ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 14:00:20 |
| fiogf49gjkf0d
Yarana Derman Kendini bil
Sen gülümse hüzün çiçeği her sabah menekşe koksun yüreğin gözlerin sevda konuşsun… sen gülümse huzur ışısın gülücüğün hüzün sussun hayatın sancısına isyan etsede yüreğin gülümse
Sen gülümse bahar çiçeği şarkılar söyle mutlu, umutlu yarınlara ben çilesi olayım hayatın varsın kanayan yanına ağlasın gözlerim taş olsun içimdeki sevda talan olsun kalbim acılar diyarında dirhem dirhem sen gülümse
Sen gülümse gül mevsimlere ülkem kadar güzel kız ben hüznü olayım suskun gözlerinin uzanıp öpeyim yaralarından bin defa varsın hoyrat mevsimler geçsin üzerimden boz bulanık sisler bassın hayallerimi talan etsin ruhumu dirhem dirhem sen gülümse
Sen gülümse sabahlara gün çiçeği ben akşamında kaldım hayatın her gece acılı bir kuş konup kirpiklerime varsın çöl rüzgarlarına benzeyen hüzünlü şarkılar mırıldasın dudaklarıma sen gülümse
Sen gülümse dünya kadar güzel kız yemyeşil yapraklarınla gülümse gülücüğün armağan olsun öksüz çocuklara dağ doruklarına, uçurum kıyılarına ben güz mevsimiyim, dallarımda hazan şarkıları gazel dökmüş bahçelerim tarumar dudağımda gelincikler ölüm sarısı
Bir gün yapraklar düşerse dalından üşürse duygular vurulursa kuşlar kalbinden gökyüzü ağlarsa sen gülümse hüzün çiçeği en ölümsüz gülücüğünle gülümse
"İnsan yalnız başlar yolculuklara yolculukları yalnız bitirir" derler acılarını bırakıp bir eskiciye bir sarmaşık inadıyla tutunup yaşama korkmadan önündeki uçurumlardan ilerle hep kendine yürü, kendine git başka yerde arama derdine derman yarana derman kendini bil...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 14:07:09 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Hasretin Dudağa Değdiği Zaman
Bir akşam vakti, zamanı durdurup ekleyip yıldızlara yalnızlığımızı yaralarımızı sarıp kanayan yüreklerimizle çekip gitmek vardı buralardan ahhh! nehirler, şehirler, ölümler geçerek çekip gitmek vardı buralardan hasretini çektiğimiz dağlara...
Mehtabın ırmağa damlanın yaprağa cemrenin toprağa hasretin dudağa değdiği zaman bir yolcuyu bekler gibi uzaktan yayla yollarında karşılayıp sevdiğimizi tutup elleri kınalı, nazlı bir gelinin elini tutar gibi ve içip aşkı billur sulardan kana kana bir düşü tüm güzelliğiyle paylaşarak başımızı kaldırıp göğe haykırmak vardı...
Bir seher vakti, durdurup zamanı ayaz vurmadan güllerimize yolların kenarına dizilmiş, boynu bükük çiçekler gibi içimizi burkan ezgilerle dizilip sılanın yollarına çekip gitmek vardı buralardan ahhh! çekip gitmek vardı gönlümüzü çeken topraklara...
Öksüz kalmış ağaçlar boyun eğdiği zaman buzun ateşe, acının yüreğe değdiği zaman küsmeden bahar yağmurları umutlarımıza boranlar sevinçlerimize çöreklenmeden çekip gitmek vardı buralardan ah!!! çekip gitmek vardı dostum geç olmadan vakit ölmeyi geçmeden sarılıp sevdiklerimize doya doya ağlamak vardı
| |
deprave
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 18:29:38 |
| fiogf49gjkf0d Bir kadın tanımak...
Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...
Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatın sırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...
Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?
Tanrı,kadınlara geçmişi ve geleceği,erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti..
Kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz..
Erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için,anlayışsız olurlar..
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 19:57:14 |
| fiogf49gjkf0d | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 20:02:37 |
| fiogf49gjkf0d | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 20:10:51 |
| fiogf49gjkf0d
Kara Toprak
Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Beyhude Dolandım Boşa Yoruldum Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Nice Güzellere Bağlandım Kaldım Ne Bir Vefa Gördüm Ne Faydalandım Her Turlu İsteğim Topraktan Aldım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Koyun Verdi Kuzu Verdi Sut Verdi Yemek Verdi Ekmek Verdi Et Verdi Kazma İle Dövmeyince Kıt Verdi Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Ademden Bu Deme Neslim Getirdi Bana Turlu Turlu Meyva Yetirdi Her gün Beni Tepesinde Götürdü Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Karnin Yardim Kazma İle Bel İle Yüzün Yırttım Tırnak İle El İle Yine Beni Karşıladı Gül İle Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
İşkence Yaptıkça Bana Gülerdi Bunda Yalan Yoktur Herkesler Gördü Bir Çekirdek Verdim Dört Bostan Verdi Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Havaya Bakarsam Hava Alırım Toprağa Bakarsam Dua Alırım Topraktan Ayrılsam Nerde Kalırım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Dileğin Varsa İste Allah tan Almak İçin Uzak Gitme Topraktan Cömertlik Toprağa Verilmiş Haktan Benim Sadik Yarim Kara Topraktır
Hakikat Ararsan Açık Bir Nokta Allah Kula Yakın Kul Da Allah a Hakkin Gizli Hazinesi Kara Toprakta Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Bütün Kusurlarımı Toprak Gizliyor Merhem Calip Yaralarımı Tuzluyor Kolun Açmış Yollarımı Gözlüyor Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Her Kim Ki Olursa Bu Sirr-İ Mazhar Dünyaya Bırakır Ölmez Bir Eser Gün Gelir Veysel in Bağrına Basar Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Aşık Veysel Şatıroğlu | |
deprave
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Ara.2008 Per 21:23:58 |
| fiogf49gjkf0d OĞLUMA..
Nereden, nasıl başlasam bilmiyorum. O kadar özledim ki seni…
Canım yavrum, sen bizim ilk göz ağrımızdın.. Dört gözle beklemiştik babanla doğumunu… Dokuz ay sonra hastanede seni kucağıma bıraktıkları ilk gün vuruldum sana… Ne güzel gözlerin vardı, ışıl ışıl… Öyle güzel kokuyordun ki… Evimize neşe getirdin. Bir de hep uslu çocuktun, hiç üzmedin beni… Ne sık sık ağladığını bilirim, ne de yok yere huysuzlanmanı… Uyurken bile gülümserdin, meleklerle oynadığını düşünürdüm. Hastalanırsan başından ayrılmazdık, babanla nöbet tutardık sabaha kadar… İlk adımını unutamam, sonra ilk ‘anne’ deyişini… Hep üstüne titredik.
Sonra büyüdün… Zaman su gibi geçiyor. Her dışarı çıkışında, her seyahatinde sana belli etmedim ama yüreğimden neler koptu.
Bir tek seni askere uğurlarken rahattım. Komutanlarının sana gözü gibi bakacağından emindim. Bir süre sonra Güneydoğu’ya gideceğini haber ettin. O kadar heyecanlıydın ki, öyle emin konuşuyordun ki… “Göreceksin anne, bu devlet düşmanlarına gereken cezayı vereceğim. Vatanımın dağlarını bu eşkıyalardan temizleyeceğim” diyordun. Hep komutanlarının iyiliğinden, arkadaşlarından bahsettin. Rahatlığın, güvenin bizleri de rahatlattı. Sana sadece “Kendine dikkat et evladım” diyebildim. Ne de olsa seni bugünler için yetiştirmiştik. “Merak etme” diyordun, “Merak etme annem. Kalbini rahat tut!” Bir gün merakta bırakmadın bizi, fırsatın oldukça sık sık aradın, ayda bir mektubunu aldık. Mektubunu dakikalarca kokladığımı bilirim. Gönderdiğin fotoğrafları baş ucumuza koyduk.
Son mektubunda “Ben şehit olursam, ağlamayın sakın! Düşmanları sevindirmeyin.” diyordun. Telefonda “O nasıl söz oğlum” dedim. Sustun, sanki içine doğmuştu. “Hakkını helal et, güzel annem” dedin. Nereden bilirdim bu konuşmanın seninle son konuşmamız olduğunu… Baban duymuş önce, haberlerde söylemişler. Söylemediler önce bana… Kardeşin de sakladı. Ana yüreği bu, hissettim ben… Sonra öğrendim ki, pusuya düşürmüşler, çıkan çatışmada vurmuşlar seni… Elleri kırılsın o zalimlerin… Sanki canımı aldılar, sanki dünyayı başıma yıktılar. Bir ateş ki yüreğimin tam ortasına oturdu. Komutanlarınla görüştük, seni çok övdüler. “Kahramanca çarpıştı. Kanı yerde kalmayacak. Bizi de evladınız sayın artık.” dediler. “Vatan sağolsun” dedim. Oğlum seninle hep gurur duydum, sağlığında bir gün olsun boynumuzu eğik gezdirmedin … Cenaze töreninde de başımız dik, gururluyduk. Sana sözümüzü tuttuk, bir damla gözyaşı göstermedik, namertler sevinmesin diye… Hep içimize akıttık gözyaşımızı… Bayrağa sarılı tabutunu öptüm. Ben senden bir saat, bir dakika ayrı kalamazdım, şimdi seni nasıl toprağa koyacaktım a canım oğlum!
Aradan onca zaman geçti. Acın, hasretin içimizde yavrum… Bir kerecik bile olsa kokunu alabilsem, saçlarını okşayabilsem, öpsem gamzenden… Sevindirici bir haberim var sana… Komutanların sözünü tuttu yavrucuğum, kanın yerde kalmadı, sana kıyanları tez zamanda buldular, cezalarını verdiler. Cenazene gelmeyenler, cenazene gelmeye utananlar, “senin gibi ana kuzularını vuranları affettiler yavrum… Acımıza, acı eklediler.” Onları affetmeyeceğim. Canım oğlum, fırsat buldukça yanına geliyorum, dertleşiyorum seninle… Sağolsunlar, komutanların her fırsatta gelip misafirimiz oluyor. Yokluğunu aratmıyorlar. Yakında kardeşin de askere gidiyor. Bu vatana bir arslan verdim, gerekirse ikincisini veririm. “Vatan Sağolsun”
Seni çok seven annen…
Ey Anadolum..Güzel Türkiye m!Bir gün bir ferhat,sendeki bir güzele sevdalandı..Bu sevda uğruna dağları deldi..
Ey güzel yurdum..biz sendeki bir değil,bin bir güzelliğe sevdalıyız..Senin için dağları değil,çağları bile deleriz..Uğrunda bir değil,bin kere ölürüz..
Ey Cumhuriyet im..Günlerden bir gün..Uzak değil dün gibi yakın..İstiklal savaşı nın zor günlerindeyiz..Düşman her yanı sarmış,Elimiz kolumuz bağlanmış..
Sonra..Biri Yunus,biri Hacıbektaş-ı Veli Anadolu nun aynı yöne bakan iki manalı gözü..Bu savaşta iki gözün bir hedefe bakması dengeyi bozmuş..
İşte bu bakışın önderi ATATÜRK..Hedefi CUMHURİYET tir..
Tarihim,şerefim,şiirim,herşeyim..
Yer yüzünde yer beğen..
Nereye dikilmek istersen..
Söyle seni oraya dikeyim..
| |
LeCoultre
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 12.Ara.2008 Cum 00:13:40 |
| fiogf49gjkf0d Vakitsiz Gelir Hüzün
VAKİTSİZ GELİR HÜZÜN
Bazen sebebini bilmez insan
Vakitsiz gelir hüzün.
Kuşça düşleri vardır mesafelere inat
Sevinçten, neşeden silkinir kanat
Sevdâyla hem-hâl olur da
Bazen sebebini bilmez insan
Vakitsiz gelir hüzün.
Yağmurun sesini dinlerken zaman,
Sonbaharın kollarında inlerken zaman
Sınırını unutup geceyle gündüzün
Bazen sebebini bilmez insan
Vakitsiz gelir hüzün.
Sedat POLAT
| | |
LeCoultre
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 12.Ara.2008 Cum 00:14:46 |
| fiogf49gjkf0d YUVARLAĞIN KÖŞELERİ
YUVARLAĞIN KÖŞELERİ
Aşka gönül ile düşersen yanarsın. Zekâ ile düşersen kavrulursun. Akıl ile düşersen çıldırırsın. Duygu ile düşersen gülünç olursun. Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin. Sersem sersem bakınıp durma, bir yol seç!...
Özdemir Asaf
| | |
LeCoultre
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 12.Ara.2008 Cum 00:16:47 |
| fiogf49gjkf0d SATIR ARALARINA ÖRDÜM YOKLUĞUNUN SANCILARINI
SATIR ARALARINA ÖRDÜM YOKLUĞUNUN SANCILARINI
“Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını.”
Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin… Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum, hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen! Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi, hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim.
Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “sen”den kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan, kısacası her şeyden kaçtım; unutmak için değil, senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım…Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidisini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte . “Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen.” Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin…
Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hâlâ sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı, ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna “ebe” oldum bilmediğim oyunlarda… Göz yaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim zamanın kor saatlerinde. Seni götüren tarihi, alnımın ortasına bir mıh gibi çaktım. Ve hâlâ gittiğin günde hâlâ bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde…
Hatırlar mısın bilmiyorum; senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle? Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “Pes etmeler bize göre değil, yılmak da öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köse var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından.” satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara…
Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum, lâkin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken, yüreğim kabullenmiyor gidişini... Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var: yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…
Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce göz yaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak… Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu göz yaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her göz yaşına bir dua ekledim canım. “Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün!” duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak göz yaşlarımı… Ve mektubu okurken ağlarsan, dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki susuz kalmış ceylanlar göz yaşlarınla beslensin.
Sen bu satırları okurken ben tek hayâlimiz olan kızımıza “sonbahar mektupları” yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca… Bir gün kavuşmamızın ahretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kor saatlerinde. Eline yıldızları, yüreğine beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..
Her kelimem yalnızlığa tutsak. Her gülüşüm sana uzak. Yüreğimle yüreğine dokunsam, Gülüşün düşer haramın avuçlarına. Göz yaşlarımı yüzüne bıraksam, İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.
Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi. Şarkılar avutmaz ikimizi de. Gün gelir, Gözlerimizden akan Yaş olur ayrılığımız. Gün gelir, Yüreğimizi yakan Yangın olur yalnızlığımız. Gün gelir, Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt, Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur İmkânsızlığımız.
Ve bir gün Cennetin köşelerinde Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur Islak göz yaşlarımız…
İSMAİL SARIGENE | | |
| |