ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
28 Nisan 2024, Pazar 08:26   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...493494495496497498499500501502503 504505506507508509510511512513...600...700...800...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Sarıkamış Şehitlerine>
  1.Ara.2008 Pzt 14:34:38
fiogf49gjkf0d
Bu cennet vatanın bekası için çıktılar yola,
Binlerce Mehmet im ayrıldı üç ayrı kola
Allahuekber dağlarında verildi mola,
Yollar Çanakkale’ye, Yemen’e, Sarıkamış’a…

Üçüncü ordunun seçilmiş doksanbin eri,
Cennetlik bir ordunun bu son seferi,
Geriye dönmeyecekmiş meğer tek bir neferi…
Mahşere kalmıştı yine, düğünleri, tüm ümitleri…

Soğuktan buz tuttu gözleri, tükendi birden dizlerin feri,
Sarıkamışta kaldı, Mehmet’lerin o nur bedenleri
Toprak ağır bir bedelle almıştı, o dağ gibi koçyiğitleri,

Mehmet’im bir başka uykuya dalmıştı burada,
Kurban verilmişti doksan bin nefer vatana, yurda,
Bu aziz vatanı vermediler o namert çakala kurda,
Ruhları hala nöbettedir Çanakkale’de, Sarıkamış’ta…

Dedi ki Mehmet’im.
Biz bu ordunun savaş erleriydik geldik buraya,
Hiç gönül koymadık ki biz, yâre, yarene hasret sılaya,
Göğsümüze değmedi, ne top, ne de bir mermi,
Düşündüm bir an, yarasız asker cennete böyle gider mi? ...
Eğer vatan içinse bu kutsal sefer, yaralı, yarasız bütün neferler,
Hiç şeksiz şüphesiz cennetin bağrına gidermiş meğer…

Bir ara tüfeğim, yüküm kaydı omuzlarımdan,
Tutmak istedim tutamadım, sıyrılıp kaydı avuçlarımdan,
Haksız bir medet ummuştum, kanı donmuş parmaklarımdan,
Buzdan bir düşman tutmuştu sanki ayaklarımdan…
Sesimizi duymaz olmuştu artık hiçbir komutan,
Dizleri kilitlenip ayakta ölmüştü çavuşum Osman…
Yavaş yavaş örtülüyordu üstümüze kardan bir yorgan…

Hiç bilmediğimiz tatlı bir uyku sarmıştı gözlerimizi,
Helallik için söyledik birbirimize son sözlerimizi…
Hayret! O Şimal rüzgârları öpüyor gibiydi tenlerimizi,
Son anda melekler şefkatle ısıtıyordu üşüyen ellerimizi…

Baktım, karların içinden göründü anamın o nurlu yüzü,
Bakıyordu bir yerden eşimin o ceylan sürmeli gözü,
Duydum,“Yavrum haydi gel” der gibiydi babamın sözü,
Artık Sarıkamış olmuştu bize, bir nur denizi…
Meleklere gamze olacakmış meğer, yüzlerdeki buzların izi,
Sarıkamış ta bedenlerle, cennette ruhlarla bekleriz sizi…

Zaman haklı çıkardı, eşim cennete gitti diyen nenemi,
Cennetteki törende gördüm, 93 Harbine giden dedemi…
Dün akşam cennete bir başka şehitler ordusu geldi yeniden,
Yüzleri Ay gibi parlıyordu, kimi Çanakkale’den, kimi Yemen’den



Zekeriyya Bican


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >İNSANLAR EKMEK PEŞİNDE>
  30.Kas.2008 Pzr 23:12:33
fiogf49gjkf0d
Dr. Sadık Özen


Her geçen gün sıkıntılar artıyor. Yaşam zorlaşıyor. Baksanıza, ülkemizde köpek kulübesinde bile yaşamaya başlayanlar var artık.

İki gün önce bir televizyon kanalında izlediklerim büyük bir acıyla doldurdu içimi. Birçok vatandaşımın en az benim kadar etkilendiklerine eminim. Yağmur altında ıslanan ve titreyen yavrucağın o içler yakan hali gözümün önünden gitmiyor.

Bir taraftan da; iyi ki “Basın” var diyorum. Halkın, gözü, kulağı ve dili olan basın. Birçok kez eleştirmek zorunda kalsam ve yarattıkları olumsuzluklara karşı çıksam da, iyi ki basınımız var diyorum.

Ama, bu insanlar arasından kaçı bu kadar şanslı olabilir ki !.. Hayırsever komşuları olacak, gazete ve televizyonlara haber verecek, ev kirasını ödeyemediği için sokağa atılmış bir aileyi, parkta yağmurun altında sırılsıklam ıslanırken ekrana getirilecekler ve sonra da bir belediye başkanı çıkıp onları korumasına alacak. Doğrusu tam bir film senaryosu. Kaç zavallı böyle bir senaryoda yer alabilir ki !...

Çoğu, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Hasta Çocuk” şiirinde dediği gibi;
“Yok yok, götür onu taaa…
Uzak bir yerde bırak ki, gureba
Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada”

Yaşanan olumsuzluklar her gün biraz daha artıyor.

Küçücük bebeğini kucağına alıp, sadaka isteyenlerin sayıları çoğaldı. Ya da;
“- Bir dakika bakar mısınız ?” diyerek avuç açan ve “Bebeğime süt alacağım” diye ağlayan, ve içimizi buranlar yanında,
“- Açım, n’olur bir ekmek parası” diye yalvaranlar neredeyse adım başı karşımıza çıkıyor oldular.

Demek ki, dağıtılanlar yetmiyor.

Profesyonel dilenci değil bunlar.
Aç kaldıkları için dileniyorlar.

Sadece cami önlerinde değil, kentlerin her yerinde görünür olmaya başladılar.

“Mustafa” filmi bile umurlarında değil bu insanların.
“Atatürk Olmasaydı” ya da “Osmanlı Cumhuriyeti” ni izlemek akıllarından bile geçmez onların. Hem, sinemaya gitmek için onca parayı nereden bulacaklar ki !.. 14 YTL olmuş bir sinema bileti. Vay be !...

Siyasetten, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden ise hiç anlamaz bunlar. Tek amaçları karınlarını doyurabilmek ve sefilane de olsa yaşayabilmeye çalışmak.

Zırhlı makam arabalarına kurulup gidenler bu tabloyu göremezler ki !. Beş yıldızlı otelleri mesken tutanlar, gece kulüplerinde har vurup harman savuranlar, televizyon ekranlarının baş köşesinde yer alanlar, milyar dolarlık villalarda oturan, yatlarda sefa sürenler, çocuklarını en pahalı kolejlerde okutanlar, onlara bale ve müzik dersi aldıranlar da göremez ve anlayamazlar bu insanları… Bunları görebilmek için, ancak halktan birileri olmak gerek.

Aradaki uçuruma bir bakar mısınız? Bir taraftan ekmek parası için avuç açanlar, bir taraftan sefahat içinde yüzenler.. Hani biz “sınıf’sız, kast’sız” bir millet değil miydik ? Peki, ne oldu da bu hallere geldik ?

Hortumcular, vurguncular, soyguncular ve hayali ihracatçıların gün be gün çoğaldığı, neredeyse
orta sınıfın tümüyle yok olduğu, açlıkla savaşanların sayısının her gün biraz daha kabardığı, işsizliğin alabildiğine arttığı bir ülke haline nasıl gelebildik?

Bu soruların yanıtları aranmalı ve bulunmalıdır. Birileri bu sorulara yanıt vermek zorundadır.

İnanın, bu yazı siyasi amaçlarla yazılmadı. Amaç, tamamen insani sorunların dile getirilmesi. Baksanıza; ne iktidarı eleştirmek var içinde, ne de muhalefete destek olmak.

“Aç ne yimas, tok ne dimas” diye çok eski bir atasözümüz var. Bugünkü konuşma dilimizdeki karşılığı “Tok açın halinden anlamaz” dır. Evet, öyle bir hale gelindi ki, karınları fazlaca tok olanlar, bir dilim ekmeğe muhtaç olanların halinden anlamıyorlar. Hatta onları görmüyorlar bile.

Ama anlayacaklar bir gün. Bir gün hesap verecekler. Bu dünyada olmasa bile öbür dünyada.
“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” sorulacak onlardan.

Sayın Başbakanımızın söyledikleri gibi; “Makamlar, mevkiler, unvanlar ve tüm zenginlikler geçici”. Kefenin cebi yok. Öbür dünyaya birkaç metrelik beze sarılarak gidiliyor. Yatılan yer de sadece birkaç metrekarelik toprak parçası. İster görsünler, ister görmesinler gerçek olan bu. Ve de bir gün bu gerçek anlaşılacak.

Bir kere daha vurgulayalım: İnsanlar ekmek peşindeler.. Açlıkla savaşıyorlar.
Dağıtılanlar yetmiyor…İşsizlik aldı yürüdü. Sadece aç kalmak istemeyenler değil, emekliler, sigortalılar, dar gelirliler, küçük esnaf ve kırsal kesimlerde yaşayanlar da geçim endişesine kaptırmaya başladılar kendilerini. Emekliler maaşlarının azalacağından korkuyor.

Gelir artış oranları, giderlere, vergilere ve enflasyonla gelen zamlara uygun düşmüyor.

Bir şeyler yapılması gerekiyor artık. Peki ama ne? Çözüm için neler yapılmalı? Bunun tek bir yanıtı var; sağduyu, basiret, akıl ve mantıkla hareket edilmesi. Öncelikle işsizlik ortadan kaldırılmalı. Siyasi ihtiraslar bir tarafa atılmalı, kısır tartışmalardan vazgeçilmeli.. İktidarla muhalefet elele vermeli, bir araya gelinmeli, ortak akıl üretilmeli. Kişilerin ve partilerin çıkarları için çaba göstermek yerine, tüm halkın çıkarları için uğraş verilmeli.

Tehlike çanları daha kuvvetli çalmadan yapılmalı bunlar.

Ben bir felaket tellalı değilim. Rantiye endişem de yok. Hür vatandaşlık iradem içinde doğruları toplumla paylaşmaya çalışıyorum. Tek isteğim; uyarmak ve uyandırmak.

İnsanlar ekmek peşindeler.. Aç kalmaktan korkuyorlar..

Bir yandan da terör belası. Her gün üzerine yenileri eklenen, onlarca, yüzlerce, binlerce şehitler… Akan gözyaşları… Göklere yükselen feryatlar…

Etnik köken ve inanç farklılıklarını körükleme çabaları… Sürtüşme, gerginlik yaratma ve kışkırtma girişimleri, vatanı bölme gayretleri…

Umudumu yitirmeden, çözüm bekliyorum bütün bunlar için ve ilgilileri göreve çağırıyorum…

Daha kötü durumlara düşmekten bizi koru Allah’ım !...

29 Kasım 2008
www.fikirplatformu.net


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Albüm Kapakları Hayat Buldu>
  30.Kas.2008 Pzr 23:03:48
fiogf49gjkf0d





























manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Bıze Dusen..!>
  30.Kas.2008 Pzr 22:58:51
fiogf49gjkf0d

Teşekkür Ederim



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Bıze Dusen..!>
  30.Kas.2008 Pzr 21:35:40
fiogf49gjkf0d
Onlara aquapark bize düşen kanalizasyon





Onlara mavi Bodrum, bize kahverengi






Bize düşen çalışmak makine misali hiçleşircesine





Bize düşen sefalet, çalışsak da çalışamasak da





Bize düşen ezilmek, buğday misali






Bize düşen oyuna gelmek





Bize düşen öğle molasında bayılmak





Bize düşen safları şaşırmak





Bize düşen hayatın dışı, yok-luk









Bize düşen yaşama kızıl bir tuğla olmak





Bize düşen kendimize, sınıfımıza, emeğimize tutunmak...




manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Nazım Hikmet ten Tablolar>
  30.Kas.2008 Pzr 21:25:32
fiogf49gjkf0d
Otoportre, Tuval üzerine yağlıboya, 18 x 22 cm



Otoportre, Kâğıt üzerine kara kalem



Bursa Cezaevinde, Kontrplak üzerine yağlıboya, Bursa, 1946, 67 x 49 cm





Otoportre, İstanbul, 1939, Kâğıt üzerine pastel, 30 x 38 cm



PİRAYE NİN PORTRELERİ


"Zevcem, ruhurevanım Hatice Pirayende", Çankırı, 1940, Kâğıt üzerine pastel, 17 x 25 cm



"Anne, ancak sen ve ben onu böyle görürüz,
ve ancak sana yahut bana kızdığı zaman bu kadar şirin olur",
Çankırı, 1940, Kâğıt üzerine pastel, 25 x 36 cm





Piraye, Çankırı, 1940, Kâğıt üzerine pastel, 17 x 25 cm



Piraye,Çankırı, 1940, Kâğıt üzerine pastel, 11 x 16 cm




Piraye, Çankırı, 1941, Tuval üzerine yağliboya, 31 x 44 cm



Çankırı Hapishanesi, 1940, Karton üzerine pastel, 30 x 19 cm

Avlunun işliklere doğru görünümü. Bu işliklerde marangoz, aynacı, kalaycı, terzi, boncuk işlemeci gibi değişik uğraşlardan ustalar çalışırlardı.



Kalaycı Dükkanı, 1940, Karton üzerine pastel, 35 x 25 cm



Bursa, 1941, Tuval üzerine yağlıboya, 28 x 25 cm



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Fizik Kurallarını Zorlayan Kule>
  30.Kas.2008 Pzr 15:38:22
fiogf49gjkf0d
Spiral Kule



Dünyanın en yüksek binasının temeli bugün atıldı.Yarım kilometreyi aşan müthiş binanın son katından bakıldığında en geniş ufuk görülecek.


Küresel ekonomik krize inat Çinliler durgunluğu böyle aşmaya çalışıyor. Dünyanın en yüksek binasının temelini bugün atan Çinliler, üç ay kadar önce de dünyanın ikinci yüksek binasına sahip olmuşlardı.

Çin in finans ve sanayi merkezi Şanghai kentinin finans bölgesi Lujiazui de temeli atılan Şanghai Spiral Kulesi, 632 metre yüksekliğinde olacak, 2.2 milyar dolara malolacak ve 2014 yılında yine 29 Kasım da tamamlanacak.


Bir mimari harikası sayılan Shanghai Spiral Kulesi ni planlayanlar "fizik kurallarını zorladıklarını" itiraf ediyorlar.

Binanın en son katından bakıldığında, yeryüzünden görülebilecek en geniş ufkun görüleceğini söyleyen mimarlar "İnsan kendisini biraz da uzayda hissedecek" diyorlar.















manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Tutun...>
  30.Kas.2008 Pzr 15:31:45
fiogf49gjkf0d
TUTUN...
Gözlerin, Yakup sabrıyla seyreylediği bir direnişle karşılasın sıkıntılarını
Kalbin, kuyularda ümidini diri tutan Yusuf-un çaresizliğiyle beklesin kurtuluşunu.
Düşüncelerin, iffetine suskunluk yeminleri etmiş Meryem kadar sessiz anlatsın masumluğunu.
Özlemlerin, Medine-de Muhammed-in(s.a.v) gelişini bekleyen insanların
coşkusuyla karşılasın vuslatını.
Düşüncelerine tutun...
Kendi vicdanının yargıcı, kendi günahının tövbekarı ol.
Kendi acısının sabredeni, kendi sıkıntısının ilacı, kendi dertlerinin dermanı ol.
Kendi yalnızlığının dostu, kendi cümlelerinin anlamı,
Kendi sessizliğinin sesi ol.
Kalbine tutun...
Hayatın sana bırakılan sokaklarına, karmaşık duygularını kapıların arkasına kilitleyerek çık. Bütün yürüyüşlerin, bütün yolların sonu kendinde bitsin. En çok da kendine özlem duy. Aynada gördüğün yüzün, kalbindeki senden başkası olmaması için özlemlerine tutun. Yol uzun, vakit kısa. Zamanın hayat törpüleyen basamaklarından, ömrümün son durağına esenlikle gitmek istiyorsan, en çok kendini özle. En çok kalbine, kendine tutun...
Çünkü;
Hayat bilmeli ki aslolan, Muhammed-in (s.a.v) Hira-dan hayatın merkezine indirdiği cümlelerin oluşturduğu yankıdır.
Hayat bilmeli ki aslolan, ölümün gözlerine yaşarken bakabilmektir.
Hayat bilmeli ki aslolan, kalbinin gerçek sahibine sımsıkı tutunmaktır.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Hem Tarih Yazdı, Hem De Fotoğraf Çekti>
  30.Kas.2008 Pzr 15:28:41
fiogf49gjkf0d












Fahrettin Paşa (1868-1948)Medine müdafaasıyla hafızalarımızda destanlaşan Fahreddin Paşa nın vizöründen çıkan fotoğraflar hâlâ tarihî belge özelliğini koruyor. O müdafaa ki hayali cihana değer.
Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerde açtığı kuyudaki suyu zemzem niyetine içer. Ama her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır; vatan ve sancak üstüne şiir yarışmaları tertip eder.
Kabil, 1920 ler... Bir gece vakti... Bütün şehri tehdit eden yangında göğe yükselen alevlerin ışığı iki kadim dostu buluşturur. Bir yanda Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki destansı Medine savunmasıyla adını duyuran, sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin Kabil sefiri olan Fahrettin Paşa, diğer yanda ise Harbiye Nazırı olduğu Başkortostan ın Bolşeviklerce işgal edilmesi üzerine çareyi Türkistan da arayan Zeki Velidi (Togan) Bey. Göz göze geldiklerinde ellerinde kovalar yangını söndürmeye çalışmaktadırlar. İlk şaşkınlığın ardından söze Zeki Velidi Bey girer: Hayrola Paşam, burada ne işiniz var? Cevap tam da Fahrettin Paşa nın hayatını özetleyen cinstendir: Unutmayın Zeki Velidi Bey, nerede bir hadise var, orada Türk hazırdır! .

1917. Fahreddin Paşa nın görüntülediği Medine ye ulaşabilen son surre alayı.
Gerçekten de Paşa hayatı boyunca nerede bir hadise varsa oradadır. Fakat en önemli farkı, fotoğraf makinesi de yanındadır. Mücadeleci kişiliği, cesareti ve kahramanlığı ile destanlar yazarken bir yanan da çoğu kendi vizöründen kaydettiği cam negatiflerle imparatorluğun son günlerinin bir panoramasını sunar.

Osmanlı kalesi Tophane den çekilen fotoğrafta, Mescid-i Nebevi nin dört minaresi ve Peygamberimizin kabrini örten Kubbe-i Hadra görülüyor.
Fahrettin Paşa üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, Paşa nın birçok bilinmeyen yönüyle birlikte belgesel fotoğrafçı yönünü de ortaya çıkaran araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu, O nun fotoğrafla 7 yaşında iken, doğduğu Tuna vilayetinin merkezi Ruscuk ta tanıştığını söylüyor. Vilayette Posta ve Telgraf Müdürü olarak çalışan babası Mehmet Nahit Bey in emrindeki Fransız mühendislerden cebir, geometri ve Fransızca dersleri alırken fotoğraf makinesini gördüğünü belirtiyor. Fahrettin Paşa, sık sık dersleri kaynatarak bu garip makineyi keşfe dalıyormuş. Fakat bir fotoğraf makinesine ilk kez Harbiye öğrencisi olduğu yıllarda, 17 yaşındayken sahip olmuş. Hatta Beyoğlu ndaki Phebus Fotoğrafhanesi ne gidip Bogos Tarkulyan dan özel dersler almış. Bir daha elinden düşürmediği sihirli kutusuyla İzmit, Adapazarı, Medine, Kabil, Türkistan, Buhara, Beyrut ve Malta da, görev yaptığı, seyahat ettiği her yerde enstantaneler yakalamış. Harp Okulu ndaki arkadaşları arasında fotoğrafı popüler yapmakla kalmamış, imparatorluğun son dönemlerinin en sancılı bölgelerini makinesiyle kayıt altına almış. Ailesi nin IRCICA ya bağışladığı 300 kadar cam negatif ve özel koleksiyonlardaki siyah beyaz baskılar Fahrettin Paşa nın günümüze bıraktığı en değerli miras.

Medine den Kuba Mescidi ne doğru yeni açılan yola ray döşeniyor.
Paşa, 1910 yılındaki Türk-İtalyan harbi gibi çatışmalarda bulunduysa da, adını duyurması Balkan Harbi sonrasında oluyor. Çünkü 1913 Temmuz unun 22 sinde Enver Paşa öncülüğünde Edirne ye giren ilk askeri birliğe komutanlık ediyor. Sonrasında Musul ve Halep görevleri geliyor. Arabistan yarımadasındaki hareketlenmeler üzerine yeni görev yeri Hicaz dır. Mekke Emiri Şerif Hüseyin in oğullarından Ali ve Faysal ın Osmanlı karakollarını taciz etmesi üzerine Medine de idareye el koyar. 2,5 yıl sürecek zorlu Medine Müdafaası başlamıştır artık: Yokluk dolu günlerin de başlangıcıdır bu. Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerin ardından açtığı bir kuyudan bulduğu suyu zemzem niyetine içer. Ama asla ezilmez ve her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır, vatan, sancak üstüne şiir yarışmaları tertib eder.

Medine de düşen pilot Fazıl Bey in Hilal-i Ahmer uçağı ve yardıma koşanlar.
Niyetlerinden şüphelendiği İngilizler zarar vermesin diye Mescid-i Nebevi deki Mukaddes Emanetler i Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey ve 500 korkusuz askeri eşliğinde payitahta, İstanbul a gönderir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan ve bizim de yenik sayıldığımız Mondros mütarekesinin ardından şehri teslim edin diyen İngiliz elçilerini ve Arap emirlerini dinlemez. İstanbul dan gönderilen şehri teslim etmesi yönündeki padişah fermanını ise Bir Osmanlı padişahı kendi rızasıyla Mekke ve Medine yi teslim edin diye ferman imzalamaz. diyerek tanımaz. Savaş bittiği halde iki aydan fazla direnir. 29 Ocak 1919 da tutuklanıncaya kadar her anı kahramanlıklarla dolu Medine günlerinden bugünlere hediye, kurtarılmasında öncülük ettiği Mukaddes Emanetler ve tarihî eserlerden güncel hayata, sokaktan bir tayyarenin düşmesine, bayramlaşmalardan uçsuz bucaksız hurma bahçelerine kadar onlarca fotoğraf karesi kalır. Bir de Türk askerini en iyi anlatan Mehmetçik kelimesi.. Çünkü Harbiye Nezareti ne gönderdiği mektuplarda askerlerinden söz ederken Mehmetçiklerim diye yazar.

Medine de askerlerimizin bayramlaşması.
Sonrasında gelen Mısır daki Nil Kışlası ve Malta daki sürgün günlerinde yine fotoğraf makinesi yanındadır. Bu sefer emir eri ile birlikte yetiştirdiği çiçeklerin topraklarını değiştirmektedir. Sürgün hayatı bitip Sakarya Savaşı nın devam ettiği günlerde Batı Cephesi karargahında Mustafa Kemal Paşa ile buluşur. Bir nefer olarak savaşmak istediğini söyler. Mustafa Kemal Paşa nın Kabil Sefirliği görevini kabul edip Orta Asya yollarına düştüğünde de makinesiyledir. Bazen kameranın önündedir, bazen arkasında. Hiç fark etmez. Tıpkı vefatından beş yıl önce 1943 Adapazarı depreminde olduğu gibi.


Fahrettin Paşa nın torunları Zeki Türkkan , Ömer Fahrettin Türkkan, Ahmet Türkkan ile araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu (sağda), Zaman da açılan fotoğraf sergisinde. O örnek hayatıyla destanlar yazmakla kalmamış, bu destanın fotoğrafını da çekmiştir. Bize ise Fahreddin Paşa nın hatıralarıyla o kadim coğrafyada, özellikle de Medine-i Münevvere de siyah beyaz yolculuklara çıkmak kalıyor.


Mehmetçik, Babüsselâm dan Peygamberinin huzuruna giriyor.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Mithra Kültürü>
  29.Kas.2008 Cmt 23:13:09
fiogf49gjkf0d
Mithra Kültürünün Esrarı


Zaman: İS 1-4. yüzyıllar
Mekân: Roma İmparatorluğu

"Sabah tanrısı Mithra,
Büyük boğanın öldüğü bu yerde,
Karanlıklar içindeki çocuklarına bak
Kurbanımızı kabul et!

Sen pek çok yol yaptın,
Hepsi de ışığa varan.
Ve asker de olan Mithra
Bize ölmesini öğret!"

RUDYARD KIPLING, 1906

Mithra Kültü, bildiğimiz kadarıyla, 1. yüzyılın sonlarına doğru Roma da ortaya çıkmıştır. Kültün ana esrarı tanrı Mithra nın bir mağarada beyaz bir boğayı öldürmesidir ve bu eylemin insanlığa kurtuluş getirdiğine inanılmıştır. Boğa öldürme sahnesi ("tauroctony") ülke boyunca tanrının bütün tapınaklarında (mithraeum) çok küçük farklılıklarla betimlenmişti.

Bazı mithraeum larda resmedilmiş bir iki dize ile yakınlarda Berlin de bulunan bir papirüs parçası dışında herhangi bir ayin metni olmadığı için, Mithra Kültü nün sırlarını çözmeye yarayacak elimizdeki tek ipucu bunlardır ve bu esrarı çözmek de hiç de kolay bir iş değildir.



(Solda) Heddernheim (Roma Nida) boğa öldürme röliyefinin dökme kalıbı. Orta panoda Mithra nın hayatından sahneler. (Sağda) Nemrut Dağı ndaki bu röliyefte I. Antiochus başında Frigya şapkası olan Mithra yı selamlıyor, İÖ I. yüzyıl.

KÖKENLER VE KÜLTÜN YAYILMASI

Mithra Kültü, genelde bir "doğu" dini olarak tanımlanır. Mithra araştırmalarının kurucu babası Belçikalı bilimadamı Franz Cumont a göre kült, Doğu da, herhalde İran da doğmuş ve sonra batıya yönelerek Roma ya kadar ulaşmıştır.

Mithra gerçekten de köken olarak bir doğu tanrısıydı ve resmedildiğinde de üzerindeki giysiler hep doğu giysileridir. "Frigya" şapkası denilen konik biçimli şapkası, doğu ile ilişkiyi vurgulamaktadır ve İÖ 1. yüzyılda Antik Çağlar ın Kommagene sinde (Güney Türkiye) Nemrut Dağı ndaki röliyeflerde onu böyle giyinmiş olarak Kral Antiochus u (İÖ 80-32) selamlarken görüyoruz.

Ayinlerde kullanılan "nama" ("selam") gibi sözcükler, meşale taşıyan Cautes ve Cautopes ile esrarengiz Ehriman gibi Mithra maiyetindekilerin adları hep İran ya da Mezopotamya kökenlidirler.

Ancak bu "doğu" unsurları ne kadar derine işlemiştir? Cumont un Mithra Kültü nün doğu kökenli olduğu tezini destekleyen önemli bir unsur Plutarkhos un Büyük Pompey in İÖ 67 yılında Akdeniz de korsanlarla mücadelesini anlatan bir metninde yeralmaktadır.

Güneydoğu Küçük Asya da Kilikya korsanlarının "garip kurbanlar getirdikleri ve Mithra Kültü nde hâlâ varolan gizli ayinler yaptıkları" bildirilmektedir. Bu metin İÖ 1. yüzyıl ortalarında Doğu Akdeniz de Mithra ayinlerinin varlığının kanıtı olarak kabul edilmiş ve Kilikyalı korsanların Mithra Kültü nü batıya taşıyan aracılar oldukları iddia edilmiştir.

Ama bu doğru ise, o zaman neden Akdeniz dünyasında Mithra tapınakları ya da boğa öldürme sahneleri Hellenistik dönem boyunca hiç yoktur ve eğer Mithra Kültü nün kökeni doğuda aranacaksa neden imparatorluk zamanında orada mithraeum laıın sayısı çok azdır? Ve eğer Mithra Kültü gerçekten İÖ l. yüzyılın ortalarında batıya erişmişse neden orada kanıtlarım bulmamız için bir buçuk yüzyıl geçmiştir?

Plutarkhos, Mithra Kültü nün henüz yayılmaya başladığı 2. yüzyılın ortalarında yazıyordu ve bu nedenle "gizli ayinler"den söz edilmesi bir tarih hatası olabilir: Kilikyalı korsanlar Mithra yı tanrılarından biri olarak kabul etmiş olabilirler (Antiochus un komşu Kommagene de yaptığı gibi) ama boğa öldürme ve Mithra Kültü nün ritüel ve ayinlerinin tümü o zaman herhalde daha icat edilmiş değildi. Mithra Kültü nün kökenlerini İÖ 2. yüzyılda Doğu Türkiye de Tarsus un felsefe ve bilim çevrelerine yerleştiren alternatif bir görüş de aynı eleştirilere açıktır.

Boğa öldürme sahnesine benzeyen en eski gönderme, Domitianus un saray şairi Statius un 92 yılında yayınlanan bir şiirinde "bir Pers mağarasının kayaları altında inatçı boğanın boynunu büken" dizesidir. Tauroctony nin ilk tasviri de şimdi British Museum dadır ve bunu imparator Trajan ın (98-117) muhafız alayı başkanının kölesi Alcimus yaptırtmıştır.

Bu nedenle kült, Roma da entelektüel gruplar arasından çıkmış olabilir. Bunlar kurtuluş vaad eden kültlerin ve bir ölümden sonraki dünyanın geleneksel devlet dininden daha umut verici olduğu bir zamanda yeni bir din "yaratmış" olabilirler.

Mithra Dini, 125 yılından sonra özellikle kuzey sınırları boyunca ve Roma nın limanı olan Ostia gibi kozmopolit yerlerde hızla yayılmıştır. Ostia da 16 mithraeum bulunmuştur. Dinin ordu ve tüccar sınıfı arasında pek popüler olduğu anlaşılmıştır, ancak her şeyden öte yalnızca erkeklerle sınırlı olduğu için, (Hıristiyanlık gibi) evrensel bir cazibesi olmamıştır.



(Solda) Roma da San Clemente Kilisesi altında bir mithraeum, iki yanda sıralar ve alçak kubbeli tavan. (Sağda) Ostia da Felidssimus mithraeum undan yer mozaiği ve Mithra Kültü nün yedi derecesi (önde tas ve Merkür ün asası ile Kuzgun).

BOĞA ÖLDÜRME SAHNESİ

Tauroctony hızla standart hale getirilmişti ve bir iki bölgesel farklılıklar varsa da tablo imparatorluğun her yerinde aşağı yukarı aynı idi. Mithra boğanın sırtında çömelmiş, hançerini hayvanın boynuna saplıyor. Bu pozun esin kaynağı hiç kuşkusuz Roma da Trajan Forumu nda ve diğer yerlerdeki röliyeflerde görülen Zafer in, sırtına abanarak bir boğayı zaptetmesi sahnelerinden alınmıştır.

Tanrı omzu üzerinden güneş tanrısı Sol a bakar. İkisinin arasındaki güneş ışını aralarındaki yakın ilişkiyi gösterir ve Sol un kuşu olan kuzgun da çoğunlukla oradadır. Ay tanrıçası Luna nın bir büstü Sol un büstünü dengeler. Meşalesini havaya kaldırmış Cautes ışığı, meşalesini aşağı çevirmiş Cautopates karanlığı temsil ederler ve boğa öldürme sahnesinin iki yanında yer alırlar. Işık ve karanlık arasındaki bu ikilik Mithra Kültü nün temel unsurudur.

Boğanın altında bir akrep, bir yılan (derisini değiştirdiği için toprağın ve yenilenmenin sembolü) ve genellikle boğanın yarasından akan kanı yalamak için sıçrayan bir köpek vardır. Boğanın kuyruğundaki buğday başakları Mith-ra nın bu kahramanca eyleminden doğan yeni hayatı temsil eder.

Ren ve Tuna nehirlerinin sınırlarındaki tasvirlerde boğanın altındaki bir aslan ve bir kap (şarap karıştırmak için) herhalde ateş ve suyu simgeler (ve böylece yılanın simgelediği toprakla bir üçlü oluşturur). Bu bölgedeki tauroctony lerde Mithra nın diğer işleri de görülür: Mithra nın kayadan doğması, Sol ile anlaşma, su mucizesi (havaya bir ok fırlatmak), boğanın yakalanışı, mağarada Sol ile birlikte boğanın etinin yenmesi ve diğerleri.

Boğa öldürme sahnesindeki unsurların çoğu astrolojik sembolizm ile yakından ilişkilidir (örneğin, Taurus [boğa], Leo [aslan], Scorpi [akrep]) ve Mithra tauroctony si bir "yıldız haritası" olarak görülmüştür: Bir kurama göre bu, bahar gündönümü Boğa burcundayken gök ekvatorunda bulunan bazı yıldızların sembolik tasviridir. Mithra ve onun kozmos üzerindeki hâkimiyeti kültün temelidir. Gökyüzünün yıldızları sırtındaki pelerinde ve mithraenum ların kubbeli tavanlarında görülür.



Boğa öldürme ya da "tauroctony" sahnesinin en eski heykeli. İmparator Trajan ın muhafız alayı başkanının kölesi Alcimus tarafından yaptırılmış. Bugün British Museum dadır.

TAPINAKLAR VE AYİNLER

Mithra tapınakları dört köşeli ve genelde küçüktürler: Bilinen en büyüğü Romanya da Sarmizegethusa da olup 26 metre boyundadır. Bunlar genellikle bir giriş, uçtaki Tauroctony ye uzanan bir ana salondan oluşur: Tapınanlar iki yandaki yüksek platformlara uzanırlar. Bu nedenle mithraeum, kült üyelerinin toplantı odaları olup gizli ayinlerin yapıldığı bir yerdi: Hıristiyan kilisesine benzer ama yalnızca tanrının heykelinin bulunduğu ve törensel kurban olayının dışarıda açık havada bir sunakta gerçekleştiği putperest tapınaklardan farklıdır.

Bir Mithra tapınağında neler yapıldığı ise bilmemektedir. En alttaki Kuzgun dan yerel Mithra cemaatinin lideri olan en üstteki Pater e (Baba) kadar yedi derece olduğunu biliyoruz. Dördüncü derece olan Aslan ın özellikle önemli olduğu anlaşılmaktadır ve bazı metinlerde tapınaktan leonteum olarak söz edilir.

Bir dereceden diğerine geçmek bazı sıkıntıları gerektirir: Adayın gözleri bağlanır (bazı fresklerde meşale ile damgalamalar ve kılıçla açılan yaralar görülmektedir), bir tapmakta (Hadrianus Duvarları nda Carrawburgh) bir işkence çukurunun olduğu ve adayın burada sembolik olarak yakıldığı söylenmektedir.

Sol ve Mithra nın boğa eti yemelerinin sembolü olarak da (bazı mithraeum larda bulunan kemiklere bakılırsa) pahalı sığır eti yerine koyun ya da tavuk yenilirdi. Kimi zaman boğanın eti ve kanı yerine ekmek ve şarap kullanılırdı ki, bu da Mithra Kültü nü Hıristiyanlık la çatışmaya sokmaktadır. 4. yüzyıl başlarında Hıristiyanlığın resmen kabul edilmesiyle Mithra Kültü de çöküşe geçmiş ve tapınaklar, büyük bir olasılıkla Hıristiyanlar tarafından yıkılmıştır.



Haidelberg de bir mithraeum örneği.

MİTHRA SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ

Sanskrit dilindeki Mitra Avesta ve Pehlevi dillerinde Mithra, Yunanca ve Latince de Mithras olarak yazılırdı. Tanrısal köken olarak, Hinduizmin Veda Döneminde Adetya tanrılarından biriydi; ayrıca Zerdüşt dini öncesi İran da da güneş, adalet, antlaşma ve savaş tanrısıydı.

Mithra ilk kez İÖ 1400 tarihli Veda metinlerinde geçmiştir. Hindistan dan Pers topraklarına, Persler in Büyük İskender e yenilmesinden sonra bütün Yunan dünyasına sıçrayan Mithra nın Roma dönemi esrarını hâlâ korumaktadır.



Kuzey İngiltere de Carrawburgh da Mithra tapmağı. Brocolitia Roma kalesi dışındaki tapmak I949 da kazılmıştır.
<<1...100...200...300...400...493494495496497498499500501502503 504505506507508509510511512513...600...700...800...900...983>>