ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
7 Mayıs 2024, Salı 11:45   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...286287288289290291292293294295296 297298299300301302303304305306...400...500...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Denizkızı Getirene 1 Milyon $>
  13.Ağu.2009 Per 11:18:13


İsrailliler sahilde ‘denizkızı’ bekliyor. Hayfa yakınlarındaki Kiryat Yam Belediyesi’ne gelen ısrarlı ‘denizkızı’ ihbarlarını ciddiye alan belediyenin, mitolojik yaratığın varlığını kanıtlayanlara 1 milyon dolar ödül verileceği konuşuluyor.

Bu ödülü yalanlayan Şehir Meclisi Sözcüsü Natti Zilberman, “Son birkaç ayda onlarca farklı ve birbirinden alakasız kişi bize gelip deniz kızı gördüğüne yemin etti” dedi.

Denizkızını gün batarken gördüğünü söyleyenler sayesinde, yarı balık yarı kadın olan yaratığı görüntülemek için sahil boyunca kameralar kuruldu. “Sadece bir an göründüğünü” duyan İsrailliler ise, gözlerini hiç ayırmadan saatelrce ufka bakıyor.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mimari Şahaserlerimiz>
  13.Ağu.2009 Per 11:12:49
Teşekkür Ederim Mecanicc çok sağol


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Boncuktan Tablolar>
  12.Ağu.2009 Çar 23:17:36






















































 


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >İsimlerine Tıklayarak Şehirleri Gezin>
  12.Ağu.2009 Çar 22:33:58
DICK OSSEMAN

Kendisi eski evlere, şehirlere ve yerleşim yerlerine düskün bir Hollandalı. Bu nedenle 13 defa Türkiyeye gelmiş ve aşağıdaki (çoğumuzun büyük kısmını görmediğini zannettiğim) yerleri gezmiş, 10600 ün üzerinde fotoğraf çekmiş, Türkiye icin sadece kendisinin çektiği fotoğrafların yer aldığı özel bir web sayfasi hazırlayarak internet ortamında tüm dünya ile paylaşmış. Tarihi yerleri, müzeleri, camileri, kentlerimizi görüntülemiş, bunların yanısıra günlük hayattan,Türkiyenin gerçeklerinden kareler yakalamış. Aşagıda gittiği yerlerin listesi ve resimlerin linkleri bulunmakta. Bu yer isimlerinden birine tıklarsanız linkten baglanacaksınız.İncelemenizi öneririm:



Abana

Adana

Afyon

Ahlat

Akdamar

Aksaray

Alacahöyük

Alanya ve Side

Amasra

Amasya

Anamur

Ani

Ankara

Anıtkabir

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Antakya

Antakya Müze

Antalya

Artvin

Asos

Ayvalık

Ballıca Mağaraları

Balıkesir

Bergama

Birecik

Bitlis

Bodrum

Boğazkale

Boyabat

Bursa

Çanakkale

Çayeli

Çorum

Dalyan

Didim

Divriği

Diyarbakır

Doğu Beyazıt

Edirne

Efes

Erzincan

Eğirdir

Erzurum

Eskişehir

Fethiye

Gaziantep

Göreme(Nevşehir)

Harran

Hasankeyf

Ihlara

Isparta

İnebolu

İstanbul-1

İstanbul-2

İstanbul-3

İstanbul-Levent

İstanbul-Yedinci Tepe

İstanbul-Pera

İstanbul-Ramble

İstanbul-Üsküdar

İstanbul Boğazı

İstanbul-Aya Sofya

İstanbul-Kariye Müzesi

İstanbul-Topkapı Sarayı

İstanbul-Arkeoloji Müzesi

İstanbul-Çinili Köşk Seramik Müzesi

İstanbul-Askeri Müze Ve Deniz Müzesi

İstanbul-Dolmabahçe Sarayı

İstanbul-Türk ve İslam Eserleri Müzesi

İstanbul-Üsküdar

İzmir

İzmit

İznik

Kahramanmaraş

Kapadokya

Karaman

Kars, Ani ve Hopa

Kaş ve Patara

Kasaba(Kastamonu)

Kastamonu

Kayseri

Knidos

Konya

Kütahya

Malatya

Mardin

Mersin

Midyat

Milas

Milet ve Priene

Muğla

Mustafapaşa(Nevşehir)

Muş

Nemrut Dağı

Niğde

Niksar

Ordu

Ortahisar(Nevşehir)

Pamukkale

Samsun

Şanlıurfa

Sardis

Selçuk(İzmir)

Siirt

Silifke(Mersin)

Sinop

Sivas

Tarsus(Mersin)

Taşköprü

Tekkiraz ve Akkuş

Tercan

Tire

Tokat

Trabzon

Turhal ve Zile

Uçhisar(Nevşehir)

Ünye

Ürgüp(Nevşehir)

Van

Yalvaç

Yazılıkaya

Zonguldak


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Antika Yelpazeler>
  12.Ağu.2009 Çar 22:23:30


Elmaslı mineli sineklik 19.yüzyıl Osmanlı sap uzunluğu: 27 cm T.S.M. 2/3567 Püsküllü humakuşu tüyünden Altın üzerine lacivert ve beyaz mine zeminlerde elmaslı diziler ve motifler bulunuyor.



Elmaslı yeşim saplı sineklik 19.yüzyıl Osmanlı sap uzunluğu: 17cm T.S.M. 2/3573 Püsküllü humakuşu tüyünden. Kadeh biçimindeki püskül yuvası ile sap tepesi altındır ve üzerleri elmaslıdır.



Mücevherli sineklik sapı 19.yüzyıl Hindistan sap uzunluğu: 27 cm T.S.M. 2/3571 (sapındaki kırık metalle tutturulmuştur) Çok renkli ipliklerden oluşan püskülün önemli kısmı ek¤¤¤¤¤¤. Altın sapın ve püskül yuvası yakut ve zümrüt dizileriyle süslü.

Hicri 1090 (1680) tarihli Sultan IV. Mehmed (1648-1687) dönemine ait Hazine Sayım Defterinde (T.S.M. Arş. D.12A-12B) mücevherli eşyalar arasında yer alan yelpaze kayıtlardan bazılar şöyledir:

1- “Billur kabzeli (necef saplı) 1420 incülü ve ortasında iki iş yakutlu 12 zümrütlü yelpaze. Adete 1. Müşahede edildi... mande (yerinde) imza tarih”

2- “Billur kabzeli yeşim üzerine 118 yakut 153 zümrüt ile müzeyyen yelpaze. Adet 3. İkisi incülüdür. Birisininn kabzesi yoktur müşahede olundu... mande”

3- “Yeşim kabzeli lal ve zümrütleri ihraç olunup (çıkarılıp) Devletlu Valide Sultan Hazretlerine iş içün teslim olunmuştur. Muharrem sene 1119. Derzaman-ı Recep Paşa.. Konu olan Valide Sultan Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) annesi Rabia Gülnuş Sultandır. Recep Paşa da yine Sultan III. Ahmed’in vezirlerindendir.

4- “Altun müşebbek (kafesli ajurlu) kabzeli 1603 incü 164 yakut 1333 zümrütle müzeyyen murassa aynalı yelpaze adet 2...mande...”

5- “Billur kabzeli 1080 incülü 40 zümrüt 11 yakutla murassa yelpaze adet 1...müşahade olunur. Aynalıdır. Ayna şikesttir (kırıktır) Fi sene. 127 imza... mande.”

17.yüzyılın sonlarına doğru sözkonusu Hazine sayım defterinde kayıtlı yelpazelerin birçoğu kuşkusuz daha erken dönemlerden kalmıştır. Defterdeki kısa açıklamalardan biçim ve bezeme üsluplarının tam olarak anlamasak da eserlerdeki malzeme zenginliğini ve işçilik kalitesini tahmin edebiliriz.

1600’lerin başına tarihlenebilen bin minyatür albümünde ayrı ayrı yapraklarda adları belirtilmiş üç kadın ve bir Mevlevi dervişinin ellerinde yelpazeler vardır (British Library Or. 2709)


18.yüzyılın en önemli minyatür sanatçısı Levni’nin ince ayrıntılı gerçekçi portre ve kompozisyonlarındaki diğer unsarların yanında yelpaze ve sineklik de dikkat çeker. Örneğin “Frenk kadını” elinde elbisenin beyaz dantelleriyle uyumlu aynı renk dantelli katlanan bir yelpaze güçlenmiştir (T.S.M. Küt. H.2164)

1720 yılında Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) şehzadelerinin sünnet şenliklerini anlatan eser Şair Vehbi tarafından yazılmış Levni tarafından resimlendirilmiştir.

Surname-i Vehbi adıyla bilinen eserde (T.S.M. Küt A3593-94) özellikle yemek sinileri etrafında oturan davetlilere hizmet edenler arasında sineklik ve yelpaze sallayan figürler yer alır.

1762 yılında İstanbul’a gelip uzun yıllar burada yaşayan ressam ve Malta Şövalyesi Antoine de Fauray’ın çeşitli portreleri arasında “İstanbul’lu Rum Kadın” adlı eserinde tavus tüyü yelpaze önemle vurgulanmıştır. Aynı yıllarda İstanbul’da bulunan M.A. Cherier çarşıda gördüğü görkemli yelpazelerin yapılan resimlerde mutlaka yerini alması gerektiğine dikkat çekmiş bunu yazılarından birinde belirtmiştir. (A. Chéniér Quevres cumplétes...Dimoff Paris).

1793 yılında Şair Fazıl bin Tahir Enderuni tarafından yazılan Hubanname-Zenanname adlı kitapların bir cildi dünya kadınlarına diğeri dünya erkeklerine ayrılmıştır (İ.Ü.K.T. 5502) Başka kopyaları da olan kitaplarda yer alan portrelerden “İspanyol kadın” da resmedilen kadının elinde katlanan bir yelpaze görülür. Yine aynı eserin kopyalarında Kâğıthane’de piknik sahnelerinde kadınlar ellerinde siyah tüylü yelpaze ve sinekliklerle betimlenmiştir.



Resimli kâğıt-fildişi yelpaze. 19.yüzyıl başları Çin çap: 28 cm T.S.M. 2/4370 Ara çubuklarda ajurlu yoğun bitkisel desenler baş çubuklarında rölyef bezemeler var. Yapraklar guvaş boya ile çok renkli törensel sahneler betimlenmiş.



Fildişi yelpaze. 18-19.yüzyıl Çin sap uzunluğu: 34 cm çap: 34 cm. T.S.M. 2/3576 İpliksi fildişi zeminli ara çubuklarda insan hayvan manzara oymaları baş çubuklarda yüksek kabartma benzer figürler ve ejder motifleri işlenmiş

19.yüzyıl Oryantalist ressamlardan John Frederic Lewis’in 1857 tarihli “Harem Hayatı” tablosunda gözdenin elinde tavustüyü cariyenin elinde hurma dallarından sineklik görülür.

Buraya kadar bazı kayıtlar minyatür ve tablolar yardımıyla yelpaze ve sinekliklerin günümüze ulaşıncaya kadar az çok değişen formlarını çeşitli modalardan etkilenmelerini vurgulamaya çalıştık


Yüzyılın başına kadar diğer toplumlardaki gibi Osmanlı toplumunda da önemini koruyan yelpaze ve sineklikler çeyiz eşyalarının da vazgeçilmez parçalarıydı. Arabada veya dışarıda gezerken Osmanlı hanımlarının yanlarından ayırmadıkları yelpazeler küçük boyutlu yapılırdı. Buna karşın misafirlerin de kullanması için evlerde yastık ve masa üzerine konan yelpazeler büyükçe olurdu. Bunlar genellikle hurma dallarından hasır şeklinde görülür dışarıda pek kullanılmazdı. Ayrıca evlerde toz almakta kullanılan yumuşak tüylü yelpazeler de olurdu

Abdülaziz Bey’in 1910’larda yazdığı “Osmanlı Adet Merasim ve Tabirleri” kitabında gelin çeyizi bölümündeki listede: ....10 kadar yelpaze ve sineklik sapları altın gümüş fildişi oymalı...kaydı yer alır. Kuşkusuz yazar kitabını yazdığı yıllardan çok daha önce var olanları da içeren adetlerden bahsetmekte. Bu arada 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başındaki meşhur yelpaze ustaların da adını vermektedir. Genellikle dükkânların Süleymaniye civarında toplantığını en ünlülerin Kasımpaşa’lı A’rec (topal) Ömür Usta Hazerfen Ali Efendi Müezzinzade Salih Efendi olduğunu belirtmektedir

Osmanlılarda yelpazelerin halk sınıflarına göre az çok farklı kalitede yapıldığını da yine aynı kitaplardan öğreniyoruz: Yaz günleri havalanıp serinleyebilmek için kullanılan yelpazelere halk pek rağbet ettiğinden pek sanatkaraneleri gerçekten çok kıymetli ve ustalıklı yapılmış olanları vardı. Saraylara ve ekabire mahsus yelpazelerle sinek kovmak için yapılan sineklik adı verilenlerin de pek süslüleri nefisleri olurdu



13-Mineli altın saplı sineklik 19.yüzyıl Avrupa ve Avrupa etkili Osmanlı yapımı sap: 20 cm T.S.M. 2/3587 Püsküllü hurma dalları ve ipek ipliklerden oluşur. Boğumlu sapın üzeri çok renkli mine çiçek desenli

Dört türlü yelpaze vardı: Biri Saray-ı Hümayun ve küberanın kullandığı sapları murassa olup beyaz kuş kanatlarından veya tavus kuyruğuyla şahin cige turna balıkçıl huma kanatlarından sorguç (demet püskül) yapılır ortasına mücevher konurdu. Diğeri altın üzerine mine işleme saplı olur yine sorguç takılır veya tavustan yelpazesi bulunurdu. Diğer bir çeşidi ise fildişinden somdan gayet sanatkarhane oyulmuş ve sapına kadar nakışlar yapılmış olurdu. Yine adı geçen kuşlardan birinin kanadı konurdu. Diğeri de oymalı abanoz saplı ve genellikle yuvarlak olurdu. Bir çeşidine de ufak bir som takılır katlanır devşirilir gerekirse cebe bile girerdi. Hicazdan gelme hurma dallarından hasır gibi örülmüş boyalı nakışlı sap takılmış olanı da vardı. Sapı murassa olanlarını kuyumcular yapardı. Som ve fildişinden yapılanları oymacı esnafın hünerlerinin eseriydi

Saray koleksiyonunda 16.yüzyıl sonlarında 17. Ve 18.yüzyıldan birkaç örnek vardır. Osmanlı Sarayı Hazinesinden günümüze ulaşan binlerce eser arasında yelpaze ve sineklikler pek de tanınmayan küçük fakat önemli bir koleksiyon oluşturur.

Koleksiyonda yirmibir yelpaze üç yelpaze sapı otuzdokuz sineklik ve beş sineklik sapı olmak üzere toplam yetmişüç eser yer almaktadır. Çoğunluğu 19.yüzyıla ait Saray sineklik ve yelpazeleri içinde Abdülaziz Bey’in tariflerine uyan pek çok örnek bulunuyor



Mücevherli sineklik 19.yüzyıl Osmanlı sap uzunluğu: 21 cm. T.S.M. 2/3562-63 İnci örme bileziklerle tutturulmuş püskülleri yak (Tibek sığırı) kıllarındandır. Mineli gümüş burma saplar elmaslar ve yakutlarla bezeli



Devekuşu tüylü elmaslı yelpaze. 19.yüzyıl ikinci yarısı Osmanlı sap uzunluğu: 18 cm çap: 38 cm T.S.M. 2/3594 Pembe boyalı tüylerin rengi solmuştur. Her iki yüzün ortasında mavi mine zeminli ve elmaslı birer madalyon yer alır. Burmalı altın sap da mineli ve elmaslıdır



Fildişi yelpaze. 19.yüzyıl Çin çap: 27 cm T.S.M. 2/3569 İpliksi zeminli ara çubuklarda oyma ile baş çubuklarında yüksek kabartma çiçek ve kuş motifleri yer alır. Madalyonların ikisi de insan figürleri ortadakinde Gotik harflerle “IIG” insiali görülüyor


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Antika Yelpazeler>
  12.Ağu.2009 Çar 20:02:36


Mücevherli altın yelpaze sapı. 17. yy. ortaları Osmanlı.
Uzunluk : 21cm çap : 8.5cm T.S.M. 2/3565 Alem biçiminde her iki yüzü mineli yakut ve zümrüt bezelidir. Altın paftaların arasında kenarlara tüy takmak için kanal oluşturulmuştur. Milfiori cam çubuğun tepesinde bir firuze vardır. .

Ansiklopedilerde yelpaze; “Serinlemek ve hava akımı sağlamak için kullanılan katlanabilir veya katlanmayan el aracı” olarak tarif edilmektedir.

Sineklik; “Sinek veya diğer uçucu böcekleri kovmak için kullanılan ucu püsküllü sopa” olarak açıklanmaktadır. Bunun dışında sıcak iklimlerde yataklar üzerine çadır biçiminde gerilen tüller pencerelere takılan ince telden kafesler ve kapı aralarına asılı şerit veya boncuk dizilerinden oluşan iğreti perdeler de sineklik olarak adlandırılır.

Konumuz içindeki sineklikler yukarıda el aracı olarak açıklanan bir sap demet biçiminde bir rüzgarlık ve demetin gireceği yuva kısımlarından oluşan saray ve çevresi için üretilmiş örneklerdir. İlk sineklikler sazlardan ve palmiye (hurma) yapraklarından yapılmıştır. Ayrıca ince kuştüyleri atkılarlı yün gibi demet ve püsküllerin kullanıldığı da görülmekte.

Yelpaze ve sineklik yapımında her iki eşyada pek çok benzer malzeme kullanılmıştır.

Yelpazenin ilk olarak Çin’de M.Ö. 3000’den daha erken dönemde ortaya çıktığı kabul edilir.. Zamanla yelpaze gündelik bir el aracı olmaktan öte birçok kültürde törenlerde kullanılan dinsel sembolik bir eşya haline gelmiştir.

Antik döneme ait resim veya kabartmalardaki örnekler ilk yelpazelerin katlanmayan türde olduğunu düşündürür.
Sabit bir rüzgarlık ve saptan oluşan bu tür yelpazelerin yaprak biçiminden geliştirildiği varsayılır.


Eski Mısır firavun kabartmalarında bir sapın ucuna ışınsal biçimde tutturulmuş tüylerden oluşan yelpazeler görülür. Tutkankamon’un mezarından çıkarılan ve M.Ö. 14.yüzyıla tarihlenen tavuskuşu tüyünden ve “L” biçiminde fildişi saplı yelpaze günümüze ulaşan iyi durumdaki ender örneklerdendir.

Sabit (katlanmayan) yelpazelerin Asur Babil İran Hind ve eski Çin törenlerinde de önemli yeri vardır. Yunanlılar ve Etrüskler de yelpazeyi biliyorlardı. Bunlardan M.Ö. 5. Yüzyılda da “flabelum” adını verdikleri yuvarlak yelpazeler Yunanistan’da görülmeye başlamış Hıristiyanlıkla birlikte yaygın hale gelmiştir.

Yunan vazo resimlerinde küçük el yelpazeleri görülür. Sıcak iklimde gereksinim duydukları bu aletleri daha çok sarmaşık yaprakları biçiminde ve hasırdan yapıyorlardı. M.Ö.200’lere tarihlenen Yunan Tanagra kadın heykelciklerinin de ellerinde aynı tip yelpazeler görülür.


Yunanlılardan Romalılara geçen yelpazeler için Romalılara geçen yelpazeler için Roma koloniler avlanan tavus ve diğer egzotik kuş türleri sarayda kullanılacak lüks örneklerin gereksinimini karşılardı.

Mısırlı ve Hindliler de tavustüyü ve papirüsten yararlanmışlardı.

Binlerce yıldan günümüze kadar yelpaze malzemelerinin başlıca kaynaklarından biri de devekuşu olmuştur.

Asurlu dönemine ait bir mühürde kanatlı bir şeytanın kovaladığı devekuşu sürüsü betimlenmiştir. M.Ö. 2000 yıllarından başlayarak devekuşu tüyünün Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarında kullanıldığını günümüze ulaşan yelpaze örneklerinden kesin olarak biliyoruz. Mısır mezar resimlerinde firavunların deve kuşu avı düzenlediklerini gösteren sahneler yer almaktadır.

4.yüzyıla gelindiğinde yelpaze flabellum tipiyle Bizans kilisesinde önemli bir dinsel obje olarak yerini almıştır. Ortaçağ kilise törenlerinde “Diyakoz”un (gönüllü rahip) elinde taşıdığı flabellumlar metal bir disk ve uzun bir saptan oluşurdu. Flabellum günümüzde Papalık simgelerinden birisidir.



Yeşim Sineklik sapı Sekiz köşeli yeşim sap altın yuvalı zümrüt ve yakutlarla bezeli. 16.yüzyıl sonu-17. Yüzyıl başı Osmanlı. T.S.M. 2/3838 Sapın formu ve işçiliği aynı döneme ait yeşim ayna saplarının benzeridir. (2/1795 2/1797) Altın üzerine mineli kadeh biçimindeki yuva 19.yüzyıl başlarında etkilenmiş olmalı.

Hasır hurma dalı kuştüyü kumaş vb malzemeden yapılan katlanmayan yelpazelerin bir başka türü de bayrak yelpazelerdi. Sapın ucuna iliştirilen genellikle dikdörtgen yaprak kısmıyla sancağı andıran bu yelpazeler Hindistan’da çok eskiden beri bilinen bir formdu.

16.yüzyıldan itibaren İtalya ve Fransa’da bayrak biçiminde yelpazeler çok moda olmuştu. 18.yüzyıl ortalarına kadar yaygın olan bu tür tahminen Avrupa’ya Doğu’dan gelmiştir. Bu dönemde en önemli üretim merkezleri Roma Venedik ve Bologna idi. Üzerlerindeki resimler taşbaskı veya elle boyanıyor dantel işlemeli şeritler de kullanılıyordu.

1678 yılında İtalya’da yelpazeler loncası kurulmuştu ve satış yetkisi sadece loncaya aitti. Loncada oymacılar yaldızcılar marangozlar ve ünlü ressamlar çalışıyordu.



Hasır bayrak yelpaze. Sap: 40 cm. Bayrak: 155x192 cm. T.S.M. 2/7286 (cilt) Hurma dallarından örülmüş sapı fildişidir. Mısır-Hicaz tipi olarak adlandırılan eski çağlardan beri bilinen bu tür yelpazelerin bir benzeri İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi’nde korunmaktadır.




Mücevherli ipek bayrak yelpaze geç 18 yüzyıl Osmanlı sap: 13 cm bayrak: 33x25 cm T.S.M. 2/3596 Her iki yüzde siyah ipek zemine altın gümüş tellerle bitkisel motifler ve beyitler işlenmiştir. Çiçek motifleri inci yakut ve zümrütlerle bezeli. Sapı abanoz ve fildişinden.



Tavuskuşu tüyü yelpaze. 19.yüzyıl Osmanlı çap: 39 cm sap: 14 cm T.S.M. 2/3584 İki yüzünde orta altın sırma örgülü birer madalyon yer alıyor. Sap fildişi.

Yazının başlarında ilk yelpazenin Çin’de ortaya çıktığının varsayıldığını belirtmiştik. Bu el aracı Çin ve Japon gündelik yaşamında ve törenlerde çok geniş yer tutuyordu. Her iki kültürde hem kadınlar hem de erkekler yelpaze kullanırdı. Yelpazeler işlevlerine göre çeşitli türlere ayrılırdı. Örneğin saray görevlilerinin yelpazeleri savaşçılarınkinden farklıydı. Çay törenlerinde kullanılan yelpazeler de sahnede kullanılanlara benzemezdi.

Uzakdoğu’da bu kadar önemli yere sahip yelpazenin bezemesine de büyük özen gösterilirdi. Bazı Çin ve Japon yelpazelerinin bezemesindeki üstün düzeye hiçbir zaman ulaşılamamıştır. Çin’de pek çok büyük ressam yelpaze bezemekle uğraşmıştır. Ortaya çıkan bazı eserler de her zaman kullanım amacı taşımıyordu. Katlanmayan yelpazelerin Çin’de Song (Sung) Hanedanının (960-1279) sonuna kadar yaygın olduğu görülür.



Altın yelpaze sapı 16 yy sonu 17 yy başı Osmanlı uzunluk: 12 cm T.S.M. 2/5257 Altın üzerine mineli ve zümrütlü. Dört büyük taş yuvası boştur. Altın çubuğun ince boyutu ve yuvanın formu kavut sorgucu yuvası olabileceğini düşündürür.

Katlanan yelpazeler
Katlanan yelpazeler Uzakdoğu’da bazı kaynaklara göre M.S. 7.yüzyılda Japonya’da ortaya çıkmış. 10. Yüzyıl civarında Kore yoluyla Çin’e ulaşmıştır. 15.yüzyıldan itibaren Portekiz’li tüccarlar tarafından bol miktarda Avrupa’ya getirtilmiştir. Ming Hanedanı Döneminde (1368-1644) çok moda olan katlanabilen yelpazelerin yüz binlercesi gemilere yüklenip Avrupa’ya doğru yola çıkıyor bazen de korsanlar tarafından durdurulup önemli bir ticaret malı olan bu eserler yağmalanıyordu.

Buna karşın Roma döneminde de katlanabilen yelpazelerin var olduğu biliniyor.

Antik Çağ’ da yaprak benzeri ama bölüm ve saptan oluşan yelpazelerden sonra Ortaçağ’da açıldığında tam bir daire biçimini alan katlanan kağıt yelpazeler de kullanılmıştır. Osmanlı minyatürlerinde de görülen bu yelpazeler bir ana çubuğa tutturulan kağıt veya deriden oluşuyordu. Batılı en eski örneklerinden birisi 6.yüzyıldan Lombardia Kraliçe Theodolinde’ye ait mor parşömenden yapılmış ve Monza Katedrali Hazinesi’nde özel muhafazasında korunmaktadır.

Katlanabilen yelpazenin açılınca tam daire olan türünden başka üst üste kapanabilen çubuklardan veya bu çubuklara yapıştırılan kemer biçiminde kumaş deri kağıt gibi malzemeden yapılanlar da vardır.


Yelpaze çubukları: ağaç bağa fildişi sedef vb malzemeden yapılırdı. Sorguç adı verilen baş çubuklarının üzeri kabartma oymalar ve değerli taşlarla bezenirdi. Ara çubuklarda ajur kakma yaldız gibi bezemeler yer alırdı. Yaprağı oluşturan parşömen ipek tafta veya kağıt gibi yüzeylere dönemlerinin beğenisini yansıtan dinsel tarihsel ve güncel yaşam resimleri yapılırdı. Avrupa’ya çok uzak diyarlardan getirilen bu katlanabilen yelpazeler önceleri üst sınıf insanların kullandığı yeni moda bir eşya iken zamanla orta sınıfın da tutkusu haline gelmişti.

Katlanan yelpazeler elde taşımaya uygun boyutlarda yapılıyordu ve başlı başına birer sanat eseri olan özel muhafazalarıyla birlikte ihraç ediliyordu. İlk örneklerden etkilenen İtalyan Fransız İngiliz ve Avusturya’lı usta sanatçılar Uzakdoğu’dan getirttikleri malzemelerle inanılmaz güzellikte yelpazeler yapıp ithal yelpazelerle yarışıyorlardı.

İngiltere kraliçesi I. Elizabeth’e 1587 yılında verilen yılbaşı armağanları arasında mücevherli çanta broş takımı altın diadem parfüm kutusu inci bezeli altın düğme takımı gibi eserlerin içinde en beğendiği hediye mücevherli bir yelpaze olmuştur. Bu yelpaze açıldığında kraliçenin portresi ortaya çıkmaktaydı.

Portekizli tüccarların müşterileri arasında Vatikan ve Papa da yer alıyordu. Birçok lüks eşya gibi 1500’lerde İtalya’da başlayan katlanabilen yelpazeler modası 17.yüzyılda bütün Avrupa kentlerine yayıldı.

Fransızlar ise en seçkin örnekleri III. Henri’nin (1574-1589) İtalyan asıllı annesi Cathrine de Medici sayesinde tanıdılar. Anakraliçe Fransız sarayına parfüm ve dantel modasını da getirmişti. 16.yüzyıl sonlarına doğru yelpaze serinlemek amaçlı bir eşyadan çok vazgeçilmez bir aksesuar haline geldi. Fransız Kralı 14. Louis (1643-1715) 1673 yılında yelpazelerin yaprak ve tutamaklarını yapan ustaları iki ayrı sanatçı grubu olarak tescil ettirmişti.


18.yüzyılda kabarık etekli kıyafetlere uygun büyükçe yapılan yelpazelerde Rokoko resimlerden kopyalar sıkça görülürdü. Bu yüzyılda yelpaze modasını Fransa yönlendiriyor buna karşın en büyük üretimi İngiltere gerçekleştiriyordu.

1710’lardan sonra yaptıkları eserlere imza atılıp adres yazan sanatçılar sayesinde yelpazeleri tarihlendirmek daha kolay olmaktadır.

Yelpaze yapan ünlü ressamlar arasında Watteau Van Loo Lagrrenée H.Robert J.B. Greuze vb sayabiliriz. Abraham Bosse yelpaze resimlerini yarı dairesel formda yapmaya başlamış bu sayede yelpaze yapraklarının pliselerinin yapımı ve yapıştırılması kolaylaşmıştır.

Erken 18.yüzyılda İngiltere Almanya ve Fransa’dan yelpaze ithal eden ülkelerden birisi de Rusya idi. Daha sonra kendi ürettikleri örneklerden 1750-1800 arasına tarihlenen katlanan kağıt bir yelpaze Petersburg’da Hermitage Müzesi’nde (RT. 6571) korunuyor. II. Katerina dönemi (1762-1796) izlerini taşıyan eser Romantizm ekolünde yapılmış guaş resimler metal iplik ve payetlerle bezelidir.




Altın ve mücevherli yelpaze. 18.yüzyıl Osmanlı sap uzunluğu: 26 cm T.S.M. 2/3598 İki yüzünde paftalar ve sap altındandır. Ortalarında birer zebercet olan paftalar ve sap tepesi elmaslarla bezeli. Rüzgarlığı kaz tüyünden.



Elmaslı kağıtı yelpaze. 19.yüzyıl Osmanlı çap: 36 cm uzunluk: 35 cm. madalyon çap: 55 cm. İki yüzü altın yaldızlı ve Rokoko bitkisel desenli. Orta madalyonlar çubuklar ve sap altın üzerine mineli olup elmaslarla bezeli.

19.yüzyılda bütün sanat dallarında olduğu gibi Turquerie modasının yerini Oryantalizm akımı almıştır. Uzakdoğu Arap-Afrika unsurlarının daha yoğun olduğu Oryantalizm bahçe düzenlemelerinden aksesuarlara ve yelpazelere de yansımıştır.

Günümüz Türkiye’sinde bilinen en önemli Turquerie ve Oryantalist konulu yelpaze koleksiyonu İstanbul’da Sadberk Hanım Müzesi’ndedir. Baskı tekniklerinin de oldukça geliştiği 19.yüzyılı da özellikle kağıtların da makine ile üretimi yelpaze yapımınıı hızlandırmıştır. Özellikle yüzyılın ortalarından itibaren her zaman sanat eseri niteliği taşımayan örnekler seri olarak üretilmeye başlanmıştır.


Antika Yelpazeler Yelpaze ve sinekliğin Osmanlı’daki serüveni
Osmanlı yelpaze yapıp kullandıkların gösteren en eski resimlerden birisi 1582 tarihli Sultan III. Murad (1574-1595) adına yazılmış Surname-i Hümayun’da yer alır. Padişahın şehzadelerinin 52 gün süren sünnet şenliklerinin anlatıldığı minyatürlü el yazma kitapta geçit yapan esnaf ve sanatçı gruplar içinde yelpazeciler de resmedilmiştir. Minyatürde ustalar Hicaz ve Mısır işi olarak adlandırılan hasır veya hurma dallarından bayrak tipi yelpazeler yaparken görülmektedir.

Kuşkusuz yelpazecilik sanatı Osmanlı’da bu tarihten çok daha erken dönemlerde başlamıştır. Rıfkı Melül’ün Meriç’in araştırmalarından; saray atölyelerindeki nakkaşlara sipariş verilen yelpazelerin müzeyyen (bezemeli) ve murassa (mücevherli) olmasının istendiğini öğreniyoruz.

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemine ait tarihsiz fakat usta isimleri yardımıyla 1550’lere tarihlenebilen başka bir defterde (T.S.M. Arş. 10009) padişaha hediye getirilip bahşiş olan usta listesinde; “Nakkaş Abdülhalik-Bir münakkaş (nakışlı) dival bir münakkaş yelpaze” ve “Nakkaş Abdülgani- Bir münakkaş cild’lü Dih-name bir musavver (resimli) yelpaze” gibi kayıtlar vardır.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Gercek GarfieLdı Görmek İsteyenlere>
  12.Ağu.2009 Çar 18:50:47
Garfield in gerçek hayattaki karşılığı Orazio İtalya da yaşıyor.



Orazio isimli kedi çok fazla yemek yemesi nedeniyle bir kedi için sıradışı bir boyuta ulaştı. Ortalama bir kediden 13 kilo daha fazla olan Orazio, tam 16 kilo.


Devasa kedi henüz üç yaşında. Sahibi Laura Santarelli, Orazio nun yemeyi çok sevdiğini onu zayıflatabilmenin mümkün olmadığını söylüyor.


Santarelli, kedisinin aşırı kilosu nedeniyle iyice sakinleştiğini ve hareket etmekte güçlük çektiğini de ifade etti. Orazio nun dışında 5 kedisi daha bulunan Santarelli, Orazio yu bu haliyle kabullenmiş durumda..

Resim


Resim


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mimari Şahaserlerimiz>
  12.Ağu.2009 Çar 18:36:02

Çok teşekkür ederim Muckun sağol



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Gölgesine 7 Bin Kişi Sığan Ağaç>
  12.Ağu.2009 Çar 17:27:58
Teşekkür Ederim


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mimari Şahaserlerimiz>
  12.Ağu.2009 Çar 16:28:27

Yeşil Camii
Bursa nın Yeşil semtindedir. Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1419 yılında yaptırılmıştır.
Yeşil Cami, ters T planlı camiler grubuna girer. (Bazı kaynaklarda buna Zaviyeli Camiler ya da Bursa tipi denebilir.)
Kuzey cephesinde son cemaat yeri yoktur. (Çelebi Mehmet in ani ölümü üzerine yapılamadan kalmıştır.) Bu cephedeki büyük ana kapıdan 2.30 metrelik dar ve karanlık bir koridora girilir. Koridorun gerisinde Bizans başlıklı ikişer sütun bulunur. Bu koridor, doğu ve batı ucunda üstü tonoz örtülü yan odalara açılır.
Alçak bir girişten sonra orta mekana gelinir. Bu mekandaki 13metre çapında, 25 metre yüksekliğindedir ve mihrap önü kubbesine Bursa kemeri ile bağlıdır. Caminin iç mekanındaki tezniyat bütünü ile uyum içinde ve göz kamaştırıcıdır.


Müezzin mahfili, Bursa kemerlerinin üstüne kadar çini ile kaplanmıştır ve hünkar mahfili muhteşem çini dekorasyona sahiptir. Korkuluğu ayrıca bir çini harikasıdır.
Mihrap eyvanının doğu ve batı pencerelerinin üstünde duvara yazılmış eş iki yazı vardır. Daire biçiminde olan bu yazılardan biri kırmızı, diğeri yeşil olup, birinin içinde Ahmet Vefik Paşa nın adı geçmektedir.

Yüksekliği 10.65 metre olan mihrap, çinilerin en güzel olduğu kısımdır. Mihrabın dış çevresindeki kufi ve sülüs karışımı yazı dikkate değerdir.
Kuzeybatı ve kuzeydoğu köşelerindeki minareler yenidir.


Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı İstanbul un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi nde bulunduğu semte adını veren hisar. Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Burası boğazın en dar noktasıdır. Mekanda uzun yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri düzenlenmektedir.


Yapım hikayesi
Fatih,İstanbul u almayı kafasına koymuştur.Öncelikle Yıldırım Bayezîd in yaptırdığı Anadolu Hisarının karşına Rumeli Hisarını yaptıracaktır.Bizans İmparatoru Konstantinden bir avköşkü yapmak için toprak ister.İmparator dalga geçercesine bu avköşkünün bir dana derisi kadar yer kaplamasını ve bu kadar toprak vereceğini söyler. Bunun üzerine II. Mehmet,hemen bir dana kestirip derisini yüzdürür ve deriden iplik yaptırır.Rumeli Hisarının yapılacağı alanı bu iple çevirir.İmparator inşaata bakmaya geldiginde şaşırır.Çünkü inşaat arzisi ne demek bir dana derisi,yüzlerce dana derisini içine alacak kadar büyüktür.Durumu Fatih e bildirdiğinde Fatih dana derisinden yaptırdığı ipi gösterir ve şöyle der:"Ben bu ipi dana derisinden eğirttim.Bir fazlası varsa yıkalım." İmparator da yanındakiler de çaresiz susar ve hisarın yapımına izin verirler.



Kapalıçarşı

Kapalıçarşı İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biridir.
Kapalıçarşı nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 21 kapı, 17 han vardı. Fatih Sultan Mehmet tarafından yapılmıştır. 15. yüzyıl dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının (manifaktür) sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır.

Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu (yorgancılar, terlikçiler vs.). Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.



II. Bayezit Camii ve Külliyesi

Tunca Nehri kıyısında, şehir merkezine 2 km. uzaklıkta bulunan külliye, Edirne’nin en önemli yapıtlarındandır. Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve diğer bölümleriyle geniş bir alana yayılmıştır. 1484-1488 yılları arasında Mimar Hayreddin tarafından yapılmıştır. Çok etkileyici bir görünümü olan külliye, küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülüdür.

İki minareli anıtsal bir cami bulunmaktadır. Caminin batısında bulunan Darüşşifa yapısı günümüzde müze olarak düzenlenmiştir.


Ayasofyo

Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir.

Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş, 1935 ten bu yana müze olarak tarihi işlevini sürdürmektedir.




[IMG]https://i628.photobucket.com/albums/uu3/kapsamfrm_p hoto/172_2362.jpg[/IMG]
Selimiye Camii
Çıraklığımı İstanbul daki Şehzade Camii nde yaptım. Kalfalığımı da Süleymaniye Camii nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han camiinde sarf edip ustalığımı ayân ve beyân ettim. (Mimar Sinan)
Selimiye Camii Edirne de II. Selim in Mimar Sinan a yaptırdığı cami. Sinan ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli baş yapıtlarından biridir.
Caminin kapısındaki kitabeye göre yapımına 1568 (Hicri:976) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim in ölümünün ardından 14 Mart 1575 te ibadete açılmıştır.Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına I. Murat döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid in geliştirdiği Edirne nin ilk sarayı (Saray-ı Atik) ve Baltacı Muhafızları Kışlası bulunmaktaydı. Evliya Çelebi bu alandan Kavak Meydanı diye bahsetmiştir. Cami açık havalarda Rodop Dağları ndan ve Uzunköprü nün Süleymaniye köyünden görülebilmektedir.

Selim in caminin yapılacağı şehir olarak neden Edirne yi seçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde padişahın rüyasında İslam peygamberi Muhammed i gördüğünü ve onun kendisinden Kıbrıs ın fethi anısına bir cami yaptırmasını istediğini yazmıştır.[ Ancak Kıbrıs ın caminin yapımına başlanmasından üç yıl sonra 1571 de fethedildiği bilindiğinden bu iddianın doğruluk payı olamaz. Bu konudaki daha gerçekçi yorumlarda ise o dönemde İstanbul da yeni bir büyük camiye ihtiyaç duyulmadığı, Edirne nin Rumeli deki Osmanlı egemenliğinin merkezi konumunda olduğu ve Selim in gençlik yıllarından beri şehre ayrı sevgi beslediğine dikkat çekilir.

Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye de daha önceki hiçbir camide, ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre[8] yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.

Caminin dört köşesinde bulunan her biri üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84,[bazılarına göreyse 85 metredir.Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı merdivenden çıkılır. Diğer iki minare tek merdivenlidir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösterir.Bu caminin en büyük özelliği Edirne nin her tarafından görülmesidir.





Sultanahmet Camii

1609-1616 arasında I. Ahmet tarafından Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa ya yaptırılan Sultanahmet Camii, mavi, yeşil ve beyaz renkli çok güzel çinilerle bezendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami" olarak adlandırılır.



Türkiye nin altı minareli tek camisi olan Sultanahmet in ibadethane bölümü 64 x 72 m. boyutlanandadır. 43 m. yüksekliğindeki merkezî kubbesinin çapı 33.4 m. olup Ayasofya nın kubbesinden 2,6 m. daha büyüktür. Caminin içi 260 pencereyle aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur.



Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Yapımından günümüze dek İstanbul da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya da da görüldüğü gibi,iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami,içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.



Fil ayağı destekli ana ve destek kubbeleri28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman ın ve eşi Hürrem Sultan ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir.
Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi dir.
Süleymaniye camiinin 4 minaresi olmasının sebebi ise Kanuni nin İstanbul un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefininde Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.
Osmanlı külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir. Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.
"Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların imaretleri, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mimar Sultan Külliyesi ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır"
Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra,( kudret kemeri) diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir.
<<1...100...200...286287288289290291292293294295296 297298299300301302303304305306...400...500...600...700...800...900...983>>