ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
7 Mayıs 2024, Salı 19:44   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...298299300301302303304305306307308 309310311312313314315316317318...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Neden Kuşkonmaz Camii?>
  31.Tem.2009 Cum 20:48:17


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Neden Kuşkonmaz Camii?>
  31.Tem.2009 Cum 20:45:11
MİMAR Sinan`ın 1580 yılında yaptığı Şemsi Ahmet Paşa Camii, Boğaz kıyısındadır.Camiyi yaptıran Şemsi Ahmet Paşa, İsfendiyaryoğulları ailesinden, Kızıl Ahmet Bey`in oğludur. Kendi Tezkeresi`nde soyunun Halit bin Velid`e dayandığını yazmaktadır. Enderun`da yetişmiş, avcıbaşılık, Kanuni Sultan Süleyman`ın ve II. Selim`in musahipliğini yapmıştır.
Şemsipaşa Camii, Kuşkonmaz Camii olarak da bilinmektedir.

Neden Kuşkonmaz Camii?



1- Mimar Sinan bu caminin inşaatında işçi gibi çalışmıştır.Söylenenlere göre Mimar Sinan`ın coşkuyla çalışmasını gören kuşlar bu esere, gösterilen emeğe saygı olarak buraya konmamıştır.



2- Sinan yaptığı hesaplar sonucu Üsküdar sahilindeki bir bölgede hava akımının kuşların havada asılı kalmasını ve konmasını engellediğini anlar ve o bölgeye basit görünümlü bu camiyi inşa eder.



3- Camiye Kuşkonmaz denmesinin bir başka nedeninin de Şemsi Paşa`nın kişiliğiyle ilgili olduğu kabul edilmektedir


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Rüzgar Türbini>
  31.Tem.2009 Cum 20:41:37


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Rüzgar Türbini>
  31.Tem.2009 Cum 20:40:39


Rüzgâr türbini, rüzgârdaki kinetik enerjiyi önce mekanik enerjiye daha sonra da elektrik enerjisine dönüştüren sistemdir.
Bir rüzgâr türbini genel olarak kule, jeneratör, hız dönüştürücüleri (dişli kutusu), elektrik-elektronik elemanlar ve pervaneden oluşur. Rüzgârın kinetik enerjisi rotorda mekanik enerjiye çevrilir. Rotor milinin devir hareketi hızlandırılarak gövdedeki jeneratöre aktarılır. Jeneratörden elde edilen elektrik enerjisi aküler vasıtasıyla depolanarak veya doğrudan alıcılara ulaştırılır.
Rüzgâr türbinlerinin nasıl çalıştığını anlamak için iki önemli aerodinamik kuvvet iyi bilinmelidir Bunlar sürükleme ve kaldırma kuvvetleridir.
Sürükleme kuvveti, cisim üzerinde akış yönünde meydana gelen bir kuvvettir. Örneğin düz bir plaka üzerinde meydana gelebilecek maksimum sürükleme kuvveti hava akışının cisim üzerine 90o dik geldiği durumda iken; minimum sürükleme kuvveti ise hava akışı cismin yüzeyine paralelken meydana gelir.
Kaldırma kuvveti ise, akış yönüne dik olarak meydana gelen bir kuvvettir. Uçakların yerden havalanmasına da bu kuvvet sebep olduğu için kaldırma kuvveti olarak adlandırılmıştır.
Sürükleme kuvvetine en iyi örnek olarak paraşüt verilebilir. Bu kuvvet sayesinde paraşütün hızı kesilmektedir. Sürükleme kuvvetinin etkilerini minimuma indirebilmek için yapılmış özel cisimlere akış hatlı (streamlined) cisimler denir. Bu cisimlere örnek olarak elips, balıklar, zeplin verilebilir.
Düz bir plaka üzerine etkiyen kaldırma kuvveti, hava akışı plaka yüzeyine 0o açı ile geldiğinde görülür. Havanın akış yönüne göre meydana gelen küçük açılarda akış şiddetinin artmasıyla düşük basınçlı bölgeler meydana gelir. Bu bölgelere akış altı da denir. Dolayısıyla, hava akış hızı ile basınç arasında bir ilişki meydana gelmiş olur. Yani hava akışı hızlandıkça basınç düşer, hava akışı yavaşladıkça basınç artar. Bu olaya Bernoulli etkisi denir. Kaldırma kuvveti de cismin üzerinde emme veya çekme meydana getirir.



Sınıflandırma
Kullanımdaki rüzgâr türbinleri boyut ve tip olarak çok çeşitlilik gösterse de genelde dönme eksenine göre sınıflandırılır. Rüzgâr türbinleri dönme eksenine göre "Yatay Eksenli Rüzgâr Türbinleri" (YERT) ve "Düşey Eksenli Rüzgâr Türbinleri” (DERT) olmak üzere iki sınıfa ayrılır.


Yatay eksenli




Yatay eksenli bir rüzgâr türbini




Bu tip türbinlerde dönme ekseni rüzgâr yönüne paraleldir. Kanatları ise rüzgâr yönüyle dik açı yaparlar. Ticari türbinler genellikle yatay eksenlidir. Rotor, rüzgârı en iyi alacak şekilde, döner bir tabla üzerine yerleştirilmiştir.
Yatay eksenli türbinlerin çoğu, rüzgârı önden alacak şekilde tasarlanır. Rüzgârı arkadan alan türbinlerin yaygın bir kullanım yeri yoktur. Rüzgârı önden alan türbinlerin iyi tarafı, kulenin oluşturduğu rüzgâr gölgelenmesinden etkilenmemesidir. Kötü tarafı ise, türbinin sürekli rüzgâra bakması için dümen sisteminin yapılmasıdır.
Yatay eksenli türbinlere örnek olarak pervane tipi rüzgâr türbinleri verilebilir. Bu tip türbinlerin kanatları tek parça olabileceği gibi iki ve daha fazla parçadan da oluşabilir. Günümüzde en çok kullanılan tip üç kanatlı olanlardır. Bu türbinler elektrik üretmek için kullanılır. Geçmişte çok kanatlı türbinler tahıl öğütmek, su pompalamak ve ağaç kesmek için kullanılmıştır.

Düşey eksenli



Darrieus tipi bir rüzgâr türbini





Türbin mili düşeydir ve rüzgârın geliş yönüne diktir. Savonius tipi, Darrieus tipi gibi çeşitleri vardır. Daha çok deney amaçlı üretilmiştir. Ticari kullanımı çok azdır.
Bu türbinlerin üstünlükleri şöyle sıralanabilir:
  • Jeneratör ve dişli kutusu yere yerleştirildiği için, türbini kule üzerine yerleştirmek gerekmez, böylece kule masrafı olmaz.
  • Türbini rüzgâr yönüne çevirmeye, dolayısıyla dümen sistemine ihtiyaç yoktur.
  • Türbin mili hariç diğer parçaların bakım ve onarımı kolaydır.
  • Elde edilen güç toprak seviyesinde çıktığından, nakledilmesi daha kolaydır.
Sakıncaları ise şöyledir:
  • Yere yakın oldukları için alt noktalardaki rüzgâr hızları düşüktür.
  • Verimi düşüktür.
  • Çalışmaya başlaması için bir motor tarafından ilk hareketin verilmesi gerekir, bu yüzden ilk hareket motoruna ihtiyacı vardır.
  • Ayakta durabilmesi için tellerle yere sabitlenmesi gerekir, bu da pek pratik değildir.
  • Türbin mili yataklarının değişmesi gerektiğinde, makinenin tamamının yere yatırılması gerekir.
Darrieus tipi


Düz tip bir Darrieus rüzgâr türbini



Darrieus tipi düşey eksenli rüzgâr türbininde, düşey şekilde yerleştirilmiş iki tane kanat vardır. Kanatlar, yaklaşık olarak türbin mili uzun eksenli olan bir elips oluşturacak biçimde yerleştirilmiştir. Kanatların içbükey ve dışbükey yüzeyleri arasındaki çekme kuvveti farkı nedeniyle dönme hareketi oluşur. Yapısı gereği Darrieus tipi rüzgâr türbinlerinde, devir başına iki kere en yüksek tork elde edilir. Rüzgârın tek yönden estiği düşünülürse; türbinin verdiği güç, sinüs şeklinde bir eğri oluşturur...

Savonius tipi

Savonius türbinleri, iki ya da üç adet kepçeye benzer kesitin birleşimi şeklindedir. En yaygını iki adet kepçenin bulunduğu durumdur ve “S” şeklini andıran bir görüntüsü vardır. Savonius türbininde akışkan içbükey kanat üzerinde türbülanslı bir yol izler ve burada dönel akışlar meydana gelir. Bu dönel akışlar Savonius türbininin performansını düşürür, bu nedenle elektrik üretiminde pek fazla kullanılmazlar. Daha çok su pompalama amaçlı ve rüzgâr ölçümlerinde kullanılan anemometre olarak kullanılırlar.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Obama eşcinsel mi?>
  31.Tem.2009 Cum 20:21:27


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Obama eşcinsel mi?>
  31.Tem.2009 Cum 20:18:56
CANIM BENİM NE KADAR İLERİ GERİ ZEKALISIN KIZIM MECBUREN COPY-PASTE YAPICAM BEN GAZETECİ FALAN DEĞİLİM Kİ GİDİP OBAMAYLA REPORTAJ YAPİYİM VEYA SÜREKLİ OBAMAYI İZLEYEYİM ANLAŞILAN SEN HABERLERİ İZLEMİYORSUN BU HABER DOĞRU KESİNLİKLE YALAN VE YANLIŞ HABER ASLA YAZMAM KENDİMİ RİSKE ATAMAM CANIM BENİM


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Obama eşcinsel mi?>
  31.Tem.2009 Cum 15:26:43
Obama eşcinsel mi?  
ABD nin ilk siyahi başkanı olan Obama nın, Beyaz Saray a yerleştiği günden beri yanından hiç ayrılmayan genç bir erkek tüm ülkenin dikkatini çekiyor. Obama nın yakın dostu ve kişisel asistanı olan 28 yaşındaki bu gencin adı ise Reggie Love. İki yıl önce o zaman senatör olan Obama nın yanına stajyer olarak giren ve hızla sevgisini kazanan Reggie nin, görevi ise saymakla bitmiyor: Obama nın telefonunu taşımak, gerekli numaraları aramak, atıştırmalık yiyecek veya sakız getirmek, başkana kiminle el sıkıştığını söylemek, Obama nın kalem ve not defterini taşımak, gerektiğinde not tutmak, Beyaz Saray ahçısına yemek menüsünü söylemek, ofisinde onun sevdiği kuruyemişlerden bulundurmak, sigara tiryakisi olan Obama nın çiğnemesi için nikotin sakızı bulundurmak. Kısacası ihtiyaç duyulan her anda Obama nın yanında olmak ve onun kişisel ihtiyaçlarını karşılamak. Ancak daha önce eski ABD Başkanı George W. Bush un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile aşk yaşadığı haberiyle ülke gündemine damgasını vuran Globe dergisi, Reggie nin Obama için kişisel asistandan çok daha fazlası, başkanın sevgilisi olduğunu öne sürdü. Derginin “Michelle in büyük acısı: Obama nın eşcinsel sevgilisi Beyaz Saray da çalışıyor” başlığıyla kapaktan verdiği habere göre, Reggie ve Obama, uzun süredir eşcinsel aşk yaşıyordu. Bu aşk, Reggie nin Chicago da işe başladığı günde alevlenen bu aşk, ikilinin Beyaz Saray a taşınması ile devam etti. Globe, First Lady Michelle Obama nın bu aşktan haberdar olduğunu ancak herhangi bir skandala neden olmamak ve çocukları Malia ve Sasha nın iyiliği için sessiz kalmayı seçtiğini öne sürdü. Ayda 10 bin $ kazanan gözde bekar
 
Başkan Barack Obama nın sağ kolu olan Reggie Lova, ABD nin en saygın üniversitelerinden Duke de siyaset bilimi okudu. Aynı zamanda okulun basketbol takımının da kaptanlığını yaptı. Obama “Benden daha cool” dediği Reggie ile siyaset konuşmuyor. Gece yarılarına kadar birlikte TV deki spor karşılaşmalarını izliyor, bira içiyor ve her hafta basketbol da oynuyorlar. Reggie Lova, yılda 120 bin dolar maaş alıyor.

 

 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler > Levent Ersöz intihar edebilir >
  31.Tem.2009 Cum 15:24:23
"Levent Ersöz intihar edebilir"  
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi nde rahatsızlanarak önceki gece Silivri Devlet Hastanesi ne kaldırılan ikinci “Ergenekon” davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi ne nakledildi.

İkinci “Ergenekon” davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Silivri Devlet Hastanesi ne yapılan kontrollerin ardından Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi ne gönderildi. Ersöz ün tekerlekli sandalye ile hastaneye getirildiği ifade edildi.
"İNTİHAR EDERSE ŞAŞMAM"
 
Levent Ersöz ün avukatı Ali Rıza Dizdar, üroloji servisinde bekletilen müvekkilinin kalbinde ve bacaklarında rahatsızlığının bulunduğu belirterek, “Müvekkilim ya GATA Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi ya da Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ne sevk edilmeli. Durumu çok kötü. İntihar ederse şaşmam. Çünkü müvekkilim çok perişan” diye konuştu.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Yemek tarifleri >***MUTFAKTA BİRİ Mİ VAR?:))***>
  30.Tem.2009 Per 23:00:18
Esmer Tulumba Tatlısı








4 adet yumurta
100 gr margarin
2 su bardağı su
1 fiske tuz
1 çay bardağı irmik
2 çornba kaşığı kakao
2 su bardağı un
Şerbet için:
3 su bardağı şeker
3 su bardağı su
Yarım limon suyu
Kızartma için:
3 su bardağı sıvıyağ

Önce şerbet kaynatılır, soğumaya terk edilir. Tencereye su, tuz ve margarin konur. Orta ateşte suyun içindeki margarinin erimesi beklenir. Daha sonra elenmiş un ve irmik birden eklenir ve hızla karıştırmaya başlanır. Un pişmeye başlayınca ateşten alınır. Ilıması beklenir. Sonra 1 yumurta kırılır ve mikserle karıştrırılır. Tam anlamıyla karışınca ikinci yumurta katılır aynı şekilde yedirilir. Diğer yumurtalar da sırasıyla eklenir. En son kakao katılır. Karışım tulumba ya da krema pompasına doldurulur. Fazla kızgın olmayan yağa 2 santim uzunluğunda bırakılır. İki yüzü kızarınca ateşten alınır. Soğuk şerbete atılır. Her seferinde tavadaki yağ soğutularak kızartmaya devam edilir.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Belki Bir Yıldız Kayar>
  30.Tem.2009 Per 16:20:13

Belki Bir Yıldız Kayar

Yalnızlığın demlediği bir gece vakti notaları sensiz kalmış şarkımızı dinliyorum… Bembeyaz bir karanlığın içinde kalmış gibiyim. Söylenen her nağmeye nasırlaşmaya yüz tutmuş yüreğimi emanet ediyorum. Tıpkı yüreğime bıraktığın boşluk gibi… Her satırı seza içinde, her notası gözbebeklerimde son nefesini vermekte…

Biliyorum, konuşacak fazla bir şeyimiz yok. Paylaşacak sırlarımız yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Aylar önce sana olan itilafımı rafa kaldırdım, sevdamı aldım avuçlarımın arasına ve yalnızlığımda ona sığınma telaşesindeyim.
Çatalca’nın bilinmezliklerinde münferit halimle eski dostlarımla söyleşiyor, bir nefes, bir yudum çekiyorum içime. Sense kim bilir hangi sevda bahirinde.

Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim üvey evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelmeyişine sığındığımı fark etsem de, engel olmadım gururlu ama umutsuz ve sabırlı hasretine.
Bal gözlerine iştiyak gözlerim. Saçların rüzgârla mazurka halinde belli bir ritim tutturmuş, yanaklarımdan süzülen salkılarımla ıslanan güllerim gamlı mutsuzluklara gebe. İmkânsız olan vuslatımı erteliyorum yine bir başka zamansızlıklara. Bir serseri çocuk gibi tün vakti gördüğüm halüsinasyonlarıma inanmak geliyor derinlerdeki bir yerimden. Bastırmak isterken güdülerimi yapamıyorum. Öylece kalakalıyorum.

Yüreğimdeki seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve daima koruduğumu yazmaya çalışıyorum gaileli kalemimle.
Kavak polenleri, barudî kar taneleri gibi üzerime üzerime geliyor. Sen gibi onlarda bilinmezliklere doğru yol alma gayreti içindeler. Çalmayan telefonuma bakıyorum belli belirsiz. Elim gayri ihtiyari numarana gidiyor, hala bende olduğunu söylemek istiyor beynim. Gülüp gülmediğini merak ediyorum garip bir sıkıntıyla. Sen yüreğimdeki seni göremesen de çok umursamıyorum artık…

Bir nefes daha yaklaşıyorum eski ama serdengeçti tanıdıklarıma.
Aylar belki de yıllar, sonra sana koşarak geldiğimde, sağ elinde başka bir yüzük, boynunda seni koruyan meleğimin artık olmadığını gördüm. Gül yüzün tanınmayacak bir haldeydi. Beni gördüğünde, aşık olduğum o balsı gözlerinde akan birkaç damla yaş, ciğerimi delip geçen şarapnel taneleri gibiydi sanki. Kimdi karşımdaki sen mi?

Gidişin dün gibi aklımdayken neden sana yazdığım her yazı, hep aynı yerde tıkanıyor? Kimseyi yokluğunda bu kadar özlemedim... Ve şuna emin ol; hiç kimse, yok ken bu kadar sevilmedi...
Yaratan’ın kurguladığı yaşantımız aznavur bir şekilde devam ediyordu. Bazen sırasını şaşırıyordu şaşırmasına ya buna rağmen kurgu devam ediyor ve bedeller ödeniyordu tek tek…

Zoru aşabilmektir aşk aslında. Canımızı yakan en büyük sevdalar can acıtsalar da hafızalarımızdan hiç silinemeyecek kadar güzel değil midir? Ama iyi ama kötü, bitmeli her hikâye! Sense bitmedin... Bitmeyensin... Ayrılığın adını koyamadım bebeğim. İşte bu yüzden kopamadım sensizliğimden bir türlü...

Yarım kalan ve adı konmayan hiç bir şeyi unutmam... Unutamam... İçimde hep burukluğu kalır. Her şey yaşanacağı yere kadar yaşanıp sona ermeliydi ve biz bunu başaramadık, daha doğrusu başaramadın. Onca yıla kaç tane aşk sığdırmaya çalıştın.

Sen yaşanıp da bitseydin eğer, belki de hatırıma gelmezdin. Seni bu kadar yazılası yapan, yarım kalmışlığındır... O gecenin sabahında, ayrılığın aklına nerden geldiğini biliyorum. Bana olan yıllanmış cefanı üç günlüğüne duyduğun vefayla bağdaştıramadın sen. O yüzden gittin. Sevilmek için, sevişmek için…
Haklıydın belki de, herkesin yaşadığı sıradanlığı tercih ettin. Bense olağan hiçbir şeyi sevemedim yaşantım boyunca, sıradanlığı benimseyemedim…

Gerçek sevgi; Sevgiliyi beyaz güvercin gibi avuçlarına alıp okşamak ve sahiplenmektir. Bazen sevgiliyi başka ufuklar bekliyorsa istemeyerekte olsa salıvermektir. Uçsuz bucaksız gökyüzünde kanat çırpışlarında haz almaya dayanabilmektir. Kendinden uzaklaşmasına ne kadar üzülse de belli etmemeye çalışıp gerçeğe yakınlaşmasına sevinebilmektir. Her şeye rağmen her gece onun için dua edebilmektir sevmek.

Küçük bir çocuğun yaptığı resim gibi olduğumuzu düşünürüm bazen. Her gün başka bir resim; etrafımızı saracak bir renk cümbüşü içinde yüreğimin koridorlarını keşfe çıktığım olur çoğu kez. Her renk, her duygu, her düşünce umut ülkesinde yeni bir boyut kazanır.
Bütün bunları duyumsarken, kalemimin ucunda gizlenmiş bir sihirle bilincimin sınırlarını kapatıp bilinmez oluvermek gelir içimden bermuda üçgeni gibi.

Umut diye ektiğim bütün tohumlar susuzluktan kurumaya yüz tutmuş. Uzaklardaki varlığınla yaşamayı kabullenip gözbebeklerinde baharı mühürlemeye gelmiştim oysa.
Bütün kelepçeleri geride bırakıp, tüm yaşanmış, yaşanmamış ne varsa silip yorgun kaçışlarımda anladığım an sevilmediğimi, başa çıkabilmeli ve göze alabilmeliyim yenideni…

Aptalca bir gurur hayatı alt üst edebilir, tersine akan bir geleğen gibi. Geceyi hiç görmeyen, gündüzü hiç yaşamamış yüreğimde, seçimlerim hep idama mahkûmdu. Bu yüzden bilinmeyeni aramak imkânsız gelse de başkalarına, sen Antonio Vivaldi’nin dört mevsimi gibiydin bende… Her mevsimde ayrı bir ruh, başka bir tını…

Kıyılarıma yokluğun koygunluğu demirlemiş ve seninle başlayan kelimelerim ayrılığına mühürlenmişti... Ben sende siyah- beyaz fotoğraftan ibarettim... Ben sende yaşanıp bergüzarlara gömülen zifiri bir pişmanlığım sadece… Rengi bile değişmiş saçlarında başkalarının elleri gezinirken ben sana hala sen kadar gayri kabilim…

Sevişen kalpler bir bütündür. Seven terk edildiğinde, terk eden yaşamaya devam etse de, seven ölür… Pişmanlığın olsa bile, bendeki sene çok iyi bakıyorum, hayatı yaşanmaya değer bulmasam da kendimle başa çıkmaya uğraşıyorum…

Tanrı beni sevdiklerimden korusun derim bazen kendime, düşmanlarımla zaten başa çıkabilirim. İnsanlar ölür elbette. Bunu ne zaman nerede, ya da nasıl olacağını kontrol edebileceğimizi düşünsek de asla bilemeyiz… Vademiz dolduğunda dolmuştur. Bu konuda hiçbirimiz bir şey yapamayız…

Bulutlar yağmuru toprakla öpüştürebilselerdi yokluğunda, verdiğin ama tutmadığın, tutamadığın sözünü sahiplenerek dans edebilirdim ıslanmışlığıma aldırmadan. Tutunabileceğim güzellikler azaldıkça, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım kalıyor geride sadece. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız, cevapsız bir sürü sual hınzırca sırıtıyor, bense görmeme gayretindeyim…

Düşler uzak gibi görünseler de biliyordum ki zihnimin derinliklerinde gizliydiler. Aç desem de kapatacaksın gözlerini ama kapatma sakın sen beceririsin düşleri yakalamayı, derinlere dalıp olanaksıza kavuşmayı… Sahiden becerebilir misin?

Ne zaman bir yıldız kaysa, bir meleğin yeryüzüne inip birine rehberlik etmek için geldiğini söylerler. Gökyüzüne ara sırada olsa bak güzel meleğim; kim bilir belki de senin için de bir yıldız kayar mor kelebeğim…

Eski filozoflar sadece melekler tarafından konuşulduğuna inandıkları bir dil olduğunu düşünürler.
Derler ki; melekler söylemek istediklerini söylediklerinde, bir daha asla tekrar edilemez veya tercüme edilemezmiş. Sanırım benim düşüncelerimde böylesine bir şey.
Yüreğimi attığım trapez çubuğunda bedenim onu takip etmeye çalışıyor gibi görünse de, bazen sırat köprüsünde gidip gelmelerde…

Kendime bir demet gül aldım yine. Terasıma da güller diktim renk renk… Hüznümü gelmeyişlerine verdim. Gözlerimdeki umutsuzluk bile seni özlemiş, kafayı çekince o da itiraf etti ya sonunda...

Düşüncelerim gururlu olsa da hayallerim ve sevdam ona ihanet içinde… Gelebilseydin eğer; kendimi unutup sana akacaktım. Susturacaktım içindeki isyanı, kavgalarımızın ortasındaki güneş gibi doğacak ısıtacaktım yine yüreğini. Sevinçten ağlayacaktım bu kez. Mutluyken hemen sarhoş olmuş gibi dokunacak, birikmişliğimi anlatacaktım sana. Ama gelmedin, gelmezdin ve gelmeye hiç niyetin yoktu aslında. Yine kendimi kandırdığımı anladığımda, güllerimle beraber sessizce ağlıyordum…

02.Haziran.2008 03:25
SeRDaR
<<1...100...200...298299300301302303304305306307308 309310311312313314315316317318...400...500...600...700...800...900...983>>