ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
29 Nisan 2024, Pazartesi 16:33   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...598599600601602603604605606607608 609610611612613614615616617618...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Vitray (Cam Sanatı )>
  22.Eyl.2008 Pzt 18:05:16
fiogf49gjkf0d




















































































































































manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mimar Sinan ve 364 Eseri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:58:34
fiogf49gjkf0d
Türk e şeref, cihâna ise yüzlerce medenî eser veren bir sanatkâr olarak târihe geçen büyük Osmanlı mîmarı. Koca Sinân diye de anılır. Tahminen 1490 senesinde Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Babası Abdülmennân olup, bu ismi sonradan almıştı. Yavuz Sultan Selim Han zamânında devşirme olarak İstanbul’a geldi.

Burada iyi bir eğitim ve öğretim gördükten sonra, Acemi Oğlanlar kışlasına verildi. Acemi Oğlanlar ocağındaki gençler çok sıkı bir askerlik eğitiminin yanında, genellikle büyük inşaatlarda veya gemilerde hizmet ederlerdi. Böylece, Acemi Oğlanları, askerliğin yanısıra bir de meslek öğrenirlerdi. Mîmar Sinân da neccârlık (marangozluk) mesleğini öğrendi.

Acemi Oğlanlık devresini dokuz yılda tamamlayan Sinân, 1521 yılında Kânûnî Sultan Süleymân’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı. Büyük kâbiliyeti sebebiyle Yeniçerilikte sık sık terfi etmeye başladı. 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muhârebesinden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfî ettirildi. Daha sonra Kapıyayabaşı olup, 1534 Alman ve Bağdat seferlerine Zemberekçibaşı olarak katıldı.

1533 yılında Kânûnî Sultan Süleymân’ın İran Seferi sırasında Van Gölüne geldiklerinde, Sadrâzam Lütfi Paşa karşı sâhile gitmek ve düşmanın ahvâlini gözetlemek istedi. Bu maksatla Sinân’a kadırga yapması emredildi. Sinân’ın iki hafta gibi kısa bir sürede üç adet kadırga yapıp donatmasına, çok memnun olan Lütfi Paşa, gemilerin idâresini ona verdi. Bu başarısı ile büyük itibâr kazandı. İran Seferinden dönüşte,Yeniçeri Ocağında îtibârı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Kara Boğdan (Moldavya) seferlerine katıldı.

Son katıldığı seferinden olan Kara Boğdan Seferinde, ordunun Prut Nehrini geçmesi için bir köprü yapılması gerekiyordu. Zemin kaygan olduğundan bu işi kimse başaramadı. Bu iş Lütfi Paşanın teklifiyle Sinân’a verildi. Sinân, ordudaki bütün mîmâr ve neccârları toplayarak on üç gün gibi kısa bir sürede köprüyü yapıp ordunun karşıya geçmesini sağladı. Bu olaydan bir müddet sonra, Hassa Başmîmarı Acem Ali ve Vezîriâzam Ayas Paşa vefât ettiler. Ayas Paşanın türbesini yapmak için yeni bir başmîmar tâyin edilmesi gerekiyordu. Lütfi Paşa bu sefer de Sultan’a gidip, bu iş için en uygun kimsenin Sinân olduğunu söyledi. Böylece 1538 yılında Hassa Başmîmarı oldu.

Katıldığı her seferde gördüğü binâ ve harâbelerden bir ders alan Mîmar Sinân, Batının ve Doğunun mîmârî tarzını tetkik imkânını buldu. Bu iki üslubu birleştirerek orijinal eserler verdi.

Mîmar Sinân’ın, Mîmarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Haleb’de Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesidir. Haleb’deki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli câmi tarzı ile, bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilâve edilerek yan mekânlı câmi tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mîmarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine uyulmuştur. Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imâret ve misâfirhâne gibi kısımlar bulunmaktadır. Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesindeyse renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede câmi, türbe ve diğer unsurlar gâyet âhenkli bir tarzda yerleştirilmiştir. Mîmar Sinân’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mîmârî unsurları taşımaktadır. Câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, dârüşşifâ ve çeşmeden teşekkül eden külliyede câmi, diğer kısımlardan tamâmen ayrıdır.

Mîmar Sinân’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki İstanbul Şehzâdebaşı Câmii ve külliyesidir. Dört yarım kubbenin ortasında merkezî bir kubbe tarzında inşâ edilen Şehzâdebâşı Câmii, daha sonra yapılan bütün câmilere örnek teşkil etmiştir.

Süleymâniye Câmii, Mîmar Sinân’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Kendi tâbiriyle kalfalık döneminde yapılmıştır.

Mîmar Sinân’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Câmiidir.

Mîmar Sinân, Mîmarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en kesif çabalarını Ayasofya için harcadı. 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağladı. Eski eserlerle âbidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı. Bu sebeplerle Zeyrek Câmii ve İstanbul Hisarı civârına yapılan bâzı ev ve dükkanların yıkımını sağladı.

İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla uğraştı. Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı. Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi çekicidir. Bu konuya ne kadar önem verdiği, vakfiyesinde İstanbul’un kaldırımları için para bırakmasından anlaşılmaktadır.

Aynı anda birçok eseri plân hâline getirip yapımlarını sürdüren Mîmar Sinân, en geniş çaptaki yapım işlerinin en ufak detaylarıyla bile kendisi ilgilenirdi. Fakat bu işler altında ezilmezdi. Bütün bu başarılarıyla berâber, İslâm ahlâkıyla ahlâklanmış mütevâzı bir insandı. Mühründe bulunan; “El-hakîr-ül-fakîr Mîmar Sinân” yazısı, bunu en iyi şekilde ispat eder.

Türk mîmârisinin yetiştirdiği, İslâm âleminin bu büyük mîmar ve mühendisi doksan yaşın üzerinde, faal bir hayat sürdü. Sâî Mustafa Çelebi’nin Tezkiret-ül-Ebniye’de belirttiği gibi; Mîmar Sinân seksen dört câmi, elli iki mescit, elli yedi medrese yedi dârül-kurrâ, yirmi türbe, on yedi imâret, üç dârüşşifâ, beş su yolu, sekiz köprü, yirmi kervansaray, otuz altı saray, sekiz mahzen ve kırk sekiz de hamam olmak üzere üç yüz altmış dört eser vermiştir.

Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. Osmanlı ülkesinde damgasını vurmadığı bir köşe yok gibidir. 1588’de İstanbul’da vefât eden Mîmar Sinân, Süleymâniye Câmiinin yanında kendi yaptığı mütevâzı ve sâde türbeye defnedildi.

Mîmar Sinân’ın Başmîmarlığa getirildiği dönemde Osmanlı Cihân Devleti, bir Türk-İslâm devleti olarak ekonomisi, müesseseleri, adâleti ve sosyal yapı bakımından dünyânın en güçlü devletiydi. Böyle kudretli bir devletin güçlü bir sanatçısı olan Sinân da, yaklaşık elli senelik mîmârlık döneminde kendisine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdi. Mîmârî dehâsı yanında güçlü organizasyon ve disiplin kâbiliyetiyle o günlerde dünyânın hiçbir yerinde görülmeyen bir hassa mîmarları teşkilâtı geliştirildi. Bu teşkilât, Sinân’dan îtibâren, devletin her tarafına İstanbul’un mîmârî kâidelerini götürdü. Sarayda, mîmârînin her alanında atölyeler kurdu. Bu atölyeleri Mîmarbaşı, Hattâtbaşı, Doğancıbaşı gibi büyük devlet memurları yönetti. Bu atölyelerde Sultanahmed Câmiini yapan Sedefkâr Ahmed Ağa ve Dâvûd Ağa gibi mîmarlar yetişti.

Sinân, Selçuklu dönemi yapılarını, dekoratif anlamdaki taş işçiliğini çok yakından bilmesine rağmen, eskiyi körü körüne taklit etmekten çok, kendi sentezlerine değer verip uyguladı. Bu sebeple eserlerindeki süsleme, yalnızca mukarnaslar ve kapı kenar motifleri üzerinde yoğunluk kazandı. Kullandığı malzeme yeknesak, ağır başlı ve sâde bir anlatım içinde kaldı. Yine Selçuklu dönemiyle İran ve Arap mîmârîlerinde çok rastlanan dekoratif seramik malzemelerine özellikle dış cephelerde hiç yer vermedi.

Konstrüksiyon araştırmalarının üzerinde durup her eserinde ayrı bir sistem analizine yöneldi. Kare prizma üzerine yarım kürenin çeşitli varyantlarını tek tek denedi. Statik endişeden kaynaklanan kalın taşıyıcı duvarların kesitlerini inceltip, yapıda modül sistemini kullandı. Farklı renk ve dokuda çeşitli malzemeler kullanmak yerine, aynı malzemeyle ışık gölge oyunlarına tâbi tutarak çeşitli zenginlikler ortaya koydu. Bu amaçla düzlemden eğri yüzeylere geçerken uygulamaya koyduğu mukarnaslar, kapı çevrelerinde yer verdiği sâde taş bordürleri sık sık kullanırdı. Mekân içinde özellikle konstrüksiyona yönelik yapı elemanlarını belirleyici bir malzeme kullanımına gidip, sâdece dekoratif bir görüntü elde etme gâyesine yönelik malzeme kullanımına ihtiyaç duymadı.

Kubbenin beden duvarına oturuşunda veya cephe kuruluşunda eskinin masîf ve boşluksuz anlayışını tamâmen değiştirdi. Geliştirdiği teknik çözümlerle bu noktalarda birbirini tâkip eden diziler hâlinde pencere boşlukları meydana getirip, iç mekânın ferah, aydınlık olmasına îtinâ gösterdi. Kullanılan pencerelerde işin önemine göre alçı çerçeve içinde renkli cam uygulamalarına yer verdi. Hiçbir zaman fonksiyon dışında bir malzeme kullanımına gitmedi. Bu özelliğiyle yapı elemanları binâ bütününde birbirlerini tamamlayarak gelişti ve yapı, onu taçlandıran, âdetâ boşlukta yüzer görünümündeki bir kubbe ile noktalandı.

Sinân, her mîmârî eseri kendine has bir biçimle ele almak, yapıda form ve konstrüksiyon berâberliğini kurmak, dış mekân ve kuruluşunun iç mekâna bütünlük kazanmasını sağlamak, mevcut teknolojik imkân ve malzeme denemelerinin üstünde, onları kendi istekleri doğrultusunda kullanmayı bilmek, akılcı ve sâde bir malzeme kullanma anlayışına sâhip olmak gibi günümüzde de geçerli mîmarlık prensiplerini bundan dört asır önce eserleriyle ortaya koydu. Bu sebeple dâimâ sanatı ile asırlar ötesi bir mîmârî dehâ olarak anıldı ve anılacaktır.

Her bakımdan parlak bir devirde yetişen Mîmar Sinân, Osmanlı mîmârîsinin zirvesini temsil eder. Mustafa Sâ’i’nin hazırladığı Tezkiret-ül-Ebniye kitabında yazılı üç yüz altmış dört eseri şöyle bildirilmektedir:

Câmiler:
1) İstanbul Süleymâniye Câmii,
2) İstanbul Şehzâdebaşı Câmii,
3) Haseki Hürrem Câmii,
4) Mihrimah Sultan Câmii (Edirnekapı’da),
5) Osman Şah Vâlidesi Câmii (Aksaray’da),
6) Sultan Bâyezîd Kızı Câmii (Yenibahçe’de),
7) Ahmed Paşa Câmii (Topkapı’da),
8) Rüstem Paşa Câmii (Tahtakale’de),
9) Mehmed Paşa (Sokullu) Câmii (Kadırga Limanında),
10) İbrâhim Paşa Câmii (Silivrikapı’da),
11) Bâli Paşa Câmii (Hüsrev Paşa Türbesi yakınında,
12) Hacı Evhad Câmii (Yedikule yakınında),
13) Kazasker Abdurrahmân Çelebi Câmii (Molla Gürânî’de),
14) Mahmûd Ağa Câmii (Ahırkapı yakınında),
15) Odabaşı Câmii (Yenikapı yakınında),
16) Hoca Hüsrev Câmii (Kocamustafapaşa’da),
17) Hamâmî Hâtun Câmii (Sulumanastır’da),
18) Defterdar Süleymân Çelebi Câmii (Üsküplü Çeşmesi yakınında),
19) Ferruh Kethüdâ Câmii (Balat Kapısı içinde),
20) Yunus Bey Câmii (Balat’ta),
21) Hürrem Çavuş Câmii (Yenibahçe yakınında),
22) Sinan Ağa Câmii (Kâdı Çeşmesi yakınında),
23) Ahî Çelebi Câmii (İzmir İskelesi yakınında),
24) Süleymân Subaşı Câmii (Unkapanı’nda),
25) Zâl Mahmûd Paşa Câmii (Eyüp’te),
26) Nişancı Paşa Câmii (Eyüp’te),
27) Şah Sultan Câmii (Eyüp’te),
28) Emir Buhârî Câmii (Edirnekapı dışında),
29) Merkez Efendi Câmii (Yenikapı dışında),
30) Çavuşbaşı Câmii (Sütlüce’de),
31) Turşucuzâde Hüseyin Çelebi Câmii (Kiremitlik’te),
32) Kasım Paşa Câmii (Tersâne yakınında),
33) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Azapkapısı’nda),
34) Kılıç Ali Paşa Câmii (Tophane’de),
35) Muhiddin Çelebi Câmii (Tophâne’de),
36) Molla Çelebi Câmii (Tophâne Beşiktaş arasında),
37) Ebü’l-Fazl Câmii (Tophâne üstünde),
38) Şehzâde Cihangir Câmii (Tophâne’de),
39) Sinân Paşa Câmii (Beşiktaş’ta),
40) Mihrimah Sultan Câmii (Üsküdar’da, iskelede),
41) Eski Vâlide Câmii (Üsküdar’da),
42) Şemsi Ahmed Paşa Câmii (Üsküdar’da),
43) İskender Paşa Câmii (Kanlıca’da),
44) Çoban Mustafa Paşa Câmii (Geğbüze’de),
45) Pertev Paşa Câmii (İzmit’te),
46) Rüstem Paşa Câmii (Sapanca’da),
47) Rüstem Paşa Câmii (Samanlı’da),
48) Mustafa Paşa Câmii (Bolu’da),
49) Ferhad Paşa Câmii (Bolu’da),
50) Mehmed Bey Câmii (İzmit’te),
51) Osman Paşa Câmii (Kayseri’de),
52) Hacı Paşa Câmii (Kayseri’de),
53) Cenâbî Ahmed Paşa Câmii (Ankara’da),
54) Lala Mustafa Paşa Câmii (Erzurum’da),
55) Sultan Alâeddin Selçûkî Câmiinin (Çorum’da) yenilenmesi,
56) Abdüsselâm Câmiinin (İzmit’te)yenilenmesi,
57) Kiliseden dönme Eski Câminin (İznik’te)Sultan Süleymân tarafından yeniden yaptırılması,
58) Hüsreviye (Hüsrev Paşa)Câmii (Haleb’de),
59) Sultan Murâd Câmii (Manisa’da),
60) Orhan Câmiinin (Kütahya’da)yenilenmesi,
61) Kâbe-i şerîfin kubbelerinin tâmiri,
62) Hüseyin Paşa Câmii (Kütahya’da),
63) Rüstem Paşa Câmii (Bolvadin’de),
64) Sultan Selim Câmii (Karapınar’da),
65) Sultan Süleymân Câmii (Şam, Gök Meydanda),
66) Sultan Selim Câmii (Edirne’de),
67) Taşlık Câmii (Mahmûd Paşa için, Edirne’de),
68) Defterdar Mustafa Çelebi Câmii (Edirne’de),
69) Haseki Sultan Câmii (Edirne, Mustafa Paşa Köprüsü başında),
70) Semiz Ali Paşa Câmii (Babaeski’de),
71) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Hafsa’da, Trakya),
72) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Burgaz’da),
73) Semiz Ali Paşa Câmii (Ereğli’de),
74) Bosnalı Mehmed Paşa Câmii (Sofya’da),
75) Sofu Mehmed Paşa Câmii (Hersek’te),
76) Ferhad Paşa Câmii (Çatalca’da),
77) Maktul Mustafa Paşa Câmii (Budin’de),
78) Firdevs Bey Câmii (Isparta’da)
79)Memi Kethudâ Câmii (Ulaşlı’da),
80) Tatar Han Câmii (Kırım, Gözleve’de),
81) Rüstem Paşa Câmii (Rodoscuk’ta),
82) Vezir Osman Paşa Câmii (Tırhala’da),
83) Rüstem Kethüdâsı Mehmed Bey Câmii (Tırhala’da),
84) Mesih Mehmed Paşa Câmii (Yenibahçe’de).

Mescitler:
1) İbrâhim Paşa Mescidi (Îsâ Kapısında),
2) Sinân Paşa Mescidi (Yenibahçe’de),
3) Rüstem Paşa Mescidi (Yenibahçe’de),
4) Mîmar Sinân Mescidi (Yenibahçe’de),
5) Hâfız Mustafa Çelebi Mescidi (Yenibahçe’de),
6) Müftü Çivizâde Efendi Mescidi (Topkapı yakınında),
7) Emir Ali Çelebi Mescidi (Karagümrük çevresindee),
8) Üçbaş Mescidi (Karagümrük yakınında),
9) Defterdar Şerifezâde Efendi Mescidi (Fâtih Çarşamba’da),
10) Defterdar Mahmûd Çelebi Efendi Mescidi (Defterdar’da),
11) Simkeşbaşı Mescidi (Lütfi Paşa Çarşısının yakınında),
12) Hâcegizâde Mescidi (Fâtih Câmii yakınında),
13) Çavuş Mescidi (Silivrikapı yakınında),
14) Civizâde Kızı Mescidi (Davutpaşa yakınında),
15) Takyeci Ahmed Çelebi Mescidi (Silivrikapı civârında),
16) Hacı Nasuh Mescidi (Sarıgez yakınında)
17) Kasap Hacı İvan Mescidi (Sarıgüzel’de),
18) Hacı Hamza Mescidi (Ağa Çayırında),
19) Tok Hacı Hasan Mescidi (Zeyrek’te),
20) İbrâhim Paşa Zevcesi Mescidi (Kumkapı yakınında),
21) Bayram Çelebi Mescidi (Langakapısı yakınında),
22) Kemhacılar Mescidi (Çakmakçılar’da),
23) Kuyumcular Mescidi (Çakmakçılar’da),
24) Hersek Bodrumu üzerinde olan mescit (Ayasofya yakınında),
25) Yayabaşı Mescidi (Fenerkapısı içinde),
26) Abdî Subaşı Mescidi (Sultan Selim yakınında),
27) Hüseyin Çelebi Mescidi (Sultan Selim Câmii yakınında),
28) Hacı İlyas Mescidi (Ali Paşa Hamamı yakınında),
29) Duhanîzâde Mescidi (Kocamustafapaşa yakınında),
30) Kâdızâde Mescidi (Çukurhamam yakınında),
31) Müftü Hâmit Efendi Mescidi (Azaplar Hamamı yakınında),
32) Tüfenkhâne Mescidi (Unkapanı’nda),
33) Saray Ağası Dâvûd Ağa Mescidi (Edirnekapı dışında),
34) Dökmecibaşı Mescidi (Eyüp’te),
35) Arpacıbaşı Mescidi (Eyüp’te),
36) Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mescidi (İstanbul’da),
37) Kaysûnîzâde Mescidi (Sütlüce’de),
38) Karcı Subaşı Süleymân Mescidi (Eyüp’te),
39) İki Mescid (İstanbul’da),
40) Ahmed Çelebi Mescidi (Kiremitlik’te),
41) Yahya Kethüdâ Mescidi (Kasımpaşa’da),
42) Şehremini Hasan Çelebi Mescidi (Kasımpaşa’da),
43) Süheyl Bey Mescidi (Tophâne’de),
44) İlyaszâde Mescidi (Topkapı’nın dışında)
45) Sarrafbaşı Mescidi (Topkapı’nın dışında),
46) Pazarbaşı Nemu Kethüdâ Mescidi (Kasımpaşa’da),
47) Mehmed Paşa Mescidi (Büyükçekmecede),
48) Hacı Paşa Mescidi (Üsküdar’da),
49) Saraçhâne Mescidi (Hasköy’de),
50) Ruznâmeci Abdi Çelebi Mescidi (Sulumanastır’da),
51) Kürkçübaşı Mescidi (Kumkapı hâricinde),
52) Şeyh Ferhad Mescidi (Langakapısı yakınında).

Medreseler:
1)Sultan Süleymân Medresesi (Mekke’de),
2) Süleymâniye Medreseleri (İstanbul’da),
3)Yavuz Sultan Selim Medresesi (Halıcılar Köşkünde),
4)Sultan Selim Medresesi (Edirne’de),
5)Sultan Süleymân Medresesi (Çorlu’da),
6) Şehzâde Sultan Mehmed Medresesi (İstanbul’da),
7)Haseki Sultan Medresesi (Avratpazarı’nda),
8)Vâlide Sultan Medresesi (Üsküdar’da),
9)Kahriye Medresesi (Sultan Selim yakınında),
10) Mihrimah Sultan Medresesi (Üsküdar’da),
11)Mihrimah Sultan Medresesi (Edirnekapı’da),
12)Mehmed Paşa Medresesi (Kadırga’da),
13) Mehmed Paşa Medresesi (Eyüp’te), 1
4)Osman Şah Vâlidesi Medresesi (Aksaray yakınında),
15)Rüstem Paşa Medresesi (İstanbul’da),
16)Ali Paşa Medresesi (İstanbul’da),
17)Ahmed Paşa Medresesi (Topkapı’da),
18)Sofu Mehmed Paşa Medresesi (İstanbul’da),
19)İbrâhim Paşa Medresesi (İstanbul’da),
20)Sinân Paşa Medresesi (Beşiktaş’ta),
21)İskender Paşa Medresesi (Kanlıca’da),
22) Kasım Paşa Medresesi,
23)Ali Paşa Medresesi (Babaeski’de),
24)Mısırlı Mustafa Paşa Medresesi (Geğbüze’de),
25) Ahmed Paşa Medresesi (İzmit’te),
26)İbrâhim Paşa Medresesi (Îsâ Kapısında),
27) Şemsi Ahmed Paşa Medresesi (Üsküdar’da),
28) Kapı Ağası Mahmûd Ağa Medresesi (Ahırkapı’da),
29) Kapıağası Câfer Ağa Medresesi (Soğukkuyu’da),
30)Ahmed Ağa Medresesi (Çapa’da),
31)Hâmid Efendi Medresesi (Filyokuşu’nda),
32)Mâlûl Emir Efendi Medresesi (Karagümrük’te),
33)Ümm-i Veled Medresesi (Karagümrük’te),
34)Üçbaş Medresesi (Karagümrük’te),
35)Kazasker Perviz Efendi Medresesi (Fâtih’te),
36)Hâcegizâde Medresesi (Fâtih’te),
37)Ağazâde Medresesi (İstanbul’da),
38)Yahya Efendi Medresesi (Beşiktaş’ta),
39) Defterdar Abdüsselâm Bey Medresesi (Küçükçekmece’de),
40)Tûtî Kâdı Medresesi (Fâtih’te),
41)Hakîm Mehmed Çelebi Medresesi (Küçükkaraman’da),
42) Hüseyin Çelebi Medresesi (Çarşamba’da),
43)Şahkulu Medresesi (İstanbul’da),
44)Emin Sinân Efendi Medresesi (Küçükpazar’da),
45)Yunus Bey Medresesi (Draman’da),
46)Karcı Süleyman Bey Medresesi,
47)Hâcce Hâtun Medresesi (Üsküdar’da),
48)Defterdar Şerifezâde Medresesi (Kâdıçeşmesi’nde),
49)Kâdı Hakîm Çelebi Medresesi (Küçükkaraman’da),
50)Kirmasti Medresesi,
51)Sekban Ali Bey Medresesi (Karagümrük’te),
52)Nişancı Mehmed Bey Medresesi (Altımermer’de),
53)Kethüdâ Hüseyin Çelebi Medresesi (Sultan Selim’de),
54)Gülfem Hâtun Medresesi (Üsküdar’da),
55)Hüsrev Kethüdâ Medresesi (Ankara’da),
56)Mehmed Ağa Medresesi (Çatalçeşme’de).

Dârülkurrâlar:
1) Sultan Süleyman Han Dârülkurrâası (İstanbul’da),
2) Vâlide Sultan Dârülkurrâsı (Üsküdar’da),
3)Hüsrev Kethüdâ Dârülkurrâsı (İstanbul’da),
4)Mehmed Paşa Dârülkurrâsı (Eyüp’te),
5)Müftü Sa’di Çelebi Dârülkurrâsı (Küçükkaraman’da),
6)Sokullu Mehmed Paşa Dârülkurrâsı (Eyüp’te),
7)Kâdızâde Efendi Dârülkurrâsı (Fâtih’te).

Türbeler:
1)Sultan Süleymân Türbesi (Süleymaniye’de),
2) Şehzâde Sultan Mehmed Türbesi (Şehzâdebaşı’nda),
3)Sultan Selim Türbesi (Ayasofya civârında),
4)Hüsrev Paşa Türbesi (Yenibahçe’de),
5)Şehzâdeler Türbesi (Ayasofya’da),
6)Vezir-i âzam RüstemPaşa Türbesi (Şehzâde Türbesi yakınında),
7)Ahmed Paşa Türbesi (Eyüp’te),
8)Mehmed Paşa Türbesi (Topkapı’da),
9)Çocukları için inşâ ettiği türbe,
10)Siyavuş Paşa Türbesi (Eyüp’te),
11)Siyavuş Paşanın çocukları için yapılan türbe (Eyüp’te),
12) Zâl Mahmûd Paşa Türbesi (Eyüp’te),
13)Şemsi Ahmed Paşa Türbesi (Üsküdar’da),
14) Yahya Efendi Türbesi (Beşiktaş’ta),
15)Arap Ahmed Paşa Türbesi (Fındıklı’da),
16)Hayreddin Paşa Türbesi (Beşiktaş’ta),
17)Kılıç Ali Paşa Türbesi (Tophâne’de),
18)Pertev Paşa Türbesi (Eyüp’te),
19)Şâh-ı Hûban Türbesi
20)Haseki Hürrem Sultan Türbesi (Süleymaniye’de).


İmâretler:
1) Sultan Süleymân İmâreti (Süleymaniye’de),
2)Haseki Sultan İmâreti (Mekke’de),
3)Haseki Sultan İmâreti (Medîne’de),
4) Mustafa Paşa Köprüsü başında bir imâret (Edirne’de),
5)Sultan Selim İmâreti (Karapınar’da),
6)Sultan Süleymân İmâreti (Şam’da),
7)Şehzâde Sultan Mehmed İmâreti (İstanbul’da),
8)Sultan Süleymân İmâreti (Çorlu’da),
9)Vâlide Sultan İmâreti (Üsküdar’da),
10) Mihrimah Sultan İmâreti (Üsküdar’da),
11)Sultan Murâd İmâreti (Manisa’da),
12)Rüstem Paşa İmâreti (Rodoscuk’ta),
13)Rüstem Paşa İmâreti (Sapanca’da),
14)Mehmed Paşa İmâreti (Burgaz’da),
15)Mehmed Paşa İmâreti (Hafsa’da),
16)Mustafa Paşa İmâreti (Geğbüze’de),
17)Mehmed Paşa İmâreti (Bosna’da).

Dârüşşifâlar:
1)Sultan Süleymân Dârüşşifâsı (Süleymaniye’de),
2)Haseki Sultan Dârüşşifâsı (Haseki’de),
3)Vâlide Sultan Dârüşşifâsı (Üsküdar’da).

Su Yolları Kemerleri:
1)Bend Kemeri (Kağıthâne’de),
2)Uzun Kemer (Kemerburgaz’da),
3)Muglava Kemeri (Kemerburgaz’da),
4)Gözlüce Kemer (Cebeciköy’de),
5)Müderris köyü yakınındaki kemer (Kemerburgaz’da).

Köprüler:
1)Büyükçekmece Köprüsü,
2)Silivri Köprüsü,
3)Mustafa Paşa Köprüsü (Meriç üzerinde),
4)Sokullu Mehmed Paşa Köprüsü (Tekirdağ’da),
5) Odabaşı Köprüsü (Halkalıpınar’da),
6)Kapıağası Köprüsü (Harâmidere’de),
7)Mehmed Paşa Köprüsü (Sinanlı’da),
8)Vezir-i âzam Mehmed Paşa (Mostar) Köprüsü (Bosna’da, Vişigrad kasabasında).

Kervansaraylar:
1) Kervansaray (Sultan Süleymân İmâreti yakınında),
2)Kervansaray (Büyükçekmece’de),
3)Rüstem Paşa Kervansarayı (Rodosçuk’ta),
4)Kebeciler Kervansarayı (Bitpazarı’nda),
5)Rüstem Paşa Kervansarayı (Galata’da),
6)Ali Paşa Kervansarayı (Bursa’da),
7) Ali Paşa Kervansarayı (Bitpazarı’nda),
8)Pertev Paşa Kervansarayı (Vefâ’da),
9)Mustafa Paşa Kervansarayı (Ilgın’da),
10)Rüstem Paşa Kervansarayı (Sapanca’da),
11) Rüstem Paşa Kervansarayı (Samanlı’da),
12)Rüstem Paşa Kervansarayı (Karışdıran’da),
13)Rüstem Paşa Kervansarayı (Akbıyık’ta),
14)Rüstem Paşa Kervansarayı (Karaman Ereğlisi’nde),
15)Hüsrev Kethüdâ Kervansarayı (İpsala’da)
16)Mehmed Paşa Kervansarayı (Hafsa’da),
17)Mehmed Paşa Kervansarayı (Burgaz’da),
18)Rüstem Paşa Kervansarayı (Edirne’de),
19) Ali Paşa Çarşısı ve Kervansarayı (Edirne’de),
20)İbrâhim Paşa Kervansarayı (İstanbul’da).

Saraylar:
1) Saray-ı atîk tâmiri (Beyazıt’ta),
2)Saray-ı cedîd-i hümâyûn tâmiri (Topkapı’da),
3) Üsküdar Sarayının tâmiri (Üsküdar’da),
4)Galatasarayın eski yerine yeniden inşâsı (Galatasaray’da),
5)Atmeydanı Sarayının yeniden inşâsı (Atmeydanı’nda),
6)İbrâhim Paşa Sarayı (Atmeydanı’nda),
7)Yenikapı Sarayının yeniden inşâsı (Silivrikapı’da),
8)Kandilli Sarayının yeniden inşâsı (Kandilli’de),
9)Fenerbahçe Sarayının yeniden inşâsı (Fenerbahçe’de),
10)İskender Çelebi Bahçesi Sarayının yeniden inşâsı (İstanbul şehir dışında),
11)Halkalı Pınar Sarayının yeniden inşâsı (Halkalı’da),
12)Rüstem Paşa Sarayı (Kadırga’da),
13)Mehmed Paşa Sarayı (Kadırga’da),
14)Mehmed Paşa Sarayı (Ayasofya yakınında),
15)Mehmed Paşa Sarayı (Üsküdar’da),
16)Rüstem Paşa Sarayı (Üsküdür’da),
17) Siyavuş Paşa Sarayı (İstanbul’da),
18)Siyavuş Paşa Sarayı (Üsküdar’da),
19)Siyavuş Paşa Sarayı (Üsküdar’da),
20) Siyavuş Paşa Sarayı (yine Üsküdar’da),
20)Ali Paşa Sarayı (İstanbul’da),
21)Ahmed Paşa Sarayı (Atmeydanı’nda),
22)Ferhad Paşa Sarayı (Bâyezîd civârında),
23) Pertev Paşa Sarayı (Vefâ Meydanında),
24) Sinân Paşa Sarayı (Atmeydanı’nda),
25)Sofu Mehmed Paşa Sarayı (Hocapaşa’da),
26) Mahmûd Ağa Sarayı (Yenibahçe’de),
27)Mehmed Paşa Sarayı (Halkalı yakınında Yergöğ’de),
28)Şâh-ı Hûbân Kadın Sarayı (Kasımpaşa Çeşmesi yakınında),
29) Pertev Paşa Sarayı (şehrin dışında),
30)Ahmed Paşa Sarayı (şehrin dışında),
31) Ahmed Paşa Sarayı (Taşra Çiftlik’te),
32) Ahmed Paşa Sarayı (Eyüp’te),
33)Ali Paşa Sarayı (Eyüp’te),
34) Mehmed Paşa Sarayı (şehrin dışında, Rüstem Çelebi Çiftliğinde),
35) Mehmed Paşa Sarayı (Bosna’da),
36)Rüstem Paşa Sarayı (İskender Çelebi Çiftliğinde).

Mahzenler:
1)Buğday mahzeni (Galata Köşesinde),
2)Zift Mahzeni (Tersâne-i Âmirede),
3) Anbar (sarayda),
4)Anbar (Has Bahçe Yalısında),
5)Mutfak ve kiler (sarayda),
6)Mahzen (Unkapanı’nda),
7)İki adet anbar (Cebehâne yakınında),
8)Kurşunlu Mahzen (Tophâne’de).

Hamamlar:
1)Sultan Süleymân Hamamı (İstanbul’da),
2)Sultan Süleymân Hamamı (Kefe’de),
3)Üç Kapılı Hamam (Topkapı Sarayında),
4)Üç Kapılı Hamam (Üsküdar Sarayında),
5)Haseki Sultan Hamamı (Ayasofya yakınında),
6) Haseki Sultan Hamamı (Bahçekapı’da),
7)Haseki Sultan Hamamı (Yahudiler içinde),
8)Vâlide Sultan Hamamı (Üsküdar’da),
9)Vâlide Sultan Hamamı (Karapınar’da),
10)Vâlide Sultan Hamamı (Cibâli Kapısında),
11) Mihrimah Sultan Hamamı (Edirnekapı’da),
12) Lütfi Paşa Hamamı (Yenibahçe’de),
13)MehmedPaşa Hamamı (Galata’da),
14)MehmedPaşa Hamamı (Edine’de),
15)Kocamustafapaşa Hamamı (Yenibahçe’de),
16)İbrâhim Paşa Hamamı (Silivrikapı’da),
17)Kapıağası Yâkub Ağa Hamamı (Sulumanastır’da),
18) Sinân Paşa Hamamı (Beşiktaş’ta),
19)Molla Çelebi Hamamı (Fındıklı’da),
20)Kaptan Ali Paşa Hamamı (Tophâne’de),
21) Kaptan Ali Paşa Hamamı (Fenerkapı’da),
22) Müfti Ebüssü’ûd Efendi Hamamı (Mâcuncu Çarşısında),
23)Mîrmirân Kasımpaşa Hamamı (Hafsa’da),
24)Merkez Efendi Hamamı (Yenikapı dışında),
25)Nişancı Paşa Hamamı (Eyüp’te),
26)Hüsrev Kethüdâ Hamamı (Ortaköy’de),
27)Hüsrev Kethüdâ Hamamı (İzmit’te),
28) Hamam (Çatalca’da),
29)Rüstem Paşa Hamamı (Sapanca’da),
30)Hüseyin Bey Hamamı (Kayseri’de),
31)Sarı Kürz Hamamı (İstanbul’da),
32)Hayreddin Paşa Hamamı (Zeyrek’te),
33)Hayreddin Paşa Hamamı (Karagümrük’te),
34)Yâkub Ağa Hamamı (Tophâne’de),
35)Haydar Paşa Hamamı (Zeyrek’te),
36)İskender Paşa Hamamı,
37) Odabaşı Behruzağa Hamamı (Şehremini’de),
38) Kethüdâ Kadın Hamamı (Akbaba’da),
39) Beykoz Hamamı,
40) Emir Buhârî Hamamı (Edirnekapı dışında),
41) Hamam (Eyüp’te),
42) Dere Hamamı (Eyüp’te),
43)Sâlih Paşazâde Hamamı (Yeniköy’de),
44)Sultan Süleymân Hamamı (Mekke’de),
45) Hayreddin Paşa Hamamı (Tophâne’de),
46)Hayreddin Paşa Hamamı (Kemeraltı’nda),
47)Rüstem Paşa Hamamı (Cibâli’de),
48) Vâlide Sultan Hamamı (Üsküdar’da).


Kaynak: dallog.com


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Merhamet ve estetiğin sembolü Kus Evi>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:51:33
fiogf49gjkf0d









Türk yapılarında heykel kabartmalarının yerini alan bu küçük süs evler, yapının en görünür bir yerine konur, bu oyuncak yapı oya ve dantel gibi işlenirdi. Eskiden duvarlarda görülen bu küçük kabartma yapılar büyük yapının küçük bir örneği, planı sanılırdı. Halbuki yapı ile ilişiği olmayan bu güzel motiflerin Türk Sanatı’na mahsus bir hayal mimarisi olduğu unutulmamalıdır.

Kuş evleri, Türklerin hayvanlara, özellikle kuşlara verdikleri değer ve önemin simgesi. Osmanlı döneminde hayvanların bakımı ve korunması için birçok vakıf faaliyet gösteriyordu. Soğuk kış günlerinde kuşların beslenmesi, hasta leyleklerin bakım ve tedavisi, hayvanlara gıda ve su verilmesi için kurulan vakıflardı bunlar. Kırlangıçların yuva yaptıkları evleri yangından koruduğu, kumruların aşıkları bir arada tuttuğu gibi inançların da belki etkisi vardır kuş evlerinin çoğalmasında. Ya kuşların koro halinde yaptıkları müzik… Bir minik serçenin, sakanın, kırlangıcın ev halkına “uyanın, güneş doğdu, sabah oldu” diye seslenişi… İşte insanın içini ısıtan bu cıvıltılar da bir sebepti insana kuş evini yaptıran…
İnsanoğlunun en güzel tasarımlarından olan kuş evleri, ‘merhamet’ ve ‘sevgi’ gibi yüce duyguları sembolize etmekle beraber, dönemin mimarisini, o kuş evini yaptıranın zevkini, inceliğini de yansıtıyordu.

Geçmişte mimarimizin tatlı bir ayrıntısı olan ve ülkemizde ancak birkaç numunesi bulunan kuş evleri günümüzde tamamen unutulmaya yüz tutmuş durumda. “Kuş evi” denildiğinde bir çoğunun zihninde çok fazla bir gayrete gerek duyulmadan yapılmış alâlade bir kuş yuvası canlanabilir. Ancak gerçekte hiç de öyle değildir. Her biri ince bir zevk ürünü olan ve sadece yaşamak için değil de, mimarların sanat kabiliyetlerini göstermek için yaptıkları saray ya da köşklere benzetebiliriz. Belki de bu yüzden kuş evlerine ‘Kuş köşkü’ ya da ‘Kuş sarayı’ da denilmektedir.

Kuş evleri, kuşları dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumak, yapıları da kuşların verebileceği zararlardan korumak, hem de Allah’ın yaratmış olduğu bu nazik yapıdaki hayvanlara hizmette bulunarak “sevaba nail olma” düşüncesiyle yapılmıştır. Güzel ötüşleriyle bulundukları yeri cennetten bir köşe haline getiren, aynı zamanda cennette bulunan birkaç hayvandan biri oluşundan dolayı kuşlara bizim kültürümüzde ayrı bir ihtimam gösterilmiştir.

13. asırdan itibaren 19. asrın sonlarına kadar hemen hemen Osmanlı Devleti’nin ömrü boyunca camiler, medreseler, sıbyan mektebleri, şifahaneler, kütüphaneler, darphaneler, maksimler, iskeleler, köprüler gibi resmi binalarla, türbeler, hanlar, hamamlar ve evlerin duvarlarında geleneksel mimarlığın sevimli bir ayrıntısı olarak yer almışlar. Boyalı, oymalı küçük tahta yuvalar biçiminde ağaç dallarına asılanları da yapılmış, ama kuş evlerinin ahşap numuneleri yangınlar, istimlâklar, yıkımlar yüzünden günümüze kadar ulaşamamıştır.

Ne var ki artık, ecdadın gönül inceliğinin ve merhametinin tezahürü olan bu kuş evlerine, mimarimizde hiç rastlayamıyoruz. Şehirlerimizden kuşlar yavaş yavaş göç etmeye başladı. Bizim duyarsızlığımız ve sevgisizliğimiz karşısında.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ankara Müzeleri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:48:21
fiogf49gjkf0d
T.C. Ziraat Bankası Müzesi

Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi yapılarından olan T.C.Ziraat Bankası Genel Müdürlük binası, İtalyan Mimar Guiliano Mongeri tarafından 1926-1929 yıllarında yapılmıştır. Bina, bankanın 118. kuruluş yıldönümünde, 20 Kasım 1981’de müze olarak düzenlenerek hizmete açılmış olup, Türkiye’nin ilk banka müzesidir.

T.C.Ziraat Bankası Müzesi koleksiyonları arasında; Mithat paşa’nın Memleket sandıkları’nın kurulması için sadaret Makamı’na yazdığı mektuplar, Memleket sandıkları’ndan Ziraat Bankası’na geçiş Nizamnamesi, Emniyet Sandığı’nın kuruluşunda yazılan mektup ve belgelerle Şûra Devlet Reisi Mithat Paşa’ya ait 1.No.lu hesap sayfası bulunmaktadır. 1863-1867 yıllarında açılan Şarköy ve Tavas Memleket sandıkları’nda kullanılmış standart ölçü ve şekle göre yapılmış bölmeli sandıklar, 1889 yılında Sivrihisar Sandığı’nın açılışından itibaren kullanılan mıhlı para kasası ve Bergama Şubesi’nden gelen demir kasa da bu müzede teşhir edilmektedir. Ayrıca tarihi değer taşıyan teftiş defterleri, imza sirküleri, bugünkü fotokopinin yerini tutan haberleşme kopya defterleri, tasarruf ve tevdiat hesabı cüzdan örnekleri, makbuzlar ve fiş dip koçanları gibi örnekler sergilenmektedir.

Bunların yanı sıra müzede, banka binası için 1928’de özel olarak yapılan İbrahim Çallı’nın “Harman” ve Namık İsmail’in “Gazi Mustafa Kemal Çiftçiler Arasında” isimli yağlıboya tabloları yer almaktadır.


Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Müzesi

Cumhuriyet döneminde çocuklara ve ailelere bakım, eğitim, sağlık ve kültür hizmetleri sunan ilk kurum olan Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Etfal Cemiyeti), Kurtuluş savaşı’nda öksüz ve yetim kalan çocukların korunması, bakımının sağlanması, eğitilmesi ve yetiştirilmesi amacıyla 30 Haziran 1921’de Atatürk’ün önderliğinde kurulmuştur.

Çocuk esirgeme Kurumu’na ait tarihsel doküman ve malzemenin sergilendiği müze, özellikle çocuklara, gençlere Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze değin süren gelişmeleri sunmak amacı ile kurulmuştur. Ayrıca müzenin bir bölümü çocuklara yönelik bir kütüphane ve kültür merkezi olarak hizmet vermektedir.

İstiklal Mahallesi Çocuk Sarayı Mevkii, Altındağ


TCDD Müzesi ve Sanat Galerisi

Ankara Gaz kompleksi içerisinde “Ankara Oteli” adı ile 1924 yılında yapılan, ancak demiryolu idari binası olarak kullanılan iki katlı taş bina, 1990 yılında restore edilmiş ve giriş katı Sanat galerisi, ikinci katı da Demiryolları Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Sanat Galerisi’nde belirli aralıklarla ulusal ve uluslar arası çeşitli sergiler düzenlenmektedir. Geniş sofaya açılan yüksek tavanlı büyük salon ile sekiz farklı büyüklükte odadan oluşan müzede ise; geçen yüzyıldan günümüze değin trenin serüveni grafik illüstrasyonlarla gösterilmekte, demiryollarında kullanılan her tür teknik ve etnolojik malzeme de tarihi gelişimi içerisinde sergilenmektedir. Müzede sergilenen semaverler, pirinç yazı takımları, ahşap sedefli mobilyalar, biletler, sağlık malzemeleri, yol ölçüm aletleri, madalyalar, şiltler ve özgün buharlı lokomotif plakaları T.C.D.D bünyesinden temin edilmiştir.

TRT Müzesi

TRT Müzesi, 22 Ağustos 1994’te Türkiye’de radyo ve televizyon yayıncılığının öncüsü olan TRT her türlü belge, görsel, işitsel materyali bir araya toplamış ve ulusal yayıncılığımızın geçmişini belge ve kanıtlarla gelecek kuşaklara tanıtmak amacı ile açılmıştır.

Müzede Ankara, İstanbul ve İzmir Radyolarında kullanılmış olan ses teçhizatı ile “Radyo ve Gösterim Stüdyoları” oluşturulmuş, ayrıca iki renkli televizyon yayınlarında kullanılan cihazlardan da bir “Televizyon Stüdyosu” kurulmuş ve halkın ziyaretine açılmıştır.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ankara Müzeleri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:47:40
fiogf49gjkf0d
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında, yeniden düzenlenmiş Osmanlı dönemi yapısı olan Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’da yanında yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmet dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464-1471 yıllarında yaptırıldığı sanılmaktadır.

Klasik plânlı bedestenin ortasında on kubbe ile örtülü, dikdörtgen şeklindeki mekân, karşılıklı yerleştirilen üstü beşik tonozla örtülü 102 dükkandan meydana gelen bir arasta ile çevrilidir.
Kurşunlu Han ise, Fatih Sultan Mehmet dönemi baş vezirlerinden MehmetPaşa’nın İstanbul Üsküdar’daki imaretine vakıf olarak yaptırılmıştır. Orta avlu ve revak ile bunları çeviren iki katlı odalardan oluşan han, tipik Osmanlı mimari özelliği taşımaktadır. Zemin katta 28, birinci katta 30 ocaklı oda yer almaktadır. Kuzey cephede 11, güneyinde 9 ve giriş eyvanı içerisinde de karşılıklı dört dükkan bulunmaktadır.

Dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, Anadolu’nun arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak kronolojik sıra ile sergilenmektedir. Bedestenin yan salonlarında Paleolitik, Neolitik, Eski Tunç, Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Frig, Urartu dönemlerine ait, Karain, Çatalhöyük, Hacılar Can Hasan, Beycesultan, Alacahöyük, Karaz, Mahmatlar, Eskiyapar, Elmalı, Kültepe, Acemhöyük, Boğazköy, Gordion, Pazarlı, Altıntepe, Adilcevaz, Patnos kazılarında ele geçen çeşitli buluntular, Yunan, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler, bedestenin orta salonunda, Hitit İmparatorluk (Alacahöyük) ve Geç Hitit (Malatya, Kargamış, Sakçagözü) kentlerinin giriş kapılarına ait taş kabartmalar sergilenmektedir.Çağlar Boyu Ankara bölümünde ise, Ankara’nın Prehistorik Çağlardan günümüze kadar yerleşim tarihi yansıtılmaktadır.

Anadolu medeniyetleri Müzesi, 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasında birinci seçilmiş ve “Yılın Müzesi” unvanını kazanmıştır.


Kurtuluş Savaşı Müzesi

Ankara Ulus Meydanı’nda yer alan Kurtuluş Savaşı Müzesi’nin plânı Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Salim Bey tarafından yapılmıştır.

Bina, 23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında Büyük Millet Meclisi olarak kullanılmış, önce 23 Nisan 1961’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi adı ile, 23 Nisan 1981’de de Kurtuluş savaşı Müzesi ismi ile ziyarete açılmıştır.

Koridorun solunda 1918-1923 tarihleri arasındaki olayları tanıtılmakta, sağ tarafında ise Meclis çalışmaları birinci ve ikinci dönem milletvekillerine ait fotoğraf, yağlı boya tablo, belge ve hatıra eşyalar sergilenmektedir.

Sivas Kongresi’nde kullanılan masa, Erzurum Kongresi’nde kullanılan mühür, Kurtuluş savaşı’nda kullanılan telefon santrali, bazı savaş araç ve gereçleri ile Gümrü Antlaşması sırasında Kâzım Karabekir Paşa’ya armağan edilen gümüş yemek takımı, Kurtuluş savaşı’nın çeşitli dönemlerine ait fotoğraflar, Cumhuriyetin ilanından sonraki ilk Bakanlar Kurulu üyelerinin fotoğrafları bulunmaktadır. Meclisin 23 Nisan 1920’de toplandığı ve ilk hali ile sergilenen Meclis Toplantı Salonu’nda başkanlık ve divan üyelerinin, arkasında eski yazı ile “Hakimiyet Milletindir” yazısı yer alan kürsüsü vardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma odası ise Reis Odası (Meclis Başkanı) olarak ilk hali ile korunmuştur.


Cumhuriyet Müzesi

Ulus, Cumhuriyet Caddesinde yer alan Cumhuriyet Müzesi binası, 1923 yılında Mimar Vedat tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanan ve inşa edilmiştir. 18 Ekim 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet meclisi olarak hizmete açılmış ve 27 Mayıs 1960 tarihine kadar II.Türkiye Büyük Millet Meclisi binası olarak kullanılmıştır. 1979’da Kültür Bakanlığı’na devredilen yapının ön kısmı 30 Ekim 1980’de Cumhuriyet Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

I.Ulusal Mimarlık akımının örneklerinden olan bu iki katlı yapının içi, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarında yer almaktadır. Selçuklu ve Osmanlı dönemi süslemelerinin yer aldığı tavanı, taç kapı, kemer, saçaklar ve çinilerin kullanıldığı bina döneminin mimari özelliklerini taşımaktadır.

Müzede, Cumhuriyet tarihi, Meclis tarihi, Atatürk devrimleri ve ilkeleri fotoğraflarla ve döneme ait objeler eşliğinde sergilenmektedir. Meclis Toplantı Salonu’nda ise Atatürk’ün “Nutuk”unun okunduğu (15-20 Ekim 1927) doğal ortam balmumu heykellerle canlandırılmıştır. Ayrıca II.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ve III.Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ait eşya ve fotoğraflar ile Cumhuriyetin ilanından günümüze değin tedavüle çıkan kağıt ve madeni paralar, pullar, hatıra paralar ve madalyalar sergilenmektedir.


Alagöz Karargâh Müzesi

Ankara Polatlı, Alagöz Köyü’nde bulunan, Atatürk’ün Sakarya Savaşı’nı idare ettiği Çiftlik evidir. Bina evin sahibi Türkoğlu ailesi tarafından 1965 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir. Anıtkabir Müze Müdürlüğü tarafından düzenlenerek 10 Kasım 1968 tarihinde müze olarak hizmete açılmıştır. Daha sonra 1982’de Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı Anıtkabir Komutanlığı’na devredilmiştir. 1983 yılından bu yana Karargâh Müzesi olarak hizmet vermektedir.


Devlet Resim ve Heykel Müzesi

Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu (1888-1982) tarafından Neo-Klasik üslupta 1927 yılında yapılmıştır. Kültür Bakanlığı’na Resim ve Heykel Müzesi olmak üzere 1976 yılında devredilmiştir. Bu arada Arif Hikmet Koyunoğlu’nun gözetiminde Mimar Abdurrahman Hancı’nın projesine göre müze olarak düzenlenmiş ve restore edilmiştir.

Müze, Türk resim sanatı eserlerini oluşturan koleksiyonlardan meydana gelmiştir. Başlangıçta kamu kurum ve kuruluşlarındaki eski resimler toplanmış, ardından Devlet Resim ve Heykel sergilerinde ödül kazanmış yapıtlar, resimler ve heykeller müze koleksiyonlarına katılmıştır.

Müzede üç güzel sanatlar galerisi, resim heykel ve seramik atölyeleri ile bir de restorasyon atölyesi bulunmaktadır. Eserler altı salonda teşhir edilmektedir. Ayrıca uzmanlık alanında kitapları oluşturan kütüphane, Şark salonu, tiyatro-konser salonu, kafeterya, depolar ve yönetim birimi müze kapsamındadır.

Müzedeki galerilerde her yıl ulusal ve uluslar arası düzeyde sergiler açılmaktadır. Bunların başında Asya-Avrupa Bienali Sergisi, Uluslar arası Sedat Simavi Karikatür Yarışması Sergisi, Kültür Bakanlığı’nın diğer devletlerin kültürel anlaşması ile açılan yabancı sanatçı sergileri de müzenin çalışma kapsamı içerisindedir. Bunun yanı sıra müze atölyelerinde halka yönelik kurslar düzenlenmekte, Ankara Devlet Opera ve Balesi burada her hafta gösteri düzenlemekte, Kültür Bakanlığı’nın özel sanat toplulukları, konserleri, film ve halk dansları gösterileri ile konferanslar düzenlenmektedir.



Şefik Bursalı Evi

Cumhuriyet dönemi Türk resim sanatının öncülerinden Şefik Bursalı’nın (1903-1990) Ankara’da yaşamış olduğu ev Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve müzeye dönüştürülmüştür. Müzede Şefik Bursalı’nın yapmış olduğu eserlerden örnekler, kişisel eşyaları, fotoğrafları ve çeşitli anılarını içeren belgeler sergilenmektedir.



Ankara Etnoğrafya Müzesi

Ankara Talat Paşa Bulvarı ile Atatürk Bulvarı’nın birleştiği noktada yer alan Etnoğrafya Müzesi Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde kurulan ilk müzelerinden birisidir. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927’de ziyarete açılan müzede başlangıçta 1924 ve 1925 yıllarında Türkiye genelinde toplanan eserler sergilenmektedir.

Etnoğrafya Müzesi’nin yapımına 1925 yılında milli müze kurma düşüncesi ile başlanmış, iki yılda inşaat tamamlanmıştır. Müzenin girişindeki büyük salon Şeref Holü’dür. Atatürk’ün ölümünden sonra naşı 1953 yılında Anıtkabir’e nakledilinceye kadar burada gömülmüştür. Büyük bir mermer levha üzerindeki yazıt da bunu belirtmektedir.

Müze bölümlerinde Selçuklular döneminden başlayarak folklora kadar her çeşit Türk eseri koleksiyonlar halinde sergilenmektedir. Çeşitli yöresel giysiler, süs takılar, başlıklar, nakış işlemeleri ile Türk folklorunun bir bölümü burada sergilenmektedir. Ayrıca Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilimler müzenin dokuma bölümünü meydana getirmektedir. Bunların yanı sıra XV.yüzyıldan başlayarak günümüze kadar uzanan Türk maden sanatı eserleri de ayrı bir bölümdedir. Burada Memluklu kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğümler, leğenler, siniler, kahve tepsileri, sahanlar, taslar, mum makasları, gülaptanlar koleksiyonlar halinde bir araya getirilmiştir. Osmanlı döneminde kullanılan yay ve oklardan, çakmaklı tabancalardan, tüfeklerden, kılıçlardan ve yatağanlardan oluşan Silah Seksiyonu da kronolojik olarak sergilenmiştir.

Müzenin bir diğer önemli bölümü de Ankara başta olmak üzere Anadolu’nun bir çok yerinden getirilen ahşap eserlerdir. Burada Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı döneminde uygulanmış oyma, kazıma, kündekâri, kakma tekniğindeki ahşap eserler; özellikle ahşap minber, mihrap, kapı, rahle, pencere ve dolap kapları, cüz muhafazaları bulunmaktadır. Bunların arasında Selçuklu Sultanı II.Keyhüsrev’in tahtı (XII.yüzyıl), Ahi Şerafettin’in sandukası (XIV.yüzyıl), Ürgüp Damsa Köyü’ndeki Taşkın Paşa Camisinin mihrabı (XII.yüzyıl), Siirt Ulu Cami Minberi (XII.yüzyıl), Merzifon Çelebi Sultan Medresesi kapısı (XV.yüzyıl) en ilginç ahşap eserlerdir. Bunların yanı sıra müzede, cam eserler, eski yazmalar, antika mobilyalar, Türk evi odaları, işlemeli tavanlar, ocaklar, dolaplar da sergilenmektedir.


Tabiat Tarihi Müzesi



Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) yönetimindeki müze 7 Şubat 1968 tarihinde açılmıştır.

Müzede Maden tetkik Arama Enstitüsünün yapmış olduğu jeolojik, minerolojik ve paleontolojik araştırma ve çalışmalara yer verilmiştir. Ayrıca yer bilim fakültelerinin yapmış olduğu bilimsel ve teknik araştırmalar, materyaller müzede bulunmaktadır.

Müzedeki başlıca eserler arasında Fransa Tabiat Tarihi Müzesi’nin armağanı, 15 milyon yıl önce Fransa’da yaşamış ilk fil örneği olan Trilophodon angustidesin fosil iskelet kalıbı, Ankara civarında 193 milyon yıl önce yaşamış 1,5 m. çapındaki dev mürekkep balığı fosili, 25 bin yıl önce batı Anadolu’da yaşamış insanların ayak izleri fosilleri, Türkiye’de bulunan değerli ve az değerli taş örnekleri, Sivas-Yıldızeli’ne düşen meteorit parçası ve Ay’dan getirilen aytaşı bulunmaktadır. Müze, üniversiteler ve yer bilimleri ile ilgili tüm kuruluşların bilimsel ve teknik çalışmalarına, ortaöğretim kurumlarına, teknik ve bilimsel materyal temin edilmesinde yardımcı olmaktadır.


Gordion Müzesi

Ankara Polatlı’daki Yassıhöyük Köyü’nün yanında, 1963 yılında kurulmuştur.

Müzede Eski Tunç, Hitit, ithal Yunan seramikleri, Helenistik ve Roma dönemi eserleri koleksiyonları yer almaktadır. Ayrıca Gordion’da ele geçirilen mühür ve sikke koleksiyonları da bu müzede sergilenmektedir. Kayabaşı Köyü temel kazısında ortaya çıkarılan Roma dönemine ait mozaik ile bir Galat mezarı müze bahçesinde sergilenmektedir.

Son yıllardaki ziyaretçi artışından ötürü müzeye yeni depo binası, ek teşhir salonu, laboratuar, görüntü ve bilgilendirme salonu ile yeni açık hava teşhir salonu eklenmiştir.


Eğit-Der Eğitim Müzesi

Eğit-Der Eğitim Müzesi, 17 Nisan 1995 tarihinde, eğitimle ilgili düşünce ürünlerini, belgelerini derlemek, kalıcılığını sağlamak, bütün bunları öğrencilerin, eğitimcilerin, araştırmacıların ve bilim adamlarının görüşlerine sunmak amacı ile hizmete açılmıştır. Bir diğer amacı da eğitimle ilgili yapıt ve nesnelerin korunması ve değerlendirilmesi alışkanlığının kazandırılmasına yardımcı olmaktır.

Müzede çeşitli eğitim araçlarının yanı sıra, Osmanlı döneminden günümüze kadar yazılmış Osmanlıca ve Türkçe kitap, dergi, gazete, atlas ve öğretmen örgütlenmesi ile ilgili olan çeşitli basılı malzemeler sergilenmektedir. Ayrıca Mehmet Yiğit, Cahit Külebi, Rauf İnan, Hüsnü Cırıltı, Mahmut Makal, Talip Apaydın gibi iz bırakan eğitimcilerin kendi görüntüleri ve ses kayıtlarının yanı sıra Türkiye’nin bugünkü eğitim durumu, geleceğe ait önerileri içeren video kayıtları, 1940’lı yıllarda Köy Enstitüleri’ndeki koro bantları ve taş plak, eğitimci ve öğrenci etkinliklerini gösteren fotoğraflar sergilenmektedir.


Oyuncak Müzesi

Oyuncak Müzesi, 20 Nisan 1920’de kaybolmakta olan oyuncakları korumak amacı ile açılmıştır. Müze aynı zamanda araştırma ve eğitim merkezi olarak da hizmet vermekte, oyuncağın ülkemizdeki tarihsel gelişimini, oyuncaklar aracılığı ile sanayi, kültür ve eğitim tarihi araştırmaları yapılmaktadır. Bunların yanı sıra geleneksel, fabrikasyon, yabancı oyuncak ve antik oyuncaklar olarak sınıflandırılmış bin beş yüzün üzerinde oyuncak bulunmaktadır.


Atatürk Orman Çiftliği Atatürk Evi ve Müzesi

Atatürk Orman Çiftliği’nde, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği evin bir benzeri yapılmış, 10 Kasım 1981’de de müze olarak ziyarete açılmıştır.

Atatürk Evi üç katlı olup, zemin katında kiler, mutfak, hizmetçi odası ve sofa; birinci katta geniş bir sofanın çevresinde annesi Zübeyde Hanım’ın odası, bir misafir odası ve mutfak; ikinci katta da yine geniş bir sofanın çevresinde Atatürk’ün çalışma odası, yatak odası ve banyosu ile bir de balkonu bulunmaktadır. Evin bu katındaki müze odasında Atatürk’ün yaşamından alınmış fotoğraflar, vesikalar, belgeler ile kullandığı bazı eşyalar sergilenmektedir.


Hava Müzesi (Etimesgut)

Türkiye Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olan Hava Müzesi, havacılık tarihinin tanıtılması amacı ile kurulmuştur. Müzede Türk ve dünya havacılığı ile ilgili gelişmeler kronolojik olarak belgeler, maketler ve fotoğraflar ile sergilenmiştir. Ayrıca ilk uçaklar da bu müzede yer almaktadır. Cumhuriyet dönemi pilot giysileri, uçuş ekipmanları da sergilenmektedir. Müzede, Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’e ait özel bir köşe de bulunmaktadır.

Müze 18 Eylül 1998 tarihinde açılmıştır.


Mehmet Akif Ersoy Evi

Hacettepe Üniversitesi Merkez kampusu içerisindedir. I.Türkiye Büyük Millet Meclisi Mebusu iken Mehmet Akif Ersoy’a tahsis edilen bu ev, 30 Ekim 1949 tarihinde Şehir meclisi kararı ile “Mehmet Akif Ersoy Evi” adı altında müze olarak hizmete açılmıştır.

İki katlı ahşap bir Ankara evi olan bina, yüksek avlu duvarları ile çevrilidir. Ortasında kalem işleri ile süslü altıgen göbekli yöresel Ankara tavanı binanın en güzel ve gösterişli yeridir.Müzede Mehmet Akif Ersoy’a ait gözlük, tespih, cep saati, tüfek ve şairin yüz kalıbı ile çeşitli fotoğraflar bulunmaktadır.


Meteoroloji Müzesi

Sanatoryum Caddesi’nde bulunan müze, Kurtuluş Savaşı sırasında Genel Kurmay Başkanlığı olarak kullanılan tarihi bir binada yer almaktadır. Müze iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, Atatürk’ün kaldığı ve Kurtuluş Savaşı’nda askeri plânları hazırladığı “Atatürk Odası”, ikinci bölümde ise meteorolojik parametrelerin ölçümünde kullanılan alet ve cihazlar sergilenmektedir.

Müze, meteorolojik alet ve cihazların zaman içerisinde teknolojik gelişmeye paralel olarak değişimini yansıtan bir biçimde düzenlenmiştir. Ayrıca eski Türkçe ile kayıtları yapılan rasatlar da bu müzede sergilenmektedir.



Milli Mücadelede Atatürk Konutu ve Vagonu

Eski adı ile Direksiyon Binası olarak bilinen yapı, Anadolu-Bağdat demiryolunun yapımı sırasında, 1890 yılında Almanlar tarafından yapılmıştır. 24 Aralık 1964’te, Atatürk’ün anısını yaşatmak amacı ile müze olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır.

Özgün kilit kemerli, köşeleri taş dekorlu ve ahşap çatı saçaklı taş bina, iki katlıdır. Müzenin ikinci katında Atatürk’ün kabul odası, çalışma odası, yatak odası ve banyosu bulunmaktadır. Atatürk’e ait özel eşyalarla o günün özelliklerini taşıyan mobilyalar olduğu gibi korunmaktadır.

Binanın alt katı Demiryolları Müzesi olarak düzenlenmiş olup beş bölümden oluşmaktadır. Bu müzede , 1856 yılından günümüze, demiryolları ile ilgili belgeler, hatıra madalyaları, o dönemde kullanılan makaslar, ray örnekleri, yemekli ve yataklı vagonlarda kullanılmış olan gümüş servis takımları gibi eşyalar sergilenmektedir. Ayrıca Osmanlı döneminde kullanılan mühür, diploma, kimlik kartları, biletler, TCDD’nin tren işletmeciliğinde kullandığı lokomotif plâkaları, haberleşmelerde kullanılan telefon ve telgraf makineleri sergilenmektedir.

Alman Demiryolları İdaresi tarafından TCDD ilk Genel Müdürü Behiç Erkin’e armağan edilen buharlı lokomotif maketi, Sultan Abdülaziz’e İngiliz hükümeti tarafından armağan edilen altın kaplama minyatür vagon, Sultanın özel vagonunda kullandığı sedef kakmalı çalışma masası, duvar saatleri ve 1925 yılında Atatürk’ün Samsun-Çarşamba demiryolu hattının temel atma töreninde kullandığı kazma, kürek müzenin en önemli eserleri arasında yer almaktadır. Atatürk’ün 1935-1938 yılları arasında yurt gezilerinde kullandığı özel vagonu da müzenin yanında raylar üzerinde sergilenmektedir.


Pembe Köşk Müzesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Çankaya’da, 1924’te satın aldığı ve Pembe Köşk olarak bilinen bağ evi, İnönü Vakfı tarafından Müze-Ev olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır.

Atatürk’ün başkanlığında birçok toplantıya ev sahipliği yapan, ilk konserler, ilk sergiler, ilk ilmi toplantılar, satranç ve bilardo, ata binme, engel atlama yarışmaları, Ankara’nın iklimine uygun çiçek ve ağaç yetiştirme denemelerinin yapıldığı Pembe Köşk, İsmet İnönü’nün hayatının çeşitli dönemlerini yansıtan eserlerle Müze-Ev olarak düzenlenmiştir.

Kurtuluş Savaşı dönemini yansıtan birinci salonda, İsmet İnönü’nün savaşlarda kazandığı madalyalar, Atatürk ve diğer arkadaşları ile savaşlarda çekilmiş fotoğrafları sergilenmektedir. İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’ın konuklarını kabul ettiği ikinci salonda ise Atatürk’ün İsmet Paşa’ya imzaladığı bir portresi, çeşitli aile tablo ve fotoğrafları, Namık İsmail ve Şevket Dağ’ın iki tablosu ile Rus ve Alman ressamların peyzajları yer almaktadır.

Atatürk’ün isteği üzerine 22 Şubat 1927’de Ankara’nın ilk balosunun verildiği salondaki vitrinlerde İsmet İnönü’nün bilardo masası, binici kıyafetleri, kamçıları, çizme eğerleri ile Mevhibe Hanım’ın 1916’dan itibaren giydiği elbiseler, çocuklarının beşik ve bebeklik eşyaları ile oyuncakları yer almaktadır.


Orta Doğu Teknik Üniversitesi Müzesi

Orta Doğu teknik Üniversitesi kampusünde 1969 yılında açılmıştır. Bu müzede, 1964-1966 yıllarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yerleşkesi içerisinde yapılan Yalıncak ve Koçumbeli kazıları ile 1967-1968 yıllarında Orta Doğu teknik Üniversitesi tarafından yürütülen Ankara Ovası Frig tümülüsleri kazılarında ele geçen eserler sergilenmektedir.

Müzenin giriş katında sergi salonu, ofisler, depo ve servis mekânları bulunmaktadır. Sergi salonunda ODTÜ Müze ve Arkeoloji Araştırma Merkezi’nin kazı çalışmaları tanıtılmaktadır. Ayrıca burada etnografik eserlerden oluşan küçük bir koleksiyon da bulunmaktadır. MÖ.VII.yüzyıldan günümüze kadar gelen sürekli yerleşimi sergileyen Yalıncak buluntuları yer almaktadır. Bu eserlerden en ilginci Roma dönemine tarihlenen üst kısmı bronz çift başlı aslan biçimli anahtardır.

Müzenin birinci katında, Frig tümülüsleri kazı buluntuları ile, Frig mezar yapım tekniği ve ölü gömme geleneği canlı bir biçimde anlatılmaktadır. Müzede sergilenen en zengin koleksiyon ise Frig metal işçiliğini en iyi şekilde ortaya koyan kap, kacak ve kazanlardır.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Mahya Sanatı>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:31:45
fiogf49gjkf0d
Mahya geleneği sadece Ramazan’a mahsus olduğu için Farsça “aylık” anlamına gelen “mahiye” kelimesinden türemiştir. Mahyacılık sanatı Türklere mahsus bir adettir. Ramazan’da büyük camilerin karşılıklı iki minaresi arasında, ip gerilerek asılan ve geceleri yakılarak meydana getirilen ışıklı şekil veya yazılardır. Mahyacı, yazı veya şekli önce kareli kağıt üzerinde planlar. Her bir kareye isabet eden çizgiye göre yapılacak düğümleri hesaplar. Sonra ayrı ayrı iplere kandiller (lambalar) dizer. Böylece harf ve çizgiler sırasıyla minareler arasındaki yerini alır. İşte o zaman mahya ustaları aylardan beri büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde hazırladığı tasarılarını sema ekranında sergiler.

Osmanlı zamanında mahyaları temaşa eden yabancı bir gezgin şöyle der:
"Dünya yüzünde sevilmeye ve sayılmaya layık Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile, yalnız şu gökten yıldızları toplayıp minareler aralarında yazı yazmayı akıl etmeleri, bunda muvaffak olmaları, onların medeniyette ne kadar ilerde olduklarının bir ifadesidir."








manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kündekâri Sanatı>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:29:38
fiogf49gjkf0d
Ahşaba söz dinletebilen ustaların sabrı, en güzel yapıların içlerini süsleyen kündekâri örneklerinden günümüze yansıyor.

Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde sanatçı, ahşabı ‘kündekâri’yle yorumlar ve bir sanat eseri yaratır. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin...

Kuzey Avrupa, Uzakdoğu ve Yakındoğu gibi ahşap yapımının yoğun olduğu coğrafyalarda, ahşap işçiliği de büyük gelişme gösterir. Her kültür kendine özgü bir yorumla, yapılarını ahşap malzemelerle süsleyerek görsel zenginlik katmayı denemiştir.

İslâm sanatı da ahşabı gerek mimaride gerek süslemede sıklıkla kullanmıştır. İlk ağaç işçiliği eserlerinde Helenistik ve Sasani etkileri gözlense de, zamanla İslâm sanatı da kendine özgü üslubunu bulur. Mimaride ahşap bezeme -yaygın olarak- taş, çini, tuğla ve alçı gibi malzemelerle birlikte farklı tekniklerde uygulanır. Dini ve sivil mimaride kapı ve pencere kanatları, pencere kafesi, dolap kapağı, sütun gövdesi ve başlığı, saçak, tavan, kiriş, konsol, parmaklık, korkuluk gibi yapısal öğeler ahşap bezeme alanları olarak kullanılır. İç mekânlarda mihrap, minber, vaiz kürsüsü, Kur’ân mahfazası, çekmece, mezar sandukası, maksure, köşelik, rahle, sehpa ve kavukluk gibi çeşitli taşınabilir ya da yerleşik öğeler genellikle ahşap malzemedendir ve yine bu öğelerin dış yüzeyleri ahşap işçiliğiyle bezenir. Bu uygulamalar İslâm sanatında farklı ahşap teknikleri ile uygulanmıştır: Oyma, kafes, kakma, boyama, torna ve kündekâri (geçme) tekniği.

Üç Boyutlu Bir Sanat

Bugün hâlâ birçok camide kündekâri uygulamalarını sürdüren Kündekâri Sanatçısı Şehmus Okur şöyle anlatıyor bu tekniği ve ortaya çıkış hikâyesini: “Kündekâri kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiş olup asıl hali ‘kendekâri’dir. Sanatın ilk örnekleri Memlûk ve erken Selçuklu döneminde görülmeye başlar. Üç boyutlu bir sanattır. Başlangıçta sadece oymacılık sanatı varken ahşap ya da taş yüzeylere geometrik desenler çizilerek bir derinlik kazandırılırdı. Desenler tek çeşit ağaç ve ahşap bloklar üzerine çizilirdi. Sonra bunlar yan yana getirilirdi. Cami minberi, bir taş duvar veya ahşaptan yapılan pano gibi geniş yüzeyler bu yöntemle örtülürdü. Fakat ahşap blokların üzerine çizilen ve sonra da oyulan bu desenler zaman içinde birbirinden ayrılıyor ve tek parça olduğu için tekdüze bir görüntü elde ediliyordu.

Açılan bloklar birbirinden uzaklaşıyor ve aralarında derin çatlaklar oluşuyordu. Sanatkâr buna çözüm bulmak için geçme kanal sistemiyle, aynı cins veya muhtelif cins ahşabı bir araya getirerek çivi ve tutkal kullanmadan kanal sistemiyle birbirine geçirmeyi ve çok geniş yüzeyler elde etmeyi başardı. İşte kündekâri böylece Memlûkler, Selçuklular ve sonra da Osmanlı tarihi boyunca bütün İslâm coğrafyasındaki abide eserlerin kapılarında, minberlerinde, kürsülerinde kullanılmaya başlandı. Çünkü ahşabın imkânlarından en üst seviyede yararlanabilen bir sanattır.”


Nasıl Uygulanır?

Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir.

Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğunda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.

En Seçkin Örnekler

12. yüzyılda Mısır’da, Halep’de ve Anadolu’da karşımıza çıkan teknik, Mısır’da Türk ve Çerkez Memlûkleri zamanlarında gelişme gösterir. Özellikle fildişi ve sedef şeritlerin yerleştirildiği ince işçilik bu dönemlerde göze çarpar. Fatımi döneminden Kahire’deki Seyyide Nefise Türbesi’nin ve Seyyide Rukiyye Türbesi’nin mihraplarında, Salih Talayi Camii’nin kapısında, Eyyubi döneminden yine Kahire’deki İmam-ı Şafii Türbesi’nin sandukasında, Melik Salih Necmeddin Eyyub Türbesi’nin kapısında ve İbn Tolun Camii’nin minberinde, Memlûk döneminden Kahire Kayıtbay Camii’nin minberinde kündekâri, Anadolu dışındaki en seçkin örnekleriyle karşımıza çıkar. Anadolu’da, Anadolu Selçuklu dönemindeki en erken örnek ise Konya Alaaddin Camii’nin minberidir. Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin, Niğde Sungurbey Camii’nin, Ürgüp’teki Taşkın Paşa Camii’nin, Birgi Ulu Camii’nin, Manisa Ulu Camii’nin, Bursa Ulu Camii’nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesi’nin kapısında Anadolu’nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur.

Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.



















Yazı: Sanem Eyigün - A. Burak Metin
Fotoğraf: Ege Zilci

Kaynak:
SkyLife


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Rölyef Sanatı Nedir? Rölyef Sanatı Yapımı icin ipuclar ve cesitleri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:27:06
fiogf49gjkf0d


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Rölyef Sanatı Nedir? Rölyef Sanatı Yapımı icin ipuclar ve cesitleri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:26:30
fiogf49gjkf0d








manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Rölyef Sanatı Nedir? Rölyef Sanatı Yapımı icin ipuclar ve cesitleri>
  22.Eyl.2008 Pzt 17:25:45
fiogf49gjkf0d










<<1...100...200...300...400...500...598599600601602603604605606607608 609610611612613614615616617618...700...800...900...983>>