ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
29 Nisan 2024, Pazartesi 19:22   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...589590591592593594595596597598599 600601602603604605606607608609...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Mangust>
  24.Eyl.2008 Çar 01:13:12
fiogf49gjkf0d
Firavunfaresi olarak da bilinen mangust, kuyruğu ile birlikte 1 metre boyundadır. Çok hareketlidir ve korkunç bir hasımdır. İnatçıdır ve avını asla elinden bırakmaz. Kobranın yaman ve çekindiği en bilinen düşmanı olan mangust kobra ile karşılaşmaktan hiç korkmaz. Mücadeleden de genel olarak galip çıkar. Yılanın ,saldırılarından hızla kaçıp ataklarını savuşturur ve sonunda yılanın üstüne atlayarak ensesinden yakalar.
Derisi de, kalın postu da, zehre dayanıklılığı da mangustu korur. Firavunlar döneminde mangust (firavunfaresi) Mısırlılar için kutsaldı. Piramitlerde bu hayvanın bazı mumyalarına rastlanmaktadır. Mangust timsah yumurtalarını yemeyi çok sevdiği için timsahların çoğalmasını ve Nil nehri ni istila etmesini önlüyordu.




Mangust Yılanın Baş Düşmanı
















manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yedi Bölgemiz>
  24.Eyl.2008 Çar 01:09:51
fiogf49gjkf0d




















manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Masalsı Bir Semt Balat>
  24.Eyl.2008 Çar 01:03:35
fiogf49gjkf0d














manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yıldız Sarayı>
  24.Eyl.2008 Çar 00:57:49
fiogf49gjkf0d
YILDIZ SARAYI




Boğaziçi’ne hakim tepeler ve vadileri kaplayan geniş alan üzerine serpiştirilmiş, yüksek duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler, bahçeler kompleksidir. İstanbul’un bu ikinci büyük sarayı günümüze değişik hizmetlere ayrılmış, bölünmüş durumu ile gelmiştir. Hep saray kullanımında olan 500 bin metre karelik koruda 19 yy. başlarında yapılan ilk köşkü diğerleri takip etmiş ve Sultan II. Abdülhamit’in şüpheci şahsiyeti buraları daha emniyetli kabul edince, şimdiki halinde gelişmiştir. Sultan 33 yıllık saltanatında, şehir içinde şehir gibi olan bu korunaklı sarayı resmi dairesi ve haremi olarak kullanmıştı. Geçit ve kapılarla ayrılmış avlularda köşkler, havuzlar, seralar, kuşhaneler, atölyeler ve hizmetli binaları yer alırdı. İki ana girişi yanında birer küçük ve şirin camii bulunur. Zaman içerisinde Harp Akademileri için kullanılan binalar boşaltılmış, kuzey sınırındaki askeri tesisler halen aynı maksatla kullanılmakta, diğer bölümler ise Yıldız Teknik Üniversitesi, Belediye, Milli Saraylar idaresi, İslam Tarihi Sanatları ve Kültürleri Araştırması Organizasyonuna tahsislidirler.



Saray bahçelerinin büyük bölümü eski köşkleri ve meşhur porselen fabrikası ile Yıldız Parkı adı altında halka açıktır. Sahildeki Çırağan Sarayına da buradan geçen bir köprü ile bağlantılıdır. Kompleksin en tanınan yapısı Şale Köşkü’ne de bu parktan ulaşılır. Bakımlı bahçeleri, Alpin av köşklerine benzeyen dış mimarisi, zengin mobilya, dekorasyon, halı ve büyük boyutlu seramik sobaları ile önemli bir müzedir burası. Beşiktaş’ın üst kesimlerinden Yıldız Sarayı ana girişine varılır. Giriş soldaki Muayede köşkü yeni bir müze olarak tamir ve tanzim edilmektedir. Yine sol tarafta Sultanın misafirlerini ağırladığı tek katlı Çit köşkü ve harem girişi, karşıda da görevli subayların ofisleri, Yaveran dairesi bulunur. Harem bölümündeki sera ve tiyatro türlerinin en çarpıcı örnekleridirler. Giriş sağ tarafında personel yemekhanesi iken sonradan silah koleksiyonları sergilenen bölüm, günümüzde sergi ve konserlere tahsis edilmiştir. Yıldız Sarayı Müzesi ve İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi de buradadır. Eski marangozhane binasında 1994 yılında tesis edilen Saray müzesinde oyma ve dekorlu ahşap eserler, tahtlar, buradaki özel fabrikada imal edilmiş çeşitli porselen, sarayla ilgili dekoratif objeler sergilenmektedir. Yan taraftaki Şehir Müzesinde ise cam, porselen, gümüş eserler, İstanbul tabloları ve türünün ender örneklerinden bir 16 yy. kandili sergilenmektedir.



Beşiktaş la Ortaköy arasındaki yamaçlarda çeşitli dönemlerde yapılmış bir yapı kompleksi olan Yıldız Sarayı, Sultan II.Abdülhamit döneminde imparatorluğun yönetim merkezi olmuştur. 1922 yılından itibaren silahlı kuvvetlerin çeşitli kademeleri tarafından kullanılan Yıldız Sarayı, 1977 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmıştır.



















manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >El Yapımı At Arabası Ve Fayton>
  24.Eyl.2008 Çar 00:44:32
fiogf49gjkf0d
 























Faytonlar HakkındaFayton Kelimesi Dilimize Fransızca’dan, Phaeton (Faeton) kelimesinden girmiştir.Fayton körüklü açık binek arabası. (Şemseddin Sami, Kaamûsi Türkî)

Dört tekerlekli, ön tekerlekleri küçük, arka tekerlekleri büyük, tek oklu ve çift at koşulur, öndeki arabacı yeri yüksekte, körük çekildiği zaman arabacı körük dışında kalır. Arabaya ön ve ard tekerleklerin çamurlukları arasına yerleştirilmiş basamakla binilir; dört kişilik arabadır.

Ülkemize Sultan Abdülmecid devrinde, önce konak ve saray arabası olarak girdi. Sultan Abdülaziz devrinde de kira faytonları kullanılmaya başlandı. O devirlerde İstanbul’un tek nakil vasıtası atlı binek arabaları olup biri körüklü ve açık araba olan faytonlar, diğer ikisi de kapalı arabalar olan "Lando"lar ile "Kupa"lardı.

Daha sonra arabalardan özellikle faytonlar ülkemizde çok yaygın olarrak kullanılmış bir çok şehrimizin bir çok semtinin simgesi haline gelmişlerdir.Bu arada ilçemiz Akhisar,1800’lü yıllardan başlayarak at arabası ımalatı konusunda bir merkez haline gelmiş ve yüzlerce at arabası ustası yetiştirmiş onlarca at arabası üreten dükkanları olan siteler kurulmuştur.

Ancak bu gelenek yok olmaya yüz tutmuş ve günümüzden yaklaşık 25-30 yıl öncesine kadar var olan ustalar ne yazıkki şu anda tükenmiştir.

Son yıllarda ülkemizde turizm konusunda hızlı bir gelişme yaşanmaktadır.Turistler ülkemizi özellikle tarihi eseleri,güzel iklimi ve gelenekleri tanımak için ziyaret etmektedirler.Özellikle batılı turistler kendi ülkelerinde var olan faytonları ülkemiz ortamında da aramaktadır ve bunu fark eden girişimciler,belediyeler,turistik işletmeler, ve bazı sivil toplum örgütleri tarafından bu boşluk tamamlanmaya çalışmakta ve zincirin eksik kalan halkası faytonlar ile tamamlamak gerçek nostalji tablosu gerçekleştirmektedir.







manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Bushido-Hattori Hanzo>
  24.Eyl.2008 Çar 00:41:03
fiogf49gjkf0d
BUSHİDO:

Bushido, Savaşçının, Rokugan’da yaşamış en büyük general olan Aslan Klanı’nın kurucusu Tek Gözlü Akodo tarafından tanımlanmış ölümsüz davranış kuralları. Bu davranış kuralları tüm samurayların bağlı oldukları ve askeri davranış biçimlerinden Zümrüt İmparatorluktaki kültür gibi hayatın her yönü için temel yapıdır. Erdem ve güvenirliğe önem verir. Tüm bu erdemler bir samurayın onurunu özetler ve davranışları ve hayatındaki seçimlerinde görülebilir.

Bushido Felsefesinin Kuralları şu şekildedir:

Anne babam yok; gökyüzü ve dünya anne babamdır.
Evim yok; Tan Tien evimdir.
İlahi gücüm yok; dürüstlüğüm ilahi gücümdür.
Huysuzluğum yok; uysallığım huysuzluğumdur.
Büyü gücüm yok; kişiliğim büyü gücümdür.
Ne ölümüm ne de yasamım yok; Um ölüm ve yasamımdır.
Bedenim yok; sabırlılık bedenimdir.
Gözlerim yok; şimşeğin çakması gözlerimdir.
Kulaklarım yok; duyarlılığım kulaklarımdır.
Bacaklarım yok; çabukluğum bacaklarımdır.
Kanunum yok; kendimi savunmam kanunumdur.
Stratejim yok; doğru öldürmem ve yaşamımı doğru vermem stratejimdir.
Planım yok; fırsatı değerlendirmem planımdır.
Mucizem yok; dürüst kurallarım mucizemdir.
Prensiplerim yok; bütün koşullara adapte olmak prensibimdir.
Taktiklerim yok; boşluk ve doymuşluğum taktiğimdir.
Doğal yeteneğim yok; zekâmı hazır tutmak doğal yeteneğimdir.
Arkadaşlarım yok; aklim arkadaşımdır.
Düşmanım yok; dikkatsizliğim düşmanımdır.
Zırhım yok; yardımseverliğim zırhımdır.
Kalem yok; değişmezliğim kalemdir.
Kılıcım yok; zekâm kılıcımdır.








HATTORİ HANZO:

Masanari veya Masashige olarak da bilinen, Hattori Yasunaga nın oğlu olan Hattori Hanzo (1541–1596) Japonya nın Ninjalarıyla ünlü İga bölgesinden bir klanın başıydı. Hattorinin kendisinin Ninja eğitimi alıp almadığı hiç kesinleşmedi. Fakat birçok çizgi roman ve mangada hep bir Ninja gibi tanıtıldı. Matsudaira (adı daha sonra Tokugawa olmuştur) klanının bir samurayı olarak doğan Hanzo ki daha sonra savaşta gösterdiği öfke yüzünden Oni no Hanzo (şeytan hanzo) lakabını kazanmıştır, Tokugawa İeyasu ya sadık ve yararlı hizmetlerde bulunmuştur. Lakabı, mızrağın Hanzosu olarak da bilinen diğer bir Tokugawa samuray ı olan Watanabe hanzo ile karıştırılmamasını sağlamıştır.

Ayrıca kendisi Katana Kılıç Üstatları arasındadır ve kendi adıyla bir kılıcı vardır. Öyle ki Katana’nın yerini de almıştır. Kill Bill serisi ile birlikte Japon kültürüne merak duymaya başlayan genç neslin bildiğiniz Katana ya hitap ediş şekli olmuştur.








manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kervansaraylar>
  24.Eyl.2008 Çar 00:37:39
fiogf49gjkf0d
Uzun yolculukların en tatlı anları, güzel bir mekânda konaklayıp yorgunluk atmak olmalı. Hele de bu yolculuk kervanlarla yapılıyor ve günler, haftalar sürüyorsa...


Eski zamanların tüccarları için yolculuk, karda-yağmurda, yazda-sıcakta büyük bir meşakkat demekti. Bu sebeple olsa gerek, bir insanı tam manasıyla tanımanın üç yolundan birinin yolculuk olduğu söylenir. Öyle ya, kâh yaya olarak, kâh at ve deve sırtında bazen aylar süren yolculuğun binbir türlü sıkıntısı, ancak fedakârlık ve dayanışma ile aşılabilirdi.
Eskinin o hikayelere konu olan dostluklarının yanı sıra, tarihimizde bir yol ve yolculuk kültüründen de söz etmek mümkün. İşte kervansaraylar, bu kültürümüzün abidevî unsurlarıdır.


Kervansarayları diğer medeniyetlerdeki hanlardan ve günümüzün otel anlayışından çok farklı kılan önemli özellikleri var. Bu özelliklerin en başında, kervansarayların bir hayır kurumu olması gelir.


Gerçekten de, kervansaraylarda yerli yabancı ayırt edilmeksizin gelen yolculara üç gün ücretsiz yiyecek ve içecek verilirdi. Ayakkabıları tamir edilir, hasta olanlar da yine ücretsiz tedavi edilirdi. Bu arada konaklayan karvandaki hayvanlara da ihmal edilmez, doyurulmasının yanında gerekli bakımları yapılırdı.


Bunca hizmetin ücretsiz verilebilmesinin arkasında ise, yine İslâm medeniyetine özgü başka bir kurum vardı: Vakıflar.
Her kervansaray vakfının -özel şartname olarak tanımlayabileceğimiz- vakfiyesinde, yukarıda söylediğimiz bu hizmetlerin verilmesi şart koşulmuştu.


Kervansaraylar büyüklüğüne göre değişse de, hemen hepsine yatakhaneler, aşhaneler, erzak ambarları, ahırlar, ticari eşyayı koyacak depolar, samanlıklar, mecsitler, hastane, eczane, ayakkabı tamirhanesi bulunmaktaydı.


Kervansarayların kökeni birer askerî karakol olan ribatlara dayanır. Genişleyen İslâm coğrafyası ile birlikte ticari kervanlara koruculuk ve konaklamada yardım görevini de üstlenen ribatlar, zaman içinde mimari yapı olarak da büyümüş ve nihayet 13. asırda bir kurumsal yapı olarak kervansaraylar ortaya çıkmıştır.
Zamanın şartlarına göre bir günlük yol mesafesi olan 30-40 km aralıklarla inşa edilen kervansaraylar, Anadolu’da, Antalya-Erzurum ekseni ile Türkistan’a; Karadeniz kıyılarıDiyarbakır ekseni ile de Irak’a uzanan yol güzergâhlarında bulunur.
Kervansaraylar Anadolu Selçuklu mimarisinin en karakteristik ve gösterişli yapı tipidir. Ayrıca bu yapılar, devrin taş işçiliğindeki hüner ve zerafeti de yansıtır.


Selçuklu kervansarayları plân bakımından genel olarak üç kısma ayrılır: Birincisi, hem kapalı bölümü hem de avlusu olanlar; ikincisi, sadece kapalı bölümden oluşanlar; üçüncüsü de sadece bir avlu ve bu avlunun çevresindeki mekânları bulunanlardır.
Mimarî tipi ne olursa olsun, bütün hanlarda barınak, ahır, kışlık denilen kapalı bölüm ile servis mekânlarının yer aldığı avlu bölümü mutlaka bulunur. Ayrıca, hemen hemen bütün kervansarayların duvarları, güvenlik nedeniyle ve gerektiğinde askerî maksatla kullanılabilmesi için adeta kalın bir sur duvarı gibidir.


Selçuklu kervansaraylarının bir kısmı, önemli yol güzergâhlarındaki değişiklik sebebiyle Osmanlı devrinde işlevini yitirmiş ve dergâha dönüştürülmüştür. Bununla birlikte Osmanlılar, ihtiyaç duydukça ve özellikle İstanbul-Suriye güzergâhında pek çok kervansaray yapmıştır.
Evet... Yol ve yolculuk kültürümüzü bugüne taşıyan bu yapıların bazıları dimdik ayakta olsa da, büyük çoğunluğu artık birer harabe. Her mimari eserin, hatta işlenmiş her taşın kültürel kimliğimizin bir parçası olduğu bilinciyle onları korumak büyük bir vazife. Ama asıl önemlisi, kervansaray kültürünü doğuran medeniyetimizin muazzez ruhunu her şeye rağmen içimizde yaşatabilmek; onu harap etmemek değil mi?


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mağaralardan Büyüleyici Prehistorik Resimler>
  24.Eyl.2008 Çar 00:10:42
fiogf49gjkf0d
Lascaux Mağaraları: tarih öncesi Sistine Şapeli

“Tarih öncesi Sistine Şapeli” olarak bilinen Lascaux mağaraları Fransa’nın güneydoğusunda kompleks bir mağara olup içinde en azından 15.000 yıl öncesine dayanan dünyadaki en kaydadeğer paleolitik mağara resimlerinin bir kısmını barındırır.
Mağara 12 Eylül 1940 yılında Marcel Ravidat, Jacques Marsal, Georges Agnel, ve Simon Coencas adında 4 genç ve Ravidat’ın robot adlı köpeği tarafından keşfedilmiştir. Halkın girişi 2. Dünya savaşından sonra daha kolay hale geldi. 1955 yılına kadar 1200 ziyaretçinin yaydığı karbondioksit resimlerde gözle görünür tahribe yol açtı. Mağara sanatı korumak adına 1963 te halka kapatıldı.







Altamira Mağaraları: Picasso’ nun deyimiyle “Altamira’dan sonra hepsi çöküştür”



Efsanevi Altamira mağarları Kuzey İspanya’da Santander’in 30 km. doğusundaki Cantabria’da Santilliana del Mar yakınlarında bulunmaktadır. Çoğunda olduğu gibi şans eseri keşfedilmiştir. 1868 yılında Modesto Cubillas adındaki bir avcı rastlamıştı ilk olarak, fakat mağaralar 1875 te Santander’li bir asilzade olan Marcellino Sanz de Santuola’ya kadar hakkıyla keşfedilmemişti, bunun yanında 1879 yılında mağaradaki resimleri keşfeden kızı Maria de Santuola olmuştu. Ayrıca o kadar muazzam kalitede ve son derece iyi yapılmışlardı ki, uzmanlar gerçekliklerinden süphe duymuşlardı ve üzücü bir şekilde doğruluğu kabul edilmeden önce keşfeden ölmüştü. 20. Yüzyılın başlangıcında aynı bölgede taş devrinden kalan benzerlerine rastlandıktan sonra sonuç olarak gerçek olarak kabul edildiler. Ayrıca Altamira mağara resimleri güney Avrupa’da ( 16,500 - 14,000 yıllar önce arası) Magdalen kültürünün en müstesna kanıtı olarak kalmıştır.




Chauvet Mağaraları: harikulade çizimler


Chauvet Mağarası Güney Fransa’nın Ardèche bölgesinde bulunmaktadır. 1994 yılında 3 mağara bilimcisinin duvarlarında zengince dekore edilmiş şu anda var olmayan birçok hayvan fosillerinden oluşan Palolitik çizimler ve zemininde insan ve hayvan ayak izleri bulmalarından sonra ünlü hale gelmiştir. The Chauvet Mağarası yakın zamanda dünyanın en değerli tarih öncesi sanat sitelerinden biri olarak kabul edilmiştir.




Mağara karakteristik olmayan bir şekilde geniştir ve duvarlarındaki çizimlerin kalitesi, miktarı ve durumu harikulade olarak nitelendirilmiştir. 2 farklı zamanda insanlar tarafından işgal edildiği anlaşılmaktadır: Aurignacian ve Gravettian. Daha erken yıllara ait çizimlerin çoğu Aurignacian, (30,000 ila 32,000 yıl öncesi). Daha sonra Gravettian dönemidir ki, 25,000 ila 27,000 yıl öncesine dayanır. Az bişi kalmıştır fakat bir çocuğun ayak izi dikkat çeker. Eski ocak ve meşalelerden çıkan duman lekeleri görülmektedir.





Magura Mağarası: prehistorik dünyada hiyerarşi


Magura mağarası başkent Sofya’ya 180 km. mesafede Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda yeralmaktadır. Mağaranın incileri taşlardaki guano sopasıyla yapılmış nadir çizimlerdir. Çok katlıdırlar ve farklı çağlardan kalmadırlar - The Epupaleolith, The Neolith, The Eneolith, Bronz çağı başlangıcı. Çizimler arasında dans eden kadınlar, avlanan ve dans eden adamlar, kılık değiştirmiş erkekler, çok çeşitli hayvanlar, güneşler, yıldızlar, iş aletleri ve bitkiler bulunmaktadır. Geç zaman Eneolith’ten kalma güneş takvimi ve erken dönem Bronz çağında yapılan bazı sonraki eklemeler kusursuzdur.


Resimlerde dini olaylar ve bayramlar hakkında bilgiler sembollerle ve özel kişiler ile verilmiştir. Bazı imajlar çok kompleks kompozisyonlardır ve ruhsal ve entellektüel görünüşü zengin bir dünyadaki idea farklılıkları hakkında bilgi verir. Magura çizimleri buranın neolith zamandan demir çağına kadar mabet fonksiyonlu olarak kullanıldığını açıklar.

Cosquer Mağarası: 27,000 öncesinden bir sualtı mağarası


Cosquer mağarası Fransa, Marsilya yakınlarındaki Calanque de Morgiou bulunmaktadır, Cap Morgiou’dan çok uzak değildir. Günümüzde girişi sualtından olan bu mağara 1991 yılında Henri Cosquer tarafından keşfedilmiştir. Bugün mağaraya 175m uzunluğundaki bi tünelden geçerek girilebilmektedir, girişi suyun 37 metre altındadır.



Mağara yaşanmış 2 farklı zamanı kapsayan yüksek Paleolitik zamana uzanan bikaç düzine resim ve oymalar içerir. Daha eski olan el şablonu resimleri ve ilişkili motifler 27,000 yıl öncesine uzanır(Gravettian); daha yeni olan imza ve hayvan çizimleri ise 19,000 yıl öncesine uzanır(Solutrean). Her ikisindede klasik olarak bizonlar, atlar, ibeksler gibi hayvanlar ve ayrıca foklar, deniz anası ve penguenler gibi görünen deniz hayvanları çizilmiştir.

Font de Gaume: polikrom çizimin en iyi örneği


Dordogne Vadisinde yaşayan Prehistorik insanlar ilk olarak M.Ö 25,000 yıllarında Font de Gaume etrafına yerleşmişlerdi. Mağarada sonraki birkaç bin yıl için en azından düzensizcede olsa ikamet edilmiştir. Ayrıca, orjinal prehistorik yaşayanları terkettikten sonra, mağara 19. Yüzyılda yerel insanlar ziyaret etmeye başlayana kadar unutulmuştu.



1901 de, Les Eyzies de öğretmenlik yapan Denis Peyrony Font de Gaume daki resimleri keşfetti. Çizimler M.Ö. 17000 Magdalenien zamanına uzanıyordu. Ayrıca, mağara çizimlerinin birçoğu daha sonra keşfedildi. Mağaranın en ünlü çizimi 5 bizonun bir saçağı olup kazala 1966′da bilim adamları mağarayı temizliyorken bulunmuştur. Font de Gaume 200 den fazla polikrom çizim bulundurur ve polikrom çizimlerin Lascaux’ dan başka en iyi örneği olarak kabul edilir. Çizimler 80 bizon, yaklaşık 40 at ve 20 mamut tasviri içerir.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >El Yazmaları>
  24.Eyl.2008 Çar 00:01:32
fiogf49gjkf0d

Divan



Delailü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Delailü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Delailü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Kasidetü l-Celcelutiye



Macera-yı Mah


Vakfiye-i Cezayirli Hasan Paşa




Delaülü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Delaülü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Delaülü l-Hayrat ve Şevarükü l-Envar



Risale-i musıki



Kimya-i Sa adet



Tebareke cüz ü



Risale-i musıki



İcazetname-i Mehmed Haşim İstanbuli



Murakkaat örneği



Bursa Şer iye Sicil Defterinden örnekler



Marifet-name


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Pierre Loti Ve İstanbul>
  23.Eyl.2008 Sal 23:59:43
fiogf49gjkf0d
<<1...100...200...300...400...500...589590591592593594595596597598599 600601602603604605606607608609...700...800...900...983>>