ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
14 Mayıs 2024, Salı 07:46   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Politika, Tarih
forum sohbet oyun basliklari
   Turban ve Turkiye
 <<1...1213141516171819202122 23242526272829303132...39>>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

prangaxxx

prangaxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Şub.2008 Pzt 23:54:22sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Gundem,

14 subat yaklasiyor

Bir haftamiz da boyle gecsin artik

sonrasi mi ?

Kadinlar gunu var, ogretmenler gunu var, var da var :)))

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

wooy

wooy resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Şub.2008 Sal 13:32:54sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Satranç...

Zekâ oyunu olarak bilinir satranç .

Satranç oyunu Hintliler tarafından bulunmuştur.

Satranç, karmaşık görünen bir neden-sonuç bileşkesidir.

Elbette bir zekâ oyunu dur ama sadece bu değildir.

Satranç, eşit başlayan oyunlardandır.

Bu oyunda şansın, talihin, belirsiz etkenlerin hiçbir rolü yoktur.

Satrançta zar atma yoktur, kâğıt çekme yoktur.

Yaptığınız her hamlenin sonucunu görürsünüz.

Satranç annenin şefkatini, babanın himayesini, dayının desteğini barındırmaz.

Kişi, kendi yazgısını kendisi belirlemektedir.

İki kişi olarak oynandığı için de karşınızdakinin ne yaptığını görmeniz, ne yapacağını anlamanız gerekir.

Görmek ve anlamak.

Bu da empati yi öğretir.

Zor durumları atlatmak zorunda kalırsınız.

Olumsuz bir pozisyonu olumluya çevirme olanağınız vardır.

Oyunun başı, ortası ve sonu ayrı stratejiler gerektirir.

Satranç size çok çeşitli seçenekler sunar.

Bilginiz, beceriniz, ustalığınız ölçeğinde bunlardan yararlanırsınız.

Kumarbazların oyunu değildir satranç.

Bu oyun, zoru sevenlerin oyunudur.

İlk hamleden başlayarak sonunuzu kendiniz hazırlarsınız.

Satrancı yaşama benzetirim.

İradeniz bu oyunda kendini ortaya koyar.

Kişiliğiniz, karakteriniz, başarınız, beceriniz ortaya çıkar.

Kendinizi tanımanız için bir fırsat yaratır bu oyun.

Satrancı bir yenme-yenilme oyunu olarak görenler bu oyunu anlayamazlar.

Bu bir strateji oyunudur, taktik zenginliğiyle oynanır.

Yenilmenin etüdünü yaparsanız çok şey öğrenirsiniz.

Hep yenerek sevinmek isterseniz satrançtan çok şey öğrenemezsiniz.

Bu oyun bir ego şişirme aracı değildir.

Ara etütler, oyunun kendisi kadar zevklidir.

Satranç yarışmaları da bir ölçüt değildir.

Yaratıcı hamleler bulmak, işin en zevkli yanıdır.

Elbette benim en çok sevdiğim oyundur.

Herkesin, her çocuğun, her öğrencinin, her yetişkinin satranç oynamasını dilerim.

Eleştirel düşünce geliştirmenin çok doğru bir yoludur satranç.

Bulana, bilene, oynayana binlerce selam olsun...

ERDAL ATABEK

09/Şubat/2008 Cumhuriyet


Erdal ATABEK-Cumhuriyet

 

Dipnot: Ekleyecek Uygun Bir Başlık Bulamadım/Bulmak İstemedim.

Haydi Arkadaşlar Satranç İle Zamanımızı Değerlendirelim

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

bellerophontess

bellerophontess resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Şub.2008 Sal 18:28:28sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

yani arkadaslar su turban meselesinin hızına yetişemiyorum konu çok çabuk dağılıyor. ama su son sıralarda yazılanları okuyunca  aklıma su soru geldi takıldı ozgur dusuncenin mrkezi olması gereken universitelerde hep şekilci tek tip bir duzen yaratmaya çalışmamızın sebebi ne? sen eger kendi eğitim sistemine güveniyorsan turbanla universiteye giren kişiyide dinin doğrularını ve aklın tek olan yolunu gosterebilirsin ama bunu boyle engelleyerek cozemezsin.

   Sekil uzerinden gidersek (yada konuan fotograflar uzerinden) bence bunlar islamın modernleşme yonunde ilerlediği anlamına gelirki az buz değildir.

  Nasıl kemalizm konusunda modernleşmeye direnen bir sürü çevre varsa islamda da boyle ve ortaya cıkan goruntude işte sonucta boyle birsey. Bundada toplum olarak payımız buyuk cunku tartışmaları uc noktasında yapıyoruz iki taraftan biri olmak zorunda bırakılıyor ya inancın için tamamen kapanıcan yada açılıcan işte fotograftaki insanlar bu ikisinide yapmak istemiyor inancı geregi basını kapatmak isteyebilir ama bu onu diğer konularda yok kaşını almasıymıs yok renkli turban ve giysiler giymemeliymiş anlamına getirmez. onceki yazılarımdada bunu yazmaya çalıştım ataturkun 1931 kurultayında parti programına aldığı  laiklik ilkesiyle gunumuzdeki ilke arasındada farklılıklar var cunku değişim sürekli olucak o zamanki halkçılık ilkesi halkla ilgili hiçbirsey getirmiyordu keza devletçiliğin şimdi kapitalizm çağında bir işlevi kaldımı yok. o zaman bence bunları bu yonden eletirmek çok yanlış

Ahmet taner kışlalının yazılarında hep bahsettiği birsey vardı iran rejimi konusunda er yada geç türkiyedeki sistemin ustun olacagını çünkü çağın kosullarına daha uygun oldugunu soylerdi.(hemen hemen bu mealde)

Olay tamamen budur bence kimse değişimin onunde duramaz ama bunu yasaklarsan ve sen kendin bu ozgurlukleri vermezsen o zaman kendi reform sisteminde işlemez o yuzdende 20 yıldır universitede tuban diye tartışıp durursun ve o girmek(veya girdirmemek)için can attiğiın kurumunda liseden hiçbir farkı olmadıgını goremezsin

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Melissa606

Melissa606 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Şub.2008 Sal 20:45:55sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Sorumu görmezden geldiğin için teşekkür ederim pranga,sorunun muhatabı değildim;ama bu konu türban olunca,soru da türbanlı bayanlar için sorulunca atladım birden...Kusurumu hoş gör...:)

Türbanlı tanıdığım birkaç kişi var burada ama görülen o ki cevap vermeye niyetleri yok...Onların yerine,sorunun muhatabı olmasamda kendimce bir yorum yapayım:

İlk resim:Kusur örtüde değil,kıyafette...Kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi bir deyim var,işte böyle bir durum...İkinci resimde aynı derecede,tam bir facia...:)

Açık saçlı,normal kıyafetli biri olsa daha az dikkat çekeceği kesin ve şahsen ben böyle tuhaf giyineceğime başımı da açarım daha iyi...Çünkü iyi bir şey yapalım,bir emri yerine getirelim derken,bu şekilde giyimleriyle arada kalmış gibi oluyor ve çelişmiş oluyorlar...En son görüntüye ise pek bir anlam veremedim...Kimse de verememiştir...Yüzlerini de kapamışlar,berbat bir görüntü...Bilinçli olarak çektirildiğini kesin...

Dinimizde tavsiye edilen tesettürün bu giysilerle alakası olmadığını hepimiz biliyoruz...Bu konuda hak vermiyor değilim yani...Son resim haricinde diğer görüntüleri kastediyorum:Dışarıda daha beter giyimli kişilere rastladım ben...Bu giysiler çok hafif kalıyor yanında...

Kaş alma konusuna gelince,caiz olmadığına dair bir bilgi ilmihallerde var. (Buhari)

(Zaten bu soruyu pranga cevabını bilerek soruyordu  )

Bu kadar yazıdan sonra kaş alıp almadığımı merak eden arkadaşlar olmuştur belki...:)

Almıyorum,alana da saygı duyuyorum...

bellerophontess
Yazını okudum,çok farklı değerlendirmişsin...

Bu arada pranga en önemli gündemi oluşturacak günü unutmuş:28 Şubat (Sivil Savunma Günü)

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

prangaxxx

prangaxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Şub.2008 Sal 22:48:51sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Sorunu gormezden gelmedigimi biliyorsun melissa :)

sorunun cevabi bu basliga yazdigim mesajlarda var zaten.

sivil savunma gunune gelince melissa :)

Benim yazdigim gunler kadinlarin hassas oldugu ve kandirildigi gunlerdi ;)

son olarak,

samimi yazin icin tesekkur ediyorum.

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Melissa606

Melissa606 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  13.Şub.2008 Çar 17:08:10sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
prangaxxx :
sivil savunma  gunune gelince melissa :)

Benim yazdigim gunler kadinlarin hassas oldugu ve kandirildigi gunlerdi ;)

Hmm,olabilir,doğrudur...Benim de 28 Şubat tan kastım Sivil Savunma Günü değildi zaten...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

bellerophontess

bellerophontess resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  14.Şub.2008 Per 12:40:48sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
 ALINTI(https://www.ozguruniversite.org/baskaya_basortusu.php
FİKRET BAŞKAYA NIN GÜNLÜĞÜ

 

Başörtüsü üzerinden yürüyen iktidar mücadelesi veya siyasal islamı anlamak...

 

Rejimin niteliği konusunda kafa karışıklığı o kadar derin ki, teferrüat asıl sorunun üstünü örtüyor. Yıllardır türban tartışması sürüp gidiyor. Birileri onu bir özgürlük sembolü sayarken, müesses nizamın bekçileri de kendilerini laikliğin teminatı olarak takdim ediyor. Oysa ne türbanın kadın özgürlüğüyle bir ilgisi var, ne de müesses nizamın bekçilerinin [memleketin sahiplerinin densin] laiklikle ilgili kaygıları var. Eğer, siyasal islamcılarla, kendilerini memleketin sahibi olarak gören reel Atatürkçüler arasandaki iktidar mücadelesinde taraf olmak istenmiyorsa, asıl işlevi kitleleri oyalamaktan ibaret olan bu saçma tartışmanın tarafı olmak istenmiyorsa, velhasıl oyuna gelmek istenmiyorsa, birincisi rejimin niteliğiyle ilgili, ikincisi de siyasal islamla [Politik İslam] ilgili kafa karışıklığından kurtulmak gerekiyor. Eğer her kavramın bir içeriği olması gerekiyorsa, Türkiye’deki rejim laik değil. Sadece laik olduğu varsayılıyor veya öyle olduğuna “inananlar” var. Bir rejim birileri adını öyle koydu diye laik olmaz. Laikliğin olmasza olmazı, dinin siyasetten ayrılması, siyasetin din alanına, dinin de siyaset alanına müdahale etmemesidir. Başka türlü ifade edersek, siyaset hiçbir dinî işlev üstlenmeyecek, din de hiçbir politik işlev görmeyecek... Din devletin tam da göbeğine oturtulmuşken, insanların rejimin laik olduğuna inanıyor olmaları tuhaf değil mi? Böyle söylediğinizde Türkiye’nin özel şartları gerekçesi ileri sürülüyor. Elbette Uganda’nın da, Fransa’nın da, Bolivya’nın da özel şartları vardır ama buradaki sorun özel şartlarla ilgili değil. Eğer istenirse özel şartlar ayrıca tartışılır. Bir insanın zatürreye yakalandığını söylemek, o kişinin sağlığıyla ilgili bir durumun ifade edilmesidir ve o illete neden ve nasıl yakalandığından bağımsızdır.

1923’de Cumhuriyeti ilân eden ittihadcı kadro, toplumun temeline dokunmadı, dokunamadı, dokunması mümkün değildi. Toplumsal yapıda bir dönüşüm söz konusu olmayınca, yepyeni bir sayfa açtığını, hârikalar yarattığını söyleyen yönetici elitin, halk kitlelerinin bilincine nüfûz edip, yanılsama yaratacak bir egemen ideoloji üretmesi de mümkün olmayacaktı... Rejim kendini yeni olarak sunmakla birlikte, gerçekten yeni birşeyler yapacak, toplumun temelini sarsacak, bir toplumsal dönüşüm yaratacak ‘güce ve potansiyele’ sahip değildi. Doyalıyısla kendi içi boş aşırı modernist söylemine dayanarak yönetemeyecekti. Öyle olunca da zayıf, kırılgan, inandırıcılığı tartışmalı bir resmi ideoloji üretmeye zorlanacaktı. Fakat uyduruk resmi ideolojinin kitlelerin bilincine nüfûz edip yanılsama yaratma gücü çok zayıf olduğu için, iktidar olabilmeleri, iktidarda kalabilmeleri, geleneksel ideoloji olan dinin yardım ve desteğiyle mümkündü. Bu amaçla din bir iktidar aracı olarak kullanıldı, ihtiyaca göre de manipüle edildi. İslamcılar politik etkinlik sağlamak istediklerinde rejim tarafından bastırıldılar. Ama rejimle ‘uyumlu’ olma yolunu seçtiklerinde de [veya o yolu seçenler] ödüllendirildi. Rejimin kendini zayıf hissettiği 1920’li, 1930’lu yıllarda din bir tehlike olarak sunuldu ve bastırıldı, 1960’lı ve 70’li yıllarda sol hareketin önünü kesmek üzere manipüle edildi. 1980 sonrasında din yeni dönemin ihtiyaçları doğrultusunda [Türk İslam sentezi] yeni bir işleve koşuldu ve yükselen Kürt hareketine karşı kullanıldı [Bu konuda Hizbullah örgütüne yaklaşımı hatırlamak yeter].  Bu yüzden Kemalist rejimin dine yaklaşımı her zaman ikircikli ve çelişkiliydi ve rejim oldum olası dozunu kendi ayarladığı bir “dinci gericiliğe” ihtiyaç duydu.  Hem din işe karıştırıldı hem de dinin etkinliği artınca irtica hortladı söylemi dillendirildi. Dini işe karıştıranlarla  ‘irticadan’ şikayet edenler aynı odaklardı... Oysa siz dine karışırsanız din de size karışırdı... Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun birinci maddesinde: “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı Kurulmuştur” deniyor... Diyanet İşleri Başkanlığı [din işleri bakanlığı demek daha doğru] devlette merkezî bir konuma sahipken, devlet sayıları yüzbine yaklaşan imamların ve diyanet memurlarının maaşını öderken, dış temsilciliklere din görevlileri atanırken, dini eğitimi veren okullar [kuran kursları, imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri] bizzat devlet tarafından açılmışken, Milli Eğitim Bakanlığı’nda din eğitimi genel müdürlüğü diye bir birim varken, din eğitimi zorunluyken, radyo ve televizyonlardan sadece ‘özel günlerde’ değil aralıksız dini programlar yayınlanırken, kızlar için ayrı imam hatip okulları açılmışken, devlet bizzat hac seferleri düzenlerken... Neden birileri çıkıp yüksek sesle bu ne biçim iştir, bu ne biçim laikliktir demiyor? Aslında söz konusu olan laiklik değil, dinin devletleştirimesidir ki, Osmanlı İmparatorluğun’da ve Bizans’ta da durum özü itibariyle az- çok öyleydi... Öyleydi ama Bizans laikti, Osmanlı laikti diyen yok... Denirse de bir kıymet-i harbiyesi olmaz... Böylesine bağnaz bir resmi ideolojiyle şerbetlenmiş diplomalıların [aydın denilen taifenin] zihinsel yeteneklerinin dumura uğraması kaçınılmazdır ve resmi ideolojiyi içselleştirdikleri ölçüde toplumun gerçekliğine yabancılaşmaları da kaçınılmazdır...

Öyleyse ‘tartışmanın’ kaynağında ne vardı? 

1923- 1946/50 Ebedî Şef ve Milli Şef diktatörlüğü döneminde rejimin dine yaklaşımı bastırma/ ödüllendirme şeklindeydi. Dinî kesimden rejime muhalefet edenler şiddetle ezilirken, rejimle iyi geçinme tercihi yapanlar ödüllendirildi. Mustafa Kemal tarafından mebusluğa [milletvekilliği] tayın edilen şeyhlerin sayısı az değildi. Halk kitlelerinin iradesinin sürece dahil edilmediği tekparti diktatörlüğü döneminde islamcı muhalefet bir varlık gösteremedi. Fakat bir muhalefet odağı olarak din Cumhuriyet öncesinde de vardı. Osmanlı yenilikçi hareketiyle  [Nizam- Cedid] başlayan dönemde imparatorluğun yarı-sömürgeleşmesinin derinleşmesiyle, kitlelerin yaşam koşullarının daha da kötüleşmesi, halk kitlelerinde bir memnuniyetsizlik ortaya çıkarmıştı ve Osmanlı merkezî bürokrasisi içindeki bir kesim de duruma göre bu memnuniyetsizliği kullanarak muğlak bir iktidar mücadelesi yürütüyordu. Yenilikçi Osmanlı eliti halktaki bu tepkiyi irtica olarak görüp bastırırken, kendini de ilericiliğin timsali olarak görüyordu. Oysa ne halk tepkisi “irtica” olarak nitelenebilirdi, ne de “yenilikçi”- komprador Osmanlı elitinin ilericilikle bir ilgisi vardı. Sorun tamı tamına bir iktidar mücadelesiydi... Aynı şimdilerde olduğu gibi... 1946/50’de çok partili sisteme geçilince [aslında söz konusu olan bilinen anlamda bir çokparti sistemi değil, birden çok devlet partisine izin verilmesiydi ve kurulan partiler muvazaa partileriydi...] durum değişti. Siyasi partiler oy almak için dine ve dincilere tavizler vermek zorunda kaldılar. Bu amaçla da tarikat liderleriyle pazarlığa giriştiler. Oy almanın yolu tarikat reislerinden geçiyordu. Fakat sorunun bir de dış boyutu vardı: Türkiye’nin 1947’den itibaren tam bir Amerikan uydusu haline geldiği dönemde, ABD’nin Komünizmi kuşatma stratejisinin bir aracı olarak dinin kullanılması söz konusuydu. ABD Yeşil Kuşak Doktrini dahilinde dinci akımları destekliyordu. Bu iki unsurun diyalektiği sonucu dinin sol harekete karşı kullanılması, siyasal İslamcıların önünün açılmasıyla sonuçlandı ve Necmettin Erbakan’ın Milli Nizâm Partisi böylesi bir ihtiyaçtan doğdu. Burada kritik sorun bütün bunların gerisinde Atatürkçülerin olduğudur, zira her zaman iktidardaydılar... Hem siyasal islamın önünü açtılar hem de onu bir tehlike olarak sunarak kitleleri aldatma yolunu seçtiler. Dozunu kendilerinin ayarladıkları siyasal islamı bir de rejim için bir tehlike olarak sunarak bir taşla iki kuş vurmayı umuyorlardı. Fakat burada bir hatırlatma yapmak uygun olur: İşin içine insan iradesi girdiğinde, başlangıçta güdümlü sosyal hareketlerin, kitle hareketlerinin her zaman güdümlü olmaktan çıkma ‘riski’ vardır.  Dolayısıyla laiklik elden gidiyor söyleminin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Bu oyundan haberder olmayan, oyuna gelen diplomalıların bir kesimi, söz konusu olanın egemenlerin egemenliğini sürdürmesiyle, rant kavgasıyla ilgili olduğundan habersiz. Velhasıl Siyasal İslamcıların dinle,  “laik cephenin” de laiklikle bir ilgisi sanıldığı gibi değil. Türkiye’deki rejimin niteliği söz konusuyken, servete ve zenginliğe giden yol hâlâ siyasetten, dolayısıyla devletten geçtiği için, mücadelenin politik arenaya taşınması kaçınılmaz. Bu amaçla taraflardan biri dini [İslamı], diğeri de nerdeyse bir din mertebesine yükselttikleri laikliği kullanarak iktidar olmak, ranta el koymak, hazineyi ve bütçeyi yağmalamak, ayrıcalıklı konumunu korumak istiyor. Bu bulanık ortamda sıradan insanlara da aldatılmak/oyalanmak düşüyor...

Siyasal İslamı [Politik İslam] nasıl bilirsiniz?

Bir ideolojinin pratik politikaya dönüşmesinin koşulları vardır. Şimdilerde tam bir sosyal/ ekolojik/ kültürel yıkım tablosu ortaya çıkaran neoliberal ideoloji, 1945 sonrasında ‘üretildi’ ama pratik politikaya tercüme edilmesi 1980’lerin başında mümkün oldu. Kapitalizimin ‘yapısal krizi’ [1974-1975] ve sol muhalefetin zaafı neoliberal tezlerin uygulanması için ‘elverişli’ bir ‘ortam’ oluşturdu. Siyasal İslam için de benzer bir durum söz konusudur denebilir ama bir farkla: Modern Siyasal İslam [Politik İslam] İngiliz Sömürgeciliğinin hizmetindeki oriyantalistlerin [şarkiyatçıların] bir fabrikasyonuydu. İngiliz oryantalistleri İslam’da Hıristiyanlıkta olduğu gibi devletin dinden ayrılmasının mümkün olmadığını vaaz etmişlerdi. Siyasal İslamın kurucu babalarından biri olan Güney Hindistanlı Şeyh El Mawdudi [1903-1979]  tarafından geliştirilen tezler, Oriyantalistlerin tezleriydi ve Hindistan’ın bölünmesinin gerekçesi yapıldı. El Mawdudi bir Müslümanın İslâmi olmayan bir devlette yaşayamacağını, ancak Müslümanlar tarafından yönetilen bir islam devletinde yaşayabileceğini ileri sürüyordu. Ona göre İslam devletinde laikliğe yer yoktur veya İslam devletinin laiklikle bağdaşması mümkün değildir. Aslında bu tezin hiçbir mantikî iç turarlığı ve inardırıcılığı yok. Aksi halde Hıristiyanlar için de aynı şey söz konusu olurdu. Bir zamanlar Hıristiyanlar da benzer şeyler ileri sürüyorlardı belki de bundan 700 yıl önce Bir Hıristiyan için Hıristiyan olmayan [laik] bir devlette yaşamayı düşünmek bile mümkün değildi. Politik İslamın başka yerlerdeki teorisyenleri Mısırlı Seyyid Kutb, vb. de benzer tezler ileri sürüyorlar. Şeyh El Mawdudi, Hindistan’ın bölünmesinden sonra Lahor’a yerleşti, 1941’de Cemaat-i İslâmî adlı örgütü kurdu ve iktidar mücadelesine girişti. Fakat politik İslam’ın bir aktör olarak sahneye çıkması 1970’lerin sonlarına rastlıyor. Bunun başlıca iki nedeninden söz edebiliriz: birincisi modernleşmeci/ kalkınmacı paradigmanın iflası ve bölgedeki rejimlerin kompradorlaşması; ikincisi de ABD’nin Sovyetleri kuşatma ve çökertme stratejesinde İslamcı örgütleri araçlaştırması ve onlara verdiği kapsamlı destek. Bu vesileyle Suudilerin rolünü de hatırlamak gerekir.

Siyasal İslam, politik bir hareket olarak dini [İslamı] referans alsa da, onu sadece kendini meşrulaştırmak üzere kullanıyor. Dinin kaynaklarına gönderme yapmıyor sadece ritüellerini kullanıyor. Dini tartışmayı şiddetle reddediyor, hiçbir yeni yorum ve açılım önermiyor. Herhangi bir sorun hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorduğunuzda cevabı “Kur’anda var” oluyor. Temel slogan: Çözüm İslamdadır şeklinde. Onlara göre Şeriat tüm sorunların cevabını içeriyor... O halde yeni cevaplar, yeni çözümler aramak beyhudedir. Böyle bir ilkel anlayış aynı zamanda politikanın da inkârıdır zira politikanın bir tanımı da alternatiflerin varlığıdır. Eğer mevcut olanı değiştirmek mümkün değilse, o zaman politikaya da gerek yoktur... Bu yüzden siyasal islam hiçbir sosyal projesi olmayan bir teokrasidir ki, pratikte yaşananlar da öyle olduğunu gösteriyor. Başka türlü söylersek, siyasal islam islami elbise giydirilmiş kapitalizmdir... Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’de bakmak yeter. Siyasal İslamcı AKP beş-altı yıldır IMF proğramını tam bir bağnazlıkla uygulamıyor mu? Öyleyse İslam bunun neresinde? Siyasal İslamın kapitalizmle, emperyalizmle hiçbir sorunu yok. Komprador kapitalizme bir itirazları olmak bir yana onun, dolayısıyla emperyalizmin hizmetinde... Aslında milliyetçiler nasıl iktidar mücadelesinde milliyetçilik söylemini bir meşrulaştırma ve yanılsama aracı olarak kullanıyorlarsa, siyasal islamcılar da dini aynı amaçla kullanıyorlar. Her ikisi de Amerikancı, neoliberalizmle bir sorunları yok, her ikisi de IMF’ci ve özelleştirmeci... Siyasal İslamın iki versiyonu var: Biri Türkiye’deki gibi ılımlı bir de iktidarı şiddet kullanarak ele geçirme perspektifine sahip olanlar var ama iktidar olduklarında yapacakları şey aynı: Kompradorlaşma yolunda ‘ilerlemek’... Siyasal İslam özgürleşmeyi [emansipasyonu]  değil, itaati öneren bir cemaatçiliktir...

Tarihte geriye dönüş yoktur. Öyle birşey düşünmek bir hezeyandan ibarettir, fakat arzulanır birşey de değildir ve olmamalıdır. Malûm olduğu üzere 40 yaşındaki adama 8 yaşındaki çocuğun ceketini giydiremezsiniz. Kaldı ki, adına konuşulan kitleler de asla öyle birşey talep etmiyor. Onlar yüzyüze oldukları devasa sorunların çözülmesini istiyor ve çözümü 14 - 15 yüzyıl geride aramak saçmadır. Üniversite’de türban tartşmasına gelince, eğer gerçekten üniversite olsaydı, asla giyim/kuşam, türban diye bir tartışma olmazdı. Olmazdı çünkü üniversite bu dünya’da kıyafetin sorun edileceği bir yer değildir. Önce kışlayı üniversiteye dönüştürmek gerekiyor. Bu tür tartışmalar ancak bilimle ilgilisi olmayan kurumlara özgüdür, dolayısıyla gerçek üniversiteye yakışmaz. Eğer üniversiteler gerçekten üniversite olsalardı, sivil elbiseyle askerlik yapılan kışlalar olmasalardı, bu tür saçma tartışmalarla zaman kaybedilmezdi. Şimdilerde akademi üyeleri bildiriler yayınlıyor. Bu güne kadar neredeydiniz denecektir... Kızların baş örtüsü üzerinden iktidar ve rant kavgası yapanların oyununa geleceğinize, neden bilim namusunun, entellektüel dürüstlüğün bir gereği olarak olup-bitenleri teşhir etmiyorsunuz? Bildiri yayınlamak için mutlaka siyasilerin anayasayı değiştirmesi mi gerekiyordu? Sizin kendi gündeminiz yok mu? Bildiricilere bir önerim var: Türbandan önce bilimi, üniversiteyi, bilim namusunu ve entellektüel dürüstlüğü tartışmaya varmısınız?

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

muratugras82

muratugras82 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  14.Şub.2008 Per 13:00:58sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Alkışlar Fikret BAŞKAYA için...

Bizim kendi gündemimiz yok mu?

Çok etkilendim yazısından... Bence noktadır bu konuya.

Sağol paylaşımın için  bellerophontess...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  14.Şub.2008 Per 18:14:52sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

  "İnsanların kendi fikirleri olmalı!" demişimdir hep... İnsanların dogmatik olarak değil, düşünerek cevap vermeleri gerektiği konusundaki fikrim değişmeyecektir.

  Açık görüşlü olmalıdır insan. Yeni fikirlere, yeni düşüncelere "Neden?" sorusu ile yaklaşmalıdır. Daha okumadan "Bu yanlıştır!" demek ne kadar doğru sizce?

  Cevaplarımızda okuduklarımızdan, yaşadıklarımızdan bir şeyler olmalı ki; inandırıcı olsun... Uzun uzadıya yazılar kopyalamak, göreceli olarak Türkçeleştirilmiş ayetler ile cevap verilmesi ne kadar doğru?

  "Bu sorduğun soruyu beğenmedim, ama kendim sorup kendim cevaplarım" gibi bir mantıktan oluşan tartışma ortamı düşünülemez.

  Peki ya karşı fikirde olan insanların birbirlerine hakaret etmelerine ne demeli?

  Uzun lafın kısası:

   Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxAlexandroxxx

xxxAlexandroxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  15.Şub.2008 Cum 01:58:28sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
·René Descartes · :
  "İnsanların kendi fikirleri olmalı!" demişimdir hep... İnsanların dogmatik olarak değil, düşünerek cevap vermeleri gerektiği konusundaki fikrim değişmeyecektir.
CC sohbet icin buraya
 <<1...1213141516171819202122 23242526272829303132...39>>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir