ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
7 Mayıs 2024, Salı 21:40   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...299300301302303304305306307308309 310311312313314315316317318319...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Sen Yüreğimdesin,...............>
  30.Tem.2009 Per 16:15:56




SEN YÜREGiMDESiN


Ne kadar isterdim biliyor musun?
Şu baharda yağan yağmur olamayı
Saçlarının çizgilerinden usul usul akmayı
Aşkının ateşinde dirilip yanmayı


Yüreğimin derinliğinde hissediyorum seni
Kulağımda tutmaya çalışıyorum sesini
Uzaklarda arayamam seni Gülüm
Çünkü zaten yüregimdesin


Yüreğimin her ritminde sen
Her nefes hayatımda sen
Bağrımda kopan fırtınalarda sen
Sen yüreğimdesin nazlı Gülüm...


Gündüz gözlerimde ve karşımda
Gece hayalimde ve düşümde
Sesin yeni bir doğuşun müjdesi
Çağırıyor beni sevda akan gözpınarlarına


Kokuna bulaşmak istiyor bedenim
Kanatlanıp sesine gelmek istiyor sesim
Biliyorum bana uzak olmadığını
Çünkü damarlarımda dolaşıyorsun...


Seni ne kadar sevdiğimi anlatamam
Hislerimi dizelere sığdıramam
Sen ki deniz gibi karşımdayken
Çöllerdeki seraplara koşamam...



Affet beni suclarımdan Gülüm
Ver cezamı seni sevmekse suçum
Ben Leylasını arayan bir Mecnunum
Ne arasam bilki senden bulurum...


Mahmut Aydin


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri>
  30.Tem.2009 Per 15:56:16
Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri

Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri

Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri

Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri

Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri

Masal Kahramanlarının Bugünkü Halleri


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Frissiras Çağdaş Sanat Müzesi>
  29.Tem.2009 Çar 22:13:13

Yunan asıllı Vlassis Frissiras ın büyük bir tutku ve coşkuyla yapmış olduğu sanat koleksiyonu, çağdaş Yunan ve Avrupa sanatı örnekleri üzerinde yoğunlaşmış sıra dışı bir koleksiyondur. 1950 lerden sonra gündeme gelen sanat trendlerini kuşatan koleksiyon bugün Atina da özel bir müze binasında sergilenmektedir. Frissiras Koleksiyonu’nun en önemli özelliklerinden biri, eserlerin neredeyse tümünün figüratif tarzda üretilmiş eserleri kuşatıyor olmasıdır. Ancak Frissiras hiçbir zaman soyut sanat ekollerine karşı biri değildir. Soyut sanat akımlarını da yakından izlemiş olan ünlü koleksiyoner, figüratif ifade tarzına daha yakın olduğunu sık sık konuşmalarında gündeme getirir. Çünkü figürde o çok ifadeci ve doyurucu bir tonlama bulur ve insanın varoluşu onu yakından ilgilendirir. Frissiras’ın ilgisini hayatın akışı içinde hep insan çekti. Bu nedenle sanatsal ifadede figürü işleyen sanatçılara yönelmişti. Koleksiyonda yer alan eserlerde figürün çarpıcı kullanımı, varoluş hali ve yaşam içindeki duruşlarını betimleyen resimlere hep eğilimi oldu. Yaratıcı sanatçıların insana yaklaşımı ve yorumu onun koleksiyonunun başlıca hareket noktasını oluşturur. Figüratif bir sanat eserinde felsefi bir yorum, bir duruş ve aykırı bir mesaj arayarak ve bunu gerçekleştirebilen sanatçıların eserlerini koleksiyonuna katar. Bu şunu göstermektedir ki Frissiras estetik ifadede olabildiğince derin bir felsefe aramaktaydı. Koleksiyonda yer alan eserler çağın yeni figür anlayışını da gündeme taşıyarak aslında akademik figüre karşı başlatılmış başkaldırıyı içeren avangarde bir dil dolaylarında kümelenmişti. Öte yandan belki de bu figüratif eserler akademik figürün yeni yorumlarıyla ilgilidir. Örnek vermek gerekirse, koleksiyonda yer alan sanatçılardan Rustin in eserleri fantastik ve şiirsel yorumuyla figüre yepyeni boyutlar getirir. Öte yandan Sürrealist-şiirsel bir coşkunluk taşıyan sanatçı Pat Andrea nın eserleri, koleksiyonun diğer ucundaki noktada yer alır.

Frissiras ülkesinde çok ünlü bir avukattır. Çağımızın gidişindeki çalkantıların, insanlığın içinde bulunduğu zor durumların farkındalığını taşıyan bir hukuk adamıdır. O aynı zamanda yüksek bir ruh enerjisi ve geniş bir entelektüel kavrayışa sahiptir. Doğru ve yanlışın nerede başlayıp nerede bittiğini çok iyi bilir. Bu nedenle yıllarını vererek yapmış olduğu koleksiyon aynı zamanda özgür bir düşüncenin beğenisi üzerine temellenir. Öte yandan Frissiras sanatı bir eğlence ya da moral bulma alanı olarak algılamaz ve sanat onun için ciddi bir iştir. Onun koleksiyonunu yönlendiren ideler içinde zengin bir hayat felsefesi bulunur. Ve koleksiyonun çekim alanı daha çok insanın çıplak gerçeği üzerinde odaklanmıştır. İnsanı zayıflıkları, kaderi ve gücü içeren her yetkin yapıt, bu koleksiyonda yer alabilme vizesini taşır. Oldukça bireysel bir koleksiyondur ve hiçbir etki altında kalmadan derlenmiş bir özellik taşır. Koleksiyonun özgür havası buradan kaynaklanır.

Frissiras ın sahip olduğu sermaye aileden kendisine miras kalmamıştır. O ülkenin en ünlü ve yetenekli avukatlarından biridir ve sahip olduğu bütün servetini çok zor koşullar altında kazanmıştır. Sanata çok saygı duyan ve seven biri olarak kendinde sanatın kurtarıcı misyonunu görür. Eşi ve ikiz oğulları da onun sanat tutkusuna yürekten katılırlar.

Koleksiyonunu oluştururken yeni aldığı eserleri çevresiyle paylaşmaktan, arkadaşlarına ve ailesine göstermekten büyük keyif alır. Koleksiyonu oluşturma aşamasında ülkesindeki dünya çapında ses getirmiş sanatçıları saptayarak başlar işe. Otuz yıl boyunca hiç durmadan bu araştırmayı ve incelemeyi sürdürür. Bugün sanatın baş merkezi sayılan Amerika da, Amerikalı bir koleksiyoner, bir sanatçının en fazla on eserini alır. Oysa Frissiras yetkin bir sanatçıyı sayısız eserle koleksiyonunda bulundurabilir.

Öyle bir kişiliktir ki eserlerini büyük bir sessizlik içinde satın alır, objektif olmaya çalışır, eserdeki artistik yetiyi gördükten sonra satın almaya karar verir. Özellikle kendi ülkesinin sanatçılarına çok önem verir. Onlarla çalışmaktan büyük zevk duyar. Öte yandan sanatçıların çoğu ondan aldıkları büyük destek sayesinde çalışmalarına daha da hız verirler. Frissiras ülkesinde hangi sanatçı ile çalışmaya karar verirse, o sanatçıyı motive etmiş olur. Onlara hem maddi hem manevi destek veren biri olarak sanatçılar açısından olağanüstü biridir. Bu, çevre için sıra dışı bir güç ve dayanışma anlamına da gelir. Özellikle ilgi alanı çağdaş sanatçılar ve genç yeteneklerdir. Genç kuşak sanatçılar, böyle bir koleksiyonda bulunmaktan büyük gurur duyarlar. Onun sanatçılara yaklaşımı, yumuşak tavırları, bilgeliği, vizyonları ve bilgisi karşısında sanatçılar hayranlıklarını gizleyemezler.

Bu tutumu çağdaş ve güncel sanatçıları çok etkiler. Sanatın insan hayatını çok zenginleştirdiğinin, yükseklere çektiğinin bilincindeki bu adam koleksiyon yaparken farkında olmadan ülkesindeki sanat ortamına büyük destek de verir. Hayatının büyük bir bölümünü neredeyse sanata adayan Frissiras hukuk bürosundaki işlerinden arta kalan zamanlarında gece gündüz demeden sanata yoğunlaşır. Onun bir diğer özelliği de çok sistematik olarak bu koleksiyonu gerçekleştiriyor olmasıdır. Onun döneminden çağdaş bazı koleksiyonerler, keyfi bir ritimle eser alımı yaparlarken o; eser seçimini çok ciddi bir iş olarak kabul eder. Her yıl çağdaş sanat eserlerinin alımı için bir bütçe ayırır ve bunu sistematik bir biçimde uygular.

Öte yandan Frissiras bir spekülatör değil uzman bir koleksiyonerdir. Koleksiyonunu oluştururken başlıca düşüncesi; 20. yüzyıl sanatının en iyi örneklerini bulabilmektir. Koleksiyona başladığı yıllarda gezdiği sanatçı atölyeleri ve sanat galerilerinde, bireysel üslubunu geliştirmiş sanatçılar çok ilgisini çeker. Frissiras sanat ortamında her şeyi bilen ukala bir görüntü vermemek için sanatçılarla çok dikkatli bir dialog geliştirir. Çok az konuşur, bir tabloyu almak istediği zaman hemen karar verir. Aslında onun da sahip olduğu bilgi kapasitesi, Yunan ve Avrupa sanatıyla sınırlıdır. Yakın arkadaşı sanatçı Ghika nın 1968 de White Chapel de gerçekleştirdiği büyük boyutlu retrospektif sergi sırasında birçok yeni sanatçı ile tanışma olanağı bulur. İlk işi Ghika nın çağdaşlarıyla hemen ilişki kurmak olur. Ve bu aşamadan sonra da bu sanatçıların sık sık atölyelerine giderek eser seçimlerini gerçekleştirmeye başlar. Yunan asıllı çağdaş sanatçılarla tanışmak ve onların yeteneklerini ayırt edebilmek onun için başlı başına ciddi bir uğraş olur. Bu yetenekli sanatçılardan ise eser satın almak sistematik bir çalışmayı gerektirir. Bu dönemde Yunanlı sanatçıların çoğu New York ta Borough of Queens te eserlerini sergiler ve birçok Yunanlı sanatçı Amerikan sanat ortamına tanıtılır. Ayrıca her biri Paris ya da Londra gibi dönemin sanat kentlerinde araştırmalarını ve çalışmalarını sürdürürler. Hepsi de tanınmış ve bilinen sanatçılardır ve eserleri koleksiyonerler tarafından değerlendirilir. Bütün bunların yanı sıra bu olguları da değerlendirerek ilerleyen Frissiras ın yapmakta olduğu koleksiyon başka bir yönde seyretmeye başlar. Çok yetenekli, dışarıda tanınmayan, ülke çapında bilinen sanatçılarla çalışmaya başlar. Resim aldığı sanatçıların çoğu ünlü bile değildir. Tuval ağırlıklı olan koleksiyon eserlerinin yanı sıra enstalasyon, kavramsal sanat ve video-art örneklerini de koleksiyonuna katmaya başlar. Tanınmayan ancak çok yetenekli sanatçıların eserleriyle bir koleksiyon oluşturmak halen cesaret işidir. Ancak koleksiyonda bir araya gelen eserlerin garip bir havası vardır. Sanki bu sanat koleksiyonu yepyeni olgular ileri sürüyor ya da çok yeni olan estetiği savunur. Koleksiyondaki eserler oldukça gerçekçi bir estetiği ileri sürdüğü kadar çok şiirsel bir estetiği de temsil ediyorlardı. Frissiras la aynı dönem koleksiyon yapan diğer Yunanlı arkadaşları daha klasik tatlar çevresinde dolanırlar, yeni estetik trendlere uzak dururlar. Frissiras ın koleksiyonunda yer alan eserler ise aşırı bir estetiğin temsilcileridirler.

Doğa ve doğa ötesi; insan deneyiminden geçmiş, damıtılmış, yorumlanmış, form değiştirmiş, başkalaşmış bir biçimde koleksiyonundaki hemen her eserde bulunur ki Frissiras ı da etkileyen ve çeken budur. Sanki bu koleksiyonda yer alan Yunanlı sanatçılar ve diğerleri ressam olmaktan daha çok birer filozoftur. Bu sanatçıların çoğu insan ve insan gerçeğini ifade ederken çok güçlü bir estetik dil, vurucu bir ifade ve aktarım kullanırlar. Akademik figürün dışında çizilmiş yüzler ve bedenler sessiz bir başkaldırıyı ve isyanı taşırla. Koleksiyonda yer alan tüm eserlerden bir ortak dil yükselir. Öte yandan bu sanatçıların her biri bireysel üsluplarıyla tek başınalığı gündeme taşırlar. Sanatsal ifadede bireysel üslup ve teknik her zaman bir bildiri özelliği taşır ve böyle bir olgu her zaman yaşanmaz. Bildiri niteliğindeki sanat eserleri bizim hayal dünyamızın anlam sınırlarını zorlar. Oysa bu koleksiyonda yer alan sanatçıların eserlerinin her biri başlı başına birer estetik bildiri niteliği taşır.

Frissiras bir sanatçıyı koleksiyonunda temsil etmeye karar verdiğinde, onun çok sayıda eserini alır. Buradaki amaç ilerde o sanatçının kişisel bir sergisini açabilecek donanımda ve yeterlilikte olabilmektir. O sanatçıyı temsil edebilecek yeterlilikte tablo sayısı Frissiras için ancak doyurucu olabilir. Bu tutum koleksiyona bir dinamizim, coşku ve saygınlık kazandırır. Bu, görüldüğü gibi statik bir sanat koleksiyonu değildir. Yıllar içinde sanat izleyicisini sürprizlere taşıyacak bir yapı içindedir ve geniş vizyon sahibi bir adamın sanat ortamında neler yapabileceğini gösterir. Frissiras sanat koleksiyonu bugün Yunanistan ın başkenti Atina nın tarihsel bölgesi Plaka da Romanesk üç katlı bir binada yer almaktadır. Modern müze binalarıyla yarışacak çapta, eski Yunan mimarisinden esinlenerek modernize edilmiş müze binasında eserler halka son derecede şık bir biçimde sunulmaktadır. Müze tasarımının çizimlerini Yunanlı mimar Nikos Hagikiriakos un gerçekleştirdiği binada; Çağdaş Avrupa ve Yunan sanatını kuşatan tek koleksiyon olarak ülkenin en ilgi çeken popüler sanat merkezlerinden birisidir Frissiras Müzesi. Müzenin ana galerilerinde yer alan koleksiyonda yağlıboya, suluboya, çizimler, desenler, video-art, enstalasyon, kavramsal sanat örnekleri ve bir grup çağdaş heykel sanatı örnekleri yer almaktadır. Kronolojik olarak son elli yılın Avrupa ve Yunan sanatını kuşatan koleksiyon çağımızın saygın sanatçılarının eserlerini kuşatmaktadır. Öte yandan müzede sanat eğitimi çok önemli bir yer tutmaktadır. Frissiras Müzesi’nde her yıl düzenli olarak eğitim amaçlı lise talebelerine ve sanat öğrencilerine kurslar verilmekte, seminerler düzenlenmektedir. Müzenin başlıca hedeflerinden biri olan sanatı sürekli olarak gündeme getirmek ve genç kuşağı eğitmek gibi hedefler bizzat Frissiras ın kendisi tarafından konulmuştur. Sanat eğitimi amaçlı programlar çerçevesinde müzede çocuklar ve genç kuşaklara sistemli sanat kursları verilir. Bunun yanı sıra sürekli sergi için ve geçici sergiler için düzenlenmiş salonlarda ayrı ayrı bilgilendirirci eğitim seminerleri verilmekte, insanların tabloların ışığında bilgilenmesi sağlanmaktadır. Müzede sürekli olarak konferanslar, estetik üzerine seminerler, eğitim amaçlı toplantıları kitap tanıtımları ve şiir akşamları düzenlemektedir. Müzedeki sanat dükkanlarında ise, koleksiyonda yer alan eserlerin kartpostalları, heykel kopyaları, kitaplar ve sergiler için basılmış kataloglar satılmaktadır. Frissiras ın kurduğu bir vakıf tarafından yönetilen müzenin açılışı 2000 in Aralık ayında gerçekleştirilir.

Günümüz Yunanistan ında çağdaş dünya sanatının temsil edildiği tek yer olarak Frissiras Müzesi Yunan halkının övünç kaynağıdır ve gelecekte büyük projelere imza atmak üzere çalışmalarını ve örgütlenmesini büyük bir hızla sürdürmektedir.

Sanat aşığı bu öncü adam hayat felsefesini şöyle özetlemektedir; "Öncelikle ben bir insanım. Bir baba, hukukçu ve koleksiyonerim. İnsan varoluşunun kuralları ve insan ruhunun trajik durumları benim konularımdır. Benim tek gerçeğim aşktır. Koleksiyonumda yer alan sanat eserlerinin hepsi aşkın yüceliğini gündeme taşıyan yapıtlardır".

Frissiras koleksiyonunda; Jean Rustin, Peter Blake, Frank Auerbach, Diamantis Dismantopoulos, R.B.Kitaj, Dado, Costas Tsoclıs, Antonio Segui, Leon Golub, Constantin Byzantios, Leonardo Cremonini, Vladimir Velickovic, Sam Szafran, Valerio Adami, Paula Rego, Makis, Theofylaktopoulos, Eduardo Arroyo, Chronis Botsoglou, Pat Andrea, Triantafylos Patraskidis, Mimo Paladino, Nicos Baikas, George Lappas, John Kirby, Rebecca Driffıeld, Christopher Le Brun, Dimitris Ratsikas, Peter Howson, Tassos Christakis, Stephanos Daskalakis, Stephen Chambers, Christos Markidis, Celia Paul, Michalis Manousskis, Djamel Tatau, Panos Fidekis, Vincent Corpet, Edouard Sacaillan, Pierre Edouard, Kostas Paratrian Tafilopoulos, Philippe Hortala, Kostas Papanıkolaou, Marc Desgrandchamps, Maria Yiannakaki, Tassos Pawlopoulos, Stephan Conroy, Tassos Mantravinos, Tassos Missouras, Andrea Martinelli, George Rorris, Gilles Marrey, Kostas Daoulas, Clive Smith, Simon Pasıeka, Xenophan Bitsikas, Semtati Benyonnes, Jane Dixon, Andreas Kontellis, Mathias Schauwecker, Alexandros Veroucas, Konstantinos Vaviloussakis, Kostas Kerestetzis, Sissy Chrisohoou, Sandra Benaki, Theophilos Katsipanos gibi çoğunluğu Yunan kökenli olan sanatçılar bulunmaktadır. Bu sanatçılardan Pat Andrea ve Stephanos Daskalakis Frissiras ın portrelerini yapmışlardır.

Kaynakça

 

 

 



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Chicago Çağdaş Sanatlar Müzesi>
  29.Tem.2009 Çar 22:08:22

Chicago Çağdaş Sanatlar Müzesi (Museum of Comtemporary Art, Chicago-MCA) Mütevelli Heyeti 1974 yılında bir koleksiyon kurmaya karar verdiklerinde sadece geçmişi değil aynı zamanda şimdiki zamanı da anlayabileceğimiz objeleri ve fikirleri bir araya getirmeye karar verdiler. MCA Shapiro, Bergman ve Ludgin koleksiyonlarından sürrealist ustaların eserlerini toplamaya başladı. Horwich Ailesi Alexander Calder heykellerini müzeye hediye eder. Beatrice Mayer Susan ve Lewis Manilow adlı koleksiyoncularda H.C.Westermann ve Leon Golub gibi Chicagolu sanatçıların eserlerini müzeye hediye ettiler. Geral S. Elliott 1995 yılında 96 parça olağanüstü sanat koleksiyonunu müzeye bağışladığında çoğu Amerikalı ve genç kuşak sanatçılardan oluşan bir eser grubu da müzenin varlığını zenginleştirdi. Bunlar gibi çok sayıda Chicagolu koleksiyoncu müzeye birçok eser bağışladıklarında ortaya çıkan envanterde daha çok yerel sanatçıların bulunduğu fakat uluslararası bir bakış açısı taşıyan genç Sürrealizm in tarihi örnekleri Pop-Art, Minimalizm, 1940 lardan 70 lere uzanan Kavramsal Sanat örnekleri ve Postmodernist eserler yer aldı. 1967 de kurulan MCA koleksiyonunu 1974 e kadar yavaş yavaş inşa eder.

Endüstrileşme/Sürrealizm Uyumu

Chicagolu koleksiyoncuların ve sanatseverlerin daha çok Sürrealist, Dadaist, Soyut Sanat a merak sarmaları bu kentteki katı endüstriyel yaşam tarzına bir reaksiyon olarak yorumlanabilir. Bunda 1950 lerde Chicago da konferanslar veren ve sergiler açan Sürrealist ve Art Brut ekolün içinde yer alan sanatçılardan Jean Dubuffet ve Roberto Matta nın yarattığı etki de eklenebilir. Joseph ve Jory Shapiro bu bölgedeki koleksiyoncuların en önde gelenleri ve MCA nın kurucularındandı, Joseph Shapiro, Max Ernest, Victor Brauner, Matta, Yves Tanguy, Rene Magritte, Joseph Corneli, Balthus, Francis Bacon, Dubuffet ve diğerlerinin görünen gerçekliğin ardındaki iç benliği yansıtan şiirsel ve metafizik çalışmalar olduğu için kendisini sürüklediğini belirtiyor. Fantastik ve zor anlaşılır olmanın, içinde ikilem ve karmaşa barındırmanın ve esrarın kendilerini Sürrealizm e çeken unsurlar olduğunu belirten Shapiro daha sonra Ernest in "LopLop bir kuşu tanıtmak" (1957/1959), Hans Bellmer in "Tepe" (1938/1968) ve Brauner in "Rüya Gören Obje II" (1938) adlı eserlerini müzeye hediye etti.

1950 lerden sonra Sürrealizm Chicagolu sanatçıları da etkisi altına aldı; Marisol ve Claes Oldenburg gibi sanatçıların fantezi, figürasyon, mizah ve sürrealist duyarlılık içeren eserler yaratmalarını sağladı. Müzedeki önemli koleksiyonlardan biri Alexander Calder in son derece ilginç heykelleri ve hareket eden objelerinden oluşuyor.

"Gökyüzündeki Pirinç" (1947), "Kar Tanesi II" (1951), "Polikrom ve Yatay Mavikuş" (1954) ve "Akan Kar" (1961) adlı eserlerin en favori olarak gösterildiği bu zengin koleksiyon Leonard ve Ruth Horwich tarafından müzeye uzun süreli sergilenmek üzere verildi. MCA da New York merkezli Soyut Ekspresyonizm ve Soyut İmajcılık akımları da temsil ediliyor. 1930 ların bu olağanüstü akımının temsilcilerinden Franz Kline nın "Vawdavitch"(1955) adlı eseri bu alanda bir imza eser olarak kabul ediliyor. Müzede nonfigüratif soyut eserlerin yanı sıra figüratif ağırlıklı sanatçılardan Dubuffet, Matta ve Francis Bacon da yer alıyor. Chicago Çağdaş Sanatlar Müzesi nin sanat koleksiyonu birkaç kategoride sınıflandırılabilir;

* 1960 ların sanatı: Kitlesel kültürden minimalizme

* 1970 lerin sanatı: Maskeyi çıkarma, provoke etme ve çözme

* 1980 lerin sanatı: Banallikten hiperbole

* Kavramsal fotoğrafçılık

* 1990 ların sanatı: Amerikan kültür aynasındaki yansımalar

1960 ların sanatında bir geçiş dönemini temsil eden gündelik kitlesel medya ile resim tekniklerinin bir araya geldiği "elle boyanmış pop" denebilecek çalışmalar bulunuyordu. Frank O Hara nın "Duygularımın Anısına" (1961), Robert Rauschenberg in "Retroaktif II" (1963), Pop-Art ın babası sayılan Andy Warhol un "Troy Diptych" "Jacqueline Kennedy" bu alandaki eserler arasında yer alıyordu.

Amerikan toplumun geçirdiği devrimci değişiklikler özgürlük hareketleri siyasi alandan sanat alanına doğru büyük bir değişim dalgasını zorlamıştı. 1960 lardaki heykel sanatındaki gelişmeler de günlük objelerin değişim potansiyeli üzerine inşa edilmişti. Claes Oldenburg un "Yeşil Fasulyeler" (1964) ve "Sahanda Yumurta Formundaki Heykelleri" (1966) günlük banal objelerin zekice manipüle edilmesi ve sürreel etkiler yaratmasıyla ortaya çıkan çalışmalardı. 1970 lerde çağdaş sanatta çoğulculuk tekil hareketin yerini almıştı. MCA koleksiyonunda Avrupalı sanatçılardan Marcel Broodthaers, Joseph Beuys ve Dieter Roth, Amerikalı sanatçılardan Richard Artschwager, Claire Zeisler, John Cage, Jackie Ferrara, Ed Paschke, Jim Nutt ve Christina Ramberg ün son derece ilginç bir şekilde bir araya getirdiği çoğulcu ilgilerin bir spektrumu sergileniyor.

Chicago da çalışan bir grup enerjik sanatçı 1960 ve 1970 lerde kentli koleksiyoncuların ilgisini çekti. Roger Brown, Paschke, Nutt ve Ramberg Chicago nun ünlü sanatçılara ihtiyacı olduğunu düşünen koleksiyoncuların ilgisine mazhar oldu ve MCA da geniş çaplı bir sergileri açıldı. Formlar ve renkler cümbüşü eserlere yansırken kavramlar da birleştirilip yeni melez kavramlar yaratılıyordu örneğin Matta Clark ın aksiyonları anarşi ve mimariyi kesiştirdiği düşüncesiyle "Anarchitecture" olarak adlandırılıyordu. 1980 lerin sanatında ise sanatçılar çalışmalarında çok şaşırtıcı çeşitlilikte yönlere doğru gittiler. Günlük yaşamın banalliği, kitlesel medya, tüketicilik ile Neo-Ekspresyonizmin unsurları ve Postmodernizm in yoğun teorik söylemleri bir araya geldiğinde çok geniş bir fikirler yelpazesi oluşturuyordu. 1980 lerde ortaya çıkan Postmodernizm çok farklı formlara bürünerek medya imajlarının, kitlesel kültür ikonlarının bilinçli kullanımını sanata yansıttı.

Fotoğraf sanatçısı Cindy Sherman ın başlık koymadığı ve A, B, C, D, E olarak adlandırdığı siyah-beyaz yüz fotoğraflarında kimliğin akışkanlığını keşfe çıkıyordu. Richard Prince in (1981) "Güneş Batımı" adlı eseri de hazır paket halinde sunulan reklam imajlarının çerçevesi dışına çıkarılınca hangi anlamların yüklenebileceğine dikkat çekiyor. 1980 lerin MCA koleksiyonu Julian Schnabel in "Aorta" (1981), David Salle nin "Din" (1984) ve Anselm Kiefer ın "Banner" (1990) gibi ünlü Postmodern eserlerini içeriyor. Kavramsal fotoğrafçılık alanında ise Bruce Nauman ın komple eserleri MCA koleksiyonunda yer alıyor. Cindy Sherman, Dan Graham, Catherine Opie, Ed Ruscha gibi fotoğraf sanatçılarının çalışmalarını barındırıyor. Alman sanatçılarının büyük boyutlu çalışmaları deneysel fotoğraf çalışmaları, siyasi başkaldırıları, cinsel tercihleri tema olarak alan eserler de müzenin sürekli koleksiyonunda ve sergilerinde bütün renk zenginliğiyle boy gösteriyor.

1990 ların sanatında ise Gerald S. Elliott, Lannan Vakfı bağışları çok hızlı bir büyüme getirdi. Burden in "Diğer Vietnam Anıtı" (1991) ABD politikalarına bir eleştiri olarak büyük boyutlu bir heykel biçiminde sergileniyor. Anti-kahraman temaları da Amerikan ulusalcı medyanın, ev eğlence endüstrisinin yarattığı kültürel ikonlara karşı

bir tepki olarak ortaya konuyor. Cady Noland ın "Testere Kovboyun Kafasını Kesti" (1990) Jack Pierson un "Scarface" (1991) adlı eserleri Amerikan kahramanlık efsanelerine karşı bir tavır niteliği taşıyor.

Amerikalı sanatçılar ülkelerinin dünyada artan gücünü, reklam endüstrisinin insan psikolojisi üstündeki etkisini, ırk ayrımcılığını, AIDS in yayılmasını, savaşları eleştirisel bir bakışla ve bir estetik anlayış içerisinde eserlerinde işlediler. Örneğin Felix Gonzales\Torres in "Son" (1990) adlı eserinde ziyaretçiler sürekli olarak yenilenen bir kağıt tomarından istedikleri bir parçayı alarak AIDS sebebiyle kaybolan hayatlara gönderme yapılmasına yardım ediyorlardı. 1990 ların diğer bir önemli sanat hassasiyeti de anormallikleri anlatabilmek için özellikle çiğ, kaba ve çocuksu tekniklerin kullanıldığı bir trend oldu. Mike Kelley nin heykel enstalasyonu "Morfoloji Akış Tablosu" (1991), Ken Warnek in tablosu "Günlük Yaşamın Despotu" (1990), Tonny Oursler in heykel/video enstalasyonu "Suçlu" (1995) bu tür çalışmalar arasındaydı. Bu çalışmalarda absürd etkiler görmek de mümkün. MCA nın en önemli misyonlarından biri cesur biçimde genç ve yeni ortaya çıkan sanatçıları desteklemek, farklılık ve yaratıcılığa prim vermek ve sanatçılardaki yenilik isteklerine ilham verebilmek. Müzenin direktörü Robert Fitzpatrick koleksiyonlarıyla ilgili şunları söylüyor "Tarih dokusu günümüze kadar uzanan hikayelerin birer birer ortaya çıktığı sonsuz bir örüntüdür." Sanat koleksiyonları onları toplayan insanlar hakkında onlara önem kazandıran kurumlar hakkında, temsil ettikleri sanatçılar hakkında zengin ve öznel hikayeler sunarlar. Bu çok boyutlu hikayeler kuşaklar boyunca aktarılır".

Koleksiyon kataloğunun Yaşam/Ölüm/Sevgi/Nefret/Zevk/Acı başlığını taşıması da sanat eserlerinin kendi ifade güçlerini ve dil derinliğini anlatır. Zengin endüstri ve iş gücü kenti Chicago, akademik dünyasının sağlam entelektüel altyapısı ile modern sanatın en yaratıcı örneklerini destekleyen ve içinde barındıran anlayışıyla yaşamını renklendirirken, halkının New York, Boston gibi kentler gıpta etmeden sanatla iç içe yaşamasını sağladı.

Kaynakça:



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Brooklyn Müzesi>
  29.Tem.2009 Çar 22:05:15

 

 

 

 

 

 

 

 

1823 de New York un Brooklyn Adası nda William Stephenson öncülüğünde kentin elit tabakasından bir grup aydın Brooklyn Kitaplığı nı organize etmek için bir araya gelirler. Amaçları kentleri için bir kütüphane kurmaktır. Ancak daha sonra hedeflerini genişletirler; artık sadece kütüphane kurmak değildir amaçları. Aynı zamanda elyazması antika kitaplar, haritalar, desenler ve az da olsa resim sanatı örneklerini bir araya getirerek bir sanat merkezinin ilk temellerini atarlar. İki yıl sonra bu öncü gruba, ülkesinde çok ünlü bir asker olan General Lafayette kütüphane binasının organizasyonunu üstlendiğini söyler ve kırmızı tuğlalı tipik bir Amerikan stili binada kurulabileceğini önerir. 1831 tarihine gelindiğinde tasarlanan kütüphanede sayısız kitap toplanır. Bunun yanı sıra bu tarihte ilk resim sanatı örneği olarak aynı zamanda kütüphanenin kurucuları arasında yer alan Robert Snow un bir portresi şimdiki Brooklyn Müze sinin ilk eseri olarak duvara asılır. 1938 den itibaren kent kütüphanesi giderek gelişmeye ve yeni bölümler eklenmeye başlar. Kütüphanede, mimari, mekanik ve resim çizimleri bölümleri ilk kurulan bölümler olur. 1841 de kütüphane Washington Caddesi ndeki yeni binasına taşınır. Kütüphanenin müdürü dünya çapında ünlü şair Walt Whitman, 1200 ciltlik kitap koleksiyonlarının bulunduğunu kütüphane komitesine bildirir. 1942 de fabrikatör Augustus Graham kütüphaneyi daha da zenginleştirerek binayı restore etmeye başlar. Binanın ön cephesini değiştirerek daha da güzelleştirir ve kütüphanenin başkanı olur. 1943 de Brooklyn Kütüphanesi hızla kurumlaşarak enstitü haline dönüştürülür ve sergiler düzenlenmeye, eğitici kurslar verilmeye başlanır. İlk sergiler doğal tarih nesneleri ve ufak çaplı resim ve heykel organizasyonları ile başlar. Başkan Graham ilk iş olarak doğal tarih bölümünü zenginleştirir. Ardından resim ve heykel koleksiyonunu genişletmeye başlar. Augustus Graham hem kütüphane kurmada büyük bir uzman hem de böyle bir kuruluşu gelecekte müzeye dönüştürebilecek yüksek performanslı bir öncü ruha sahiptir. 1946 da Brooklyn Enstitüsü Graham başkanlığında bundan böyle büyük bir sanat koleksiyonu yapma kararı alır. 1948 de başkan Graham enstitünün bulunduğu bina üzerindeki ipoteği yüklü bir para ödeyerek kaldırır. 1951 de öldüğünde geride Brooklyn Enstitüsü bünyesinde yer alan büyük bir kütüphane, eğitim dershaneleri, resim çizim derslerinin verildiği kurs odaları, zengin elemanları içeren doğal tarih bölümü kalır. Ve kuşkusuz arkada bıraktığı en önemli miras ise henüz gelişmeye başlayan bir güzel sanatlar galerisidir. Graham ın yetenekleriyle gelinen bu nokta, özellikle entelektüel ve sosyal alanda yapmış olduğu bu girişim, Brooklyn Müzesi in ağır ağır ortaya çıkmasını sağlar.

1888 de enstitü komitesi gittikçe büyüyen sanat koleksiyonlarını en iyi biçimde korumak ve sunmak için yeni bir bina tasarlamaya başlar. 1890 da enstitü yeniden organize edilerek Brooklyn Sanat ve Bilim Enstitü süne dönüştürülür. 1891 de Brooklyn kentinin enerjik yöneticisi John B. Woodward kente büyük bir müze kazandırmak için plan yapmaya başlar. Sonradan bu yenilikçi girişimini Brooklyn Müzesi için uygulama kararı alır ve müzenin mimari bölümü yenileme projesi için bir yarışma düzenleyerek Brooklyn Müzesi nin yeni tasarımını planlamaya başlar. Müzenin açmış olduğu bu yarışmayı Mekim, Mead ve White mimari şirketi kazanır. Brooklyn kenti 1855 ten bu yana hızlı bir gelişme içindedir. Bu tarihlerden itibaren nüfus 200 binin üstüne çıkar. 1860 lardan sonra ise Brooklyn ülkenin üçüncü büyük kenti sayılır. Brooklyn de yeni inşa edilen kent kulesi büyük doğu ırmağı köprüsü yanında bütün ihtişamıyla yükselir. 1896 da başlanan büyük kilise 1883 de tamamlanabilir. Aynı tarihlerde New York ta Metropolitan Müzesi ve Amerikan Doğal Tarih Müzesi kurulmaktadır. Bütün bu oluşumların ve atılımların içinde Brooklyn Müzesi güçlü temelleri ve 16 bölümüyle 1897 de resmen kurularak halka açılır. Müze yenileme çalışmaları sırasında önce müzenin Batı kanatları tamamlanır ve sanat koleksiyonu buraya özenle yerleştirilir. Müzedeki Müzik Bölümü, Doğal Tarih Bölümü ve Botanik Bahçesi, Çocuk Müzesi tam kapasite çalışmaya başlar. Dünyada ilk kez uygulanan Çocuk Müzesi Bölümü bu tarihten sonra hızla geliştirilir. Müze komitesi, açılıştan bir yıl sonra New York kenti sanat kurumlarıyla iş birliğine girerek sanatın en son eğilimlerini izleyebilme olanağını elde eder. 1903 e gelindiğinde müzedeki üç bölüm; Güzel Sanatlar, Doğal Tarih ve Etnoloji Bölümleri çok yoğun bir faaliyet içindedir. Bu bölümlerden sorumlu yöneticiler entelektüel olarak donanımlı kişilerden oluşur. Wılliam Henry Goodyear, Stewart Culin ve Franklin W.Hooper bu bölümleri kusursuz bir biçimde yönetirler. 1905 te merkez binanın ön cephesi yenilenir, 1907 de Doğu kanatları ve binaya büyük bir döner merdiven eklenir. Bu tarihten başlayarak da Brooklyn Müzesi Mısır daki arkeolojik kazı çalışmalarına destek vermeye başlar. 1909 da Daniel Chester French liderliğinde müze binasının ön cephesine ünlü filozofların büstleri yerleştirilir. Orijinal müze binasının tamamlanabilmesi 1927 tarihine kadar sürer.

20. yüzyıl başlarında Brooklyn Müzesi ndeki sanat koleksiyonu büyük boyutlara ulaşır. Müzenin bu kazançları miras yoluyla, hibe edilerek ya da büyük koleksiyonların toptan müzeye devredilmesiyle elde edilir. 1916 da Brooklyn Müzesi nde "Çağdaş İsveç Sanatı" adı altında uluslararası bir sergi düzenlenir. Aynı yıl Amerikalı Mısıroloji uzmanı Charles Edwin Wilbour kendi özel sanat koleksiyonunu ve mısır eserleri objelerini müzeye bağışlar. 1922 de Brooklyn Enstitüsü nün 25 yıl genel başkanlığını yapan Augustus Graham müzeye yaşamı boyunca biriktirmiş olduğu özel koleksiyonunu armağan eder. 1927 tarihine gelindiğinde McKim, Mead ve White ın planına göre düzenlenen müze binasında son iki bölümü tamamlanır. 1929 da yeni yerleşim planına göre 1675-1928 arasını kuşatan Amerikan sanatı dönemleri, kronolojik bir sıraya göre düzenlenerek binanın içinde 28 ayrı galeriye yerleştirilir. 1930 dan 1934 e kadar müzedeki eserlerin bakımı, onarımı yeniden düzenlenmesi ve yerleştirilmesi işleri ciddi bir organizasyonla küratörlük sistemine bağlanır. Müzede, bu tarihe kadar sahip olduğu koleksiyonları yenileme çalışmaları sırasında 7 ayrı küratörlük birimi oluşturarak ciddi bir görev dağılımı yapılır. Aynı tarihlerde Etnoloji Bölümü; Primitif Kültürler Amerikan Sanatı Bölümü ve Oryantal Sanatlar olmak üzere iki ayrı bölüme ayrılır. Batı Sanatı Bölümü ise kronolojik olarak düzenlenerek; Antik Kültürler, Orta Çağ, Rönesans ve Çağdaş Sanat, daha sonra da Resim ve Heykel Bölümü olmak üzere kendi içinde bölümlere ayrılır. Baskı koleksiyonu ise müzenin büyük kütüphanesiyle aynı bölüme yerleştirilir.

1898 den bu yana müzeye giren her üç boyutlu eserin bir alçı örneğinin bulunduğu alçı koleksiyonu bu tarihten sonra Batı kanatları üçüncü katta ortaya çıkarılır. Brooklyn Müzesi nde modernleşme çalışmaları sırasında resimlerin, heykellerin ve antik eserlerin iyi bir biçimde bakımının yapılması ve korunabilmesi için müzeye bağlı bir laboratuar kurulur. Modern Sanat eğitimi veren kurslar başlatılarak müze gelecek kuşakların yetişmesinde de etkin bir rol üstlenmiş olur. 1930-34 arası, eserler ve bölümlerin yenilenmesinin yanı sıra müze binası da çok iyi bir bakımdan geçirilir. 1934 de binadaki en radikal değişim Kuzey cephede yer alan binaya bağlı büyük merdivenin yenilenmesidir. 1941 de Brooklyn Müzesi Sanat Okulu yeniden yapılandırılarak eğitime açılır. 1948 de, genç kuşakları özendirmek için Edward C.Blum Tasarım Laboratuarı kurulur. 1950 de müze binasının giriş kısmı Brown Lawford ve Forbes mimari firma tarafından restore edilerek yenilenir. 1985 e gelindiğinde Brooklyn Müzesi Sanat koleksiyonu 1 milyon objeyi geride bırakır. 1987 de Iris ve B. Gerald Cantor, özel koleksiyonları olan 58 parçalık Rodin heykellerini müzeye hediye ederler. Heykel koleksiyonu Cantor ların adına kurulan bir galeriye yerleştirilir. Aynı yıl Ernest Erickson tarafından içinde naif Amerikan sanatı, Mısır, İran, Hint ve İslam eserleri örnekleri bulunan büyük bir koleksiyon müzeye armağan edilir. Bu 500 parçalık muhteşem koleksiyon bir sergi ve katalog eşliğinde sanat ortamına sunulur. 1991 de müzede Arata Isozaki ve James Stewart Polshek tarafından Iris ve B. Cantor Oditoryumu kurulur. 1992 de modern Amerikan resim ve heykel sanatı örneklerini kuşatan Edith ve Milton Lowenthal koleksiyonu müzeye hediye edilir. Bunun dışında Wılliam K. Jacobs un 59 parça modern resim, heykel ve dekoratif sanatları kuşatan koleksiyonu miras yoluyla müzeye geçer. 1993 de müzenin üçüncü kat yenileme çalışmaları tamamlanarak aynı yıl Aralık ayında halka açılır. Antik Mısır Sanatı Bölümü bu tarihte yeni bir ışıklandırma ve yerleştirme çalışmasıyla yeniden düzenlenir. Brooklyn Müzesi sanat eserleri deposu eserlerin belli bir ısıda korunması için organize edilerek tamamlanır ve depoya 5 bin eser sırası geldikçe sergilenmek üzere yerleştirilir. 1994 te müzedeki Batı Kanatları Morris A. Meyer Schapiro olarak isimlendirilir. Aynı yıl New York Müzesi Okulu, halk okulu ve New York daki diğer müzelerle ilişkiler ve yeni sistemler geliştirilerek Brooklyn ile işbirliği içinde geniş kapsamlı profesyonel hocaların liderliğinde sanat ve sanat eğitimi kursları başlatılır. 1995 de müzede Afrika galerisi yeniden düzenlenir. Bu tarihlerde müzeye 18 yüzyılın ilk yarısında yaşayan sanatcıt Cuzlo School ve Nardo di Cione nin 14 İnka kralına ait portreleri asılır. 1997 de Brooklyn kütüphanesinin kuruluşunun 175. yılı ve Brooklyn Müzesi nin 100. yıl kutlama törenleri muhteşem bir şölenle gerçekleştirilir.

Brooklyn Müzesi nde yapılan kronolojik bölümlemeye göre: Birinci katta Afrika Sanatı örnekleri ve Robert E .Blum Galerisi, eğitim bölümleri, stüdyolar ve müze dükkanları; ikinci katta Çin sanatı örneklerinin yanı sıra Himalaya ve Güney Asya Sanatı, Hint Sanatı, İslam Sanatı, Japon Sanatı, Baskı, Desen ve Fotoğraflar, Çağdaş Sanat Bölümü, kütüphane ve arşiv yer alır. Üçüncü kat Mısır Sanatı örneklerinin yanı sıra, Klasik Sanat, Kıpti Sanatı, Antik Orta Doğu Sanatı örneklerini içeren Kevorkian Galerisi, Iris ve B. Gerald Cantor Oditoryumu, Mısır Kütüphanesi, Morris A. ve Meyer Schapiro kanatları ve Antik Mısır Sanatı eserlerinin yer aldığı Martha A. ve Robert S. Rubin galerileri bulunur. Dördüncü katta ise; Amerikan Sanatı Salonları, seramikler ve dekoratif sanatlar objeleri, Mobilya ve Cam Eşya Bölümü, Gümüş ve Metal Objeler Bölümü, Janschenck Evi, Morris A. ve Meyer Schapiro kanatları ve Donald M. ve Mary P. Oenslager sanat galerileri yer alır. Brooklyn Müzesi nin en son ve beşinci katında ise; Amerikan Resim ve Heykel Sanatı Bölümü, Rodin heykellerinin sergilendiği Iris ve B. Gerald Cantor Sanat Galerisi, Hannah ve Leonard Stone Galerisi, Morris A. ve Meyer Schapiro kanatları ve Beatrice-Samuel A. Seaver galerileri yer alır. Bu bölümler müzenin küratörleri tarafından en kusursuz biçimde yerleştirme planları uygulanarak düzenlenmiş. Bu düzenlemelerde, müzede planlanan büyük boyutlu sergiler de göz önüne alınarak eserlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve bölümler arası uyum da dikkate alınmış. Ayrıca eserler, sanat izleyicisi tarafından en iyi tarzda görülme ve algılanabilme durumu hesaplanarak yerleştirilmiş. Bunun yanı sıra müzeye yeni eserler girdikçe bu eserlerin yerleştirme planları yetkin küratörlar tarafından en kusursuz biçimde organize edilmekte. Kısaca müzede sanat etkinlikleri için ciddi bir organizasyon uygulanıyor.

Bugün, 450 bin metre kare alanda yer alan Brooklyn Müzesi nde bir milyonun üstünde sanat objesi sergileniyor. Müze dünyadaki diğer müzeler içinde organizasyon hacmi açısından, kurulduğu günden bu yana yüksek bir performans gösteriyor; sadece sahip olduğu eserlerle değil, onları halkla bütünleştirerek, insanların sanat görüşlerini yüksek bir seviyeye çıkarmak ve yeni gelen genç kuşağı sanat bilinciyle yetiştirmek müzenin her zaman hedeflere arasında yer alıyor. Durağan bir sanat merkezi olmaktan çıkıp, sanatın dilini halk kitlelerine yayan bir anlayışla hareket eden yetkilileriyle müze, insanlığın sanat hazinelerini toplumla paylaşan ve eserlere toplum adına sahip çıkan bir yapılanmanın en kusursuz örneğini veriyor. Bugün hak ettiği ilgiyi de dünyadaki sanat izleyicisi tarafından fazlasıyla görüyor. Dünya ülkelerinden sayısız ziyaretçi bu müzeyi görmek için özel olarak Brooklyn e geliyor. Brooklyn Müzesi dünya resim ve heykel sanatının en yetkin ustalarının eserlerini bünyesinde toplamıştır.

Müzede yer alan sanatçılar arasında Paul Cezanne, Gustave Courbet, Edgar Degas, Albrecht Dürer, Paul Gauguin, Van Gogh, Francisco Goya, Paul Klee, Jean François Millet, Claude Monet, Henri Matisse, Pablo Picaso, Camile Pissaro, Ad Reinhardt, Toulouse-Lautrec gibi büyük sanatçıların yanı sıra Berenice Abbott, George Bellows, John Henry Belter, Anthony Berrus, Albert Bierstadt, George Caleb Bingham, Fereol de Bonnemaison, Gouse Bonnin, Zalmon Bostwick, Louise Bourgeois, Margaret Bourke-White, Jaroslava Brychtova, Bernardo Butinone, Miguel Cabrera, Harry Callahan, Mary Cassatt, Theodore Chasseriau, Nardo Di Cione, Thomas Cole, Amedee Courder, Carlo Crivelli, Cuzco School, Stuart Davis, Willem de Kooning, Richard Diebenkorn, Carroll Durham, Thomas Eakins, John Finlay, John Flannagan, Jean Honore Fragonard, Leon Golub, Francis Guy, Marsden Hartley, Childe Hassam, Herter Brothers, Lewis Wick Hine, Hans Hofmann, Winslow Homer, Francis Hoppin, Sam Hughes, Jorg Immendorf, George Inness, Charles James, Eastman Johnson, Consuelo Kanaga, John Frederick Kensett, Ernst Ludwig Kirchner, Joseph Kosuth, Charles-Honore Lannuier, Lan Ying, Stanıslav Libensky, Sylvia Plimack Mangold, Reginald Marsh, George Anthony Morris, Peter Müller-Munk, Louise Nevelson, John Nortwood, Georgia O Keeffe, Tom Otterness, Giovanni Battista, Camile Pisarro, Gio Ponti, Hiram Powers, William Trost, Auguste Rodin, Mark Rothko, Alexander Roux, Emile-Jacques Ruhlmann, Augustus Saint-Gaudens, John Singer Sargent, Elsa Schiaparelli, Toshusai Sharaku, Helen Shupla, David Smith, Leon Polk Smith, Paul Strand, Fukami Sueharu, Bob Thompson, Frank Lloyd Wright gibi dünya resim ekollerinin yetkin artistlerinin eserleri yer alıyor.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >British Museum>
  29.Tem.2009 Çar 22:01:36

Dünyada ilk kurulan müzelerinden biri olan British Museum 1753 de İngiltere de yapılanmaya başlamış bir sanat kurumudur. Batıda 19.yüzyılın ortalarına gelindiğinde Avrupa ve Amerika kıtasının her yanında büyük bir müze hareketinin başladığına tanık olunur. Müzecilik hareketinin başlamasından yüz yıl önce kurulan British Museum öncü karakteriyle diğer müzeleri harekete geçirmiş, onlara örnek teşkil etmiştir. Büyük müzelerin kurulduğu dönem olan 19.yüzyıl öte yandan Avrupa da Aydınlanma Çağı nın başladığı zaman dilimini kapsar. Bilimde büyük adımların atıldığı, felsefede yepyeni düşüncelerin yeşerdiği ve yabancı, uzak kıtaların keşfiyle coğrafya ve tarihte büyük ilerlemelerin kaydedildiği parlak buluşların devridir bu. 1753 de İngiliz aristokrat sınıfından Sir Hans Sloane ölümüyle birlikte devlete 69.352 parçalık bir sanat koleksiyonu miras kalır. Bu sıra dışı muhteşem koleksiyonunu uygun bir mekana yerleştirme fikri devlet yönetimimin ileri gelenlerini bir müze kurma düşüncesine iter. British Museum’un temellerini oluşturan Sloane Koleksiyonu son derecede zengin ve sınırsız bir sanat hazinesidir. Koleksiyonda arkeolojik objeler, tarihi antikalar, dekoratif eşyalar, ünlü ressamların baskıları, karakalem ve suluboya çalışmalar, desenler, gravürler, elyazması nadir kitaplar, dokuma örnekleri, yağlıboya resim ve heykeller bulunur. 1756 da ilk kez temellenen British Museum ülkeye büyük bir hareket getirerek toplumdaki bütün sınıfların sanata odaklanmasını sağlar. Müze binası olarak Buchingham yakınlarındaki Montagu yapısı en uygun yer olarak seçilir. Bu büyük kuruluşun yönetimine müdür olarak Dr. Gowin Knight atanır ve müze kapılarını ilk kez 15 Ocak 1759 da halka açar. British Museum’un açılışından çok sonra, 1880 de İngiltere de Güney Kensington da bir Doğal Tarih Müzesi kurulur ve 1824 te National Gallery, 1857 de Victoria ve Albert Museum’un ilk temelleri atılır. Öte yandan yine bu dönemde Bloomsbury de resim örnekleri, mobilyalar, Avrupa kostüm örneklerini içeren küçük bir müze daha oluşur. British Museum’un açılışı, ülkenin bütün kuruluşlarını ve Canterbury din adamları da dahil olmak üzere herkesi yakından ilgilendirir. Müzeyle birlikte adeta bütün ülke ayaklanır ve insanlar müzeyi görmek için akın akın müzeye hücum eder. Müzeye giriş biletlidir ve müze hafta sonları ve tatillerde kapalı tutulur. Artık İngiliz halkı salt müzedeki sanat eserleri hakkında konuşur olmuştur, Sloane koleksiyonu ülkenin tek gündem konusu haline gelmiştir.

Müzenin yer aldığı bina Montagu House 1675 de soylu sınıfından Robert Hooke tarafından yaptırılmıştır. Kısa süre içinde bir yangın geçiren bina Fransız mimari üslubunda restore edilir. Müze binasının giriş katında krallık kitaplığı bulunur ki bu kütüphane Kral II. George tarafından kurulmuştur. Giriş katının üstüne elyazmaları, nadir kitaplar, madalyonlar, antikalar ve doğal tarih nesneleri yerleştirilir. Sloane Koleksiyonu ise binanın ikinci katına yerleştirilir. 1772 de müzeye, İtalya dan Antik Yunan vazolarından oluşan muhteşem bir koleksiyon yollanır. İtalya da görev yapan İngiltere elçisi Sir William Hamilton koleksiyonu keşfeden kişidir. 1874 sonlarına gelindiğinde British Museum binası olan Montagu ya eserler sığmaz hale gelir.Yeni mekanlara acilen ihtiyaç doğar. İngiliz hükümetinden Sir Robert Smirke bu problemle yakından ilgilenmek üzere görevlendirilir. Smirke ilk olarak binayı genişletmeyi düşünür. Ancak genişletilme düşüncesinden kısa sürede vazgeçilerek yeni bir bina yapılmasına karar verilir. Ana binaya ek olarak yeni kanatlar eklenecektir. Sonuç olarak 1827 de ana binanın kuzey yönüne, Yunan tarzı büyük sütunlarla desteklenen bir binanın yapımına başlanır. Ancak bu inşaat bir hayli uzun sürer. Yeni düzenlemeye göre müzenin oldukça zengin kitaplığı müzeye yakın ayrı bir binaya taşınarak oraya yerleştirilir. Adı "Round Reading Room" olarak değiştirilen kitaplık bundan böyle de halkın yararlanması için kapılarını araştırmacılara açar. Kitaplığın dizaynını ise Robert Smirke nin erkek kardeşi Sydney yapmıştır.

19.yüzyıl ortalarına gelindiğinde antika koleksiyonu akıl almaz boyutlara ulaşır. Antika koleksiyonunun yeniden düzenlenip yerleştirilmesi gerekir. Antika koleksiyonunda Yunan, Roma, Mısır, Yakındoğu ve Mezopotamya Uygarlıkları ndan zengin örnekler bulunmaktadır. 1851 de genç kürator Augustus Wollaston Frank, antika koleksiyonuna Ortaçağ, Rönesans ve Uzakdoğu nun sanat eserlerinden örnekler ekleyerek büyütür. 1884 de müzenin ana binasının güneydoğusuna yeni kanatlar eklenir. Buraya "White Wing" adı verilerek müzeye miras bırakılan eserler yerleştirilir. Bu büyüme de -kuşkusuz- yeterli değildir. 1904 de mimar Sir John Burnet ana binayı kuzey, batı ve doğu yönlerinde genişletir. Bu eklerle ve yenilemelerle müze bir siteye dönüşmüştür. Kuzey bölümlerdeki binalar 1914 de "Kral VII. Edward Galerileri" olarak adlandırılır. Binanın ana girişindeki kat seramik, cam ve metal malzemeli eserlerle donatılmıştır. Birinci ve ikinci Dünya Savaşları sırasında müzedeki bütün etkinlikler dondurulmuştur. Savaşlar müzelerin gelişmesine ve sanat merkezlerinin kurulmasına büyük darbe indirmiştir. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra müzede yapılan ilk çalışma Etnografi Bölümü nde gerçekleştirilir. Artık galerilere sığmayan Etnografik eserleri idari bölümle birlikte Senate House of London University ye taşınır.

Bu yeni bina Piccadilly de Krallık Akademisi nin yanındadır. Müzeden tamamen ayrılan bu bölümle birlikte binadaki galeriler de biraz nefes almıştır. Bütün bu düzenlemeler ve Smirke nin planlarının uygulanması sonunda müze yeni bir düzene kavuşur. 1920-39 yılları arasında, yılda bir milyon izleyici müzeyi ziyaret etmeye başlamıştır. Bu aşırı ilgi ayrı bir sorunu gündeme getirir ki o da müzenin güvenliğidir. Müze ziyaretçi sayısının fazlalığı karşısında ne mekansal ferahlığı sağlayabiliyor ne de güvenlik problemlerine cevap verebiliyordur. Ziyaretçilerin müzeyi rahat gezebilmeleri için yeni çözümler geliştirilir. Bunlardan biri kitaplık bölümünü, Antika ve Güzel Sanatlar Bölümün den tamamen ayırmaktır. 1960 ların ortalarında alınan bu karar uygulanarak müze daha da rahat bir atmosfere kavuşturulur. Müzeye bağlı bir kompleks olan yeni kitaplık Great Russell Street te önce, saklanmak üzere bir binaya yerleştirilir. İngiliz Hükümeti kitaplık bölümünü müzeden ayırmanın doğru olmayacağını düşünür. Yeni bir enstitü kurulup kitaplık müzeye bağlı çalışır. Enstitünün adı: Britisth Kitaplığı olacaktır. Sonuç olarak 1972 de müze çevresindeki mekanlardan birinde St Pancrajla bir mil uzaklıkta kitaplık binası yapımına başlanır. Ancak inşaat yavaş ilerliyordur. Kitaplık inşaatı tamamlandıktan sonra binaya, müzeden gelen son kitabın yolculuk tarihi 1998’dir.

1993 de ilk mimari yarışmayı düzenleyen kitaplık bundan böyle sayısız etkinliğe imza atacaktır. Aynı yıllarda British Museum’un bugün kalbi sayılan Great Court un düzenlemesine girilir ve 6 Aralık 2000 de Kraliçe Elizabeth tarafından açılır. Müzede bulunan sayısız sergi galerisini yeni bir düzenleme ile birbirine bağlayan Great Court izleyici akışı açısından büyük rahatlık sağlayarak müzenin iç dizaynında önemli bir merkez olmuştur. 1993 ten itibaren müze teknolojiyle donatılır. 1997-2000 yılları arasında yirmi sekiz galeri onarılır ve yeniden düzenlenir. Müzede bulunan bölümleri sorumlu küratörler yönetiyordur ve hepsi de teknolojik bilgiler ve sanatsal bilgilere hakim, donanımlı kişilerdir. Müzedeki en aktif bölümlerden biri de eğitim bölümüdür. Bu bölüm aynı zamanda British Kitaplığı nın yönetimindedir. Okulların müze programlarını organize ederler, sanat eğitimi için konferanslar düzenlerler ve bilgilenme programları uygularlar. Film gösterileri, seminerler, açık oturumlar ve performanslar düzenlenir ve ülke çocukları burada geniş kapsamlı bir sanat eğitimi alırlar. Burada uygulanan eğitim konsepti daha çok uzun vadeli bir öğretme-öğrenme programı olup çocukların sıkı disiplin içinde sanat bilgisine doğru ulaşması sağlanır.

Kitaplığın çıkardığı yayınlardan da yararlanan öğrenciler ve kitaplık üyeleri zengin bir bilgi birikimini paylaşır. Müzenin küratör bölümü ise hem müze ve kitaplıkta sergi programları geliştirerek ve planlayarak hem de bu planları uygulayarak sağlam bir çalışma sergiler. Başka müzelerle de işbirliği içinde tematik sergiler düzenler ve yurtdışından gelen eserlerle British Museum’un parçaları bir arada halka sunulur. Örneğin, "Antik Yüzler" "Yunan Altını" gibi tematik sergilerde çeşitli uygarlıklara ait objeler belli bir tema dahilinde izleyiciye sunulur. Öte yandan düzenlenen bazı sergiler politik işlevler üstlenmiş gözüküyordur ki en çok bu sergiler yankı getiriyordur. 1997 de Hindistan ın özgürlüğe kavuşmasının 50. yıllında kutlamalar için British Museum da yapılan sergi politik bir rol üstlenir. Açılışını Kraliçe ve Hindistan başbakanının yaptığı bu sergi siyasi çevreleri buraya çeker, iki ülke arasındaki ilişkileri bir kez daha pekiştirir.

Bir diğer sergi ise 1999 da "Altın Ejder" adı altında düzenlenerek Çin Uygarlığı nın asırlık antikalarını Batıya sunar. Bu sergideki parçalar Çin in altın çağ krallığı Han ve Tang Hanedanı nın antika parçalarından oluşur. Dönemin Çin Başkanı Jiang Zemin ve Kraliçe Elizabeth tarafından açılan sergi çok ilgi çeker. 2000 in Aralık ayında ise Great Court Galeri de "Human İmage" isimli bir sergi gerçekleştirilir. Dört ay boyunca açık kalan sergi için kapsamlı bir katalog da basılır. British Museum yılda elli kitap yayınlar. Bu kitapların bir kısmı, açılan sergilerin tanıtım kitapları olduğu gibi bir kısmı da müzedeki özel koleksiyonları tanıtmak amacıyla basılan özel kitaplardır. Bazı kitaplar da öğrencileri eğitmek, sanat bilgisini aşılamak için hazırlanıp basılır. 21.yüzyıla gelindiğinde British Museum, enstitü ve kitaplığıyla dev bir kuruluş haline gelmiştir. Dünyanın her yanından sanat tutkunları, sanat izleyicileri ve uzmanlar açıldığı günden bu yana müzeyi ziyaret etmektedir. Gelmiş geçmiş bütün uygarlıkların en gözde parçalarının sergilendiği bu müze dünya hazinelerinin toplandığı bir merkez gibidir. Doğudan batıya yükselmiş uygarlıkların eşsiz parçalarının sergilendiği British Museum günümüzde "kült müze" özelliği ile ününü dünya çapında pekiştirmiş bir sanat merkezidir. Dünyanın yedi harikasından biri olan ve günümüzde de ayakta kalmış, Halicarnassus taki (Bodrum) Kral Mausolos un anıt mezarı da burada sergilenmektedir.

British Museum’u oluşturan bölümlere gelince de bunlar: klasik kategoride yer alan Yunan Bronz Çağ eserleri, Oryantalist dönem eserleri, Helenistik dönem eserleri, Kıbrıs (Bu bölümde adadan getirtilmiş 30.000 eser sergilenmektedir) ve Roma Uygarlığı ndan en nadide eserler sergilenmektedir. Nümizmatik buluntular ve Madalyon Bölümü nde Roma, İngiltere, Oryantalist dönem altın gümüş ve bakır paraları ve madalyonları yer alır. Mısır Uygarlığı Bölümü ise başlı başına bir fenomen olarak izleyiciyi karşılar. Mısır Uygarlığı nın bütün tarihsel dönemlerine ait objeler burada yer alır. Bir diğer bölüm ise etnografik eserlerin sergilendiği salonlardır. Afrika, Amerika, Pasifik, Okyanusya dan masklar, tahta ve kemik işler, takı ve ev eşyaları sergilenir. Ortaçağ ve Modern Zamanlar Bölümü nde Rönesans tan günümüze heykel, resim, dekoratif sanat eserleri, süs eşyaları, saat koleksiyonu galerilere yerleştirilmiştir.

Oryantalist Koleksiyon Bölümü nde Ortadoğu, Uzakdoğu, Yakındoğu, Çin, Hindistan, Tayvan, İran, Irak, Pers, Mezopotamya Uygarlıkları, Osmanlı objeleri sergilenmektedir. Prehistorik çağ ve Roman İngilteresi’yle ilgili objeler, Mezolitik Dönem, Bronz Çağı, Bizans parçaları galerilere yerleştirilmiştir. Müzenin Özgün Baskı ve Desen Bölümü nde Rönesans ustalarının eserleri, karakalem çalışmaları, desenleri, suluboya eserleri, Alman Resim Ekolü desenleri, Fransız Okulu, İspanyol Okulu, İngiliz Okulu desen ve baskı ve gravürleri yer alır. Batı Asyatik Antikalar Bölümü nde de Batı uygarlıklarında Doğu etkisinde kalarak üretilmiş eserler sunulur. British Museum sayısız galerisi ve çok zengin sanat koleksiyonlarıyla dünyanın sayıca en fazla sanat eserinin sergilendiği ve korunduğu çok büyük bir kuruluştur. Büyük Britanya İmparatorluğu na yaraşır bir müze olan bu sanat kurumu 21.yüzyıl da ayakta kalan monarşik yönetimin müzelerinden biridir ve aynı zamanda Britanya Krallığı nın sahip olmaktan gurur duyduğu bir sanat kuruluşu olarak tarihe geçmiştir.

*Artist Dergisi, Temmuz-Ağustos 2004



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Özgün Bir Modern Sanat Müzesi Beyeler Koleksiyonu>
  29.Tem.2009 Çar 21:57:37

Beyeler Müzesi İsviçre nin Basel kenti yakınlarında Berowerpark da 21 Ekim 1997 günü modern sanatın çok orjinal bir kesitiyle, 20. yüzyıl sanatında Cezanne dan, Anselm Kiefer e kadar uzanan modern sanat içinde birbirinden çok farklı değişimleri içeren özgün bir koleksiyonla açıldı. Beyeler Müzesi, Ernst Beyeler in yıllar içinde varmış olduğu sanat yolculuğunun bir zirvesi. Koleksiyonuna Basel de işletmiş olduğu bir galeri de başlayan Ernst Beyeler, Avrupa da önceleri Art dealer olarak ünlenmiştir. Beyeler 1960 lı yıllarda İsviçre de modern sanatı hem ülkesine, hem dünyaya tanıtmayı başarmış, coşkulu ve sanatı çok yoğun yaşayan bir kişi. II. Dünya Savaşı ndan sonra Ernst Beyeler in de içinde bulunduğu, Paris teki yüksek sanat kuşağının ve Art dealer ların, New York ta çok ani olarak ortaya çıkan yeni bir sanat kuşağı ile yer değiştirmesi Avrupa sanat kentlerine ister istemez New York un üstünlüğünü kabul ettiriyordu. Bu geçiş sürecinde Ernst Beyeler in önemli bir rol yüklendiği görülür. Hem içinde yaşadığı Basel kentinde insanlara modern sanatın ustalarını tanıtmış, hem de Amerikan sanatındaki modernleri Avrupa ya taşıyarak bir sanat elçisi görevini üstlenmiştir.

Ernst Beyeler 1940-45 yılları arasında Basel Üniversite si nde ekonomi, tarih ve sanat tarihi okuyarak yetişti. Yoksul bir işçi ailesinden geldiği için ekonomi eğitimine önem vermişti. Çocukluğunda ailesinin kendisine hiçbir zaman sanat eğitimi vermediğini söyler. Ernst Beyeler in resim sanatıyla ilk ilişkisi

Phaidon un yayınladığı sanat el kitaplarıyla başlar. Savaştan sonra ise sanat tarihçisi Georg Schmidt in sanat konferanslarını izleme fırsatını bulur. Schmidt bu yıllarda Basel de sanat ortamında aktif bir kişiliktir ve açtığı sergiler çok ilgi uyandırmaktadır. Beyeler; Klee, Picasso, Mondrian gibi sanatçıların eserleriyle bu sergilerde karşılaşır. Milano da Palazzo Real de açılan çok büyük bir Picasso sergisi Beyeleri çok etkilemiştir. Bundan böyle Picasso nun sanatında yoğunlaşma kararı alır, Bu sıralarda Beyeler antika sanat kitaplarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Goya nın Caprichose serisi en ilgi çekici çalışmalar dır. Ayrıca, Almanya da bir galeriden tarih, felsefe, edebiyat alanında basılmış en eski kitapları satın alır. 1947 de elinde oldukça eski antika kitaplardan oluşmuş bir koleksiyon birikir. Beyeler Basel de 1951 den itibaren küçük bir galeride Dürer, Rembrandt, Toulouse-Lautrec baskıları satmaya ve bunların sergilerini düzenlemeye başlar. Daha sonra çok ilgi duyduğu sanatçılar olan, Klee ve Picasso baskı sergileri düzenler. 1951 de galeride Picasso nun

"Absinthe Drinker" ve Matisse in " La Berge ini sergilediğinde bu iki tablo dejenere sanat olarak yorumlanmıştır.

Çünkü bu dönemde Basel de sanat hareketleri oldukça kısıtlı ve azdır. Sadece etkinlik olarak Betty Thommen, Fransız sanatçılarını zaman zaman sergilemekte, Dr. Willy Raeber, yine Fransız sanatçılarından Courbet ve Renoir ın eserlerini tanıtmaktadır. Beyeler kendi galerisinde yaz etkinliklerini başlattığında sergiler için özel kataloglar hazırlar. Katalogların içeriği ve sunuluşu ilerideki sanat aktiviteleri için önem taşımaktadır. Yaz showlarında empresyonistler, Bonnard, Renoir, bazen de Picasso, Klee ve Giacometti gibi sanatçıları sunar. Ancak bu sırada İsviçre de bu sanatçıların alıcıları hemen hemen hiç yoktur. 60 lı yıllarla birlikte bütün dünyada olduğu gibi İsviçre nin Basel ve Zürih gibi kentlerinde sanat ortamında büyük bir hareketlilik başlamıştır. Beyeler in bu dönemde organize ettiği sergileri ve showları kalabalık bir izleyici kitlesi ilgiyle izlemektedir. 1950 li yılların sonunda Amerikalı koleksiyoner David Thompson, Beyeler in yaz showlarını görmeye gelir. Kısa

Sürede dost olan ikili, birlikte çalışmaya başlarlar. Thompson koleksiyonundaki bazı eserleri satmak istediğini Beyeler e bildirir. Beyeler Amerika ya Thompson u ziyarete gittiğinde kusursuz bir sanat koleksiyonu ile karşılaşır, bazı modern resim örnekleri Thompson koleksiyonundan kendi galerisine geçirir.

Daha sonra ise David Thompson un 340 eserden oluşan koleksiyon sergisini 1960 da Düsseldorf da düzenler. Doğu Berlin li bir tablo satıcısı olan Ferdinand Möller den 1910 yapımı bir Kandinsky ve çok sayıda Klee satın alır. Bu resimler Beyeler koleksiyonunun ilk resimlerini oluşturur. Beyeler, Thompson koleksiyonunu sergiledikten sonra Basel deki galerisinde kübizm sergisi hazırlıklarına başlar. Georg Schmidt kübizm sergisinin katalog yazısını kaleme alır. Daha sonra da galeride Klee ve Mondrian sergilerini gerçekleştirir.

Ernst Beyeler modern sanatın ustalarıyla çok daha rahat diyalog kurduğunu dile getirmiştir. Ona göre Basel gibi bir kentte bir Klee ve Mondrian tablosu satmak bir Max Ernst tablosu satmaktan çok daha kolaydır.

Beyeler sanatta yoğunlaştığı 60 lı yıllarda, modern sanat arenasının en yeni ekollerini galerisinin promosyonlarına hiç bir zaman almamış, ancak Giacometti gibi bir dehayı tanıtmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bu dönemde bu sıra dışı sanatçının estetiği hiç kimse tarafından yeterince algılanamamaktaydı. Beyeler in buradaki rolü ise yeni bir estetiği ileri süren Gioacometti yi insanlara sevdirmek ve kabul ettirmektir. Aslında galericilik kariyerinde yükseliş, Thompson koleksiyonu ve Giacometti heykelleriyle başlamıştır.

Thompson, Beyeler aracılığıyla elindeki eserlerden bazılarını satarken öte yandan Beyeler in etkisiyle koleksiyonunu yenilemek için Giacometti nin eserlerinden çok miktarda satın almıştır. Daha sonra bu hacimli heykel serisini yine satmak istediğini bildirir. Bu sıralarda Werner Schmalenbach, Kunstsammlung-sanat evi- genel direktörü olmuştur. Ve hemen Beyeler le Thompson un koleksiyonunda bulunan baş eserlerle ilgilendiğini bildirir. Bu arada Beyeler, Thompson un Giacometti nin heykel serisini almaya karar verir ve bu eserlerle bir sergi açar. Bu sergiden bazı eserler Berne, Lausanne, Winterthur ve Chur daki sanat evlerine satılır. Beyeler in amacı bu eserlerin İsviçre de kalmasını sağlamaktır. Sonunda Bechtler kardeşler koleksiyonun büyük bir kısmına sahip çıkarlar. Beyeler in sanat galerisindeki Thompson koleksiyonunun değerlendirme, tanıtma, satma ve ardından Giacometti yi gündeme getirişi ve sanatçının estetiğini savunması kariyerinde önemli bir noktadır.

60 lı yıllarda Amerika da Pop-Art sanat ekolü soyut ekspresyonizmin yerini almıştır. Newman, Rothko, De Kooning, Jasper Johns gibi sanatçıların eserlerinin Avrupa da Beyeler e göre satışı hiç kolay değildir, Pop-Art la çok fazla ilgilenmediğini dile getiren bu sanat adamı aslında hemen klasikleşen modernlerle ilgilidir. Picasso, Beyeler galerinin en önem verdiği sanatçılardan biridir.Ernst Beyeler hayran olduğu bu sanatçıyla ilk kez 1957 yılında karşılaşmıştır. Tanıştıktan bir süre sonra birkaç kez sanatçıyı stüdyosunda ziyaret eden Beyeler, resim satın almak istediğini sanatçıya bildirir. Picasso teklifi hemen kabul etmezse de ısrardan hoşlandığı için kısa süre sonra Beyeler e resimlerle dolu stüdyosunun kapısını açar. Ernst Beyeler sanatçıdan 26 eser satın alır. Bunların arasmda ünlü The Rescue-Kurtuluş adlı resim de bulunmaktadır. Daha sonraki yıllarda Beyeler galeri Picasso nun 90. yaş gününde 90 desenden oluşan bir sergi düzenler.

Ernst Beyeler galerisini açtığı yıllarda kendi koleksiyonuna da başlamıştır. Ancak, başlangıçta amacı çok büyük bir koleksiyon yapmak değildi. 70 li yıllara gelindiğinde ise koleksiyonu ile

ilgili bir fondasyon kurmanın gerektiğini düşünmeye başlar. Koleksiyonuna Klee, Picasso ile başlayan Beyeler modern resmin bir kesitini içeren özgün bir koleksiyon oluşturur. Koleksiyona başladıktan uzunca bir süre sonra Madrid te kendi koleksiyonunu sergiler. Madrid li sanat çevresi bu eserlerle çok ilgilenmiştir. Bu sergiden sonra hem koleksiyonuna hız verir, hem de galerisindeki tablolara ilgi giderek artar. Beyeler bu aşamadan sonra, Leger, Dubuffet, Francis Bacon ın eserlerini koleksiyona katmaya başlar. Beyeler e göre bankada yüksek miktarda bir hesaba sahip olmaktansa sayısız güzel eserin sahibi olmak çok daha önemli bir duygudur. Madrid sergisinden sonra galeri sine artık Avrupa dan soylular gelmektedir. Bunların arasında Baron Thyssen de bulunmaktadır. Thyssen Beyeler galeriden Monet nin "Water Lillies" adlı ünlü resmini satın alır.

Beyeler Koleksiyonu daha çok 20.yüzyıl resmi üzerine kurulmuştur. Ona göre modernizmin ilk işaretleri Van Gogh, Degas, Cezanne, Monet nin geç dönem tablolarıyla başlar.

Beyeler Koleksiyonunda 1900 ya da 1905 tarihli bir resme rastlanmaz. Ne Picasso nun mavi ve pembe dönemleri, ne de Fov ekolünden sanatçılara yer verilir. Koleksiyon kübizm ile başlar. Beyeler in beğendiği ve hayran olduğu bir çok sanatçı koleksiyona özel olarak alınmamıştır. Picasso nun kübist dönemiyle, bu ünlü dehanın yarattığı etki alanındaki sanatçıların eserleri koleksiyonun temel karakterini oluşturur.

Beyeler 70 li yıllarda İran Şahı nın eşi Şahbanu ya çok sayıda resim satmıştır.

BEYELER KOLEKSİYONUNDAKİ SANATÇILAR

JOSEF ALBERS

FRACIS BACON

GEORG BASELITZ

CONSTANTIN BRANCUSI

GEORGES BRAQUE

ALEXANDER CALDER

PAUL CEZANNE

EDUARDO CHILLIDA

EDGAR DEGAS

ANDRE DERAIN

JEAN DUBUFFET

MAX ERNST

LUCIANO FABRO

SAM FRANCIS

ALBERTO GIACOMETTI

VINCENT VAN GOGH

VASSILY KANDINSKY

ELLSWORTH KELLY

ANSELM KIEFER

PAUL KLEE

FERNAND LEGER

ROY LICHTENSTEIN

JACQUES LIPCHITZ

HENRI MATISSE

JOAN MIRO

PIET MONDRIAN

CLAUDE MONET

PABLO PICASSO

JACKSON POLLOCK

ROBERT RAUSCHENBERG

AUGUSTE RODIN

MARK ROTHKO

HENRI ROUSSEAU

GEORGES SEURAT

FRANK STELLA

ANTONI TAPIES

MARK TOBEY

ANDY WARHOL

İran Şahı 70 lerin başında Tahran da bir modern sanat müzesi kurmak istiyordu. Bu nedenle eşi Şahbanu Farah; Leger, Picasso, Pollock, De Kooning, Max Ernst, Tapies gibi sanatçıların eserlerini Beyeler galeriden satın alıyordu.

Ernst Beyeler 80 li yıllarda bir Art dealer olarak Paris in ünlü koleksiyonerlerine resim satmaktaydı. Cuttoli, Pellegner, Weil koleksiyonları onun seçtiği resimlerle gelişiyordu. Bu dönem sanat pazarı oldukça hareketliydi. Resim alım satımı yanı sıra özel müzayedeler düzenleniyor, sanat pazarı büyük bir ivmeyle yükseliyordu. Avrupa nın her tarafında yepyeni koleksiyonerler ortaya çıkmıştı ve hepsi de Beyeler galeriye resim satın almaya geliyorlardı. Bu yoğun sanat aktivitesi içinde Beyeler in de koleksiyonu günden güne büyüyordu.

Giderek kusursuz bir görünüm vermeye başlayan bu koleksiyonda bir araya gelen eserler çok titiz bir seçim sonucu alınmışlardı. Beyeler resim satın alırken bir yaratıcı gibi davranıyordu. Özellikle kusursuz sanat eseri hedefini kendine ilke edinmişti. Aynı zamanda bu koleksiyon bir tür estetik bir manifestoydu. Ernst Beyeler in Avrupa da sanat ortamında son derece aktif bir hayatı vardı. Koleksiyonerler, sanatçılar ve müze küratörleri ile özel dostluklar geliştirmişti. Özellikle sanatçılar içindeki dostları Picasso, Giacometti, Mark Tobey gibi ünlü yaratıcılardı. Sanat arenasından ise; Georg Schmidt, Werner Schmalembach, Bill Rubin, Phyllis Hattis, Jean Planque gibi sanat adamlarıyla özel dostluklar geliştirdi. Ancak çok ilginç bir biçimde Beyeler modern sanat örneklerini bir araya getirirken modernizmin uç noktadaki örneklerini koleksiyonuna almamıştır. Buna en güzel örnek Joseph Beuys un eserleridir. Bu da Beyeler in son sanat trendlerine biraz kuşkuyla yaklaştığının işaretidir. Bir anlamda Beyeler Koleksiyonu modernizmin klasikleşmiş eserlerinden oluşur. Burada koleksiyonun şimdiki zamanla sınırlanmış olduğunu görmekteyiz. Oysa modern sanatın klasik sayılabilecek yanları olduğu kadar, yeni tansiyonlar taşıyan eğilimleri de bulunur. Aslında modernizm; marjinal çıkışlar, avangard sanat akımlarını, postmodern boya kullanışlarını ve kavramlarını kuşatır. Bu nedenle Beyeler koleksiyonu sadece modern sanatın bazı üsluplarından örneklerin bir kesitini verir.

1970 lerdeki minimal sanat ve konseptual akımlar koleksiyonda yer almaz.

Beyeler e göre modernizmin özelliği; sadece güzellik duyumu içermesi değil, modern yaratıcıların dünyayı ve nesneleri yeni bir gözle yorumlamaları ve yaklaşımlarıdır. Bu koleksiyonda modern sanatın özü kolaylıkla izlenebilir. Her bir tablonun bireysel yorumun birer örneğini teşkil ettiğini görürüz. Her biri yeni ilişkiler ve yeni bir dünya önerisi içindedirler. Beyeler e göre kendi sanat koleksiyonu çok doğal bir gelişme içinde artarak büyüme göstermiştir. Ernst Beyeler koleksiyonunu yaparken daima çevresindeki sanat adamlarıyla ve arkadaşlarıyla tartışmalar yapmış, bu diyaloglardan yeni sonuçlara varmaya çalışmıştır. Sürekli resim üzerine düşünen, yargı üreten, karar veren bir kişiliktir. Yakın dostu William Rubin, Beyeler in galerisinden içeriye 60 lı yıllarda adımım attığında duvarlarda seksen adedin üzerinde Klee ile karşılaştığını şaşırarak anlatmaktadır. O yıllarda hiç tanınmamış bir sanatçıya ait bu kadar çok tablo bir risk sayılmaktadır. Hubin e göre Beyeler, enerjik, coşku dolu ve tutkulu, sanata çok düşkün bir kişidir.

Bugün kendi adına sahip olduğu Beyeler Müzesi onun için önemli bir varış noktasıdır. Yıllar önce Beyeler, ilk satın almış olduğu resmi evinin duvarına asarken bilinç altında zaten bir müze hedefinin yattığım ifade etmekteydi.

Sonuç olarak Ren bölgesinde Berower Park da koleksiyonunu yerleştirebileceği bir müze fikrine vardığında eserlerin karakterine uygun bir bina için ünlü mimar Renzo Piano ile çalışmaya karar verir. Müzenin bütün sorumluluğunu üstlenen Renzo Piano, doğanın ortasında, çevreyle bütünleşen çok modern bir bina tasarımına başlar. Yapının çatısını bütünüyle cam olarak tasarlayan mimar, sanat eserleri için çok özel atmosferler yaratıp espasların gün ışığı ile aydınlanmasını sağlamıştı. Dikdörtgen biçiminde olan bina dışı duvar görünümlü panellerle çevrilmişti. Piano, yapının çizimlerini gerçekleştirirken amacının; koleksiyonun kalitesini dış dünya ile birleştirmek ve sunmak olduğunu söylemiştir. Doğayla ilişki içindeki bu sanat müzesi içine yerleştirilen eserler uzay, ışık ve gökyüzüyle harmonik bir biçimde birleşmektedir. Bu ise bizi Beyeler müzenin zamansızlığı üzerine düşünmeye zorlar. Sergi salonlarına eserlerin yerleştirilebilmesi açısından mükemmele en yakın geometri ve ölçüler uygulanmıştır. Uzun biçimli tasarlanan müzenin, espaslarında gerekli kontrastlar yaratılarak yoğun mekanlar ve bölmeler koleksiyon için özel olarak düzenlenmiştir. Bu özenli geometrik formların müze mekanına uygulanışı, modern mimari kavramların özgür ve sade mekanlar yaratması aynı zamanda eserlerin asıldığı bir müze değil, insanlar için de yaratılmış özgür mekanlar anlamına geliyordu. Müzeye gelen ziyaretçilere güçlü ve sade bir imaj vermek mimar Piano için önem taşımaktaydı. Öte yandan Beyeler Koleksiyonunun boyutlarını verebilmek böyle bir mimari içinde anlam kazanıyordu. Çok kişisel ve orijinal olan bu koleksiyon, izleyiciye ancak böyle sunulabilirdi.

Dikdörtgen biçimli müze binasının dış cephesi yer yer duvar görünümü taşır. Bu duvarlar hem doğayla uyum içinde, hem de dış dünyadan binayı soyutlamış gibi gözükse de tümüyle camdan oluşmuş çatıdan giren ışık binayı gökyüzü ile birleştirmektedir. Bu mimaride kullanılan karşıt kavramlar son derece ilginçtir.

Sekiz bin metrekarelik, modern teknolojinin kullanıldığı bir müze görünümündedir. Beyeler müzesinin giriş katında izleyici önce Cezanne ve Monet ile karşılaşır. Daha sonra Kandinsky, Klee, Picasso, Giacometti ve Bacon la sürer sergi salonları. Bu sergileme hem koleksiyona bir saygıyı, hem de izleyiciye kronolojik bir bilgi vermeyi hedeflemektedir.

Bu resimler, modernizm içindeki bireysel tutumları gözler önüne taşımaktadır. Cezanne ın "Seven Bathers", Van Gogh un " Wheatfield", Monet nin "Rouen Cathedral" adlı tabloları dönemin klasik resim tarzına karşı devrimci ve yıkıcı bir estetiği gündeme getirmişler ve resmin yeni formlarım ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle bu sanatçılar müzenin girişinde yer alırlar.

Beyeler Fondasyon ve Müzesi 21 Ekim 1997 de Basel yakınlarında Berowerpark ta muhteşem bir kokteylle açıldı. O tarihten beri bütün dünyanın ilgisini çekiyor. Mimari ile eserlerinin bu kadar uyum sağladığı bir birleşim örneğine çok az rastlanmakta. 40 yıl önce Basel deki galerisinde Art dealer olarak işe başlayan Beyeler, şimdi bu sade fakat iddialı müzenin tek sahibi. Buradaki eserler Beyeler in benzersiz zevkini, resim sanatını nasıl değerlendirdiğini, nasıl bir bilinç taşıdığnı ve estetik duyumunun yüksekliğini gösterir. Mimar Renzo Piano nun bir diğer hedefide koleksiyonun karakterinin içsel mesajını yapıda belirginleştirmek ve dışlaştırmaktı. Yapı ile resimler arasında Piano ya göre mutlak bir iç ilişki bulunmalıydı.

Koleksiyonda Monet den, Baselitz e kadar büyük değişim geçiren modern sanat ifadeleri Renzo Piano nun ilginç yapısında kronolojik bir sırayla sunulmaktadır.

Beyeler Koleksiyonu Avrupa nın bazı kentlerinde ve Avustralya da da sanat severlere örnek bir koleksiyon olarak sunulmuş, 24 Mayıs-24 Haziran 1989 tarihlerinde Madrid Centro de Arte Reina Sofia da, 30 Nisan-1 Ağustos 1993 te National Galerie Berlin de, 17 Mayıs-16 Haziran 1996 da Museum of Modern Art Sapporo da, ayrıca aynı yıl Nagasaki ve Kyoto da, Tokyo Museum of Art da, 7 Aralık 1996-2 Mart 1997 tarihleri arasında Sydney de sergilenmiştir.

Beyeler Koleksiyonu nda özellikle soyut resmin oldukça ağırlıklı bir yeri vardır. Kandinsky, Klee, Mondrian ve savaş sonrası dönemde Newman, Pollock, Rothko, Sam Francis, Tapies, Kelly gibi

Frank Stella (1936).

sanatçıların başyapıtları soyut sanatın örneklerini teşkil eder. Mondrian ve Klee gibi sanatçıların koleksiyondaki örnekleri bu iki yaratıcının sanatlarındaki başlangıç ve gelişim çizgilerini çok belirgin bir biçimde kuşatmaktadır.

Beyeler Koleksiyonunun tek ve benzersiz özelliği modernist üslupların en iyi örneklerini kuşatmasıdır. Modernizm içinde yer alan estetik ekoller tarih sahnesinde hiçbir zaman eşanlamlı yol almamışlardır. Cezanne ın yıkıcı estetiğinden, Anselm Kiefer e uzanan çizgide sayısız estetik üslup yer almaktadır. Modern sanatçılar klasik sanata karşıt, çok bireysel bir tutum içindeydiler.

Yüzyılın başında artistik ifadede yeni formların belirmesi dış dünya ve insanın kendi öznesi ile ilgili yeni bir yorumu ve bakışı gündeme taşımaktaydı. Beyeler Koleksiyonu nda yer alan modern sanatın bu eşsiz örnekleri dünyayı yeniden bireysel olarak gözden geçirmenin estetik birer anıtları sayılır. Aynı zamanda bu resimler yaşamın özünü veren ender bir yaklaşımın özetleridir. Bireysel tavır ve tutumların, iç dürtülerin, yönelişlerin korkusuzca estetize edilmesi anlamını taşır. Aynı zamanda realiteyi derinlemesine araştıran modern sanatçı değişik bir tavır sergiler ve bize yeni ilişkiler önerir. Bu klasik sanatın tutukluğuna ve her nesneyi kabul etmesine karşılık modernizmde her nesnenin özgürce çizilebilmesi anlamına

gelmektedir. Mondrian, Tobey, Pollock ya da Rothko gibi sanatçıları örnek alırsak; dış dünyayı limitsiz, sınırsız yaratı algılaması içinde tutkulu imajlarıyla tuvalde nasıl potansiyel olarak kullandıklarını görürüz.

Modernizmin ilk yıkıcı resim örnekleri Cezanne ın "The Bathers", Van Gogh un " Wheatfield" ve Monet nin " Rouen Cathedral", tablolarında; betimlerdeki yıkıcı, ayrıştırıcı öğeyi hemen sezdiğimiz gibi ardından gelen yapıcı ve estetik öğeyi birlikte fark ederiz. Modern anlatımın gizli mesajlarını tabloya baktıkça kavrar ve görürüz. Yüzyıllar süren klasik nü alışkanlığından sonra Matisse in bize yabancı gelen Nü leri ve Picasso nun insan bedenini unsurlara ayırıp yorumlaması gibi tuvalde özgürlüğün adımları modernizmin birer müjdecisi olmuşlardır. Modernizm ile başlayan büyük değişim, öte yandan Freud un çağa hükmeden bilinç altı keşfiyle özdeşleşerek yol almıştır. Freud un kendine yolculuk ve kendini tanıma yollarını açması 20. yüzyıl modern estetik süreçlerinin en büyük destekçisi ve keşfi olmuştur. Modernler resimlerinde dış dünya ölçülerini, nesneleri ve matematik kuralları bütünüyle altüst etmişlerdir. Modern sanatçı burada şiirsel hayal gücünün kararını vermekte ve yeni bir uzay yaratmaktadır. Modernlere göre dış dünya ve gerçeklik sürekli değiştiğinden, tuvalde de bu değişim sürekli gündeme gelir. Algı ve görme nesneye yaklaşmanın yeni bir yoludur, motif ve surmotif yaratarak durağan olmayan bir dünyanın içine nüfuz eder.

Görme yöntemleri modern resmin en temel bakışını oluşturur. Bu yeni bakış nesneyi bölmekte, parçalamakta ve atomlarına ayırmaktadır. Analiz ve sentez içeren modern yapıtlar göz zihninin yarattığı olağanüstü renk patlamaları ve biçimlere yol açar. Beyeler Koleksiyonu bu açıdan içerdiği örnekler bakımından çok seçkin bir sanat bileşimidir. Ünlü sanat kritiği ve yazarı Gottfried Boehm Koleksiyon için herkesin görmesi gereken bir modern sanat laboratuvarı olduğunu söylemiştir. Beyeler bütün bir sanat serüveni boyunca Picasso nun şu sözlerinin kendi hayatının bir özeti olduğunu ifade etmiştir; "Sanat bizim ruhumuzu yıkar ve günlük hayatın tozlarından, küf1erinden kurtarır."

KAYNAKÇA



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Albright Knox Sanat Galerisi>
  29.Tem.2009 Çar 21:52:40

ABD nin Buffalo kentinde bulunan 143 yıllık Albright-Knox Sanat Galerisi çağdaş Amerikan sanatının en iyi koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan ülkenin altıncı en eski sanat kuruluşudur.

1862 yılında Buffalo Güzel Sanatlar Akademisi olarak kurulan, daha sonra galeriye dönüştürülen bu kurum, başından beri hep zamanının çağdaş sanat eserlerini topladı. Akademi halen galerinin yönetimini yürüten kurum olarak bilimsel katkısını sürdürüyor. Modernizmin erken klasik örneklerinden, II. Dünya Savaşı sonrası sanatının tüm dünyadan toplanmış örneklerine kadar geniş bir yelpazede farklı malzemeleri bir araya getiren seçkin resim ve heykeller bu galeride sergileniyor. Picasso, Dufy, Arp, Leger, Miro, Moore, Rodchenko, Schlemmer gibi Avrupalı sanatçılar, Albers, Calder, Diebenkorn, Francis, Frankenthaler, Gottlieb, Kelly, Kline, de Kooning, Lichtenstein, Motherwell, Nevelson, Rothko, Stella, Warhol gibi Amerikalı sanatçılar ve geniş çağdaş sanat sahnesinin her alanından yeni sanatçılar bu galeride yer alıyorlar. Kuruluş yıllarından beri sanatsal gelişmelerin ön cephesinde yer alan bu kurum, modern ve çağdaş sanatı, çeşitli disiplinleri bir araya getirerek çok sesli ve çok kültürlü bir anlayışla sunmayı misyon edinmiş. Galeri çağdaş sanat alanında dünyanın en iyi sanat kurumlarından biri olmayı hedefliyor.

Oluşturduğu zengin koleksiyon da bu iddiayı destekliyor. Kültürel ve sosyal anlamda New York eyaletinin kuzeyinde Buffalo ve Niagara bölgesinde bir cazibe merkezi yaratan bu galeri Amerika nın en eski kamusal sanat kuruluşlarından biri olarak saygın bir yere sahip. 1901 yılındaki ilk Pan-Amerikan Güzel Sanatlar Sergisi için bir sergi salonu kurulması amacıyla sanatsever ve yardımsever işadamı John Albright tarafından yaptırılan galeri ancak 1905 yılınca bitirilince genel sergiler için kullanılmaya başlandı.

Orijinal binanın ünlü Buffalolu mimarı Edward B. Green aynı zamanda Toledo Müzesi ve Dayton Sanat Galerisi nin de tasarımını yapmıştı. İlk bina için İyon tarzından esinlenmişti. Atina daki Akropolis te bulunan Erechetion adlı tapınaktan esinlenen bu bina dev iyonik mermer sütunlarıyla Capitol Hill binasından sonra ABD nin en çok sütunu olan binasıdır. 18-19. yüzyılda batıda sanat müzeleri Yunan mimari tarzında, "sanat tapınağı" olarak inşa edilirdi. Daha sonra galeriye ünlü New Yorklu mimar Gordon Bunshaft tasarımıyla bir kanat eklendi, yıllar geçtikçe varlıklı sanatsever kişilerin katkıları arttı. Seymour Knox Jr. ve ailesi ile diğerlerinin bağışları sonunda 1962 de yeni bir bölüm inşa edildi ve müzenin adı Albright-Knox Sanat Galerisi olarak değiştirildi. Seymour Knox Jr. katkılarını koleksiyonun geliştirilmesi için sürdürdü. Özellikle savaş sonrası Amerikan modernizminin temsilcileri Jasper Johns, Jackson Pollock, Andy Warhol gibi sanatçıların eserleri galeriye kazandırıldı. New York Metropolitan Müzesi nin eski direktörü, sanat tarihçisi Thomas Hoving, Albright-Knox Müzesi ile ilgili şunları söylüyor: "Bu müze herkesin görmesi gereken yerler listesinde olmalı. Çünkü burayı gezen, birisi ağırlıklı bir kültürel deneyim yaşıyor. Küçük, mahrem ve baştan çıkarıcı bu müze çağdaş ve Modern Sanat ın en çarpıcı koleksiyonlarından birini barındırıyor". Thomas Hoving in bu yorumu, müzenin 18. yüzyıldan başlayarak Empresyonistlerin, Ekspresyonistlerin, Kübistlerin, Soyut-Modernistlerin, Pop-Art çıların, 1970 lerin ve 20. yüzyılın sonuna kadar üretilen sanatın en seçkin örneklerini içeren müze için doğru bir tanımlama. 1945 sonrası savaşın ardından gelen yaratıcılık patlamasında özellikle Avrupa ve Amerikan Modern Sanat eserlerinin önde gelen örnekleri cömert bağışlarla müzeye kazandırıldı. Bunlar arasında Gorky, Warhol, Johns ve Pollock sayılabilir. Müzeyi gezerken etkileyici bir sanat deneyimi yaşanmasının nedeni milattan önce 3000 yılından günümüze kadar uzanmış bir Mezopotamya heykelciğinden, Rönesans dönemi İtalyan tablo ve heykellerine, 18. yüzyıl Fransız resminin o dönem için öncü sayılan örneklerine ve 20. yüzyıl sonu soyut modernizminin en şaşırtıcı temsilcilerine kadar insanlığın sanat üretimini derinlemesine çeşitlilikte bir tur yapılabilmesiydi. İzlenimcilik sonrası dönemden Gaugin ve Van Gogh ile 1920 ve 30 ların Kübizm, Yapısalcılık, Sürrealizm gibi devrimci akımların örnekleri de Picasso, Braque, Matisse, Derain, Miro, Mondrian, Rodchenko gibi ünlü sanatçıların hayranlık uyandıran eserleri de bu müzenin hazinesi içinde. Albright-Knox Sanat Galerisi, bir yandan kamu kurumu olarak New York Eyaleti

ve Erie bölgesi sanat ve kültür fonlarından destek aldığı gibi özel sanat fonlarından, sanatseverlerden, şirket sponsorluklarından, vakıflardan da hem bağış hem de eser kabul ediyor. Bu sebeple yeni sergiler açmak ve sürekli olarak alım yapmak mümkün oluyor. Galeride bulunan "Koleksiyonerler Galerisi" ise seçilmiş eserleri koleksiyonerlere ya da evlerine bürolarına birkaç adet sanat eseri almak isteyen insanlara satıyor. Böylece hem sanat eserlerinin halka ulaşmasını sağlıyor, hem de sanatseverleri diğer ticari galeriler gibi sanat değeri olan eserlere güvenli biçimde yönlendiriyor. 1933 yılında kurulan bu bölüm ayrıca sergiler için eser kiralama işi de yapıyor.

Eğitim fonksiyonu

Albright-Knox Sanat Galerisi, Buffalo Güzel Sanatlar Akademisi olarak kurulduğu yılları unutmadan, topluma eğitim veren misyonunu sürdürüyor. Müzede çocuklar için özel bilgi sistemi ve eğitim programları uygulanıyor. Bölge okulları ile ortak eğitim programları geliştiriliyor. Yetişkinlere dönük olarak da sanat kursları veriliyor. Resim, heykel, çizim ve sanat tarihi kursları sanatçılar ve akademisyenler tarafından veriliyor. Galerinin ayrıca zengin bir kütüphanesi var. Galeri, "Artreach" adında bir programla Buffalo kenti içindeki 15 farklı mekanda okul sonrası saatlerde öğrencilerle sanatçıları bir araya getirip çağdaş sanatın çeşitli konularını örnekleriyle tartışarak bilinçlendirme eğitimi de yapıyor. Galeri ayrıca video eğitim setleriyle, halka sanat eserlerini nasıl izleyeceklerini, müzeyi gezerken nasıl verim alacaklarını, sanat akımlarını, galeride eserleri bulunan sanatçılarla ilgili dokümanterleri sunuyor. Galerinin eğitim yayınları da yine bu misyonun önemli bir unsuru olarak ciddi biçimde ele alınıyor.

Albright-Knox, sergi kataloglarının dışında çeşitli sanat konularında adeta bir yayınevi gibi üretim yapıyor ve toplumun sanat eğitimine, sanat öğrencilerine ve sanatçılara yol gösteriyor.

Müze Direktörleri ve Katkıları

1862 yılında Buffalo Güzel Sanatlar Akademisi olarak kurulan galeriye bağışlanan ilk eser, ressam Albert Bierstadt tarafından yapılan “Marina Picco la Capri ” adlı resimdi. Eser ressam tarafından Akademinin başarılı olması dileğiyle bağışlanmıştı. O zamanki adıyla Albright Sanat Galerisi nin 1905 yılında binasının tamamlanmasından hemen sonra göreve gelen ilk direktörü Charles M. Kurtz olmuştu. Kurtz, Buffalo ya ilk çağdaş Alman resmini, Fransız Empresyonistlerini ve modern fotoğraf sanatçılarını almıştı. Daha sonra 1910-1924 yılları arasında müzenin yönetimini Cornelia Bentley Sage Quinton üstlendi. O yıllarda böylesine büyük bir sanat kurumunun başında bir kadının bulunması çok ender görülen bir durumdu. Kendisi müzeye Constantin Meunier, Childe Hassam ve Robert Henri gibi sanatçıların eserlerini kazandırmıştı.

1924 yılında Willam B. Hekking galeriye direktör olduğunda kuruluşun halka dönük eğitim misyonu güçlendirildi. Başından müzeye eser alımlarımda çok ciddi katkıda bulunan A. Conger Goodyear 1926 yılında hayat boyu üyeler fonu kurdu. Bu fona üye olmak için yılda 1000 dolar bağış yapmak gerekiyordu. Bu fon sayesinde önemli sanat eserleri satın alınabildi. Bunlardan ilki Picasso nun 1906 tarihli La Toilette adlı tablosuydu. Conger Goodyear aynı zamanda kendi zengin koleksiyonundan Van Gogh un Eski Değirmen adlı tablosunu, Balla ve Dali nin eserlerini galeriye bağışladı.

1931-1942 yıllarında müzede direktörlük yapan Gordon Washburn modern koleksiyona tarihi bir derinlik katarak 16 ve 17.yüzyıllardan Benin den Kral Kafası , 14 ve 15. yüzyıllardan Hint Oğlan Krishna , ve 1367 tarihli Yovanni Del Biondo nun Annonciation adlı eserini satın aldı. Yine aynı dönemde galeriye büyük katkılarda bulunan ve adını da veren Seymour H. Knox ve ailesinin yardımlarıyla de Chirico, Klee, Leger, Kokoschka, Miro, Matisse ve Mondrian ın eserleri koleksiyona girdi. Savaş yıllarında ise müzenin direktörlüğünü Andrew C. Ritchie yaptı. Önemli bir bilim adamı ve tanınan bir müze yöneticisi olan Ritchie, Gaugin ve Degas gibi büyük sanatçıların eserlerini müzeye katmasının yanı sıra müzenin koleksiyonunu iki ciltlik bir katalog halinde yayınladı. 1945 yılında Knox 18. yüzyıl İngiliz ressamlarından oluşan koleksiyonunu galeriye bağışlayarak kuruluşun koleksiyonunu daha da zenginleştirdi. 1955-1973 yılları arasında direktör olan Gordon M. Smith müzenin Yönetim Kurulu Başkanı Seymour Knox ile birlikte sergi alanını ikiye katlayan sağ kanat binasının yapımını gerçekleştirdi. Bu dönemde genişleyen yeni bir oditoryum binasına kavuşan dükkanıyla, restoranlarıyla, seminer salonlarıyla komple bir sanat eğitim ve ziyaret mekanı haline gelen kuruluş koleksiyonuna Soyut Dışavurumcu Clyfford Still, Jackson Pollock, Arshile Gorky ve Willem de Kooning in eserlerini kattı. Bu dönemde koleksiyon en hızlı büyümesini yaşadı. 1973-1983 arası göreve gelen Robert T. Buck sunum ve yayın konularında galeriye bir standart getirdi, eser alımı politikalarını da bir düzene bağladı. Bu kurumlaşmayla Albright-Knox Sanat Galerisi modern zamanların en ciddi ve zengin koleksiyonlarını barındıran bir sanat merkezi ve toplumsal eğitim kuruluşu haline geldi.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Antoni Tapies Vakfı>
  29.Tem.2009 Çar 21:50:00

Çağımızın ünlü Modern Sanat usta ve düşünürlerinden Antoni Tapies in doğduğu kent olan Barcelona da kendi adına açtığı vakıf (Fundacio Antoni Tapies), sanatta modernizmin anlaşılması ve yeni sanatçıların yetişmesi için örnek bir konuma sahip.

Bir sanatçının miras olarak kendi zamanında böyle bir vakıf kurması ve işleyişi ile ilgili aktif olarak çalışması, aslında egosunu aşarak topluma verici davranabildiğini gösteren bir sosyal sorumluluk projesi. Antoni Tapies, 22 yaşında başladığı sanat kariyerine bugün 81 yaşında olmasına rağmen durup dinlenmeden, yeni projeler peşinde koşarak devam ediyor. Çok erken yaşlarda bu dahi sanatçıya tüm dünyadan yağan ödüller, hem Avrupa hem de Amerikan Modern Sanat piyasasının kendisine hiç zaman geçirmeden sahip çıkması, onu büyük güçlükler yaşamadan zirveye çıkarmış ve başarıya doyurmuştu. Avrupa Soyut Ekspresyonizmi ne yeni boyutlar katan, devrimci malzeme kullanımıyla dikkat çeken sanatçı, sosyalist ve hümanist dünya görüşüyle, şiirde ve edebiyatta gerçek romantizm akımıyla bütünleşmesiyle, Fransız ve Alman modern filozoflarının fikirleriyle, aynen bir Rönesans sanatçısı gibi çok boyutlu bir kimliğe sahip. Sanatçı kimliğinin ötesinde bir Katalan Cumhuriyetçisi, Franko döneminin despotizmini yaşamış, fikirleri yüzünden hapse mahkum edilmiş (para cezasına çevrildi) ve düşüncelerinden taviz vermemiş bir sosyalist olan Tapies, şiir, edebiyat ve felsefe ile plastik sanatlar arasında yakın paralellikler kurarak sanatını boyutlandırmıştı. Andre Breton, Pablo Picasso, Juan Miro gibi büyük hayranlık duyduğu sanatçılar, kendisinden yaşça büyük olsalar da onu çok sevmişler ve kendileri gibi dahiler arasına almışlardı. Juan Miro nun kendi Vakfı nda Tapies in birçok sergisi yer almış, 1983 te Barcelona da Picasso ya ithaf edilen bir heykel yapmak onuru yine Tapies in olmuştu. Tapies bugün dünyanın yaşayan en büyük 2-3 sanatçısından biri olarak kabul ediliyor. Sanatçının gerçeklikle sanat ilişkisini ve resmi sanatla gerçek sanatı karşılaştıran makalelerinin toplandığı kitapları, onun tablolarını, özgün baskılarını, posterlerini konu alan birçok kitap ve yüzlerce sergi kataloğu bulunuyor.

1957 de Milano Uluslararası Resim Ödülü nü, 1958 de Carnegie, UNESCO ve David Bright Vakfı Ödülleri ni, 1960 ta Japon Dışişleri Bakanlığı Ödülü nü, 1966 da Fransa Devlet Başkanı Ödülü nü, 1972 de Almanya dan Rubens Ödülü nü ve daha birçok uluslararası ödülü alan sanatçı dünya çapında kazandığı hayranlığı çok az sanatçıya nasip olan kültürler ve milletler üstü bir statüye ulaşmıştı. Dünyanın en önemli müze ve galerilerinde sergileri yer alıyordu. Bunlar arasında Tapies The Museum of Modern Art (NY), The Guggenheim Müzesi (1962, 1995), The Museum of Contemporary Art (Chicago), The Musee d Art Moderne (Paris), The New Jeu de Pomme (1994, Paris, Reunion des Musees Nationaux, 1994), The Hayward Gallery (Londra), The Louisiana Museum (Kopenhag), The Albright-Knox Art Gallery (Buffalo), The Nationalgalerie (Berlin) bulunuyordu.

Antoni Tapies için sanat insanın kendini daha iyi tanıması ve yaratıcı olabilmesi için bir ihtiyaç. Tapies; "iyi bakmak için ne yapmalı? Bir şeye bakarken, onda olması gerektiği söylenenleri değil, olanları görmek için ne yapmalı?" türündeki varoluşçu sorularda hep sanatın aracılığına ihtiyaç duyuyor. Aslında insanın gerçekte ne olduğuna ilişkin soruları cevaplamak, içinde kötünün barınmadığı bir gerçekliğe doğru transformasyon geçirmek ve özgünlük yoksunluğundan kaçmak için sanat gerekliydi. Barcelona ve Katalan kimliğine bağlılığı, Tapies in eserlerini kalıcı biçimde sergileyebileceği bir mekan kurmasını sağlamış. Vakıf, Modern Sanat ın anlaşılması, halka ulaşması ve benimsenmesi için bir okul görevi görürken, aynı zamanda Katalonya nın gelişimi, kültürel ve sosyal açıdan modernizasyonu ve coğrafi özelliklerinin de sanat aracılığıyla anlatılması sağlanmıştı.

Antoni Tapies Vakfı, 1990 yılında yapımı 1881 yılına dayanan mimar Luis Domenechi Montaner tarafından Montaneri Simon Yayınevi olarak yapılan tarihi bir binada açıldı. İspanya Kültür Bakanlığı, Katalonya Hükümeti ve Barcelona Kent Konseyi binanın restorasyonu ve vakfın amaçları doğrultusunda müze, kütüphane ve eğitim merkezi olarak düzenlenmesini üstlendiler. Binayı 1984 yılında ziyaret eden Tapies, burasının vakfı için ideal bir mekan olduğunu düşünmüştü. Bu binanın vakıf için seçilmesi tesadüf değildi. Bina kuruluşundan beri kültürel bir amaca hizmet etmiş, bunun yanı sıra mimarı Domenech, aynı Tapies gibi Katalanların iftihar ettikleri bir sanatçı olarak kabul edilmişti. Domenech in mimarisi de Katalan kültürünün estetik, tarihi ve sosyal izlerini ve gelişimini yansıtmıştı.

Tapies Koleksiyonu

Eşi Teresa ile birlikte vakfa 800 eserlik koleksiyonunu bağışlayan sanatçı, 1940 yılından itibaren kariyerindeki gelişmeyi yansıtan resimleri, kabartmaları, heykelleri ve kitaplarını vakfın ve dolayısıyla toplumun Modern Sanat eğitiminin hizmetine sundu. Vakfın çok önemli sanat dokümantasyon merkezinin temelini bu kitaplar oluşturdu. 20. yüzyıl sanatı, oryantal sanat ve sanat teorileri üzerine şu anda vakıf kütüphanesinde 35 bin ciltlik eser, 400 süreli yayın, binlerce video ve CD bulunuyor. Vakıf ta Tapies in eserleri ve tematik sergileri dışında diğer sergiler, seminerler, konserler, video gösterimleri sanatçının eserleri ile diyalektik bir ilişki içinde sunuluyor. İspanya da daha önce sergilenmemiş yerel ve uluslararası sanatçıların eserleri sunulurken aynı zamanda ayrıntılı yayınlarla sanatseverler bu sanatçılar ve sanat anlayışları ile ilgili aydınlatılıyor. Örneğin II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa resminin sanatçılarından Robert Motherwell, Franz Kline, Asger Jorn ve 1960-1970 arası kavramsal ufuklar açan isimlerden Marcel Broodhaers, Hans Haacke, Krysztof Wodiczko, Ana Mendieta, Dan Graham, Paul Thek, Hans-Peter Feldmann, dini esasların dışına çıkan modern anatçılardan Brezilyalı Helio Oticicia ve Lygia Clark, İspanyol İsidoro Calcarcel Medina ve eleştirel bir bakış yansıtan genç sanatçılar Jon Mikel Euba, Eulalia Valldosera, Jane Sterbak, Walid Raad, Tony Chakar ve Randa Shaath tüm çarpıcılıkları ve yenilikleriyle İspanya da ilk kez vakıf binasında sanat severlere sunuldular.

Kolektif projeler, diğer vakıf, müze ve kurumlarla işbirlikleri Antoni Tapies Vakfı nı hem Katalonya ve İspanya, hem de uluslararası sanat arenasında Modern Sanat ın önemli kalelerinden biri haline getirdi.

Antoni Tapies Vakfı Koleksiyonu nun en erken dönem eserlerinden biri 1946 tarihli, Tapies in 23 yaşında iken yaptığı "Zoom" adlı primitif eseridir. Bu eser, Kübizm veya Sürrealizm den farklı biçimde primitif sanata yaklaşan, modern medeniyete reddiye tavrı taşıyan bir anlayışı yansıtıyor. Gövdeden ayrı başın sembolik kullanımı, ilk dönem Tapies eserlerinde tekrarlanan bir olgu. "Baş ve Bayrak" adlı eserde de aynı sembol kullanılmış.

Mondrian, Kandinsky, Duchamp ve Jasper Johns gibi yüzyılın sanatçılarında sembolizmin önemli etkiye sahip olduğu biliniyor. Koleksiyonda yer alan gazeteden "Haç" adlı kolaj da 1946-1947 tarihini taşıyor ve sanatçının ilk kolajlarından biri olma özelliğine sahip. Sembolist açıdan haçın dikey çizgisi manevi dünyayı, yatay çizgisi ise maddesel dünyayı temsil ediyordu.

1948 de Franko rejiminin gerici sanat anlayışına karşıt gelişen avangard akımın içindeki sanatçılar Tapies ile birlikte Sürrealizm e yöneldiler.

Brossa, Puig, Ponç, Cuixart ve Tharrats ile Tapies "Dau al Set" adlı bir gazetenin iletişimi aracılığıyla Sürrealist anlayışa sahip bir grup kurdular. 1948 de kurulan bu grup gerici sanata karşı durdu.

Tapies in Sanatsal Yolculuğu

Tapies in bu dönemdeki resimlerinde Miro, Klee ve Ernst referansları sık sık ortaya çıkıyordu. Miro da Tapies gibi Barcelona da yaşıyordu ve Tapies in ona hayranlığı daha sonra hayat boyu arkadaşlığa dönüşmüştü. Aslında Klee de Miro yu etkilemişti. Böylece Miro ve Tapies in beslendikleri ilham kaynaklarından birinin Klee olması da onlara bir yakınlık sağlamıştı. Bu ilham kaynaklarından bir diğeri de şair Joan Brossa olmuştu. Hem Miro hem Tapies şairin şiirlerinden ve dramatik çalışmasından etkilenmişlerdi. 1949 ve 1950 de Tapies başka alanlara doğru keşfe çıkarken tanıştığı Brezilya konsolosu Joao Cabrol onda sosyal gerçekçilik ve Sosyalizm tohumlarını ekti. Bu akım Dau al Set ekibini de etkiledi ve formalizmin tüm argümanlarını, Sürrealizm i ve soyut resmi aşan Sosyalist Realizm akımı güçlendi. 1950 de Paris e giden Tapies, burada Max Ernst in "Doğal Tarih" adını taşıyan frotaj serisine karşılık aynı adı taşıyan ama sosyal içeriğe sahip bir resim serisi gerçekleştirdi. Sanatçı bu seride doğanın transformasyonunu, evrimini, toplumu ve en son aşamada toplumdaki sınıf mücadelesini resmederek Sürrealizm de eksik bulduğu sosyal bilinci yerine oturtuyordu.

1952 sonrası Tapies in resmi soyut bir karaktere büründü. Birbirini tamamlayan renkler, geometrik ve organik formlarla yaratılan alternatifler ve plastik hatırlatmalar bu dönemin ana unsurlarıydı. Bu dönemde sosyal mesaj taşıma zorunluluğuyla kısıtlanan akımdan özgürleşen Tapies, renk ve forma konsantre olarak plastisizme dönüş yapıyordu. Arayışları onu malzeme kullanımında da çeşitliliğe götürüyor, renkli kil, kırık mermer, kum gibi maddelerle tuvali ve yarattığı etkiyi sürprizlere açıyordu. Tüm bu akımların ve arayışların sonunda büyük sanatçı soyut ile somutu, içerik ile formu gerçek ile rüyayı birbirine karşıt unsurlar olarak değil de bir uyum ve beraberlik içinde bütün oluşturacak biçimde bir araya getirdi. Dehası onu tüm bu tecrübeleri bir sentez halinde birleştirmesini sağladı.

Çağımızın ünlü Modern Sanat ustalarından ve düşünürlerinden Antoni Tapies in örnek oluşturan bu girişimi, sanat ile toplum arasında sıcak ve yakın bir köprü oluşturmakta. Hele Modern Sanat gibi anlaşılması zor bir alanda sanatın marjinalleşme riskine karşın halk kitlelerindeki çekingenliği, anlamama korkusunu, sanatın ancak elit kesimlerin alanında yer aldığı önyargısını ortadan kaldırmak için topluma sanat eserlerini, arkasındaki düşünce ve görüşü de anlatan bir eğitim anlayışı ile vermek bu vakfın en büyük başarısı oldu. Tabi bunu yapmak için hem sanatçı olmak, hem de Tapies gibi sosyalist ve hümanist bir gelenekten gelmek gerekiyordu.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >II. Dünya Savaşı Sırasında Hermitage Müzesi>
  29.Tem.2009 Çar 21:46:25

II. Dünya Savaşı Sırasında Hermitage Müzesi *

Türk tarih kitaplarında “Deli Petro” olarak anılan buna karşın kültür, sanat ve mimariye yaptığı büyük yatırımlarla “Büyük Petro” olarak adlandırılan Rus İmparatoru 1700 lü yılların başlarında Neva Nehri nin ağzında Saint Petersburg şehrini kurar. Büyük Rus şairi Alexander Puşkin in şiirlerinden birinde dediği gibi bu kent Avrupa ya açılan bir pencereydi. Büyük Petro dan sonra tahta geçen Çariçe Katerina ünlü Rus mimar Bartolommeo Francesco Rastrelli ye Neva Nehri kıyılarında yeni bir saray yaptırır. Çariçe bu muhteşem saraya ayrıca Versailles da Fransız krallarının yaptırdığı gibi kendi özel malikanesi olarak “inziva evi” anlamına gelen bir Hermitage binasını eklettirir.

Bu özel bina hırslı Katerina‘ya hem aşk hem siyasi hayatında gizli bir mekan olarak hizmet verir. Günümüzde Avrupa ve Rus sanatının paha biçilmez eserlerini barındıran bu binanın ne inziva ne de gizli entrikalarla herhangi bir ilgisi kalmamıştır çünkü sarayı dolduran sanat eserleri her gün binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Kışlık saraya ek olarak yapılan Hermitage binası Çariçe tarafından Avrupa nın her tarafına gönderdiği özel adamlarının satın aldığı sanat eserleriyle dolup taştıkça yaptırılan ek binalarla nehir boyunca ilerler. “Majeste Çariçe nin Hermitage ı etiketli arabalar ve Neva Nehri ne kadar gelen gemilerle Çariçe nin adamları tarafından avuç dolusu altın harcanarak getirilen kargolar eşsiz değerde Titian, Murillo, Rubens, Renoir, Van Dyck, Rembrandt, Degas, Cezanne, ve Poussin tablolarını barındırır. Tabi bu inziva sarayında duvarları süsleyen bu eserleri Katerina nın deyimiyle o dönemde sadece kendisi ve fareler seyreder. Kendisinin ölümünden sonra Çar I. Alexander döneminde bu bina müzeye dönüştürüldüğünde dahi sadece seçilmiş birkaç kişi burayı ziyaret edebilmişti çünkü Hermitage halka açık bir müze değil Çarlık Sarayı nın bir parçası olarak görünüyordu.

19. yüzyılın ortalarında Kış Sarayı nın devamı olarak yaptırılan yeni binaya Yeni Hermitage adı verildi. Yeni bina müze koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyordu ve gün ışığı alan geniş sergi salonları yer alıyordu. 1917 Ekim Devrimi ne kadar kış sarayı ve Hermitage binaları kraliyet ailesi ve asillerin dışında çok az insanı ihtişamlı salonlarına kabul ettiler. Devrimden sonra sosyal farklılıklar otomatik olarak kalkmış sayıldığından tüm binalar müze olarak halka açılır ve kış sarayının tüm binalarına Hermitage da toplanan eserler yayılarak nehir boyunca sıralanmış binalardan oluşan dev bir müze ortaya çıkar. II. Dünya Savaşı ndan önce müzede bir milyon altı yüz bin eser bulunur.

 

Ve Savaş Başlıyor

O meşum yaz günü 22 Haziran 1941 tarihinde şafak sökerken Nazi saldırısı başlamış, öğlen saatlerinde Kremlin hiçbir diplomatik hareketin savaşı durduramayacağını anlamıştı. Her gün olduğu gibi saat 11:00 de Hermitage Müzesi kapılarını açmış, binlerce kişi Rembrandt ları, Raphael leri hayran hayran seyre koyulmuştu. Kimse Nazilerin sınırı geçtiğini, birkaç saattir Sovyet ordusuyla savaşıyor olduğunu bilmeden koridorlarda geziyor, eşsiz değerdeki tablolara, Mısır heykellerine, İslam seramiklerine bakıyordu. Neva Nehri nin karşı kıyısından barışçı bir silah atışı öğle saatini duyurduğunda Hermitage ın arka odalarında bulunan radyolardan Nazi kuvvetlerinin sınırdan birçok noktada ülkeye girdiği ve hava bombardımanının başladığı haberi duyuldu. Birkaç dakika içinde Hermitage in koridorları boşaldı.

Müzenin en kalabalık saatleri için oldukça tuhaf olan bu duruma en önemli force majeur yani savaş durumu yol açmıştı. Artık bu zengin müze için hiçbir şey aynı olmayacaktı. Müze görevlileri sanat hazinelerinin derhal taşınacağı yolunda bilgilendirildiler ve personelin çoğu müzede sürekli bekçilik yapmaya başladı. Bu arada en değerli 40 tablo müzenin kasası olarak kullanılan altın odaya kaldırıldı. Ertesi gece bombardıman sirenleri çalmaya başlamıştı bile. Hermitage görevlileri Moskova daki Sanat İşleri Komitesi ni arayarak yardım istedi. Müzenin zaman geçmeden boşaltılması gerekiyordu.

Onlarca yıldır bu müzeye getirilen altı milyonu aşkın eserin toplanması ve paketlenmesi çok dev bir projeydi. Ama müze bu konularda hazırlıklıydı. Hemen depolar açıldı, ambalaj malzemeleri, kilometrelerce kağıt ve yün kumaş ruloları, konteynır görevi gören dev ahşap sandıklar tozlu yerlerinden çıkarıldı. Küçük resimler dikey olarak sandıklara kondu. Büyükler ise çerçevelerinden çıkarılıp rulo ambalajlara yerleştirildi. Tabii ne kadar eleman olursa olsun bu büyük toplanma işlemi zamana karşı yarışta başarılı olamıyordu. İmdada Saint Petersburg un sanatçı topluluğu yetişti. Rusya nın sanatçıları ve sanat öğrencileri, muhteşem El Greco ları, Velasquez leri, Rembrandt ları süslü barok çerçevelerinden çıkarıp yüzlerce yıl önce sahiplerinin elinin değdiği tuvallere tekrar dokunmanın heyecanını yaşadılar. Büyük resimlerden sadece Rembrandt ın “Mirasyedinin Dönüşü” adlı 2.62x2.05 metre boyutundaki resmini çerçevesinden çıkarmaya cesaret edemediler. Bu resim için özel sandık ayrıldı ama kimse bu halde kalın çerçeveyle birlikte resmin kapılardan geçip kamyona girebileceğinden emin değildi. Helenik devirden vazolar, antik Yunan heykelleri, altın gümüş objeler tüm bu 6 milyonu aşkın eseri taşınmaya hazırlamak için Hermitage görevlilerine altı gün altı gecelik süre verilmişti. Hiç uykusuz çalışan görevliler tek tek her eseri, mücevheri, madeni parayı paketlerken, envanterden kontrol ediyor ve numaralandırıyordu. Paketlenenler arasında mermer bir Venüs heykeli de bulunuyordu. En sona Houdon un Voltaire heykeli kalmıştı. Heykel zorlukla çıkarılarak bir sandığa yerleştirildi. Kapıda sıraya giren yüzlerce zırhlı araç ve kamyon Hermitage için özel olarak ayarlanmış olan trene değerli yüklerini taşıdılar. Düşmanın Leningrad a (eski Saint Petersburg) yaklaştığı haberlerinin geldiği sıralarda 1 Temmuz 1941 günü askerlerle korunan bir tren Hermitage ın yarım milyon adet en değerli eserini Sverdlosk a taşıdı. Hemen ardından bir milyon adet eser daha aynı yere taşındı. Savaşın gittikçe kötüleşen haberleri bu taşıma işleminin bir an önce bitmesi gerektiğini gösteriyordu. Hitler ve generalleri Leningrad ı işgal etmek için sabırsızlanıyordu. Mareşal von Leep in ordusu kente yaklaşıyordu. Kızıl Ordu nun Nazi kuvvetlerini durdurabilmesi için en barışçı kişiler dahi gönüllü oluyorlardı. Hermitage Müzesi görevlilerinin çoğu da cephede savaşa katılmıştı. Ancak paketleme ve koruma işleri hala devam ediyordu. Savaşa gidenlerin yerini yeni akademisyenler, sanatçılar ve öğrenciler almıştı. Hermitage ın koridorları sandıklarla ve kum torbalarıyla dolmuştu. Bu dönemde müzeye yardıma koşanlar arasında sonradan müzenin müdürü olacak Profesör Boris Piotrovsky de vardı. O zaman 33 yaşında olan Piotrovsky Sovyet ve Ermeni Bilimler Akademisi üyesi ve uluslararası birçok bilim topluluğunun da onursal üyesiydi. Müzenin eski direktörlerinden Orbeli, Piotrovsky nin hocası ve mentoruydu. Onun Ermenistan da başlattığı Urartu kazıları 1939 da Piotrovsky nin şansına sonuç veriyor ve buradan çıkarılan Urartu objeleri Hermitage da sergileniyordu. Kazının başında duran Boris, savaş çıktıktan sonra 1941 Haziran ında kazıyı durdurup Hermitage a dönmüştü. Nazi muhasarası tam 900 gün sürdü. Kış sarayını ve Hermitage ı çok iyi bilen Naziler binaya tam 30 tane bomba attılar. Sistemli bir biçimde binayı yok etmeye çalıştılar. Bombalardan biri binanın tam içinde patladı. Salonlardan birinde asılı olan dev bronz avize yere düştü, mermer yer döşemeleri zarar gördü, adeta bir oyuk oluştu. 1943 yılının ilk üç ayı içinde Hermitage çalışanları tam 80 ton kırık cam, moloz ve kar yığınının müzenin içinden kaldırdılar. Bombalardan taşınamayan eserler, Rus sanatıyla ilgili eserler oldukça zarar gördü. Tüm savaş boyunca müzede kalmaya devam eden birçok eser arasında Mısır rahiplerinden Petese nin üç bin yıllık mumyası da vardı. Müzenin küratörleri mumyadan zaman zaman dışarı sızan tuzu titiz biçimde temizliyorlar, bir

yandan da binlerce yıl önceki Mısır Uygarlığı nın zamana direnen ustalığına hayranlık duyuyorlardı. Bombalardan delik deşik olan ve bakımı tam yapılamayan Hermitage ve Kış Sarayı kar ve selden zarar gördü. Ama müzenin fedakar personeli ve bazen de yardıma koşan genç subaylar sarayda ıslanan XIV, XV ve XVI. Louis tarzı mobilyaları müzenin korunaklı deposunda duran 2500 yıllık Altay steplerinden gelen at mumyalarının yanına taşımışlardı. Erkekler savaşta olduğu için müzede bekleyen yaşlı kadın görevliler her bir parçayı özenle koruyup kurutuyorlardı. Batı sanatı uzmanı yaşlıca bir kadın Kış Sarayı nın bombayla delinen çatısına kereste çakmak için buz gibi rüzgar altında hayatında hayal bile etmediği bir tırmanış yapmış ve deliği kapatarak içeriye kar girmesini engellemişti.

Kızıl Ordu nun direnişi, Rusya nın çetin iklimi, çok fazla cephede savaşan Hitlerin ordularını yenilgiye sürüklemiş, ama Rusya bunun bedelini savaştaki tüm kayıpların yarısını, yani 20 milyon insanını kaybederek ödedi. Rusya nın geniş nehirleri, inançlı ordusu ve çetin iklimi düşmana karşı direndi. Naziler hiçbir zaman Leningrad a ve yağmalamak için sabırsızlandıkları Hermitage a giremediler. 27 Ocak 1944 te tüm Leningrad kızıl bayraklarla donatılırken hoparlörlerden sevinçli anonslar muhasaranın kırıldığını, Kızılordu nun düşmanı püskürttüğünü bildiriyordu. Savaş daha tam bitmemişti, düşman hala ülkenin içindeydi ama Hermitage direktörü Orbeli hükümetten tamir için gerekli planları yapma emrini almış, ardından da Moskova ya oldukça yüklü bir inşaat malzemeleri listesi yollamıştı. Devletin savaş ihtiyaçlarına, açlığa, yaralı askerlere ayırması gereken kaynaklar daha öncelikliydi doğal olarak ve müzenin ihtiyaçları ancak Ağustos ayında Leningrad a gönderildi. Ama malzemeler gelene dek Hermitage ın cefakar bekçileri boş durmadılar. Zaten muhasara sırasında olabilecek tüm koruma ve tamir ile ilgili işçilik yapmışlardı. Sanatseverlere acil bir sunum yapabilmek için elleriyle çalışıp küçük Hermitage daki La Mothe Pavyonu nu hazırladılar ve müzede savaş sırasında bırakılan eserleri hemen halka sergilemek için organize oldular. Müze henüz restore edilmemiş olsa da halkla buluşmak için sabırsızlanıyordu. İnşaat malzemeleri geldikten hemen sonra iskeleler kuruldu ve 3 yıldır bakımı yapılamayan 30 bomba yemiş dev müze, duvar, badana, mozaik, taş, mermer işçileri, marangozlar, vernikçiler, freskocular, çatı ustaları tarafından kısa sürede restore edildi. Hükümet Sverdlovsk ta depoya kaldırılmış olan bir buçuk milyon adet Hermitage eserinin müzeye geri gönderilmesi emrini verdi ve özel trenlerle yuvalarına geri taşınan paha biçilmez eserler Kasım da yerlerine konmaya başlandı. Resimler çerçevelerine yeniden monte edildiler. 4 Kasım günü Hermitage in 68 salonu pırıl pırıl eskiden yerlerinde olan eserlerle ziyarete hazırlandı. Binlerce ziyaretçi ve özel davetli bu heyecanlı an için hazır bekliyordu. Müze direktörü Orbeli elini kaldırarak sessizliği sağladıktan sonra çok kısa konuştu: "Hermitage açılmıştır!" 1945 Sonbaharında Nazilerin Nüremberg deki yargılanmalarında aynı Orbeli şunları söylüyordu:"Hermitage a isabet eden 30 bomba bu insanlık mirasının özel olarak yok edilmeye çalışıldığını gösteriyordu". Sovyet savcı ise Hermitage ın ve tüm medeni dünyanın Nazizmden kurtuluşunu şu sözlerle özetliyordu: "Kültür ve belirsizlik, medeniyet ve barbarlık arasındaki savaşı kültür ve medeniyet kazanmıştır".

<<1...100...200...299300301302303304305306307308309 310311312313314315316317318319...400...500...600...700...800...900...983>>