ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
29 Nisan 2024, Pazartesi 15:51   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...585586587588589590591592593594595 596597598599600601602603604605...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Doğanın Mücevherleri>
  24.Eyl.2008 Çar 18:23:43
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Bir Fili Nasıl Saklarsınız ?>
  24.Eyl.2008 Çar 18:22:21
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Soyu Tükenmiş 10 Muhteşem Hayvan>
  24.Eyl.2008 Çar 18:21:13
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Türk Kaleleri>
  24.Eyl.2008 Çar 18:19:50
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Türk Kaleleri>
  24.Eyl.2008 Çar 18:04:23
fiogf49gjkf0d


Yüzyıllar boyu fetihlere, kuşatmalara, saldırılara karşı korunmak amacıyla yapılan kalelerin, bugün bir kısmı kaderleri ile baş başa bırakılmış. Yakılan, yıkılan tahrip olan bu yapılar daha sonra gerçekleştirilen restorasyonlarla ayakta kalmayı başarsalar da yine hüzünlü sessizlikleriyle keşfedilmeyi bekliyorlar.

Kalelerin sayısı açısından tartışılmaz bir üne sahip olan Türkiye eşsiz ve zengin değerlere sahip. Bu konuda ülkemizde bulunan kalelerin ilginç hikayelerine ve bugünkü durumlarına göz atacağız



Şüphesiz ki Türkiye deki Kalelerin içinde en ünlüsü, en şanslısı, en zengini, en fazla ziyaretçi ağırlayanı Bodrum Kalesi. Bu örnekte olduğu gibi acaba benzer aktiviteler ve düzenlemeler yapılarak diğer kalelerimiz de yeniden kazanılabilir mi ? Sorusundan hareketle Türkiye kaleler turumuza başlıyoruz.


E s k i h i s a r

15 milyona yaklaşan nüfusu ile Dünya kenti İstanbul’un hemen yanı başında Bizanslılardan kalma bir kale var. Anadolu otoyolunun 24. km sinden ayrılarak ulaşılan bu kale bir balıkçı köyü olan Eskihisar da … İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in terhis ettiği askerlerin yerleştiği köylerden biri olan Eskihisar’ın bugünkü sakinleri işte o askerlerin torunları. Kalenin sağında ünlü ressam ve müzecimiz Osman Hamdi Bey’in Müze Evi, atölyesi, karşısında Eskihisar Topçular iskelesi, Yalova’yı Bursa’ya bağlayan feribotlar, solunda ise marina. Geceleri kale ışıl ışıl oldukça sessiz ve sakin. Oysa



kaleye yapılabilecek birkaç küçük düzenleme ile, örneğin Bodrum Kalesi Müzesinde olduğu gibi tavus kuşlarının dolaştığı, güvercinlerin uçuştuğu, çiçeklerin renklendirdiği bir mekan kazanılabilir, sergi salonu olarak değerlendirilebilir konserler düzenlenebilir. Hatta bir adım daha ileri gidilerek o dönemin kale askerleri kıyafetlerine bürünmüş görevlilerin bulunduğu, klasik müzik dinlenen bir kale restoranına, kale atmosferine yakışacak biçimde bu atmosferin doyasıya yaşanabileceği şarap mahzenlerine dönüştürülebilir. İş adamlarına yönelik kongre turizmi için mekan olabilecek yeni alternatifler yaratılabilir ve bu örnek ülkenin diğer yörelerinde bölge koşulları özellikleri göz önüne alınarak uygulanabilir. İşte bunlardan bir başkası…




B a b a k a l e

Osmanlı’nın son kalesi olarak bilinen ve Çanakkale il sınırları içinde yer alan Babakale yıllarca ihmal edilmiş. Dokuz mil açıkta Midilli adası’nda inşa edilmiş bulunan yine bir Osmanlı Dönemi kalesi olan Molva Kalesi gibi ışıklandırılmayı beklemiş durmuş. Babakale’nin hikayesi ilginç, konumu ise daha da ilginç.!

III. Ahmet deniz seferinden dönerken kötü hava şartları nedeniyle korsanların uğrak yerlerinden biri olan bu uç noktaya sığınmak zorunda kalmış. Halk “Padişahımız geldi” diyerek koşup etrafını sarmışlar





Korsanların saldırılarından bıkıp usandıklarını yana yakıla dile getirmişler. Padişah veziri İbrahim Paşaya talimat verince, vezir de deniz kuvvetleri komutanı Kaymak Mustafa paşa’ya bu görevi havale etmiş. Çıkarılan fermanda, yurdun dört köşesinde ki mahkumların Babakale’de ki çalışmalarından sonra serbest bırakılacakları vaat edilmiş. Mahkumlar kaleyi yapmışlar, Osmanlı Donanmasının da sefere çıkarken su aldığı çeşmeye su getirmek için 5 km künk döşemişler ve liman inşaatına başlamışlar.
Babakale’nin ilginç hikayesinin yanı sıra bir başka özelliği daha var. Nasıl ki Avrupa – Asya arasında geçiş yapanları köprü başlarında “Asya veya Avrupa kıtasına hoş geldiniz” tabelaları karşılıyorsa Babakale de de böyle bir karşılama imkanı bulunuyor. Zira burası koskoca Asya kıtasının batıda ki en uç noktası. Bu özellik, turistlere Ekvator çizgisi, kutup noktası gibi “Asya kıtası en batı ucuna ayak bastınız” sertifikası verilerek bir espri yaşatılabilir.




S e l ç u k . K a l e s i

Türkiye nin en çok turist ağırlayan üç merkezinden biri olan Efes-Selçuk-Kuşadası, kale konusunda önemli bir konuma sahip. Aynı fotoğraf karesinde görülebilen Artemis Tapınağı, St. Jean Kilisesi ve kalıntıları, İsa Bey cami, Roma hamamları gibi bir çok tarihi eser Selçuk Kalesi çevresinde yer alırken çevrede bulunan Meryemana, Yedi Uyurlar, Efes Antik kenti, Belevi, Şirince köyü, Kuşadası, gibi merkezler tam anlamıyla tarih hazinesi olarak karşımıza çıkıyor. Turist trafiğinin bu kadar fazla olduğu Selçuk Kalesi içinde yine bir çok aktivite gerçekleştirme imkanı bulunabiliyor. Bunlar arasında Turistlere Ayasuluk tepesinde “Efesli gibi yaşamak” örneği verilebileceği gibi, Efes içinde dönemin kıyafetlerine bürünmüş görevlilerce turistler tahtırevanla gezdirme yapılabilecek renkli şovlar arasında yer alabilir.




Ka p a d o k y a . K a l e l e r i
Uçhisar, Ortahisar, İshak kalesi ilk akla gelenlerden. Dev kayaların oyulması ile inşa edilen kaleler, labirenti andıran tünelleri ile ilgi çekmesine rağmen Turistler Nevşehir Kalesini görmezler bile.
Aynı bölgede ziyaretçilerin uğrak noktası olan Ortahisar Kalesi çıkışı ve zirveden vadiye bakan manzarası ile hafızalarda iz bırakacak güzellikler sergiler. Dünyanın ilk ve çok katlı yerleşim bölgelerinden birinde bulunan kale, tarihi İPEK YOLU


kervanlarının sığınak ve barınak amaçlı kullanımına sahne olmuştur. İlk kez Hititler tarafından oyulan dev peri bacası Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı tarafından kullanılmıştır. Ortahisar kalesinin karşısında kuzeyden 39 m, güney cepheden 54 m yükseklikte, kaleyle yer altı tünel bağlantısı olan “İshak Kalesi” ise keşfedilmeyi bekliyor. Keşfedilmeyi bekleyen bir başka kale ise Afyon da bulunuyor. Ayazin de ki “Avdalas Kalesi” görkemli bir kayadan oyularak yapılmış. Kalenin üst katları yiyecek depolama, orta ve alt katları barınma bölümlerinden oluşuyor.

B o z c a a d a . K a l e s i
Adanın Kuzey burnu üzerinde kurulmuş bulunan kalenin kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminde kullanılan kale, Çanakkale Boğazının önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet tarafından onarılmış. Kanuni Sultan Süleyman ve II. Mahmut tarafından genişletilen kale, 1965 – 70‘de Turizm Bakanlığı tarafından gözden geçirilmiş.




10 m genişliğinde ve 250 m lik su hendeği ile adadan ayrılan Bozcaada kalesi, iç ve dış olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. Surlarla çevrili bölümlerde su sarnıcı, cephanelik, revir, karargah, kuyu, çeşme, camii, atölye ve kışla binası bulunuyor. Kale görkemli görüntüsü ile dışardan olduğu kadar içerden de etkileyici. Taş basamaklarla, surlara ve burçlara tırmanan ziyaretçiler Bozcaada panoramasının farklı açılardan izleyebiliyorlar. Türkiye’nin Ege kıyıları fotoğraflanabilirken kale içinde bulunan küçük müze de sergilenen amforalar, hayranlık uyandırıyor. Bozcaada’nın denizle sevişen kalesi, hala bir saldırıya karşı koyabilecekmiş edasıyla nöbet tutuyor, tıpkı Anamur sahilinde bulunan Mamuriye Kalesi ve Alanya’nın Akdeniz’e tepeden bakan Alanya kalesi gibi. Son yıllarda fark edilip bir dizi restorasyon sonucu, işterlik kazanan ve restorasyonlar, barlar, pansiyonlar, hediyelik eşya dükkanları ile zenginleştirilen Ankara Kalesi ve kale içi, kaybettiği zamanı tekrar kazanma telaşı içinde yenilenmeye devam ederken, bulunduğu durumun önemini Ankara’dan çok daha önce fark eden illerin başında yer alan Antalya, konumu itibariyle kale ve kale içi evlerinin yeniden doğuşunu fazlasıyla değerlendiriyor.

A n t a l y a . K a l e s i



M.S. 4. yüzyıla kadar uzanan Helenistik devirden sonra Antalya, on asır Bizans Selçuklu dönemini yaşamış. 14-15. yüzyıllarda Hamitoğulları ve Tekeloğulları Beylikleri’nden sonra Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı egemenliğine girmiş. 1670 yıllarında kenti gezen Evliya Çelebi, üç tarafı bahçelerle çevrili şehrin kale içinde dar sokaklı 3 bin ev ve dört mahalleden meydana geldiğini, limanın 200 parça gemi alacak genişlikte olduğunu ve çarşının surlar dışında yer aldığını ünlü Seyahatnamesi’nde yazmış. Bugün Kale içi olarak anılan 42 hektarlık bölgede sokak ve evlerin orjinalliği korunmuş. Eğlence merkezi, restoranlar, konaklama tesisleri, çarşılar, ve marina yaşantısıyla Antalya kale içi yabancı turistlerin olduğu kadar yerli halkın da en önemli uğrak yerlerinden biri olarak hizmet veriyor. Bundan 20 yıl öncesine kadar kayıkhane görevi gören eski püskü evlerin bulunduğu kale içi, ödül kazanan büyük projesi ile adeta para basan bir darphane konumuna, dolaysıyla diğer kaleler için örnek alınacak duruma gelmiş.

K e ç i l e r , . K o y u n l a r . v e . K a l e l e r



Tarihte fetihleri ile dikkat çeken kaleler de var! Bunların başında İzmir Selçuk’taki Keçi Kalesi geliyor. Konumu itibariyle staratejik olup Selçuk Kalesine yapılacak bir saldırıyı önceden haber vermek amacıyla gözcülük görevi olan kale dimdik bir yamacın zirvesinde yer almasına karşın dahiyane bir fikir sayesinde hiç kan dökülmeden kolayca zapt edilmiş. O güne dek kuşatılıp fakat bir türlü alınamayan kale için gece olması beklenmiş. Çevreden toplanan binlerce keçinin boynuzlarına şamdanlı fenerler bağlanıp kaleye doğru yamaca sürülmüş. Kale görevlileri gece karanlığında kendilerine doğru gelen keçi sürüsünü kalabalık bir ordu zannederek kaleyi terk edip, arka kapısından kaçınca kale kolayca zapt edilmiş. Bu nedenle keçiler sayesinde alınan bu kaleye de Keçi Kalesi ismi verilmiş.
Koyunu ile ünlü Karamanda da böyle bir hikaye günümüze dek gelmiş, hatta sık kullanılan bir söz olarak dilimize yerleşmiş. “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu”. Yine bir fetih sırasında hücum eden askerler bölgede sayıları çok olan koyunların postuna bürünüp kaleye sürünerek yaklaşmışlar. Uzaktan koyun sürüsünün geldiğini gören kale gözcüleri umursamamışlar bile, sonra da bu yanılgının bedelini acı bir şekilde ödemişler. Kaleleri ellerinden gidince de hatanın farkına varmış, günümüzde de kullanılan bu sözü dile getirmişler.

Y ı l a n l ı . K a l e



Şimdi de rotamızı Güneydoğu Akdeniz’e çevirip, hem ovayı hem de tarihi İpek Yolunu kontrol eden kalelere uzanıyoruz. E-5 in 30’uncu km sinde yer alan Yılanlı kale, Çukurova’nın Haçlı işgali döneminde 12. yüzyılda Ceyhan Nehri kenarında ki tepede kurulmuş. Bulunduğu doğal kayalıkla bütünleşen sağlam surları, kale meydanına üç kapıdan sonra ulaşılabilmesi ve kapıları birbirine bağlıyan portatif merdivenler kullanılması nedeniyle çok zor fethedilmiş bir kale olarak biliniyor. 1352’den itibaren terk edilen kalenin adı Kovara’ymış. Ancak Evliya Çelebi 17. yüzyılda yörenin Şahmaran Efsanesi’nden esinlenerek kaleye Şahmaran adını vermiş, sonraları yapı Yılanlı kale adını almış. (Muhtemelen yörenin iklimi ve arazi yapısı nedeniyle bugün bile kaleye çıkanlara yılan olabileceği şeklinde uyarıda bulunuluyor) Anavarza, Tumlu ve Kozan kalelerinin görüş alanı içindeki kalenin yanı sıra, Adana Osmaniye yolunun 80. km sinde siyah taşlardan yapılma ve etrafında savunma hendeği bulunmayan 14 burçlu bir başka görkemli eser daha yer alıyor. Toprak Kale olarak anılan dev yapı, yoldan bir km içerde İpek yolu’nu yalnız başına seyretmeye devam ediyor.




Yalnızlık çeken kaleler bitecek gibi değil. Trakya’daki Enez Kalesinden başlarsak Yoros Kalesi, Çandarlı, İzmir’in Kadifekalesi, Alanya, Mersin Kız kalesi, Liman Kalesi, Silifke, Kledran, Mut, Ermenek Kalesi, Zil Kale, Hoşap Kalesi Bakras, Hatay, Mardin, Fethiye, Marmaris, Baybassos, Kütahya Safranbolu Hıdırlık, Kastamonu, Şebinkarahisar, Eğirdir, Gerede Keçi Kalesi, Boyabat, Sinop, Trabzon, Fatsa Bolaman, Çeşme, Afyon, Kars gibi daha bir çok kale ziyaretçilerini bekliyor. Kaleler turumuza yola çıktığımız, Rumeli Hisar’ı konserleriyle şenlenen İstanbul’a dönmeden önce yıl boyu gezilen ve aynı zamanda ödüllü bir müze olan Bodrum kalesi ile son veriyoruz.


B o d r u m . K a l e s i



Eski adı Halikarnasos olan Bodrum’a ilk yerleşim, bugünkü kale çevresinde olmuş. Kayra Satrabı Mavsolos M.Ö.352’de ölünce, karısı Artemisia, kayra tahtına geçmiş ve ölen kocası için anıt mezar yaptırmaya başlamış. M.Ö.333’de Büyük İskender kendisine karşı direnen Halikarnassos’u zaptetmesine rağmen zorlukla tamamlanan bu esere dokunmamış. Fakat Novseleum 14. asırda bir depremde yıkılmış. 15.yüzyıl başında Halikarnossos’a bir kale kurmak için gelen Rodos Şövalyeleri, anıt mezarı yıkılmış olarak bulmuş ve kalıntılarıyla Bodrum Kalesini kurmuşlar. Mermerleri kireç ve şövalye armalarının yapımı için kullanmışlar. Kale zaman içinde çeşitli saldırılara maruz kalmış. Yıkılmış ve yeniden onarılmış. Aziz Petros adına yapılan ve şehre, “Petro’nun Yeri” anlamına gelen Petronium adı verilmiş. 1480’lerde Fatih Sultan Mehmet burayı zaptetmek istemiş, Mesih Paşa kaleyi kuşatmış ama sonuç alınamamış. Nihayet 1523’te Kanuni önce Rodos’u sonra Bodrum Kalesini alarak St. John Şövalyelerinin korsanlığına son vermiş. Kale bugün Bodrum Sualtı Müzesi Müdürlüğü yapan Oğuz Alpözen’in katkılarıyla altın çağını yaşıyor. Kalede yapılmış olan restorasyon ve güncellemelerle Bodrum’un en güzel seyir teraslarına eşsiz sergi salonlarına ve özel ses, ışık efektleriyle donatılan galerileriyle eşsiz eserlere sahip. Dünyadaki tek Bizans batığı modeli olan ve M.S. 626’da batan Doğu Roma gemisi de, tıpkı Kaş-Uluburun batığı gibi burada sergileniyor.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Genç Osman Ve Sevgili Atı Sisli Kır ın Mezarı>
  24.Eyl.2008 Çar 17:56:48
fiogf49gjkf0d



Birinci Ahmed’in tahta çıkan iki oğlundan biri olan Genç Osman’da at sevgisi epey fazlaydı. Bu sevgi kardeşi olan Dördüncü Murad’da da artarak devam edecektir.

Genç Osman 1618-1622 yılları arasında tahtta kalmış, idealist fikirlere sahip, ancak tecrübesizliğinin kurbanı olan bir padişahtı. Düzeni bozulan yeniçeri ocağını kaldırma fikrini ulu orta söyleyince isyan eden yeniçeriler tarafından saraydan alınarak önce Aksaray’daki Et Meydanı’na ve oradan da Yedikule Zindanları’na götürülerek feci şekilde boğulmuştur.

İkinci Osman’ın en büyük zevklerinden biri de ata binmekti. En gözde hayvanı da öyle görülüyor ki “Sisli Kır” adını verdiği atıydı. Bu hayvanın ölümü genç padişahı derinden etkilemiş ve Üsküdar’da babası Birinci Ahmed zamanında yaptırıldığı sanılan Kavak Sarayı’nın bahçesine sevgili atını gömdürmüştür. Başına da yüksekliği 96 santimetre ve genişliği 62 santimetre olan bir mezar taşı kitabesi koydurmuştu. Mezar taşının kitabesinde;
yazılıydı.

“Zıllı Hak Hazreti Osman Hanın

Sisli Kır nam atı ölmüştür

Emri Yezdaniyle mevt irişicek

Bu makam içre o gömülmüştür”


Mezar taşının içinde yer aldığı Kavak Sarayı ise zaman içinde ortadan kalkmıştır. Eski gravür ve resimlerde gayet açık bir şekilde görülen bu saray Harem İskelesi ile Kavak İskelesi arasına düşmekte ve sahilde yer almaktaydı. Saray adını sanıldığı gibi bahçesindeki birkaç parça kavak ağacından değil, eski devirlerde deniz gümrüklerine verilen Kavak kelimesinden almıştır. Bu gümrükler günümüzde de Rumeli ve Anadolu Kavağı isimlerinde yaşamaktadır.

Üsküdar Kavağı’na yakın bir yerde kurulan saray alanının içinde Üçüncü Selim zamanında kurulan Nizam-ı Cedit Ordusu askerlerinin yetiştirilmesi için Selimiye adında bir kışla kurulmuştu. Fakat Üçüncü Selim’in ıslahatlarından rahatsız olan yeniçeriler, 1808’de ayaklanarak padişahı katletmişler ve onun yaptırttığı Selimiye Kışlasını da ateşe vermişlerdi. Saray, bu facia sonrası bir daha kendini toparlayamadı ve gittikçe sönükleşerek en sonunda ortadan kalktı.


BİR EVİN BAHÇESİNDE BULUNDU


Belki de bundan dolayı Eski İstanbul yapıları üzerine kaleme aldığı eserleri ile tanınan Hafız Hüseyin Ayvansarayi’nin Kavak Sarayı içinde gördüğünü söylediği mezar taşı Üsküdar’da bir evin bahçesinden çıkmıştı.

Mezar taşını ilk gören kişi olan ünlü tarihçi Necib Asım Bey, bu durumdan Üsküdar ile ilgili değerli araştırmaları olan dostu İbrahim Hakkı Konyalı’yı haberdar etmişti. Konyalı, daha önce Ayvansarayi’nin bir eserinde rastladığı ancak izine bir türlü ulaşamadığı bu mezar taşının gerçek olup olmadığını görmek için Harem İskelesi üzerinde ve Selimiye Tekkesi yakınlarında bulunan adrese gittiğinde mezar taşının gerçek olduğunu gördü. Taşın bir fotoğrafı saha sonra Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası’nda basıldıysa da fotoğraf silik olduğundan kitabe tam seçilememektedir.

Mezar taşı evin bahçe duvarına yaslı bir şekilde durmaktaydı. Kitabe 1619 yılına aitti ve üzerinde Sultan Osman Han ibaresi de rahatlıkla seçilebiliyordu. Üçüncü Osman bu sadık hayvanını padişahlığının başlarında daha 16 yaşındayken kaybetmişti. Örneğine nadir rastlanan bu ilginç mezar taşı kitabesinin sonraki yıllarda uğradığı akıbet hakkında ise yazık ki bir şey bilmiyoruz. Fakat bilinen en önemli şey bu mezar taşının Türk Mezar Taşı geleneğinin nadide bir örneği olduğudur.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarihi Eserler>
  24.Eyl.2008 Çar 17:54:41
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarihi Eserler>
  24.Eyl.2008 Çar 17:42:10
fiogf49gjkf0d
Kefren Piramidi


Kefren Piramidi, grubun ortasında yer alan piramittir ve birçok yönden komşularından geri kalmaktadır. Büyük Piramit in güneybatısında bulunur ve orijinal yüksekliği 143.51 metredir. Temeldeki kenar uzunlukları ortalama olarak 215.26 metredir. Büyük Piramit gibi, pusulanın temel yönlerine oturtulmuştur ama aynı tutarlılığı göstermemekte ve maksimum 6 dakikalık bir sapma yapmaktadır. Taş işçiliği de Büyük Piramit in yanında zayıf kalmaktadır. Ancak, yine de etkileyici bir yapıdır. Biraz yüksek bir yerde inşa edildiği için, daha gösterişli komşularına denk gibi görünmektedir.


53.13 derecelik eğim açısıyla, aynı yükseklik oranına sadık kalınarak yapıldığı bellidir; bunun oranı 2:3 dür. Bu oran, Pisagor un ünlü 3:4:5 üçgenine uymaktadır. Bazı otoriteler antik Mısırlılar ın 3:4:5 dik açılı üçgeni bilmediklerini, bunun hiçbir matematik metininde görünmediğini söylemektedirler. Öyle ya da böyle, Kefren Piramidi nde bu görülmektedir.

Ayrıca, Keops ve Kefren piramitleri arasında sayısal bir oran da vardır. Temeldeki ortalama kenar uzunluklarını birbirine böldüğümüzde (230.36 - 215.72 = 1.068), yaklaşık 16:15 oranını yakalarız. Bu, Giza platosundaki piramitlerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu ve tutarlı bir plana dayanarak yapıldıklarını gösterir. Bütün piramitlerin girişi kuzeye bakmaktadır. Kefren Piramidi nde ise iki koridor vardır. Biri kazılar sonucunda bulunmuştur; diğeri ise onun yaklaşık 15 metreyle tam üzerinde, piramidin yan tarafında yer almaktadır. Üst koridor 26 dereceyle aşağı inmekte, 14.173 metreye 5.029 metrelik bir odada son bulmaktadır.

Piramidin batı tarafında, morg tapınağından vadi tapınağına inen bir geçit bulunmaktadır; bu geçidin sütun ve duvarları hâlâ ayaktadır. Bu Vadi Tapınağı nın yakınında ünlü Sfenks bulunmaktadır; yüzünün Kefren i temsil ettiği söylenmektedir. Ama yüz orantılarına bakıldığında, Sfenks in başka bir firavunu daha model aldığı söylenebilir. Gerçekten de, bu anıtın dikim tarihi hakkında büyük çelişkiler vardır.

Bazı otoriteler Sfenks in M.Ö. 5000 yıllarında yapıldığını söylemektedirler. Çevredeki kayalara bakıldığında, rüzgarın kumları çarparak yapabileceğinden çok, yağmurla oluşmuş bir aşınma görülmektedir. Bu durumda Mısır da çok daha fazla yağmurun yağdığı zamanlarda yapıldığı düşünülmektedir.

Mısır ın şu anki iklimi M.Ö. 3100 yıllarında oluşmuştur. Bundan önce, bütün Sahra bölgesinde Mısır da dahil olmak üzere, hava daha nemliydi. Aşınma biçimleri, Sfenks in bu daha önceki nemli iklim döneminde yapıldığını göstermektedir. Üç piramidin dış yüzeyindeki durum, böyle bir nemli iklim aşınması göstermemektedir. Bu durumda piramitlerin daha sonraki tarihlerde, M.Ö. 2500 yıllarında yapıldığı düşüncesini güçlendirmektedir. Bu yüzden, önce Sfenks yapıldıysa, piramitlerden çok daha önce kullanılan bir gözlem aracı olduğu sonucu da ortaya çıkmaktadır.

Yapım Yılı: MÖ 2558-2532
Toplam Blok Sayısı: Bilinmiyor
Taban: Herbir köşesi 214.5 metre, toplam 11 akre, 5,166,000 m2
Toplam Ağırlık: Belirsiz
Herbir Taş Bloğun Ortalama Ağırlığı: 2.5 ton, dış bölümdeki bazı koruyucu taşların ağırlıkları 7 ton
Yükseklik: Orijinal 143.5 metre, şu anda 136 metre
Eğim Açısı: 53 derece 7 48"
Yapı Malzemesi: Kireçtaşı ve kırmızı granit


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarihi Eserler>
  24.Eyl.2008 Çar 17:40:19
fiogf49gjkf0d
Gizemli Maya Sarayı



2.000 yıl önce Kuzey Guatemala daki Cancuen Sarayı nda oturan Maya kralları, ülkeyi buradan yönetirlerdi. Ancak Maya Krallığı M.S. 840 yılında ekonomik çöküşe bağlı olarak yıkıldığı zaman, yağmur ormanları, krallığın bulunduğu bölgenin üzerini örterek yüzyıllarca uygar dünyanın açgözlü yağmacılarından gizledi.


Arkeologlar, bu bölgede orman dokusunun altında Maya Krallığı nın bulunduğunu 1905 yılından beri biliyorlardı, ancak kazılarda çok önemli bir kalıntı bulacakları hiç akıllarına gelmiyordu.

Vanderbilt Üniversitesi nden arkeolog Arthur Demarest in liderliğinde bir grup bilim adamı, Guatemala daki Universidad del Valle nin yardımlarıyla üç katlı, 170 odalı, 11 avlulu bir sarayı ortaya çıkarttıklarını duyurdu. Bu saray bugüne dek bulunan en iyi korunmuş Maya sarayı.

Saray, o kadar büyüktü ki herkesi bunun gerçek olduğuna inandırmakta zorluk çektik diye konuşan Demarest, aralarında törenlerde kullanılan pirit aynalar, obsidyen bıçaklar, yeşimden yapılmış tabakların olduğu Maya Uygarlığı na ilişkin çok değerli eserler bulduğunu açıkladı.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarihi Eserler>
  24.Eyl.2008 Çar 17:37:32
fiogf49gjkf0d
Babil in Asma Bahçeleri


M.Ö. 450 li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.


Babil, M.Ö. 605 den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.

Bahçeler Nebuchadnezzar ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.


Yunanlı coğrafyacı Strabo nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu.


Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu. Yunanlı tarihçi Diodorus a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.

İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev in Babil i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.
<<1...100...200...300...400...500...585586587588589590591592593594595 596597598599600601602603604605...700...800...900...983>>