.
  • İddaa kuponları yatmayacak!
  • Türk kızları gidecek, Rus kızları gelecek.
  • Sakızlar kaybolmayacak.
  • Kızların “biz arkadaşız” demesi yasaklanacak.
  • Ajdar geri gelmemek üzere Antartika’ya gönderilecek.
  • Düğünlerde zorla halaya kaldırmak yasaklanacak.
  • Zeki Müren de sizleri görecek.
  • Eve tellak gelecek, her hafta vatandaşın sırtını keseleyecek, boynu ağrıyana masaj yapılacak.
  • Arabayı yıkattığınız gün yağmur yağmayacak.
  • Artık kızlar teklif edecek.
  • Saatler artık geri alınmayacak!!
  • Lost TRT1 de yayınlanacak.
  • Olay yargıya intikal etmiştir, yorum yapmak doğru olmaz.
  • Bu belgeleri basına sızdıranlarla mahkemede hesaplaşacağız.
  • Konu yargıya intikal etti, daha fazla konuşmak istemiyorum.
  • Biz değiştik.
  • Değişerek geliştim.
  • Tek başıma gelmezsem siyasetten çekilirim.
  • Cumhur Başkanı adayımız Sayın İbrahim Tatlıses
Spor dünyası
  • Masa başı oyunlara gelmiyeceğiz. Biz sahada konuşuruz.
  • (Kaybettiğimizde) Ruhsuzlar.
  • (Kazandığımızda) Kahramanlar.
  • Tarih yazdılar!
  • Şanssızlıklar bir türlü yakamızı bırakmıyor.
  • Kazanacağımızı biliyorduk, inandık kazandık.
  • Yenildik ama lig bitmedi. Bu maçı unuttuk, önümüzdeki maçlara bakacağız.
  • Şampiyonluğumuza gölge düşürmek isteyenler amaçlarına ulaşamayacaklardır.
  • Hakemler hakkında konuşmak istemiyorum ama üç puanımız gaspedilmiştir.
  • O Bana küfretmişti.
  • Bütün dallardaki kupalara talibiz.
  • Güzel orta gol getirir.
  • En fazla taraftara sahip kulüp biziz.
  • Lig uzun bir maraton.
  • Önümüzdeki maçlara bakıcaz
  • Maç 90 dakika.
  • 1-0 olsun bizim olsun.
  • 5 atıcaz 5.
  • Yabancı futbolcular kaybettikleri maçı yorumlarken:kotü oynadik ama onümüzdeki hafta inşallah uç puan.
  • Top yuvarlaktır
  • Lejyonerler sevindirdi. -- Lejyonerler üzdü.
  • Milliler üzdü.
  • Viyanayı kuşattık (maçı kazandığımız zaman).
  • ... takımı revire döndü.
  • Sakatlıklar ... hocayı düşündürüyor.
  • .... takımı ... hocayla yollarını ayırdı.
  • ... ye transferi düşünülen yıldız kim?
  • ... büyük bir yıldız arayışı içinde.
  • Takımda revizyon şart.
  • Kader maçında ... güldü.
  • Avrupanın yeni prensi fenerbahçe.
  • Zaferle dönen millilerimizi coşkulu bir kalabalık karşıladı.
  • Avrupanın en zayıf takımını yenemeyen millilerimiz ıslıklandı.
  • Bu hakemlerle buraya kadar
  • Bu galibiyeti taraftarımıza armağan ediyoruz.
  • Şuanda %50 kapasite ile oynuyorum
  • Net bir penaltıydı.
  • İstediğimiz oyunu sahaya yansıtamadık.
ÖSS-OKS Türkiye Birincileri
  • Başarımı öncelikle düzenli, planlı ve programlı ders çalışmama; ve tabi ki bana hep destek olan anneme, babama ve dersane hocalarıma borçluyum.
  • Dersanemiz bize çok özel bir program uyguladı.
  • Sınava hazırlanırken aslında fazla soru bankası bitirmedim. Konular bittiği için günde üç deneme çözüyordum.
  • Aslında çok fazla çalışmadım. Planlı programlı ve disiplinli çalıştım.
  • Birincilik beklemiyordum ama çok başarılı olacağımı biliyordum
  • Ne yapalım hayırlısı olsun (züğürtlerin tesellisi).
  • Hiç çalışmadım ama başaracağımı biliyordum. Allah yardım etti.
Ekonomi
  • Petrol yeni bir rekor kırdı.
  • Enflasyonun beli kırılacaktır.
  • Enflasyon bildiğiniz gibi.
  • Çiftçinin kredi borcu ertelenmelidir/silinmelidir.
  • Doların düşük seyri ihracatçıyı vurdu.
  • .işyerinin kapısına kilit vuruldu.
  • Borsa rekora doymuyor.
  • 2. el araç piyasasında yaprak kıpırdamıyor.
  • Kiralar tavana vurdu.
  • Kiracıya müjde.
  • Kuyumcular, vergi beyannamelerine göre açlık sınırında yaşıyor.
  • Kara delikler büyüyor.
  • Emekliler mucize yaratıyor.
Genel
  • Eveeet,soğanlarımızı şu şekilde,görmüş olduğunuz gibi,jülyen doğruyoruz.
  • Müşteri her zaman haklıdır.
  • Baba olunca anlarsın! + Anne olunca anlarsın!
  • Bırakıcam bu zıkkımı!
  • Halbuki Batı da öyle mi?
  • O kadar aç insan varken kediler köpekler mi kaldı?
  • Bir grup kendini bilmezin yaptığı camiamıza maledilemez.
  • Öncelikle bütün izleyecilerin anneler gününü kutlarım.
  • Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
  • Sağ duyulu halkımızın kararına saygı duyuyorum.
  • Ormanlarımız cayır, cayır..
  • Neler biliyorum neler. Açıklasam yer yerinden oynar!
  • Elimden geleni yaptım ama olmadı, ben ne yapayım abi?
  • Aaa! Geldin mi?
  • Yeni bir imar planı gerekmektedir.
  • Alt yapı eksikliğinin yol açtığı.
  • Yılların birikimi olan bu eksiklikleri gidermek için.
  • Uyuyor musun?
  • Bi kız için değmez yaa!
  • Tıraş mı oldun?
  • Başka birini mi bekliyordun? Diğeri: Hayır canım birden görünce şaşırdım.
  • Neden ben! Neden her zaman ben!
  • Seninle iyi anlaşacağa benziyoruz.
  • Kanı yerde kalmayacak.
  • Ben buraya sadece müzik dinlemeye gelmiştim (kazara baştan çıktığını anlatmaya çalışıyor).
  • Konuşmalarımla daha fazla zamanınızı almak istemiyorum.
  • Türkiye seninle gurur duyuyor!
  • Ben tuz attim, siz sadece karıştırın.
  • Sen misin?
  • Kedidir o kediii.
  • Geldin mi?
  • Gavur yapıyo...
  • Avrupada böyle değil.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Darbe Önleme Duası...>
  26.Tem.2009 Pzr 20:20:25
YARAB...
Paşa’nın dilini narin eyle
Yüreğini serin eyle...
........
Tankın önünü rampa eyle...
Askerin tüfeğinin deliğine tıpa eyle...
........
Muhterem Cumhurbaşkanımı z hazretlerinin zihnini açık eyle, muhafız alayını sadık eyle, her türlü bir tehlikeden ırak eyle yarabbim...
.........
Aziz ve muhterem Başbakan hazretlerimizin gözünü görür eyle... İktidar koltuğunun üzerinde durur eyle...
.........
Bilhassa... Bülent Arınç beyefendi hazretlerinin sivri dilini oval eyle...
Ağzını büzgülü çuval eyle...
Dilini lâl, sözünü bal eyle ya rabbim...
.........
Yarab...
Partimize oy vermiş mümin ve imanlı kardeşlerimizin telaşını hoş eyle...
Kafası karışıp da karşı tarafa geçen kardeşlerimizin akıllarını kuş eyle...
Muhalif yazarların köşelerini boş eyle...
Yine de Hasan Cemal kardeşimiz ile bilek güreştirmeye kalkan olursa tuş eyle...
.........
Emekli paşa canlı yayında ağzını açtığında onu haşat eyle... Nazlı Ilıcak hanımefendi kardeşimizi ona musallat eyle...
.........
Her kim ki fevkalede pek temiz partimizin aleyhine bir ifşaatta bulunacak olursa, cebinin kontörünü az eyle...
Bilgisayarına bir miktar virüs eyle...
Ona Silivri’yi üs eyle...
..........
Yarabbim...
Bu kullarının tertemiz, ak-pak iktidarı geldi kapına... Bu darbeleri önleme duamızı kabul eyle...
Darbe yapacak olan olursa, ona sükûnet eyle...
Tankını kamyonet eyle...
Postalını sandalet eyle...
Yarabbim...


kaynak


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >SİGARA YASAĞI>
  26.Tem.2009 Pzr 20:16:41


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Turkish Windows - Bakmadan Geçenin Kaynanası Ölsün>
  26.Tem.2009 Pzr 16:47:21
Turkish Windows Kullanmak için BURAYI TIKLAYIN


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Karun Hazineleri>
  26.Tem.2009 Pzr 01:59:06
Lidya Eserleri (Karun Hazineleri)

Antik çağga Anadolu nun batısında yer alan, güneyi Karia, kuzeyi Mysia, doğusu Frigya batısı Ionia ve Aiolia bölgeleriyle çevrili alana Lidya denmektedir.
Ünlü tarihçi Heredot a göre üç sülalenin yönettiği Lidya nın son sülalesi Mermnad lar 141 yıl egemen olmuş, Lidya nın bölgede siyasi ve ekonomik yönden önemli bir ülke olmasını sağlamışlardır.
Saray entrikalaryıla ikinci sülale Mermnadlar kral Gyges ile başlar. Ardys, Sadyattes, Alyattes ile devam edip Kroisos yani Karun ile son bulur. M.Ö. 7. yy ın ilk yarısında Gyges ile başlayan Lidya İmparataroluğu parayı icat ederek insanlık tarihinde önemli buluşlardan birini gerçekleştirmişlerdir. Bu buluş, İlkçağ dünyasının ekonomik gelişimini hızlandıran bir olay olmuştur.
Lidya nın İlkçağ dünyasının en zengin ülkesi olmasının nedeni, Tmolos dağlarından çıkan ve Hermos nehrine karışan başkent Sardes ten geçen Paktalos deresinin alüvyonları içindeki altındır. Buradan çıkarılan altın Lidya nın kaderini belirlemiştir. Üçüncü sülalenin son kralı Kroisos babası Alyattes in ölümünden sınra M.Ö. 560 da tahta geçmis ve akıl almaz zenginliği sayesinde "Karun kadar zengin" deyimiyle ününü günümüze kadar taşımıştır.
M.Ö. 560-546 yılları arasında ülkesini yöneten bu kralın dönemine ait, Uşak ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Köyü yakınlarındaki Lidya tümülüslerinden çıkarılarak kaçırılan ve 1993 yılında geri alınan eserlere KARUN HAZINELERI denmektedir.
Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak bilinen bu hazine 1965-66-68 yıllarında kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşmiştir. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşmışlardır. Buradaki eserleri 65,000 TL ye satılmıstır. Daha sonra, 1966 da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafindan soyulmuş ve oda içesindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL ye satılmıştır. Güre deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapılır. Bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL ye satılmıştır. Hazinenin tamamı New York daki Metropolitan Müzesi nde 1985 yılında bir sergi ile gün yüzüne çıkmıştır.
Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir geçmişi olduğu varsayılan hazine.
Uşak Toptepe Tümülüsünden kaçak kazıyla 1965 yılında bulundu. Metropolitan Müzesinde sergilenirken gazeteci Özgen Acar tarafından izi bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda Türkiye ye 1993 de geri getirildi.
En değerli parçası olarak kanatlı denizatı broşun bilinmektedir.
Kaçak olarak kazı yapanlar da, satanlar da hep talihsizlikler yaşadıkları için halk arasında da hazinenin laneti var olarak kabul edilir.
Dünyada eşi bulunmayan hazineye olan ilgisizliğin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, “Son beş yılda otellerimizde 16 bin 762 yabancı konaklamış. Bunlardan sadece 769’u müzeyi ziyaret etmiş.” diyor. Çoğunluğu M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan, yüzlerce altın sikkeden oluşan Karun Hazineleri, parayı icat eden Lidyalılara ait. Uşak’a 25 kilometre uzaklıktaki Güre köyünde 1966, 1967 ve 1968 yılında yapılan 3 kaçak kazıyla gün yüzüne çıkarılan hazine, o dönemde kaçakçılar tarafından Amerika’ya satılmıştı. 1985 yılında eserlerin 55 tanesi ABD’de Metropolitan Müzesi’nde sergilenince Türkiye Karun Hazineleri’yle ilgili çalışma başlattı. Müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı. Müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceğini anlayınca 1993’te ‘Karun Hazineleri’ni Türkiye’ye iade etti. Eserler, 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor.





















 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Dede Korkut Hikayelerinin Diğer Sanatlara Yansıması>
  26.Tem.2009 Pzr 01:54:14
Dede Korkut Hikâyelerinin Türk Plastik Sanatlara Yansıması -2

Kamlık Geleneği
“Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı.Oğuz’un o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Taala onun gönlüne ilham ederdi.”
Dede Korkut destanı, Mukaddime
“Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı.”
Amerika’da bir mağarada şöyle yazı bulunmuştur: “Papazlar Tanrı ile Tanrı ise Şamanlarla konuşur”. (Bayat,2006,s.11) Şamanlık geleneği dünya tarihi ve kültüründe mistisizmini en çok koruya bilen bir alandır. Fazla merak doğurduğundan olsa gerek, bu kavrama zaman zaman gereğinden ve kaldırabileceğinden daha çok manalar yüklenmektedir. Oysa Şamanlık tüm arkaik kültürlerde o veya bu şekilde kendini gösterir ve arkaik yaşam tarzının ayrılmaz bir parçasıdır. Türklerde en erken çağlardan başlayarak bu görevi icra eden kişilere kam denilmiştir. Kam geleneğinin Türk kozmolojisindeki konumunu doğru sınırlamamız için, kamın toplumdaki yerini ve üstlendiği görevleri bir daha gözden geçirmemizde yarar vardır.
Rivayete göre ilk kamı yeryüzüne Tanrı Ülgen kartal biçiminde göndermişti. Onun görevi insanları yakıp savuran salgın hastalıklardan kurtarmak olmuştur. Fakat insanlar ile kartal anlaşamadıklarından dolayı, Tanrı kamı insan biçimine sokarak göndermek zorunda kaldı. Buradan anlaşıldığı gibi kam Türk toplumlarında Tanrı ile insanlar arasındaki iletişimi sağlayan ve bu nedenden dolayı özel statüsü olan kişidir. Onun görevleri arasında ilk sırada şifacılık gelmekte, daha sonra mevcut hayat tarzının en önemli gereksinimleri sırasında avın uğurlu geçmesini sağlamak, kurban sunmak, ölenlerin ruhlarına eşlik ederek öbür dünya götürmek, mevsim ritüellerini gerçekleştirmek, evcil hayvanları salgın hastalıklardan korumak, insanları ve hayvanları kötü nazardan korumak ve gelecekten haber vermek olmuştur.
Kamlığa seçilen erkek veya bayan, gelecekte ona verilecek olan olağanüstü yeteneklerin boyutuna bağlı olmayarak, çok acılı ve uzun, bazen bir sene sürebilen bir yeniden doğum aşamasından geçiyor.(Bayat,2006) Burada, kimsenin bu göreve kolay boyun eğmediğini ve uzun bir mukavemet sürecinden yenilerek çıkıp tabi olduğunu söylemek de yerinde olur, çünkü kam olmak, kendi hayatından imtina ederek topluma hizmet etmek demektir. Kamlık bir hayat boyunca devam eden zorunlu görevdir




Kam tasvirleri. Kaya üstü resimler.
Sibirya


Türk kamlık geleneğinde iki tür kam vardır. Gök unsuru ve dolayısıyla müspet kuvvelerle ilintili olan Ak kam sadece şifacılık ve yardım amaçlı merasimler yapa bilir, ona kimseye zarar vermek veya kötü ruhlarla bağlantıya geçmek yasaklanmıştır. Bir de Kara kamlar vardır ki, onlardan uzak durmaya çalışılır, her kes onlara tesadüf neticesinde bile küçücük rahatsızdık vermekten çekinirdi. Tarihi kaynaklarda, kamlar arasında yapılan dövüşler de geçmektedir. Bazen sessiz ve kimsenin fark edemeyeceği şekilde yürütülen bu savaş daha zayıf kalan kamın mutlak ölümüyle sonuçlanmaktadır.
Kam kendi merasim araç gereçlerini, hırkasını, başlığını, maskesini, davulunu, tokmağını kendisi yapmakta veya belirli kişilere sipariş etmektedir. Kam öldüğünde bunlar, başka bir emir olmamış ise, kimse tarafından kullanılamazdı. Davulu ise kamın kutsal ağacı üzerine asılarak ormanda bırakılırdı.
Tarihte bilinen çok kuvvetli kamlar arasında Rus Çarı Ivan Groznı’nın ölüm gününü önceden haber veren ve bundan dolayı zindana atılan bayan kamların hikâyesi geçmektedir. Vaat edilen günün sabahı yerinden kalkan çar, zindandaki kamlara yapılacak idamları hakkında haber gönderir. Haberi götüren kişi “‘daha akşama çok var’” cevabını duyuyor. Sabah kahvaltısından sonra satranç oynamaya oturan çar aniden rahatsızlanarak yere yıkılır ve ölür. Bu olayın hemen arkasından bayan-kamları zindandan bırakıp alelacele memleketlerine uğurluyorlar.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Dede Korkut Hikayelerinin Diğer Sanatlara Yansıması>
  26.Tem.2009 Pzr 01:53:29
Dede Korkut’ta ağacın yeri.

Hayat ağacı.

Uruz’un ağaç ile söyleşmesi:
Ağaç ağaç der isem sana üzülme ağaç
Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç
Musa Kelimin asası ağaç
Büyük büyük suların köprüsü ağaç
Kara kara denizlerin gemisi ağaç
Erlerin şahı Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç
Zülfikarın kanı ile kabzası ağaç
Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç
Eğer erdir eğer avrattır korkusu ağaç
Başına doğru bakar olsam başsız ağaç
Dibine doğru bakar olsam dipsiz ağaç
Beni sana asarlar çekme ağaç
Çekecek olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç
Bizim elde olmalıydın ağaç
Kara hindu kullarıma buyuraydım
Seni para para doğrayalardılar ağaç.
Babamın adını sorar olsan koca ağaç.
Gölgeli koca ağacın kesilmesin.
Türk kozmolojisinde orman ve ağaçların özel yeri olmuştur. Ağaçlar av sembolizminde, doğaya tapınmada, kam törenlerinde Dünyanın Direği, Hayat Ağacı, Kozmik Ağaç, Dünya Ağacı veya Orman Ruhunu Taşıyan Ağaç şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Avrasya kültür ortamında Hayat ağacı ile Kadın arasında bir bağlantı söz konusudur. Bu yakınlığın en yaygın hali üst kısmı kadın, alt kısmı ağaç olan tasvirlerdir.(Resim 11)
Kadın figürü tüm ilkel toplumlarda bereket, doğurganlık, sonsuz yaşamın simgesi olmuştur. Ağaç ise kökleri ile yerin derinliklerine, budaklarıyla göklere uzanarak, yer ve gök arasında duran ve bu iki unsuru birbirine bağlayan, aynı zamanda hayatı ve ölümü, canı ve ruhu, karanlığı ve ışığı kendinde birleştiren evrensel, kozmik bir varlıktır. Bu açıdan baktığımızda ağaç sonsuz hayat, yaşam sürekliliği simgeselliği ile kadın sembolizmiyle örtüşmektedir. Yakutlar Ağacın her şeyin anası olduğuna inanıyorlardı.(Beksaç,2006,s.80)) Yine Yakutlarda doğum ve hayat tanrıçası olan Humay Ana kutsal kayın ağacı altında oturmaktadır ve çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar bu ağaca tapınarak ona kurbanlar vermekteler.(Vasilyev,1996,s.128) Yakut kadınlarının üzerlerinde Umay Ana’nın sembolü olan ağaç boncuklar bulundurmakları da bilinmektedir.(Geybullayev,1999,s.216)







Hayat Ağacı. Erzurum Çifte Minareli Medrese.
1285-1290


Türk mitolojisinde ağaçtan türeme motifi örneği olarak Oğuz Kağan ikinci evliliğinin ağaç kovuğundan çıkan bir kızla yapılmasını göstermek mümkündür. Ağaçtan türeyiş efsaneleri toplumların çok ilkel dönemlerinde, ağaçların hiçbir müdahalesiz, kendi kendine büyüyüp, beslendiklerine inanıldığı zaman oluşmaları varsayılmaktadır.
Er-Sogotoh destanında Hayat Ağacı’nın dokuz kollu olup, dokuz kat göğe yükseldiği geçmektedir. Bu ağaç şifa ve ölümsüzlük vermektedir. Diğer taraftan Er-Sogotoh’un ağaçtan eş istemesi bugün de devam eden ağaçlara bez bağlayarak dilek tutma geleneğine işaret etmektedir.
Türklerde en erken dönemlerden başlayarak tenha yerlerde biten, diğerlerine göre daha büyük veya daha sağlam olan ağaçlara özel ilgi ve önem verilmekteydi.
Eski Türklerde Kayın ve Ardıç ağaçları kutsal sayılmaktaydılar. A. İnan’a göre her şaman ayin yaparken yanında kayın ağacı bulundururdu. Kamlar ağacı gökyüzüne ulaşmak için bir merdiven olarak kullanılıyorlardı.
Başka bir rivayete göre, gökteki ebedi kamın kapısı önünde bir ağaç dikiliydi. Bu ağacın dallarında kuş biçiminde ruhlar otururmuş ve yerde bir çocuk doğduğu zaman, ağaçtan bir kuş koparak aşağı iniyormuş.
Türklerde yurt kurma töreninde dikilen ağaç veya orman, aynı zamanda kurucu sülalenin hükümdarlık simgesi ve tanrı payesi olan ata ruhlarının makamı sayılıyordu. Milattan sonraki dönemlerde orman etrafında at koşturma ayini
Tabgaçlar’da eski bir gelenek olarak biliniyordu, orman olmadığı yerlerde ise toprağa dikilen söğüt dalları etrafında üç defa dönülüyor ve kurban veriliyordu. Bu tören sonbahar dönemi yapılmaktaydı.(Esin,2001,s.160-161)
İslamiyet sonraki dönemlerde de ağaç kültü ile ilgili inanışlar devam etmiştir. Kuran’da adı geçen zeytin, incir, hurma ve nar ağaçları kutsal ağaç listesine dahil olarak, bunlarla ilgili rivayetler oluşmuştur.
Türklerde eskiden beri üstünde kuş yuva kurduğu ağacı kesmek günah sayılırdı. Anadolu’da ise birde tarihi değeri olan ağaçlar da vardır, Bursa’daki Geyikli Baba’nın ve de Sultan Orhan’ın diktiği çınar ağaçları gibi. Bunlar Osmanlı’nın uğur ağaçları olarak görülür ve korunmaktadırlar


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Dede Korkut Hikayelerinin Diğer Sanatlara Yansıması>
  26.Tem.2009 Pzr 01:52:28
Dede Korkut Kitabı’nda Renk Sembolizmi

"Gene ziyafet tertip edip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yer kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştur. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demişti. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olamayana Allah Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz belli bilsin demiş idi.
Bayındır Han’ı
n ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir…
Kara başı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu.
Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum…
…Kazan’ı
n aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı.
Al kanatlı Azrail.
Sarı elbiseli Selcen Hatun.
Karşına alaca kaz geldi…
Yerli kara dağların yıkılmasın.
Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın.
Ak sakallı babası karşı geldi.
Anam benim için mavi giyip kara sarınsın.
Alca kanını yer yüzüne dökün."
Türklerde renk sembolizmin temelinde kozmolojik düşünce durmaktadır. Bu sistemde dünya dört ana yöne bölünerek, her yönün kendi rengi, hayvanı, yıldızı, unsuru (su, ateş, ağaç, maden) vardır. Türk yön tasavvurunda kuzey siyah, güney kızıl, batı ak, doğu ise mavi renkle simgelenmektedir. Bir de merkez belirlenmiştir ki, onun da rengi sarı, unsuru ise topraktır.
Bu dünya şeması Türklerde hep varlığını korumuş ve renklerin anlamları bu şemayla bağlantılı olarak ayarlanmıştır. Çok çarpıcı bir örnek Türkiye’ni çevreleyen denizler ve göllerin adlarında saklanmaktadır. Anadolu’nun kuzeyinde Kara Deniz, batısında Ak Deniz, güneyinde Kızıl Deniz, doğusunda ise Gökçe (Sevan) gölünü görebiliriz.
Aynı isimlendirme Hun’larda da geçmektedir. Onlar, kuzeye "‘kara atlıları", güneye "‘kızıl atlıları", batıya "‘beyaz atlıları"( burada batıya doğru giderek Ak Hun devletini kuran Hunları hatırlamamız yerinde olur), doğuya ise "‘boz atlıları’" göndermişler.(Çoruhlu,2002,s.192)
Renkleri tek tek ele alarak anlamlarını genel çizgilerle açıklamaya çalışalım.
Siyah Renk
Karanlık, kuzey, boşluk, tahribat, büyü, kötülük, karmaşa, yeraltı dünya, ölüm, yas gibi anlamları içermektedir. Kuzey dışındaki tüm anlamları olumsuz olan kara renk, şeytan ve benzeri yaratıklarla da ilintilidir.
Tarihte Karahanlı olarak bilinen ilk Müslüman Türk devleti bu adı İslam sınırlarının kuzeydeki bekçisi sıfatında almıştır.(Gabain,Tezcan,1999,s.109-110) Horasana göre kuzeyde kalan Karakum Çölü de bu mantıkla adlandırılmış olmalı.
Yukarıdaki manaların dışında, kara rengin bir de’" kuvvetli, korkmaz, hiçbir şeyi kale almayan’" anlamları da bilinmektedir. Örneğin kara kış, gözü kara deyimlerinde olduğu gibi
Kırmızı (Kızıl)
Ateşin, güneşin, kudretin, kuvvetin, hükümdarlığın rengidir, hâkimiyet gücünün ifadesidir. Aynı zamanda Türklerde geleneksel olarak gelin, evlilik, düğün ile bağlantı arz etmektedir. Kozmolojideki yönü güneydir.
Bu renk kendi içinde olumlu ve olumsuz manaları barındırarak, aşırıya kaçtığı zaman zoru, baskıyı, şiddeti, savaşı ifade eder.
Kırmızı rengin, onu üzerinde bulundurduğu kişiye, güç, enerji, kendine güven, insanlara hüküm edebilmek, onları yöneltmek ve yönlendirmek gibi özellikleri kazandırmasına inanılmaktaydı. Padişah ve sultanlar hep kırmızı taşlı yüzük takar, kırmızı taht veya koltukta oturmayı tercih ederlerdi.
Türk halılarında kırmızı rengin ana renk olması, bu rengin ısıtma, koruma, kollama gibi görevleri üstlenmesinden ireli gelmektedir.
Mavi
Türklerde Göğü, Gök Tanrını ifade eden kelime olarak kullanılmıştı. Aynı zamanda doğu yönün simgesidir. Türklerde gök renk Göklerle bağlantılı olarak manevi yükselişin, dâhili temizliğin, idrakin, Tanrıya doğru yücelen ruhların rengidir. Dede Korkut’ta gök sakallı ifadesi ermişliğe, ululuğa işaret etmektedir. Destanda geçen "" Anam benim için mavi giyip kara sarınsın"cümlesindeki ana fikir, maddi dünyadan el yüzmek, yüzünü Göklere çevirmek, dünya zevklerini unutmak, olmalı. Burada aynı zamanda soyluluğa bir işaret geçmektedir.
Gök renginin su ile bağlantısından ireli gelen olumsuz yönleri de vardır. Yukarıda verdiğimiz örnekte görüldüğü gibi bu renk yas, matem, cenaze, ölüm manalarını da içermektedir.
Beyaz
Türk mitolojisinde en sık karşılaştığımız renktir. Kozmolojideki yönü batıdır. Bazen Gök Tanrı’nın rengi olan mavinin yerine geçerer, onun manasını benimser. Bu renk temizlik, arılık, ululuk, saflık anlamları ifade eder."Ak alın", "‘ak elbise", "‘ak meydan’" değişlerinde ak renk temizliği, arınmışlığı, dürüstlüğü simgeler. Aynı zamanda devletin adalet ve gücünü, devlet görevlilerinin rütbesinin de simgesi olmuştur. Hun ordusunda üst düzey subaylar beyaz giyerlerdi. Beyazın soyluluk ile bağlantısını Türk dilinde var olan "‘ak soylu’" ifadesinde karşımıza çıkar. Kutadgu Bilig’de sıradan kişiler siyah, beyler ise beyazla nitelendirilmektedirler. Siyah kul rengidir, beyin rengi ise beyazdır.(Gökyay,2004)


İyi ve Kötü. Elçin Mamedov Grafik çalışma.
Azerbaycan, 1985
Yeşil
Yeşil doğanın rengidir, ot, ağaç ve orman rengi. Doğada mavi ve yeşil renkler hep birlikteler, gök ve yer gibi. İslam öncesi dönemlerde Türklerde bu iki renk arasındaki fark çok belirgin değil, sık sık yer değişmeler olmuştur. Örneğin Uygur metinlerinde doğanın rengi bazen mavi, bazen ise yeşil geçmektedir.(Çoruhlu,2002,s.192)
Yeşil, aynı zamanda Dünya Ağacı ve Hayat Ağacı ile bağlantılı olarak zikir edilmektedir. Onun daha çok yer unsuru ile yakınlığı, mavi ile arasındaki esas farkı oluşturmaktadır.
İslamiyet sonraki dönemlerde bu renk Müslümanlığın simgesine dönüştü. Erenler, din adamları bu renkte sarıklar kullandılar, yeşil İslam’ı
n bayrağı mertebesine yücelmiştir.
Sarı
Türklerde dünya şemasında sarı renk merkezin veya yerin rengidir. Sarı renk bazen altın sarısı olarak ya da sadece altın olarak geçmektedir. Bu renk güneşin simgesi olarak akıl, zihin, idrak, sezgi, iman gibi kavramları içerir.
Çin mitolojisinde bu renk önemli yer tutmaktadır. Hükümdarlık ve hakimiyet simgesi olduğundan, sıradan kişilerin bu renkte elbise giymesi yasaklanmış, bu yasak sadece din adamları için istisna teşkil etmekteydi.
Türk sözlü ve yazılı gelenekte sarı renk sık olarak karşımıza çıkar, örneğin destanlarda Sarı elbiseli Selçan hatun, Sarı Saltuk veya türküde Sarı gelin gibi. Fikrimce buradaki manayı, kelimenin yalın anlamı olan sarı, yani açık tenli, sarı saçlı olarak yorumlamak o kadar da yersiz olmazdı. Aynı zamanda sarının altın ile yakınlığını göz önünde bulundurursak, buradaki sarı zenginliği, kibarlığı ve soyluluğu ifade edebilir.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Dede Korkut Hikayelerinin Diğer Sanatlara Yansıması>
  26.Tem.2009 Pzr 01:51:29
Dede Korkut Hikâyelerinin Çağdaş Sanata Yansıması

Çağdaş dünyanın sınırsız iletişim koşulları ilk bakışta milli kültürler arasındaki farklılıkları yok etmiş gibi gözüküyor. Gerçekten de çağdaş sanat örneklerini incelediğimiz zaman milli sanat kavramının neredeyse kaybolduğu düşüncesine kapılıyoruz. Oysa daha yüz yıl önceki dönemde kültürel farklılıklar siyasi ve coğrafi sınırlarla çerçeveleniyordu ise, bugün bu farklılıkların temeli daha derinlere, kültürel köklere inmek üzeredir. Bir milleti oluşturan ilkel öğeler arasında ilk sırada gelen ortak dil, kültür ve coğrafi, o millete mahsus olan sanatın da omurgasını teşkil etmektedir. Milli kültür her zaman milli sanatın en zengin besini olmuştur. Bu manada Dede Korkut Hikâyeleri milli kimliğimizin tespitinde bize yol gösteren en önemli eserlerden birisi, belki de birincisidir. Günümüz Türk sanatçılarının bu büyük kaynağa zaman zaman dönerek, onu çağdaş anlayış ve estetik yaklaşım içinde yorumlamaları, bu ezeli ihtiyaçtan ireli gelmiş olabilir. Çok sayıda örnekler arasından sadece iki sanatçı üzerinde durarak, Dede Korkut ile modern sanat arasındaki bağlantıyı açıklamağı umuyoruz.
Mezahir Avşar 1955. yılda Azerbaycan’ı
n bugün işkal altında bulunan Karabağ bölgesinde doğmuş, sanat eğitimine Bakı’da başlamış, daha sonra St.Petersburg Endüstriyel Sanat Akademisinde devam etmiştir. Diploma çalışmasını Dede Korkut konusunda yaparak eğitimini başa vurmuş ve memleketine dönmüştür. Azerbaycan Kültür Bakanlığı’nda, Azerbaycan Bilimler Akademisinde ve çeşitli dergilerde sanat yöneticisi olarak çalışan sanatçı, 2000.yılda Selçuk Üniversitesi rektörlüğü tarafından Konya’ya davet edilmiş ve o zamandan itibaren Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölüm Başkanı görevini yürütmektedir. Türk tarihi, kültürü ve edebiyatı, sanatçının esas ilgi alanını oluşturduğundan, eserlerini de bu konular etrafında toplayabiliriz.




Ulaş oğlu, yırtıcı kuşun yavrusu, zavallının biçarenin ümidi, Amit suyunun aslanı, Karacuğun kaplanı, yağız al atın sahibi, Han Uruzun babası,Bayındır Han’ı
n güveyisi, kudretli Oğuz’un devleti,kalmış yiğit arkası Kazan Han.
Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, bıyığını ensesinde yedi yerde düğümleyen, yiğitler ejderhası, Kazan Han’ı
n kardeşi Kara Göne dörtnala yetişti. Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim, dedi.









Altmış ögeç derisinden kürk eylese topuklarını örtmeyen, altı ögeç derisinden külah etse kulaklarını örtmeyen, kolu budu irice, uzun baldırları ince, Kazan Bey’in dayısı, at ağızlı Aruz Koca dört nala yetişti. Çal kılıcını beyim Kazan, yetiştim, dedi.
Diğer sanatçımız Elçin Mamedov aynı kuşak Azerbaycan ressamlarındandır. Amansız hastalık nedeniyle hayata erken veda etmesine rağmen Azerbaycan sanat camiasında kendine özgü bir iz bırakabilmiştir. Elçin bey aynı zamanda iyi bir sinema oyuncusu idi ve Azerbaycan’da çekilmiş olan Dede Korkut filminde Karaca Çoban rolünü oynamıştır.1980. yılda Sovyetler dönemindeki Azerbaycan’ı
nda Rus dilinde basılmış olan Dede Korkut kitabının bedii tertibatı kendisine havale edildikte, bu çalışma sanatçının hayatında en önemli eser olabileceği kimsenin aklına gelmemişti.




 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Dede Korkut Hikayelerinin Diğer Sanatlara Yansıması>
  26.Tem.2009 Pzr 01:50:03
Dede Korkut Hikâyelerinin Türk Plastik Sanatlara Yansıması -1

Dede Korkut Türk edebiyatının temel taşlarından biridir. Bu eserin mahiyetini en güzel şekilde değerli bilim adamımız Prof. Fuat Köprülü ifade etmiştir, onun fikrince “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut Destanını öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar”. (Ergin,2005,s.5)Bu tür eserler bir ferdin kendi hayal gücüne dayanarak serbest şekilde yaratılan eserler değiller, bütün milletin maneviyatından, ruhundan, tarihi ve bedii varlığından kendi kendine doğmuş “maşeri” verimlerdir. (Sakaoğlu, Duymaz,2003,s.13) Yarı mensur yarı manzum şekilde yazılan Dede Korkut on iki hikâyeden oluşmaktadır ve Türklerin milli epopesi olduğunu kesinlikle kanıtlamıştır.
Destanın bu güne kadar bulunmuş üç nüshasından birisi Dresden, diğeri Vatikan ve üçüncü çok daha kesintili elyazma ise Berlin Krallık Kütüphanesinde korunmaktadır.
Muharrem Engin, destanların oluşmasında çekirdek, gelişme ve tespit olarak üç aşama tespit etmiştir. Tetikleyici unsur olan ve milletin çok erken devrinde oluşarak onu toptan sarsan bir vakanı ki bu savaş, göç, doğal afet olabilir, yüzyıllarca devam eden sözlü gelenek takip etmektedir. Farklı farklı ozanlarca dilden dile, nesilden nesle aktarılan hikâyeler halkın değer süzgecinden geçir ve ayrıntılarla zenginleşerek şekillenmektedirler. Bu gibi eserlerin yazıya geçme zamanının tespit edilmesi tarihi açıdan çok önemlidir.
Dede Korkut hikâyelerinin dönemine geçmeden önce destanın ana kahramanı olan Oğuzların tarihini hatırlamakta yarar vardır. Çeşitli rivayetlere dayanarak Türk Oğuz boyları kendi köklerini efsanevi ataları Oğuz Kağan’a bağlamaktadırlar. Oğuz Han’ı
nın Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ ve Deniz isimli altı oğlu ve her birisinden dört torunu olmuştur. Bu torunlar Yirmi dört Oğuz boyunun temelini atmışlar. Kendi totemi, ongunu ve damgası olan bu boylar aynı zamanda ikiye bölünerek Üç-Ok ve Boz-Ok şeklinde Oğuzname’lerde de geçmektedirler.
Tarihi verilere göre, Oğuzlar 6. yüzyılda Çin’den Karadeniz’e kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Tabgaç, Karlüklar, On-oklar, Kıpçaklar, Avarlar, Kırgızlar, Peçenekler, Hazarlar ve diğer Türk kabilelerini birleştirerek bir imparatorluk kurmayı başarmışlar. Bu Oğuzlar Orhun abidelerinde Dokuz Oğuz olarak geçmektedirler. X. Yüzyılda batıya doğru hareket ederek Hazar’ın doğusundaki Mangışlak yarımadasında meskunlaşan Oğuzlar, XI. yüzyıla doğru, iki kola bölünerek Hazar’ı
n kuzeyinden geçerek Azerbaycan’a ve Karadeniz kıyılarına, diğer grup ise Hazar’ı
n doğusundan güneye, şimdiki Türkmenistan arazisine inmişler. Oğuzların Anadolu ve Azerbaycan’a Selçuklulardan önce gelmesinden, Hacı Bektaş Vilayetname’sinde bahsedilmektedir. (Boratav,1958,s.48) Anadolu’da Türkmen olarak tanınan Müslüman Oğuzlar dağınık akıncılar halinde batıya doğru hareket ederek Akdeniz’e kadar ulaşmış ve Selçuklu devletinin kurulmasına zemin hazırlamışlar.
Moğol istilasından sonra kabileler halinde yaşayan Oğuzlar Küçük Asya’da Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerini kurarak bu bölgede önemli güce dönüşebilmişler. Akkoyunlu’nun büyük hükümdarı Uzun Hasan kendi soyunu 52. göbekten atası olan Boz-Ok boylarının Hanı Bayındır Han’a bağlamaktadır. İki büyük Türk devleti olan Osmanlı ve Sefevi arasında kalan Akkoyunlu, 1502 Şerur savaşında Şah İsmayıl’a yenilerek tarih sahnesinden silinmiştir.
Dede Korkut destanını dikkatle okuduğumuzda burada iki farklı tarihi katman göze çarpmaktadır. Birincisi “bozkır kültürü” olarak tanınan Türklerin ana yurdu Orta Asya’daki İslam öncesi dönemleri kapsamaktadır. Diğeri ise Oğuzların Anadolu ve Azerbaycan’a gelerek İslam dinine geçtikleri tarihlerle ilişkilidir. Prof. Zeki Velidi Togan Farsça Oğuzname’deki şu kayıtlara dayanarak destanın oluşmasını Gök Türk dönemine kadar götürmektedir: “Korkut Bayat neslinden olup Kara Koca’nın oğlu idi. O çok akıllı, bakim ve keramet sahibi olmuştur… Korkut 295 yıl yaşamıştır. Güzel sözler ve kerametler söylemiştir. Onun hikâyeleri çoktur ki ayrıca zikredilir”. (Gökyay, 2004, s.XLV) Korkut isminin X. Yüzyılda Peçeneklerde mevcut olması, destanda geçen tek gözlü dev, aslan tarafından emzirilen Basat gibi hikâyelerinin arkaik karakter taşıması bu tahmini doğrular niteliktedirler.
Oğuzlar ana yurtları olan Altay ve Tanrı dağlarının çevresinden Orta Asya ve daha sonra Anadolu ve Azerbaycan’a doğru ilerledikçe, Dede Korkut rivayetleri bu bölgelerde de yayılarak müstakil gelişme göstermişler. Kitapta Oğuzların çatıştığı düşman adlarına bakarsak bunların çoğu Türk ismi olan Melik ile bitmektedir. Bu olaylar Oğuzların Aral denizi havzasında Kıpçak, Peçenek ve Hazarlar’la yaptıkları savaşların yankıları olabilir. Bu hikâyelerin üzerine daha geç dönemlerde Anadolu ve Azerbaycan bölgesinde Trabzon Rumları, Gürcü ve Abazalarla yapılan savaşlar da eklenerek, olaylar harmanlaşmış ve Oğuzlar’ı
n sürekli savaş yaptıkları kâfir düşman sureti oluşmuştur.
Tarihin derinliklerinden gelen ve Türk yaşantısının adeta aynası olarak şekillenen Dede Korkut, Türklüğün özünü, maneviyatını, ruhunu, milli zevkini, insani değerlerini, geleneklerini, kahramanlık, şeref ve onur anlayışlarını, sade, açık ve ihtişamlı dille aksettirmektedir. Bir kültür ve tarih varlığına dönüşmüş bu beşeri eser, günümüz sanat ve bilim adamları için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Dede korkut Kitabında karşımıza çıkan konular Türk sanatının vazgeçilmez konuları olmuş ve en eken çağlardan günümüze dek seve seve çalışılmışlar. Farklı dönemlerde, çeşitli üsluplarda, değişik malzeme kullanarak Türk sanatçıları bunları yeniden biçimlendirip farklı düzeyde yaşatmışlar. Her sanatçı mensup olduğu halkın manevi dünyasını yansıtmaktadır. Bu manada sözlü ve yazılı gelenek ile plastik sanatlar arasında bazen göze gözükmeğe bilen, fakat alt mana veya arka plan şeklinde nitelendire bileceğimiz, kan ve ruh mertebesinde gerçekleşen, yoğun bir bağlantı söz konusudur.
Dede Korkut’un plastik sanatlara yansımasını iki şekilde nitelendirmemiz mümkündür. Birinci hal, farklı farklı hikayelerde sürekli karşımıza çıkan hayvan sembolizmi, av geleneği, renk sembolizmi, Türk kültüründe ve yaşamında atın yeri, kamlık geleneği gibi konuların ayrı ayrı veya grup şeklinde görsel sanat örneklerinde çalışılması. Bu türde örnekler tarih açısından Dede Korkut Kitab’ı
ile paralellik arz edebilir veya daha erken ya da daha geç dönemlerde yapılmış olabilirler.
Diğer yansıma ise daha çok illüstrasyon (resimleme) niteliği taşımaktadır ve Kitap’ı
n kendisinin bir bütün halde ele alınarak çalışılmasıdır. Bu gruba ait edebileceğimiz eserlerin yaranması daha çok, hikâyelerin sözlü gelenekten, yazılı geleneğe aktarılmasından sonraki dönemlere isabet etmektedir. Daha erken çağlarda yapılmış bu türde örneklerin bulunması bile, konularının saptanması açısından zorluk teşkil ede bilir.
<<1...100...200...300...305306307308309310311312313314315 316317318319320321322323324325...400...500...600...700...800...900...983>>